Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Korku, seni durdurmak için değil, seni daha güçlü kılmak için vardır." – Lucia

(Lucia)

Pedro sınıfa geri döndüğünde, dersi erkenden bitirdi. Kafamdaki sorular, gitgide çoğalıyor, zihnimde yankılanıyordu. Herkes çıktıktan sonra eşyalarımı topladım ve ona doğru ilerledim. İçimdeki huzursuzluk hâlâ dinmemişti; cevapsız kalan sorular etrafımı sarıyordu.

"Bugün ek ders yapmayacağız. Ayrıca birkaç gün boyunca danışmanlığını ben üstleneceğim," dedi Pedro, her zamanki gibi sakin ve kontrolü elden bırakmayan sesiyle.

"Chloe bahsetti," diye yanıtladım, ama dilimin ucunda başka bir soru vardı. Sessiz kalamadım, merakım sabrımı aşmıştı. "O iyi mi?"

Pedro'nun gözleri bir an için benimkilere odaklandı. Ardından derin bir nefes aldı, o an sanki içimdeki fırtınayı anladığını fark ettim. "Chris, iyi olduğunu söyledi. Ufak bir yara almış Lucia. Ama iyileşecek."

İçimde bir nebze olsun rahatlama hissettim, ama hâlâ tam olarak huzura kavuşamamıştım. Pedro bir an beni inceledi, sanki düşüncelerimi okuyor gibiydi. Tam uzaklaşacak sanırken yanıma yaklaştı, koluma hafifçe dokundu. O temas… şaşırtıcı bir şekilde rahatlatıcıydı, adeta bir güven duygusu içime işledi.

"Aranızdaki bağın ne kadar güçlü olduğunu görebiliyorum," dedi, bu kez sesi her zamankinden daha yumuşaktı. "Her şey yoluna girecek."

Chloe, benim için kendini tehlikeye atmıştı. Aramızdaki bağ, sıradan bir dostluğun çok ötesine geçmişti artık. Ancak bu fedakârlık, ağır bir yük bırakmıştı omuzlarımda. Onu ya da başkasını daha fazla riske atamazdım. Hatalarım yüzünden, bir kez daha birinin zarar görmesine izin veremezdim.

Güçlü kalmak zorundaydım. Zayıflık, burada yer bulamazdı.

Pedro’nun güven verici varlığına rağmen, hâlâ ona karşı karmaşık hisler taşıyordum. Ne kadar yanımda olmuş olsa da, aramızda çözülememiş bir mesafe vardı. Chloe, ona güvenmem gerektiğini söylemişti, ama ben hâlâ kararsızdım. Belki de en büyük korkum buydu; yanlış birine güvenmek.

Bir anlık tereddütten sonra içimdeki korkuyu dışa vurdum. "Pedro, sana neden güvenmeliyim?"

Ona bunu sormak cesaretimi topladığım nadir anlardan biriydi. Pedro hafif bir gülümseme ile bana baktı, gözlerinde bilgece bir parıltı vardı.

"Bu soruyu sormuş olman, doğru yolda olduğunu gösteriyor," dedi sakin bir tonda. "Hiç kimseye koşulsuz güvenmemelisin. Mantık her zaman cevap veremez. Ama bazen sormanız gereken tek bir soru vardır... İçgüdülerin ne diyor?"

Derin bir nefes aldım, içimdeki karmaşık duyguları bastırmaya çalışarak. "İçgüdülerim, sana güvenmem gerektiğini söylüyor."

"İşte bu," dedi, gözlerinde ince bir tebessümle. "İçgüdülerin seni yanıltmaz. Ayrıca, güvenmemen için bir sebep vermedim, değil mi?" Sözlerinin altındaki mantık keskin bir şekilde dikkatimi çekti. "Yani, her açıdan bakarsak, hem mantık hem de içgüdü doğru olanı işaret ediyor."

Sessizce başımı salladım. Pedro'nun sözleri beni sakinleştirse de, içimdeki huzursuzluk tamamen geçmiş değildi.

