@kitapvegece_prensi
|
Zaman geçer, günler geçer insan unutmaya başlar. Kalbi yavaş yavaş yozlaşır. Kendi benliğinden vazgeçer belkide. Ya bunu yapmaya mecburdur ya da gerçek kişiliği budur. Zaman ya ilaç olur ya da zehir. Kader tanrının elindedir...
Esila yani siyah saçları olan kız bu dersin başladığının işaretiydi dedi. Daha sonra ise siyah pantolonunun cebinden derse girmeden önce dağıtılan programını çıkardı ve kısa bir göz atarak guruba döndü. "Evet sıradaki dersimiz Kehanet dersi. Eğer yolları bilmiyorsanız beni takip edin burayı daha önce gezdim." Sözlerini bitirince sınıfın beyaz kapısından dışarıya adım attı ve tabiki gurptakilerde hiç bir şey demeden omu takip ettiler.
Esila bu gurubun ablası gibiydi, aslında sanarim bu birazda buranın yerlisi olduğu için olabilirdi. Sözleri insana nedense güven veriyordu. Zor bir durumda kalırsam sözlerini koşulsuz yerine getirdim gibi bir hissiyatım vardı.
Geniş ve beyaz koridorda en sonuna doğru yürüdük. Ben en sonda Adrian adlı kişinin yanında duruyordum. Adrian kendinden emin adımlarla yavaş yavaş yürüyordu. En sonunda Esila bir sınıfın önünde durdu. Burası koridorun nerdeyse sonunda olan büyük, kahverengi bir kapıydı. Esila kapıyı iterek içeri ğirdi ve grupta onu takip etti.
İçeride köşedeki kürsüde kumral ve kıvırcık saçlı bir kadın oturuyordu. Büyük ihtimalle şimdi gireceğimiz dersin profesörüydü fakat bir o kadarda genç gözüküyordu. Guruba doğru baktı ve gülümsedi. Herkes yavaş yavaş yerlerine oturmaya başladı ben duvar kenarında ikinci sıraya geçtim. Bu sınıf gri tonlara boyanmış ve az ışık alan bir yerdi sadece ortada çok büyük olmayan bir pencere bulunduruyordu.
Profesör ayağa kalktı ve ortaya doğtu yürüdü. Üzerinde sınıfla uyumlu gri tonlarda bir elbise vardı. Gülümsedi ve konuşmaya başladı. "Merhaba yeni gelen değerli öğrenciler. Okulumuza ve sınıfıma hoşgeldiniz." Sesi ince ve coşkuluydu. Bunları söylerken bu kasvetli havaya ışık saçıyordu. Tıpkı karanlığı aydınlatan ay gibi.
"Ben Kehanet dersi profesörünüz Asena. Burada birlikte kehanetler hakkında incelemeler yapıp kehanetleri öğreneceğiz."
Bütün herkes profesörü dikkatle dinliyor gibiydi önümdeki Davin adlı kız hariç bir yandan turuncu saçlarıyla oynarken bir yandanda camı izliyordu. Pek bir ilgisi yok gibiydi. Veya kafasını farklı düşünceler rahatsız ediyordu. Sonuçta oda benim gibi yeni bir dünyaya adım atmış ve şuanda duyguları çok karmaşık olmalıydı. Yeni hayatlar ilk başta garip gelse de, sonrasında alısacaktık. Zaten buna mecburduk.
"Evet, kehanetler hakkında bilgisi olan biri varmı bize biraz anlatabilirler mi?" Adrian elini havaya kaldırdı. Ve öğretmenin ona bakıp başını sallaması ile cevap verdi. "Kehanetler bundan asırlar önce tanrılar tarafından insanları uyarmak için veya onlardan bir şeyler yapmalarını istediklerinde, belirli yollarla gönderdikleri mesajlardır. " Öğretmen kafasıyla onayladı. Daha sonrada kumral saç tutamlarını geriye attı. "Peki en son kehanet ne zaman gelmiştir. Bu konu hakkında bizi kim bilgilendirmek ister."
Bu sefer turuncu saçlı kız cevap verdi. İsmi yanlış hatırlamıyorsam Afraydı. "En son kehanet bundan asırlar önce tüm nouserların babası olan ve Ejder Varis olarak anılan atalarımzdan birisine gelmiştir. O günden sonra bir çok kez kehanet geldi gibi söylemler ortada dolaşmaya hepsi asılsız, yalan haberlerdi." "Evet afferin sizlere yani genel olarak konuya hakimsiziniz bu da işin birazcık daha kolay olacağını gösteriyor."
