@kitapsevenbiri
|
Medya: Yiğit Savaş
"Bazı bekleyişler kavuşmayla bitmeli." _______ Elimdeki saate bakarak iç çektim. Bu Yiğit'in saatiydi. Ayrılmadan önce birlikte uyuduğumuz gece unutmuştu bizde. Bende ona veremeden zaten herşey üst üste geldi ve bende kaldı. Onur'un dedikleri yüzümde tebessüm oluştururken derin bir nefes aldım. "Sevgilim, benim güzel yürekli'm..." diye mırıldandım. Biliyorum, herşey güzel olacak. Onunla tekrardan birlikte olacağız. Tekrardan güleceğiz, eğleneceğiz, yüreğini yüreğimde hissedeceğim. Ama tekrardan aynı şeyi hissetmeyeceğiz. Çünkü hissettiğimiz duygu zaten hep var, hep var olacak. Tekrarı diye birşey olmaz. Kapının tıklanıp başımı kaldırmamla içeriye giren Burak Bey ile kalemimi dosyanın üstüne bıraktım. "Ne yaptın Ela?" "Sizin dediğiniz gibi Altaya Holdingin bu haftaki yaptıkları kazanç ve eksiklerini listeledim efendim. Ama şöyle birşey var," dediğimde omularımı silktim üzgünce. "Bizden öndeler Burak Bey. Bu hafta elde ettiğimiz gelirleri daha çok kazanç sağlamak için kullanmalıyız yoksa holdingin yarısını onlara kaptırmış olacağız." Dediklerimle sıkıntıyla masanın karşında duran deri koltuklarından birine oturdu. "Bugün yeni ortaklarımız gelecekti onlarla ilgilenmeniz gerekiyor Ela," dedi sakallarını sıvazlarken. "Bugünü atkatsak yarın hep beraber oturur bir çözüm ararız olur mu?" Başımla onayladım. "Siz nasıl isterseniz Burak Bey." "Senden istediğim evrakları hazırlayıp bana getir olur mu? Biliyorum yorgunsun bu aralar iyi değilsin ama onları bugün kontrol etmem gerekiyor." "Bu benim işim, sorun değil tâbi ki." Dedim minnetle gülümseyerek. Burak Bey benim patronumdu. Onunla bu 3 yıl içinde abi- kardeş gibi olmuştuk. Her koşulda bana destek çıkıp yardım etmiştir. Bir sıkıntım olsa eşiyle beraber her zaman sıkıntımı çözmeye çalışmışlardır. Eşinin adı da Gaye ve hamile. Gaye ile tanışmamız onu hayatını kurtarmamla başladı. Yaklaşık bir buçuk sene önce yolda karşıdan karşıya geçerken yaya ışığının yanmasına rağmen biz geçerken araba durmadı. Gaye önde gidiyordu benden. O anlık bir cesaretle onu kolundan tutarak kendime çektim ve zaten araba da bu duruma korna basarak direksiyonu kıvırmıştı. Bu yüzden o günden beridir Gaye'nin ve Burak Bey'in bana olan davranışları daha ılımlı olmaya başladı. Ki zaten onlar her zaman iyi insanlardı. En azından bana karşı hep aynılardı. Burak Bey'in, "İyi misin peki?" Diyen sesiyle düşüncelerimden sıyrıldığımda, gülümsedim. "İyiyim Burak Bey teşekkür ederim." Her ne kadar kötü de olsam insan bazen derdini anlatmaktan yorulduğu için kestirip atar iyiyim diyerek. Burak Bey'in odadan çıkmasıyla bende ayağa kalkarak dosyaları iç içe sokmaya başladım. Ama yine kapının tıklanıp açılmasıyla bakışlarım oraya kaydı. İçeriye giren kişi kaşlarımın çatılmasına neden olmuştu. Uyarılarıma rağmen hâlâ odama kadar geliyor. Bu ne yüzsüzlük! Dosyaları olduğu gibi masaya bırakıp, masanın etrafından dolaşarak