"Şimdi seni odana götüreyim," diye ekledi. Birlikte yemekhaneye uğrayıp akşam yemeği aldık. Sonra odamıza doğru yürüdük. Pedro, telefonunu elime uzattı, numarasını kaydetmem için. Ardından masanın altına bir dinleme cihazı yerleştirdi.

"Bu sadece geçici bir önlem, Lucia," dedi, gözlerimin endişesini fark etmişti. "Unutma, kimseye tam anlamıyla güvenme. Eğer bir sorun çıkarsa, hemen benimle iletişime geç."

Başımı sallayarak onayladım, ama içimdeki karanlık korkular hâlâ oradaydı. Pedro, yüzümdeki gerilimi gördü ve derin bir nefes alarak sakin bir sesle, "Memento mori," dedi. "Ölümlü olduğunu unutma."

Haklıydı, onun ne demek istediğini anlıyordum. Ölümlüydük, evet. Ama beni asıl korkutan şey ölüm değildi.

"Ölümden korkmuyorum," dedim başımı eğerek. "Ama sevdiklerimin zarar görmesinden korkuyorum. Bilinmezlik, beni en çok zorlayan şey."

Pedro'nun bakışları derin bir anlayışla doluydu. "Korkularını kontrol etmezsen, onlar seni kontrol eder. Ve Lucia, bu savaşa başlamadan önce kaybetmiş olursun."

Sözleri içimde yankılanırken, anladım ki bu sadece bir mücadele değildi. Bu, beni güçlendirecek bir savaştı.

Derin bir nefes alarak, "Haklısın. Korkularımın üzerine gitmeliyim," diye mırıldandım. "Onları yenmeliyim, çünkü bu savaş sadece benimle ilgili değil. Sevdiklerimi korumak için ne gerekiyorsa yapacağım."

Pedro, düşünceli bir bakışla başını salladı. "İçgüdülerini takip et, adım adım ilerle. Hayat, karmaşık sorularla dolu ama bazen en basit cevap en doğrusudur. Belki hayatı bir metafor olarak bulmacaya benzetebiliriz. Bildiğin ve doğru olduğundan emin olduğun soruların yanıtlarından başla. Diğer doğrulara da bir şekilde ulaşacaksın. Kendine güvenmeyi ise unutma."

Bana düşünecek ve inanacak şeyler vermişti. Onunla ilk tanıştığımda soğuk biri gibi görünmüştü, ama zamanla bu mesafeli tavrının altında derin bir bilgelik yattığını fark ettim. Ona küçük bir gülümseme ile karşılık verdim, tam o sırada elini tekrar koluma uzatacakken, düşüncesinden vazgeçip elini indirdi.

"Yarın görüşürüz, Lucia. Seni alması için bir öğrencimi göndereceğim," dedi.

İçimde bir rahatsızlık hissettim. "Pedro, bu kadarına gerek var mı?"

Pedro’nun gözlerinde hafif bir parıltı belirdi. "Var, Lucia. Ayrıca kararlarımı sorgulamaman gerektiğini şimdiye kadar öğrenmiş olmanı bekliyorum. Sadece itaat et."

"Peki, Pedro. Yarın görüşürüz," dedim, sözlerinde daha fazla direnmemeye karar vererek.

Pedro, odadan çıktıktan sonra derin bir nefes aldım. İçimde hâlâ bir tedirginlik vardı. Korkularımla yüzleşmek zorundaydım, çünkü sevdiklerimi kaybetme ihtimali, ölümlü olmanın getirdiği korkudan çok daha güçlüydü. Pedro’nun öğrettiği gibi, korku bir zayıflık değil, belki de en büyük gücümüzdü. Onunla savaştığımızda içimizdeki cesareti keşfederiz.

(Lucas)

Telefonumda Liz’den bir arama gördüğümde tereddüt etmeden geri aradım. Beni sadece acil durumlarda arayabileceklerini bilirlerdi.

