@kitsudaphne
|
YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Lucas’ın yanında olmak, bir sıcak yaz akşamında esen serin bir rüzgar gibiydi; huzur verici ama bir o kadar da kafa karıştırıcı." — Lucia Hazır olduğumu hissettiğimde, eşyalarımı toplayıp Chloe’nin yanına gitmek için yola çıktım. Kahvaltıda onun sohbeti tüm düşüncelerimi dağıttı. Gün derslerle dolu geçti, zihnim meşguldü ve sonunda yalnız başıma eğitime gittim. Son birkaç antrenmanda kendimi daha güçlü, daha kontrollü hissetmeye başlamıştım. Kendi kendime yaptığım ekstra çalışmanın karşılığını alıyordum; hızım ve çevikliğim artmıştı. O gün yine Ivy ile eşleştik ve bu sefer sadece çeviklik ve reflekslerimle galip geldim. Başımı kaldırdığımda, Pedro’nun bana onay dolu bir ifadeyle baktığını gördüm. "Aferin, Lucia," dedi gururla. İlk kez bir övgüsünü duyuyordum ve bu beni mutlu etti. Ancak o anda, kenarda duran Lucas’ın bakışlarını fark ettim. Gözlerinde ince bir tebessüm ve bir tür ilgi vardı. Pedro’nun sesiyle dikkatimi yeniden toparladım. "Kas hafızasını unutmayın," dedi Pedro, tüm gruba seslenerek. "Ne kadar çok çalışırsanız, kaslarınız da o kadar iyi hatırlar. Adrenalin devreye girmeden önce kaslarınız harekete geçer; bu da size mücadelede büyük bir avantaj sağlar." Sonra Ivy ile çalışmaya devam ettim; içten ve samimiydi, diğerleri gibi değildi. "Gerçekten iyiydin, tebrikler," dedi Ivy, gözlerinde sıcak bir parıltıyla. "Teşekkür ederim, Ivy," dedim gülümseyerek. Lucas yanımıza geldiğinde Ivy ile göz göze geldiler ve Ivy nezaketen geri çekildi. "Liz’in yanına gidebilirsin. Lucia ile ben çalışacağım," dedi Lucas, sakin ama kendinden emin bir sesle. Ivy başını sallayıp uzaklaştı. Lucas tam karşımda durduğunda, bakışları yoğun ve derin bir anlam taşıyordu, sanki içimde saklı bir şeyi çözmek istiyordu. "Eğer beni yanına çağırmıyorsan…" diye mırıldandı, bir adım daha yaklaşarak. Sesinde hafif bir meydan okuma vardı. "Şartları biraz zorlamamda bir sakınca yoktur, değil mi?" Beni sürekli sınırda tutan bu tarzı, her kelimesine sinmiş özgüven… Neyle karşı karşıya olduğumu biliyor gibiydi ama sınırlarımı zorlamaktan da geri kalmıyordu. Kaşlarımı kaldırarak yanıt verdim. "Bunu göreceğiz." Hiç tereddüt etmeden saldırdım ama her hareketimi kolayca savuşturdu. Tekniği benden çok daha iyiydi, en küçük detayda bile kontrolü bırakmıyordu. "Tekniğe ihtiyacın var, S. Hız ve çeviklik yalnız başına yetmez; teknik olmadan zor anlarda ayakta kalamazsın." Bir tekme atmayı denedim, kendime güvenmeye çalışarak. "Belki de şu an tekniğe odaklanmıyorumdur." Alaycı bir gülüşle yanıt verdi. "Yani bana kızgın mısın?" "Evet." Bir sonraki hamlemi de savuştururken ayağıma hafif bir çelme taktı, ama düşmeme izin vermeden belimden yakaladı. "Asla düşmene izin vermem." Bunu nasıl bildiğimi bilmiyordum, ama onun bunu kastettiğinden emindim. Ayakta durmama yardım ettiğinde, çarpan kalbimi toparlamaya çalışarak biraz