odanın içine doğru yürüdüm. "Tuğrul Bey, eğer iş hakkında geldiyseniz(!) buyurun." Yüzündeki sırıtma silinmezken, elindeki dosyayı havaya doğru kaldırıp salladı. "İş hakkında Ela'cım." Adımı sahiplenmesi daha da sinirlenmeme neden olurken, sakin kalmak için derin bir nefes çektim ciğerlerime. Sakin Ela. Sinirimi dışa vurmamaya çalışarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Peki sekreteriniz Ayla Hanım nerede? Onun sizinle ilgilenmesi gerekmez miydi?" Açık kahve saçlarını geriye doğru atarak birkaç adım attı bana doğru. "Bence bununla ilgilenelim biz," diyerek sırıttığında, elindeki dosyayı işaret etmişti. Yanımdan geçip giderken koluma çarpıp geçmişti. Bu adam benim sabrımı zorluyor. "Tuğrul Bey-" Arkamı dönerek konuşmuştum ki koltuğuma oturup dosyalara dönmüş olması şaşkınca kaşlarımın havalanmasına neden olmuştu. Rahatlığı karşısında kalakaldım, dişlerimi birbirine bastırdım sinirle. 'Sadece şu dosyalara bakıp yolla bu adamı Ela' diye geçirdim içimden. Eliyle gel işareti yaptı. "Ne duruyorsun Ela'cım orada? Gelsene yanıma." Şu an bu kadar rahat davranması ve hiçbir şey yok gibi takılması aslında birazda korkmama neden oluyordu şu an. Seslice nefes verip yanına doğru adımladım. Yanına geldiğimde elimi masaya koyarak hafifçe dosyalara doğru eğildim. Koltuğumdan da kalksa iyi olacak ama galiba kalkmamaya niyetli. Göz ucuyla ona baktığımda belki bir ihtimal kalkmasını istediğimi anlar diye bakmıştım ama onun da zaten bana bakıyor oluşuyla tekrardan önüme, dosyalara baktım. Ya sabır! "Ne istiyorsanız buyurun Tuğrul Bey. Daha sonra beni yalnız bıraksanız iyi olacak çünkü benimde patronumun benden istediği işler var." Dediğimde ona bakmadan konuşmuştum. "Merak etme kısa sürecek zaten." Şu an masum rolü oynaması göz devirmeme neden oldu. İyi olur diye söylendim içimden. Tartışmalı ve fikir alışverişi olarak geçirdiğimiz yarım saatin ardından yerimde dikleştim. Şu yarım saat geçmeyecek sandım bi'an gerçekten. Yavaşça ayağa kalktığında, "Teşekkür ederim Ela." Dedi gözlerimin içine bakarken. Bakışlarımı kaçırarak sorun yok der dercesine başımı salladım, onaylayan bir ses çıkardım. Geri çekilerek ondan uzaklaşacağım sıra bileğimden tutup durdurmasıyla ona baktım. "Hâlâ düşünmedin mi teklifi mi?" Diye sakinlikle konuştuğunda, bileğimdeki elini yavaşça koluma çıkardı. Yaptığı hareketle İçim öfkeyle dolmaya başladı ve elimi sertçe kendime doğru çektim. "Sakın birdaha bana dokunmayın!" Dedim öfkeyle tıslarcasına. İşaret parmağımı tehdirkârca yüzüne doğru tuttum. "Bir daha bana dokunmayı bırak, yanımdan bile geçmeyeceksin duydun mu beni! Bu kadar şahsiyetsiz olmak nasıl bir midesizlik ya!" İçimdeki siniri, öfkeyi yüzüne tükürürcüsüne konuşmuştum. Ben hâlâ içimde kıpır kıpır olan öfkeyi dindirmeye çalışırken, "Ela..Ela..." Dedi kendi kendine mırıldanır gibi. Yüzündeki sırıtış sinirlerimi bozuyordu. "Senin gibi bir güzellik..." Bana doğru adımlar atmaya