"Neler oluyor?" diye sordum.

Liz'in sesi alçak ve hızlıydı. "Bir şeyler değişmeye başladı Lucas. Lucia’nın bir takipçisi var."

Kaşlarımı çatarken etrafımı kolaçan ettim. "Asla durmuyor."

"Esther ile konuşacak mısın?" diye sordu Liz, sesinde endişe vardı.

Kısa bir süre duraksadım. Esther’e hemen ulaşmak mantıklı değildi, en azından şimdilik. "Şimdilik bildiğimizi belli etme. Gerekirse onunla iletişime geçeceğim."

"Peki Lucas. Bu arada…" Liz duraksadı, sanki beni sorgulayıp sorgulamayacağına karar vermeye çalışıyordu. "Ne zaman geleceksin?"

Liz’in sorusu üzerine anlık bir rahatsızlık hissettim. Bana bunu sormaya hakkı olan tek kişi Lucia'ydı. Konu daha fazla uzamasın diye, kısa kestim. "Kapatmam gerekiyor."

"Sadece seni merak ettim," diye ekledi Liz, sesi daha temkinli bir hal aldı.

"Sonra konuşuruz Liz."

Telefonu kapatır kapatmaz Marino’yu aradım. Onunla özel bir görüşme yapmam gerekiyordu.

"Diğerleri yanında mı?" diye sordum doğrudan.

"Evet," diye yanıtladı Marino.

"Onlardan uzaklaş," diye talimat verdim, sesimde hiçbir tereddüt olmadan. Adım seslerini duydum, sonra etraftaki uğultu azaldı.

"Şimdi yalnızım," dedi Marino.

"Lucia’nın bir takipçisi varmış. Neden bana daha önce söylemedin?"

"Peşindeyim Lucas. Bu arada... Liz, seni aramak istedi. Engelleyemedim," diye itiraf etti.

Bu sefer bir açıklaması vardı, ama bu tür hataların tekrarlanması kabul edilemezdi. "Anladım."

"Durum Esther’le ilgili gibi görünüyor. Onunla konuşman gerekecek, Lucas. Bir de..." Marino duraksadı, sanki söyleyeceği şeyin ne tepki doğuracağını kestirmeye çalışıyordu. "Pedro, Lucia’nın yanında olacak."

"Nasıl yani?" Kaşlarımı çatarak sordum, içimde beliren ani bir rahatsızlıkla.

"Birkaç gün danışmanlığını üstlenecekmiş. Çünkü Chloe’nin ufak bir yara aldığını öğrendik," dedi Marino, sesi hâlâ temkinliydi.

Bu yeni bilgi, içimdeki gerginliği daha da artırmıştı. Pedro'nun Lucia’ya bu kadar yakın olmasından hiç hoşlanmıyordum. "Peşlerinde ol, Marino. Her hareketlerini takip et."

"Tamam Lucas," derken, Marino’nun sesinde bir tereddüt vardı. "Aramam senin için bir sorun... olmayacak mı?"

Sözünü kesip talimatlarımı yineledim. "Söylediğimi yap. Ve beni her gün ara."

Bir anlık sessizliğin ardından, "Emredersin," dedi Marino.

Telefonu kapatmadan önce bir an daha düşündüm. "Görüşürüz, Marino."

Telefonu kapattığımda, zihnimde sürekli bir baskı vardı. Derin bir nefes alıp tek bir mesaj yazdım: "Ne yaptığını biliyorum."

Mesaj görüldü ama yanıt gelmedi. İçimde bu sessizliğin ağırlığını hissederek telefonumu kenara koydum. Belki bir gün tüm bu kaos sona erecekti… Ama o güne kadar her şeyi değiştirmem gerekiyordu. Her şeyi.

"Bazen en tehlikeli savaş, içimizde verdiğimizdir. Dışardaki düşmanlar görünürdür, ama en sinsi olanı içimizde gizlenir." – Lucas

Loading...
0%