Profesör sonra tekrar öğrencilere baktı ve "haftaya gerçek dersinize başlayacağız. Bugün dersimi erken bitiriyorum. Bay Lucas Nouser Türleri sınıfında sizleri bekliyor şu an lütfen gecikmeden oraya gidin. Yani bugün dersler biraz erken bitecekler."
Bu haber beni bile mutlu etmişti. Esila hemen oturduğu yerden kalktı ve tabiki diğerleri de hemen onun ardından kalktı. Profesör tekrardan bizlere baktı ve gülümseyerek yerine oturdu.
"Size iyi günler Profesör." Diye söyleyerek başıyla selam verdi Esila Profesör ise sadece bir gülümseme bahşetti. Bazen bir şey söylemek için onca kelimeye gerek yoktu şayet bir gülümseme her şeyi anlatır içinizi sıcaklatabilirdi. Hareketlere siz anlam yükledikçe dünya güzelleşirdi.
Herkes teker teker çıktı en sondan beyazlara bürünmüş Talya çıktı. Çocuk gercektende karlar kralı tarzı bir şeydi. Acaba böyle mi doğmuştu yoksa saçları boyamıydı bunuda Drago'ya sorulacak sorular arasına ekledim. Sanarım şu an en çok o küçük kırmızı ejderciği goremeye ihtiyacım vardı.
Yine Esila eşliğinde koridorda yürüyüp üst kata çıkan merdivene yöneldik. Bu sefer Esila'nın yanında Afra da vardı birlikte sessizce konuşuyorlardı sanarım. Benim önümde pembe saçlı olan ve uzerinde dünyadaki gibi günlük kıyafetler giymiş olan Almila vardı. Onun yanında ise yeşil bir elbise giymişti ve turuncu saçları açık olan Davin yürüyordu. Benim yanımda ise yine Adrian vardı. Fakat hiç konuşmıyorduk. Arkamızdan da Talya tek başına geliyordu.
Sonunda merdivenler bitti ve merdivenlerin neredeyse hemen önünde olan sınıfa girdiler. İçeride kahverengi rengi saçları olan uzun boylu bir adam ayakta durmuş bize bakıyordu herkes hemen buldukları yere oturdu.
Profesör önce siyah gömleğinin yakasını düzeltti daha sonrada herkese bir bakarak onları inceledi bu rahatsız edici bir duyguydu aslında...
Daha sonrada konuşmaya başladı "Sevgili Nouseland Akademisi öğrencileri yeni döneme ve yeni okulunuza hepiniz hoş geldiniz. Bu dönem boyunca sizlerle beraber diyar üzerinde bulunmuş veya kayıp olarak bildiğimiz nouser türlerini inceleyeceğiz. Evet bir soru ile başlayalım sıra ile herkes ismini ve nouserının türünü söylesin." Bir duraksamadan sonra devam etti. "Evet genç hanım sizden başlayalım." Diyerek Esila'yı işaret etti.
Esila konuşmaya başladı. "Ben Esila nouserım siyah bir pegasus yani kanatlı at." Profesör başını salladı ve eli ile Esila'nın arkasında oturan Afra'yi işaret etti. "Ben Afra nouserım bir anka kuşu." "Ben Adrian nouserım bir griffin kendisi tari kartal yarı aslan."
Profesörün ğozleri resmen işıldıyordu .
"Ben Davin nouserım bir geyik." "Ben Talya nouserım bir beyaz kaplan." Ben Almila nouserım bir pembe ejderha."
Profesörün gözleri ışıldadı "Ne bir ejderha mi?" "Evet profesör. " "Ama bu imkansız asırlardır kimse bir ejderha nouserının sahibi değil."
Tabi benimde bir ejderham olduğunu daha duymamıştı ama sanarım Almila ve benim durumum gerçekten biraz garipti...
"Bilemiyorum profesör fakat lily bir ejderha, siz ne kadar aksini iddia etsenizde. " "Peki bu konuyu konuşacağız. Son olarak." Dedi ve beni işaret etti.
Elimden geldiğince sesimi gür tutmaya çalıştım "Ben Drake nouserım bir kırmızı ejderha."
Bunu duyan Profesörün gozleri fal taşı gibi açıldı. "Siz benimle alay etmiyorsunuz değil mi, ejderhalar çok Kadim yaratıklardır. Ve kolay kolay bir kişiye ait olamazlar ama siz iki kişi olarak bizim nouserımız birer ejderha diyoyorsunuz. Sizlere inanmam için ejderhaları kanlı canlı görmem gerek. Bunu öğrenmiş olmalısınız hadi gösterin ejderhalarınizı."
Son cümlelerini söylerken sesinden resmen alay akıyordu. Bize inanmamak için elinden geleni yapıyordu. Fakat bunun gerçek olduğunu onun için ispatlayacaktık.