başladığı sıra bende aynı şekil geri adımlamaya başladım. İçimde oluşan öfkeye karışık tedirginliğim onun hoşuna gitmiş olmalı ki başını hafifçe sağa doğru yatırdı pişkin pişkin gülerken. "Seninle bir gece geçirmek istiyorum Ela." Bir adım daha. "Seninle kurduğum hayalleri bir bilsen..." İç çekti gözleri zevkle üzerimde gezinirken. Sinirle elimi yumruk yaparak bir adım daha gerilediğim sırada sırtımın duvarla buluşmasıyla, Tuğrul'un da hemen bundan istifade iki elini iki yanıma yasladı. "Yakalandın Ela'cım..." Yüzünü yüzüme doğru eğdiğinde, "şerefsiz!" Diye tısladım. "Sen ne biçim bir insansın haysiyetsiz!" Ona hakaret etmem onu sinirlendirmişti. Bunu çenesinin seğirmesinden anlamıştım. "Seni seviyorum Ela, benimle ol diyorum sana." "Bende size cevabımı vermiştim! Sizi istemiyorum bunu sizde biliyorsunuz!" "Hadi ama Ela, yapma..." Dedi kollarını duvardan çekip bir adım kadar benden uzaklaştığında. "Sende beni istiyorsun biliyorum. Bana olan bakışını görmüyorum mu sanıyorsun sen?" Ses düzeyi alçalmıştı ve gözlerindeki her duyguyu görebiliyordum. Zevk, açlık, hayranlık... "Ne?" Dedim kaşlarımı çatarak. Yok yok bu kesin şizofren. Yoksa başka açıklaması olamaz bunun. Ruh hastası! "Bakın Tuğrul Bey," diyerek duraksadığımda, derin bir nefes aldım sakinleşmek için. "Siz beni yanlış anlamışsınız belli ki-" "Hayır!" Diye sözümü kestiğinde ani çıkışı irkilmeme neden olmuştu. Sertçe yutkundum. Gözleri üzerimde gezinirken ellerimi tutmaya yeltenmişti ki ellerimi geri çektim hemen. Ama bu sefer de ne olduğunu bile anlamadan birden belimden tutarak kendine doğru çekti ve dudaklarıma kapanmaya çalıştı ama buna erken müdahale ettim. Tuğrul, bacaklarının arasına geçirdiğim dirsekle iki büklüm olarak acıyla inleyerek diz çöktüğünde öfkeyle bana baktı. "Sen de er ya da geç bana geleceksin biliyorum Ela. Bunu sende biliyorsun!" Tiksintiyle yüzüne baktım. Yazık. Bunun gibi insanların dünyada var olup insanların hayatını zehir etmesi çok yazık. "Pisliğinde kal ve birdaha sakın bana yaklaşayım deme Tuğrul! Yoksa doğduğuna pişman ederim seni." Ardından onu o acıyla bırakıp odadan çıktım. Kalbim hâlâ hızlıca atarken göğsüm sinirden inip kalkıyordu. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım kendi kendime. Sanki başka derdim yokmuş gibi bi'de bununla uğraşıyorum. Tuğrul, yaklaşık bir senedir sürekli benim peşimde olan biri. Takıntılı aşık yani bir isim kondurmak gerekirse. Ama benim ona defalarca sizi istemiyorum demelerime rağmen hâlâ da onunla olmam için türlü şeyler deniyor. Yolundan şaştığını görmedim hiç bu bir sene de. Psikopat olmak gerçekten çok mu hoş birşey anlamıyoum? Neden insanların hayatlarını zorla elde etmek peşindeler bu tür insanlar? Bir insanı sevmeye zorlayamazsın ki. Ben, Yiğit'i sevdiğim kalbimle bir başkasını sevemem, sevmem. Onun dokunduğu ve sevdiği saçlarıma, yüzüme, ondan başka kimse dokunamaz. Benim hikâyem onunla başladı. Hayatımın geri kalanında o yanımda olmasa bile hep kalbimde olacak. Ondan başkasını istemiyorum. Ki olmasını da istemiyorum zaten. Kendime kahve alarak terasa geçip oturdum. