@kitapruhuzayda
|
Kanatlarım küçük bedenime kapanırken uzun yol kadetmenin sonucunda yorgun ve bitkin düşmüştü. Başkanımız Cyanotephra söze atıldı. Rengi, bize göre daha beyaz bir kontrast oluşturuyordu. Tüylerinin rengi mavinin en koyu tonundaydı... "Semplei, hiç şüphesiz görevini layıkıyla yerine getiriyor sayın konsey üyeleri onu kafesin içine almasına az kalmış gibi görünüyor." Gökyüzünü paylaştığımız bu saatlerde evimdeydim. Sonsuzluğun yolculuğunda toplanmış ve savaş verdiğim hayatımın tam ortasındaydım. Ben burada Semplei diye anılan Mavi Alakarga'ların en alt türüydüm. Konsey üyeleri türümüzün en güçlüleri ve en deneyimli olanlarıydı. Onlar Bromia'lardı ve onların huzurunda olmak diğer Mavi Alakarga'lar için bir lütuftu... Her tür kendi etrafında toplanmıştı. Benim aradığım ise tek bir kişiydi, Oasis. Onu göremiyordum burada değildi. Oysaki ne çok görmek istiyordum onu, tıpkı eskisi gibi kanatlarının altında o güzel ötüşünü dinlemeyi... "Kendini koruyabiliyor musun küçüğüm, sana zarar veriyor mu?" Kanatlarımı birkaç kez havalandırdım. "Aksine efendim, bana çok iyi davranıyor." dedim. Diğer konsey üyeleriyle göz göze geldi. "O tehlikeli biri Semplei, dikkatli olmalısın." dedi. Kafam giderek karışıyordu. Aklımı kurcalayan çok fazla şey vardı. Cas nasıl tehlikeli olabilirdi? Neden onu kendime bağlamam gerekiyordu? Bu görevde gerçekten ne yapmamı bekliyorlardı? Güçünü toplayarak karşımdaki yüce Alakarga'lara seslendim. "Bu insanda özel olan nedir?" diye sorduğumda Bromia'lar sinirlenmişti. Söze atılan başkan Cyanotephra olmuştu. "Sorgulamak yok Semplei! Görevine geri dön ve bu işi bir an önce bitir." 🔪 Gecenin sonuna doğru evimden geri dönmüş ve yeniden insan ırkının dünyasına adım atmıştım. Açık olan pencereden içeriye girerken yorgunluğum üzerime büyük bir yük bindirmişti. Kafesime girip güzel bir uyku çekmeden hemen önce sahibimi görmek istiyordum. Evin belli köşelerine yerleştirilmiş aydınlatmalar beni tamamen karanlığın kucağından kurtarırken aynı zamanda rahat hareket edebilmemi de kolaylaştırıyordu. Cas'in odasına girmeden önce gözlerimi kapatıp insan bedenime dönüşmeyi bekledim. Şu an uyuduğunu biliyordum çünkü gökyüzüne yolculuk yapmadan hemen önce uyuması için beklemiştim. Kapıyı aralayıp çıplak adımlarımla soğuk zeminde yavaş yavaş ona doğru ilerledim. Yatağının dağınıklığı onun dağınıklığına eşlik ediyordu. Yatağının hemen yanında duran bir kaç viski şişesi ve yarısından fazlası içilmiş kadeh bardağı vardı. Ona giderek daha çok yaklaşırken tereddütlü olsam da içmiş olduğu için uyanmayacağına emindim. Nefesi sakin bir şekilde ahenkle dans ederken yüzüne dağılan saçlarını parmak uçlarımla çekip dudaklarımı dudaklarıyla birleştirdim. Kokusunu burnumda tüten tazelikte korumaya devam ediyordum. Üzerini örtüp odadan dışarıya çıktım ve ardımdan kapıyı kapattım. Bende fazlasıyla yorgun ve bitkin hissediyordum. Kuşa dönüşmek üzere gözlerimi kapatmak üzereyken çalışma masasının dağınıklığı bir anlık dikkatimi dağıtmıştı ve adımlarımı o yöne doğru çevirmişti. İçimde garip bir dürtü baş gösteriyordu. "O tehlikeli biri Semplei, dikkatli olmalısın." Sözleri kafamın içerisinde defalarca kez tekrarlayıp yankılanıyordu. Cas'i bu kadar tehlikeli yapan gerçek neydi? İhtiyacım olan bu gerçeği bir an önce öğrenmekti. Masanın üzerinde çok fazla dosya vardı. Her birine tek tek dokunurken yazıların arasında kendimi kaybetmiştim. Ta ki bir dosyanın başlığına büyük harflerle yazılmış o kelimeyi fark edene dek... PASSERIFORMES Dosyayı elime alarak yavaş adımlarımla salona ilerledim. Daha aydınlık bir yere ihtiyacım vardı. Bu yüzden koltuğa kendimi bırakırken hızla dosyayı karıştırmaya başladım. Dili bilmediğim ve yabancı olduğum kelimelerle yazılmıştı. Hatta öylesine farklıydı ki bu dilin yeryüzünde kullanıldığından bile şüpheliydim. Dosyanın içerisinde okuyabildiğim tek şey Cas'in el yazısıyla yazılmış olan, "Passeriformes adlı dosyayı incele, önemli!" yazısıydı. Bedenim ürperirken dosyayı aldığım yere geri bıraktım. Kesinlikle bir şeyler döndüğü kesindi. Başka dosyalarda olmalıydı, Cas'in incelemesi gereken başka dosyalar daha... Askılıkta asılı