Aklıma nouserı tanıma dersinde profesör merisanın öğrettiği bilgiler geldi. Ejderhacık bana ihanet edecek değildi sonuçta. Bugün öğrendiğim gibi zihin yolu ile ejderhama seslenmeyi denedim. Garipti ama sanki zihnimin bir köşesinde onu arıyordum. Sonra zihnimde ve bedenimde bir sıcaklık hissettim. İlk dersteki gibi. Sonra yine minik bir ışık huzmesi ve daha sonrada minik kırmızı bir ejderha. İster istemez drago'nun nasıl bir ejderha olduğunu düşündüm. Çok küçüktü ve bana göre oldukça sevimliydi.
Ejderha ortaya çıkınca profesörün gözleri bir anda açıldı şaşırmıştı hemde çok şaşkın gözüküyordu. Önümde ise yaklaşık Drago boylarında bir pembe ejderha vardı profesör şaşırdı ve "ders burda bitmiştir odalarımızda dağılabilirsiniz diğer dersiniz de boş olacaktır" dedi ve sınıftan hızlı bir şekilde çıktı.
Tüm bunlar yaşanırken Drago ise bana bakmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Sanki yıllardır hiç bir şey görmemiş ve yeni uyanmış bir bebek gibiydi masum ve saf.
İçeriye uzun boylu normal sıradan kıyafetler giyen bir çocuk geldi. Önce bir sınıfı inceledi. Kumral saçları vardı ve giydiği kıyafetler açık renkliydi. Normal sıradan bir erkekti aslında. "Sizi yatakhanelere götürmem emredildi lütfen beni takip edin."
Herkes ayağa çıktı ve o çocuğun peşinde yine koridorlarda ilerlemeye başladık. Bizi 6. Kata kadar çıkardı, sanarim burası bu koca binanın en son katıydı. Ve yatakhanelerin burda olması çok saçmaydı bence. En üst merdivene ulaştıktan sonra burası ikiye ayrılıyordu. Bizi getiren çocuk sağ tarafın kızlar sol tarafın erkek yatakhane olduğunu söyledi ve orda ayrıldık. Biraz daha ilerlediğinizde bu sefer sınıfların kapısından daha büyük olan bir kapı ile karşılaştık. Ve içeriyi açtık içerisi her yer gibi geniş ve beyaz diye. Beyaz renge fazla takmışlar dı.
Burada her odanın bir numarası vardı. Bizi buraya getiren kişi isimleri okudu ve oda numaralarını söyledi. En son ben kaldım bizim gruptan. Ve bana 264 nolu oda geldi. Anladığım kadarı ile odalar tek kişilikti. Bu benim için çok iyi bir şeydi. Yanımdaki çocuk gülümsedi ve daha sonra buradan çıktı. Bir sürü oda vardı. Ve odaların ortasında aralıklarla beraber on öne dizilmiş 6 kişinin rahatlıkla sığacağı gri tonlarında koltuklar ve ortada minik bir sehpa vardı.
Oda numaralarına baktım hepsi sıra ile dizilmişti birden baslayiyor fakat kaçta bittiklerini bilmiyordum. Koridorun sonuydu diye düşündüm ve sona doğru ilerledim. Sağ ve sol olmak üzere her iki tarafta da odalar vardı benimki sağ taraftaki odalardan biriydi. Nihayet buldum ve içeriye bir adım attım. Oda yine beyaz renkli çok küçük olmasada ideal boylarda bir odaydi ne sağ köşede bir yatak sol köşede ise bir çalışma masası vardı. Yatağın alt tarafında da bir gardırop vardı. Bir de kitaplık. Bu kadardı. Gittim ve yatağın üzerine oturdum.
Bir anda aklıma Drago geldi en son sınıfta benimle birlikteydi fakat şimdi yanımda yoktu. Onu nasıl olurda unutmuştum. Yüzüme bir tebessüm yerleşti. Onunla konuşmam gereken çok konu vardı ama şuan çok yorgundum. Daha hava kararmamıştı bile fakat yorgundum...
Sanarım ejdercik ile konuşmak biraz daha bekleyebilirdi. Uzerimdekileri bile çıkarmaya halim yoktu yatağın örtüsünü kenara çektim ve yatağa uzandım. Daha sonra ise uyku hemen beni eser aldı.
Daha sonra ise sadece karanlık. İnsanların hep kötülük yapmak için bekledikleri. Kendi kirleri ile daha da çok kirlettikleri o karanlık. Halbuki karanlık bazı insanlar için bir yuva bir sığınak dert dinleyen bir dosttu... |
0% |