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. Tüm bunları atlatmak ve zihnimden silmek için.... _____________ Pembe kalpli küpelerimi takarak aynadan kendimi son bir defa süzdüm baştan aşağı. Pudra rengi şifon, yandan bağlamalı bir elbise giymiştim. Elbiseye uyumlu pembe kalpli küpe ve kolye takmıştım. Ayakkabı olarakta aynı renkte, etrafı çiçek desenleriyle süslenmiş bir topuklu ayakkabı giymiştim. Bu ayakkabımı giyme fırsatım hiç olmamıştı, hep kutunun içinde ve elbise dolabımın üstünde dururdu. Giymek bugüneymiş demek ki. Bu kadar hazırlanmamızın nedeni; Yemekten sonra Onur, kafamızın dağılması için partiye gitme fikrini sokmuştu kafamıza. Biraz rahatlamak için bir fikir olarak sunmuştu. Canım arkadaşım Onur'un bu kadar partileri sevmesinin ucu benle Duygu'ya da dokunuyor her seferinde çünkü bizi de peşinden sürükler hep. Gerçi zaten Onur bizden habersiz ve bizsiz öyle yerlere gitmez. Hele ki Duygu olmadan asla. "Hadi Ela!" Onur'un aşağıdan seslenmesiyle telefonumu komidinin üstünden alarak hızlıca odadan çıktım. "Geldim." Dedim merdivenlerden inerek onlara baktığımda. Yanların doğru giderken Onur, Duygu'nun açıkta kalan boğazına bir buse bırakıp geri çekilmişti. "Kızım ağaç olduk burada," Dedi Onur, sesinden akan sabırsızlıkla. Üstümü süzdüğünde bakışları bir bana bir de Duyguya kayıyordu. Anlamayarak kaşlarımı çatarak bende üstüme baktım. Yırtık mı? Kirli mi? Birşey mi var elbisem de anlamadım ki. Duygu dilimize tercüman olaraktan, "neye bakıyorsun Onur?" Dedi anlamayarak. "Siz bu gece beni katil etmezsiniz umarım çünkü çok güzel olmuşsunuz." Sesi biraz huzursuz çıkmıştı. Dedikleriyle Duygu ile birbirimize bakarak göz devirdik gülerek. Bu muydu derdi? Duygu, "Merak etme aşkım asıl sen bizi katil etme, sende çok yakışıklı olmuşsun." Diyerek ortamı yumuşatmaya çalışarak Onur'un gülmesini sağlamaya çalıştı. Rahatlatmaya çalıştı. Ve başarmıştı da. Onur yandan bir gülüş sunarak Duygu'nun alnına bir buse kondurdu. Ardından bize baktı. "Çıkalım o zaman hadi." Onur'u onaylayarak evden çıktık. Kulübe ulaşana kadar içimde bir huzursuzluk yer edinmişti. Kalbim sıkışıyor gibiydi. Kalbim deli gibi hızlı atıyordu ve bu nefesimin daralmasına neden olmuştu. Bilmiyorum. Neden birden bire böyle olduğumu anlamaya çalıştım. Daha önce hiç böyle olmazdım çünkü. Bir rahatsızlığımın olduğunu düşünmüyorum şahsen. "Kaldırıma yakın bırakabilirsin abi?" Onur taksici abiye parayı verirken benle Duygu arabadan inmiştik bile. İçeriden gelen yüksek sesle çalan müzik biraz rahatsız etmişti beni açıkçası. Böyle yerleri çok sevmezdim. En son 1 yıl önce gelmiştim buraya o da içimdeki ateşi birazda olsa söndürmek içindi. Belki kafam yerinde olmazsa herşeyi unuturum diye düşünüp kaç kadeh içtim bilmiyorum ama yinede