uzaklaştım. "Rakibini tanımalısın, S. Boy, kilo gibi fiziksel özelliklerin ötesinde, duruşu, hareketleri sana çok şey anlatır." Saldırı pozisyonuna geçerek bana baktı. "Söyle bakalım, ne görüyorsun?" Onun karşısında, gözümün önünde acımasız bir güç vardı. İstediğini bilen, kendine güvenen, zeki ve tehlikeli bir adam. "Korkusuz birini görüyorum. Özgüvenli, cesur ve..." Neredeyse yakışıklı diyordum ki, kendimi zar zor tuttum. Ancak Lucas, her şeyi anlamış gibi sırıttı. "Küstah." Aniden yanıma yaklaştı, beni döndürerek sırtımı göğsüne yasladı. Göğsündeki sıcaklık tüm odağımı dağıttı. "Önce sana uygun bir saldırı pozisyonu bulalım." "Söylediklerim umurunda değil, değil mi?" Kulağıma eğilerek fısıldadı, "Seninle ilgili her şey, düşündüğünden daha fazla umurumda, S. Şimdi biraz çalışalım." Birlikte geçirdiğimiz sonraki yarım saat, hareketlerle doluydu; her adım bir bakış, her pozisyon bir anlam taşıyordu. Dersin sonunda ona döndüm, içten bir gülümsemeyle. "Teşekkür ederim, eğlenceliydi." "Belki de bazen duvarlarını indirmelisin, S. En azından bana karşı." Birine güvenmek benim için kolay değildi. Yalnız başına kalan, terk edilmekten veya incinmekten korkan herkes bu duyguyu bilirdi sanırım. Lucas’ın bakışları koyulaştı, sesi bir rica değil, bir vaatti. "Bu sessizliği, bir gün bana güveneceğin anlamına mı yormalıyım?" Başımı olumsuz anlamda salladığımda yüzü ciddileşti. "Neden?" "Kolay kolay güvenemem, inanmam daha da zor." Bir adım daha yaklaştı, sesi alçaldı ama her zamanki gibi kararlıydı. Gözleri bakışlarımdan ayrılmıyor, sanki içimdeki tüm korkuları anlamak istiyordu. "Bir gün, benden isteyebileceğin her şeyi yapabileceğimi göstersem, bana inanır mıydın?" Sesi sakindi, fakat sözlerinde derin bir kararlılık ve bir o kadar da kırılgan bir umut vardı. Sanki her cevabım, aramızdaki bağı yeniden şekillendiriyordu. Kendimi toparlayarak nefes aldım, o an kalbimde uyanan karmaşık duygularla ona bakabildim. "Eğer daha fazlasını istersem, beni bırakır mıydın, Lucas?" Gözlerinde beliren gölge, sorumun onu ne kadar derin etkilediğini gösteriyordu. Parmaklarıyla nazikçe çenemi tuttu, gözlerimi kendi kararlı bakışlarına hapsetti. "Senin duymaya hazır olmadığın hiçbir şeyi konuşmayacağız, S. Ama şunu bil ki, kimseyi yarı yolda bırakacak biri değilim." Sessizlikte yankılanan sözleri, uzun süre içimde bir sızı olarak kaldı. Aramızdaki sınırlar sessizce yeniden çizilirken, sözlerinde saklı derinliğe direnmeye çalıştım. Ders bitmiş, konuşmamız da sona ermişti. Lucas yanımdan uzaklaşırken gözlerim istemsizce onu takip etti. Liz ve diğerleriyle sınıftan çıkana kadar ona bakmayı kesemedim. Pedro’nun sesiyle irkilip başımı çevirdim. "Biraz konuşalım mı, Lucia?" dedi Pedro, ciddiyetle. Başımı salladım ve hemen yanına gittim. Yüzünde düşündürücü bir ifade vardı. "Son zamanlarda geliştiğini fark ediyorum, ama fazladan çalışma bazı kaslarını yormuş," dedi, gözlerini dikkatlice bana