duran ceketinin cebinden çıkardığım şirketin anahtarlıklarıyla salona geri döndüm. Bu yaptığım delilik olsa da buna değerdi. Cas'in sakladığı bir şeyler vardı ve ben bunu öğrenmeye fazlasıyla hazırdım. Anahtarların ses çıkarmamasına özen göstererek sessizce zemine bıraktım. Gözlerimi kapattım ve kuşa dönüştüm. Zemindeki anahtarları gagamla kavrayıp alırken kanatlarımı harekete geçirip havalandım. Eve girmiş olduğum pencereden bedenimi süzülerek dışarıya attığımda gururla gökyüzüne doğru hızla yükseldim. Gideceğim yer belliydi, Cas'in kilitlemiş olduğu gerçeklerin kucağına gidiyordum. Çoktan gelmiş ve dakikalardır şirket binasının etrafında herhangi bir sorun oluşmaması için dönüp duruyordum. Güvenlik için yapılmış çok fazla detay vardı. En yüksek katlarda bazı odaların pencereleri açıktı. Bu yüzden içeriye girmek için tek yolum o pencerelerden birini kullanmaktı. Daha fazla beklemenin bir faydası olmadığından öyle de yaptım, açık olan pencereyi kullanarak içeriye girdim. Anahtarı olduğum yerin zeminine bırakarak insan bedenime dönüştüm. Dönüştüğüm an hızla ayak ucumdaki anahtarı alarak kapının olduğu tarafa doğru yavaş adımlarımla ilerledim. Etraf karanlık olduğu için dikkatli olmalıydım. Kapıya ulaştığımda tek dileğim kapının kilitli olmamasıydı ki öyle de oldu ve kapı iç gıdıklayıcı bir sesle açıldı. Bedenimi odadan dışarıya atıp çıplak ayaklarımla karanlığın el verdiği kadarıyla koridorda ilerlemeye başladım. En üst katta olduğumu biliyordum bunun için yapmam gereken Cas'in odasının bulunduğu iki kat daha aşağıya inmekti. Duvarlara dokunarak yolumu bulmaya çalıştığım o dakikalarda koridorun sonuna gelmeyi başarmış ve merdivenlere ulaşabilmiştim. Adımlarımı daha fazla hızlandırarak merdivenleri inmeye başladım. Yaklaştığımı kalp atışlarımın sesi bağıra bağıra duyuruyordu. Onun odasının önündeydim. Kapıyı açmak için anahtarları tek tek denerken üçüncü deneyişim bana istediğimi vermişti. Hızla içeriye girdim ve kapıyı aynı anahtarla kilitleyip derin bir nefes aldım. İstediğim yerde olmak beni biraz olsun rahatlatmıştı. Her ihtimale karşı ilk önce pencereyi açtım. Daha sonrasında ise hızla Cas'in masasının olduğu alana doğru ilerledim. Masanın üstündeki dosyaları ve masanın gözlerindeki her bir dosyaya bakarak bir şeyler aradım ama ne yazık ki hiçbir şey bulamadım. Karanlığın göz kamaştırıcı yüzü ise bu konuda bana hiç yardımcı olmuyordu. Sakin olmalıydım. Etrafıma bakınmaya devam ederken gözlerim tenlerimizi birleştirdiğimiz odaya kaydı. İstemsizce avuç içlerim kaşınmış ve ağzımdan küçük bir inilti kaçıvermişti. Kulaklarımda yankılanan o anki nefes alışverişlerimiz dikkatimi dağıtıyordu. Kahretsin! Odaklanmam gerekiyordu onun aklımı kurcalamasına izin vermemeliydim. Bunu yaptığım an hatalarda yapabilirdim. Bu şekilde bir şey bulamayacağıma karar verip fark edilmemesini umarak sadece aydınlatmayı açtım. Bu şekilde odada aradığım şeyi daha kolay bulabilirdim. Masanın ardında bulunan dolapları karıştırmaya başladım ama aradığım şey hiçbir yerde yoktu. Bu durum beni sinirlendirmeye başlamışken boğulduğumu hissetmeye başlamıştım. İç çekerek Cas'in koltuğuna kendimi bıraktım. Sakin olup doğru kararlar vermeliydim. Kollarımı sıvazladığımda üşüdüğümü hissettim. Üstelik bu his giderek artıyordu. Yapacak bir şeyim kalmamıştı. Belki de dosya burada değildi, onu yanlış yerde arıyordum. Belki de çok çok yakınımdaydı ve ben bunu fark edemiyordum. Tüm bunları yeniden ve yeniden düşünürken bir takım seslerin geldiğini duyduğumda dikkat kesildim. "Siktir!" Gerçekten sesler geliyordu. Ne yapacağımı bilemeyerek elim ayağıma dolaştı ve elimdeki anahtar bir anlığına yere düştü. O sırada kapının ardından gelen sesler giderek daha çok fazlalaştı. "Kim var orada?" Kapıya vurmaya başladılar. Paniğe kapılmıştım. Eğilerek anahtarı aldım ve o an bir şey fark ettim. Masanın alt kısmında gizli bir bölme vardı. Çekmecelerin hemen ardında dikkatli bir şekilde bakılmadığı sürece fark edilemeyecek o bölmede belki de aradığım şeyi bulabilirdim. Kalıp savaşmayı göze mi almalıydım yoksa hemen şu saniyede ardıma bile bakmadan kaçmalı mıydım? Ne yapacaktım şimdi ben?
|
0% |