işe yaramamıştı. Kafam yerinde değilken bile Yiğit'in yüzü bir an olsun gözümün önünden gitmemişti çünkü. Yanımdaymış gibiydi o gece sanki. Gerçek gibiydi. Dokundum, sevdim, öptüm; herşey o kadar gerçek ve güzeldi ki... Bir an gerçekten kafayı yedim sanmıştım. Yiğit sanki gerçek olup yanıma gelmişti o gece. "Hadi Ela!" Duygu koluma girerek beni içeriye doğru sürüklerken, Onur işaret parmağını bize doğru salladı tehditkârca. "Bir bardaktan fazla yok anlaşıldı mı? Ben içmiyorum zaten size göz kulak olmak için. Eğleneceğiz sadece." Duygu hoşnutsuzca dudaklarını kıvırarak birşey demediğinde başımla onayladım Onur'u. Duygu'yu Zapt ederiz umarım. İçeriye girdiğimiz an kulaklarımı sağır edecek derecede çalan müzik eşliğinde sigara kokusu burnuma doldu. İçeriye doğru girerken bazı kişilerin bakışlarını üzerimizde hissediyordum. Onur, güven verircesine sahiplenir gibi Duygu ile aramıza girmişti. Elleri belimizde iken bizi yönlendiriyordu. Barmenin olduğu yere gelerek oturduğumuzda Duygu heyecanla saçını geriye atarak etrafa baktı. "Ayy çok güzel özlemişim ya!" Diyerek bize baktı. "Özlediğin belli güzelim ama bir bardaktan başka yok biliyorsun." Onur'da, Duygu'nun diğer yanına yani soluna otururken bende sağına oturdum. "Buyurun, ne isterdiniz?" Barmenin sorusuna karşılık Duygu heyecanla cevap vermişti hemen. "Bir viski alayım ben!" "Duygu!" Dedim uyarırcasına. Onur seslice oflayıp başını iki yana salladı olumsuzca. "Zapt etmek zor olacak bugün Duygu'yu sanırım." Dudaklarımı birbirine bastırarak onayladım sadece. "Bir tane daha alabilir miyim!" "Bu sonuncusu, tamam mı güzelim?" Barmenin önüne bıraktığı içeceği kafasına diktikten sonra Onur'a döndüğünde öpücük yolladı dudaklarıyla. "Bu sondu aşkım, söz." Onur, Duygu'nun mayışmış hâline güldüğünde uzanıp, dudaklarına bir buse bıraktı. Ardından birdaha, birdaha... Gülerek kafamı çevrildiğimde yüksek müzik sesinin verdiği etki için bağırarak, "aile var, aile!" Dedim. Tekrardan onlara baktım. "Yiyişmenizi evde mi yapsanız acaba?" Dedim muzipçe gülerken. Onur keyifle yerinde dikleşti. "Yapsak mı Duygu'm ha?" Onur'un göz kırparak sesindeki o ukala tınıyla Duygu utanarak Onur'un omzuna vurdu. Aralarında ki küçük atışmayı keyifle izlerken bakışlarımı etrafta gezindirdim. Localarda olan kişilerin yiyişmeleri yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Köşede içip gülüp eğlenenler de vardı. Pistte yüksek sesle kendinden geçenlerde vardı. Hatta bazı kızların erkeklerin elinden tutarak onları yukarı kata yani odaya götürdüklerinide gördüm. Burası tam anlamıyla iğrençti. Duygu heyecanla yerinden kalktığında bakışlarım ona kaydı. Ağzı kulaklarındaydı resmen. Umarim sarhoş olmamıştır hemen. "Hadi Ela! Dans edelim." "Bana hiç bulaşma bence." "Hadi ama yaa," dedi Duygu, hüzünle dudaklarını büzdüğünde. Derin bir nefes aldim. Gerçekten bu kız beni çıldırtacak. Sevmediğimi biliyor böyle yerlere rahat olmadığımı da oysa