dikerek. Lucas da aynı şeyi söylemişti. İster istemez içimde bir suçluluk duygusu belirdi. "Özür dilerim, ben sadece…" "Sorun değil," dedi Pedro, yumuşak bir ifadeyle. "Ancak bunu düzeltmemiz gerekiyor. Hafta sonu kaslarını dinlendir. Pazartesi günü derslerden sonra seninle birebir çalışmaya başlayacağız." Pedro’nun bana özel ders teklif etmesi, hem şaşırtıcı hem heyecan vericiydi. Yüzümde beliren mutluluğu ve şaşkınlığı saklayamadım. "Azimli öğrencilerime her zaman yardım ederim,” dedi, gülümseyerek. "Eğer istersen, tabii." "Evet, çok isterim!" dedim, gözlerimdeki heyecanı bastıramadan. "O zaman pazartesi görüşürüz," dedi ve yanımdan ayrıldı. Teşekkür ederek sınıftan çıktım. Yemekhaneden bir şeyler alıp odama dönerken Lucas’ı düşünüyordum. Günün yorgunluğu üzerimdeydi ama Pedro’nun teklifi beni canlandırmıştı. Her şeyi Chloe’ye anlatmak için telefonu elime aldım. "Eğer yetenekli olduğunu düşünmeseydi, seninle çalışmazdı. Bu harika, Lucia! Pedro ile çalıştığında gelişimine inanamayacaksın," dedi Chloe, mutlulukla. Telefonu kapatınca duşa girdim. Duştan çıktığımda yorgunluğum hafiflemişti; saçlarımı henüz kurutmamış, dalgınca odaya dönmüştüm. Bir süre kendi düşüncelerimle oyalanırken kapı çaldı. Kapıyı açtığımda Lucas’ı karşımda bulmak, beklenmedik bir durumdu. "Girebilir miyim?" dedi, sesi her zamanki gibi kontrollü ve kendinden emin. "Neden?" diye sordum, şaşkınlığımı gizleyemeden. Lucas’ın yüzünde hafif bir gülümseme belirdi, yanaklarında derinleşen gamzeyi o an fark ettim. Bu gülümseme, yüzündeki gizemli ciddiyetin ağırlığını bir an için hafifletmişti. "Konuşmamız gerekiyor," dedi. Duraksadım, ama sonunda kapıyı aralayarak onu içeri davet ettim. Lucas, yanımdan geçip odaya girdiğinde bakışları üzerimdeydi. Bir tutam saçımı eline aldı, başını hafifçe eğerek kokladı. Gözlerinde çözülmeyen bir ifade ve incelik vardı, bu incelik beni şaşırtmıştı. "Harika kokuyorsun," dedi, alçak bir ton ama etkileyici bir sesle. Ona yakın olmak kalbim için iyi değildi. Geri çekilmek istedim ama hafifçe sendeledim. O anda belimi nazikçe tuttu, bedenimi dengede tutarken, dokunuşu kendimi güvende hissetmeme neden oldu. Ondan bir adım uzaklaşırken beni bıraksa da geri çekilmedi. O, bir yanıyla karmaşık ve zorlayıcı; diğer yandan, sanki bir fırtınada kalınmış bir limandı. Belki de bu yüzden "güven" onunla hem ulaşılabilir hem de ulaşılmaz bir anlam kazanıyordu. Lucas’ın yanında bu kelime, basit bir vaat değil, çaba gerektiren, hem kolayca uzanılabilen hem de her an elden kayıp gidebilecek bir duygu haline geliyordu. "Pedro ile çalışmanı istemiyorum," dedi aniden, ses tonu soğukkanlıydı ama sözleri yoğun bir anlam taşıyordu. Şaşkınlıkla kaşlarımı çattım. "Bunu nasıl öğrendin?" "Seni ilgilendiren her şeyi bilirim, Lucia. Ve öğrenirim de," dedi, yüzündeki hafif gülümsemeye rağmen, ciddiyeti gözlerinde hala belirgindi. Bu cevabı hoşuma gitmemişti. Gerçekten endişelendiği için mi bunu söylemişti yoksa farklı bir sebep mi vardı? Bakışlarımı ona dikerek, "Neden çalışmamam gerekiyor?" diye sordum. Gözleri bana dikildi, o derin anlamı anlamaya çalışarak içine bakarken, sorumun onda yarattığı gerginliği fark ettim. "Çünkü bilmediğin şeyler var. En önemlisi de Pedro sana göre değil." Sözleri şüphe uyandırıcıydı. Bu ne anlama geliyordu? Öfkeyle, "Bu ne demek?" diye sordum. "Pedro senden etkileniyor," dedi, sakin ama kesin bir dille. Bunu duyduğumda hemen itiraz ettim. "Saçmalıyorsun. O sadece bir eğitmen." Lucas bakışlarını bir an bile kaçırmadan biraz daha yaklaştı. Sözlerinde dikkatli, ama sahiplenici bir ton vardı. "Sadece seni korumak istiyorum," dedi, elini bir kez daha belime koyarak beni kendine daha da çekti. "Ayrıca senin için doğru kişi o değil." Bu, içimde beklenmedik bir tepkiye yol açmıştı. Alayla gülerek, "Peki kim o zaman?" diye sordum. Lucas, bir eliyle yüzüme dokundu, parmakları yanağımı okşarken bakışları gözlerimde bir cevap arıyordu. "Bu, sana doğru gelmiyor mu?" dedi, sesi fısıltı kadar ince ama bir o kadar da yoğun. Sessizce gözlerindeki samimiyeti ve ciddiyeti hissettim. Onun gözlerinden kaçamıyordum; sanki her şey, tek bir anda, kelimelerin ötesinde, anlamını bulmuştu. "Lucas…" dedim, ama gözlerine bakmaktan kendimi alıkoyamadım. Onun yanında her şey hem olması gereken yerdeydi hem de tamamen yerinden oynuyordu; karmaşık bir dengede, hem huzur hem de çalkantı içinde gibiydim. Yanındayken düşünmek, nefes almak bile güçleşiyordu. Başımı çevirmeyi denedim, ama o izin vermedi. Parmakları çenemi nazikçe kavradı, bakışları bakışlarıma derinlemesine kilitlenmişti. "Eşsizsin, S," dedi, sesi hem yumuşak hem de değişmez bir güvenle. "Özel birisin ve bunu bir gün sen de anlayacaksın." "Lucas… tüm bunlar ne anlam ifade ediyor?" diye sordum, içimde büyüyen karmaşıklığı bastırmaya çalışarak. Fark ediyordum, sanki içimde bir şeyler onun yanında savunmasız kalıyordu. "Bunu göreceğiz," dedi, bugün ona verdiğim yanıta aynen karşılık veren o tanıdık tonda. Bana son bir kez daha baktı, sonra bir adım geri çekildi. "Pedro ile çalışmanı istemiyorum, S," dedi, sesi hala yumuşak ama bir o kadar da kararlıydı. Derin bir nefes alarak gözlerimi ondan kaçırmadan, "Bu kararı ben vereceğim, Lucas. Yani, bunu göreceğiz," dedim, irademi daha da sağlamlaştırarak. O anda, Lucas’ın dudağının kenarında hafif bir gülümseme belirdi. "Bu cevabı beğendim," dedi, bakışlarında memnuniyetin ince bir yansımasıyla. Kapıdan çıkmadan önce son bir kez durdu ve omzunun üzerinden bakarak, "Saçlarını kurutmalısın, S. Üşütmeni istemem," dedi, gamzesini belirginleştiren o gülümsemeyi saklamadan. O çıkınca odada bir boşluk hissettim. Lucas’ın varlığı, içimde kelimelere dökülemeyen bir sıcaklık uyandırmıştı; aynı zamanda karmaşık, anlaşılmaz bir duygu seli… Kalbimde, onun yanında geçirdiğim her anın bıraktığı derin izler ve iç içe geçmiş hisler kaldı. |
0% |