ki. "Iyi, tamam." Onur belimizden tutarak bizi piste doğru sürüklediğinde yüksek sesten dolayı bize doğru yaklaşarak sesini yükselterek konuşmuştu. "Ben yanınızdayım merak etmeyin." Onur'un verdiği güven hissiyle birazda olsa içim rahatlarken piste gelmiştik bile o sırada. Duygu gülerek Onur'un elinden tutup kendi etrafında dönmeye başladı. Ardından uzanıp Onur'un dudaklarına tutkulu bir öpücük bıraktı. Gülerek onlara yaklaştım. "Ben iki dk dışarıya gideceğim Eslem'i aramam gerek." "Tamam güzelim." Ikisini öyle bırakarak barmenin yanına gittiğimde çantamı barmenden alarak bardan çıktım. Çantamdan telefonumu çıkarıp açtım. Eslem iki kere aramıştı. Geri arayıp telefonu kulağıma götürdüm ve yavaş adımlarla yürümeye başladım. Çalıyordu ama açan yoktu. Aramayı sonlandırıp telefonu çantama koyarken kolumdan bir el hissettim. İrkilerek geri çekildiğimde arkama baktım. "Merhaaba güğzellik." Orta yaşlarda gibi duran bir adamdı. Boyu benimle eşitti. Gömleğinin düğmeleri açılmış karavatı iki yandan asılı şekilde duruyordu. Kömür karası gözleri zar zor beni seçiyor gibiydi. Sarhoş olduğu apaçık belliydi. Kendimden emin bir şekilde durarak ona bakarken kaşlarımı çatıktı. "Yolumdan çekil!" Yanından geçip gitmeye çalıştım ama tekrardan kolumdan tutarak beni durduğunda kaşlarım havalandı korkarak. Cidden bulaşmasa olmuyor muydu bana? Kendimden emin şekilde durmam buraya kadarmış demek ki. "Bırak kolumu!" Diye öfkeyle soluduğumda, sinirden göğsüm inip kalkıyordu. Öbür kolumu da sıkıca tuttuğunda yüzüme doğru yaklaştı. "Böyle olğmazz ama güğzeliim." Dedi zar zor konuşarak. Ağzındaki içki kokusu burnuma dolarken midemin kalkmasına engel olamamıştım. Yüzümü buruşturdum. Pislik! "Uzaklaş benden," diyerek kollarımı ondan kurtarmaya çalıştım ama nafileydi, Öyle sıkı tutuyordu ki. "Senle ben?" Bana doğru yaklaşmaya çalıştı. "Bu gece.." Gözleri açıkta kalan göğsüme ve boğazıma kayarken ben ise içimdeki sinirle ondan kurtulmaya çalışıyordum. Gözleri şehvetle beni izliyordu. Gözleri kayıyordu arada. "Bırak!" Dedim çığlık atarak. "Bırak beni şerefsiz!" Kolları arasında debelenirken öfkeyle gözlerim dolmaya başlamıştı. Ağzımdan küçük bir hıçkırık kaçtığında dizine sert bir tekme geçirdim. O inleyerek diz çökerek yere düştüğünde yanından geçip gitmek için adımlandım. Ama beni durduran yine bir şey oldu. Bacaklarıma tutunan şerefsize baktığımda ağzımdan sesli bir küfür savurdum. "Siktir git!" Ayağımı ondan kurtarmaya çalışırken dudaklarımın titremesine engel olamadım. "Param var." Dedi dili zar zor dönerken. Büyük bir kahkaha attı. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Tek dert para sanki! Kendi içimde onunla cebelleşirken en sonunda öfkeyle ağlamak arasında bir çığlık attım. "Rahat bırak beni! Artık ağlarken ne olduğunu anlamadan belimde hissettiğim elin ardından hemen kulaklarıma tanıdık bir ses ilişti. "Kırarım o elini pezevenkin oğlu! ________ Bölüm sonu...
|
0% |