Yeni Üyelik
18.
Bölüm
@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Bazıları için karanlık sadece dışarıda değil, içeridedir de; kendilerinden kaçmaksa neredeyse imkânsızdır."

(Lucia)

Herkesin iki gecesi vardı; biri zamanı, diğeri acıları gösterirdi. Bir insan kaç kez geceye uyanırdı? Bu soruyu defalarca kendime sormuştum. Annemin kaybından beri kendimi toparlamaya çalışsam da, üzerimde karanlık bir gecenin izleri hâlâ duruyordu. Her gün, o geceye uyanıyordum. Annem, benim deniz fenerim; ışığımdı. Ama o ışık kaybolduğunda, karanlık üzerime çökmüştü. En büyük korkum, onu kaybetmekti. Ancak asıl korkumun bunun ötesinde olduğunu fark etmemiştim.

Kendi içimdeki karanlığa sürüklenirken, belirsizliklerin oluşturduğu bir şelaleye yaklaşıyordum. Çevremdeki insanların yansıttığı panik havası, benim de gerginliğimi artırıyordu. Korku büyüyordu; bilinmeyenler birikiyor, her adımda boğulacak gibi hissediyordum.

Ertesi gün uyandığımda, Pedro’nun bir öğrencisini göndereceğini bildiğim için vakit kaybetmeden hazırlandım. Pedro, hayatımda önemli bir figürdü; tıpkı Chloe gibi. Ona saygı duyuyor, yardımını takdir ediyordum. Bu yüzden söylediklerine itaat ediyordum. Ancak tüm bu karmaşanın içinde, Lucas yine yoktu. Onu aramayı çok istedim ama telefonu elime aldığım gibi bıraktım. Lucas’ın yokluğu içimdeki boşluğu derinleştiriyordu, ama bunu kendime itiraf edemiyordum. Ona olan ihtiyacım ve içimdeki karışıklık giderek büyürken, bir yandan özlem ve karmaşa içinde kayboluyordum.

Bir süre odada bekledim, fakat kimse gelmedi. Saat ilerliyordu. Pedro’yu bekletmemek için dışarı çıktım. Danışmanların binasına doğru ilerlerken, tanıdık bir takip edilme hissi etrafımı sardı. Fakat içimi huzurla dolduran deniz kokusu beni olduğum yere mıhladı. Okyanusun çağrısına karşı koyamadım.

Ayakkabılarımı çıkardım, çantamı fırlattım ve mavi sulara doğru ilerledim. Su, ayak bileklerime vurdukça beni sakinleştiriyor, korkularımı alıp götürüyordu. O an, dünya sadece okyanus ve benden ibaretti.

"Lucia!" Bir sesle irkildim. Arkama döndüğümde, Pedro'nun sert bakışlarıyla karşılaştım. Gözleri her zamanki gibi soğuk ve buyurgandı, ama bu kez altında bir öfke gizliydi. "Burada ne işin var?" diye sordu, sesi keskin bir rüzgâr kadar soğuktu.

"Yoruldum sadece," dedim, neredeyse bir fısıltıyla. Pedro’nun ifadesinde bir yumuşama yoktu. Yanıma geldi ve kolumu sertçe tuttu. Parmaklarının baskısını hissettim; bu, onun içindeki koruma isteğinden kaynaklanıyordu.

"Seni korumak için ne kadar çaba sarf ettiğimizin farkında mısın?" dedi, dişlerinin arasından. Tonu sertti ama gerçekti. "Tehlikenin farkında değilsin, Lucia. Burada durarak ne yaptığını sanıyorsun?"

"Anlatmıyorsunuz ki..." dedim, gözlerimi ondan kaçırarak. Umutsuz bir başkaldırıydı bu, çünkü Pedro’yla tartışmak çoğu zaman boşunaydı.

Kısa bir sessizlik çökmüştü aramıza. Sonunda, iç çekerek sabrını yitirmiş gibi konuştu. "Benimle gel," dedi, kesin bir tavırla. "Nereye?" diye sormak zorunda kaldım; sanki bilmek beni rahatlatacakmış gibi. Ama yanıt vermedi.

Bunun yerine yerdeki ayakkabılarımı aldı ve beklenmedik bir hareketle önümde diz çöktü. Ayaklarımı dikkatlice temizledi. Hareketleri kontrollü ve kararlıydı. Bir an, sadece onu izledim; bu, gerçek dışıydı. Ama Pedro’yu izlerken, onun bana olan tavrının öfkesi kadar derin olduğunu fark ettim. Sanırım Lucas haklıydı...

İşini bitirip ayağa kalktığında, bakışlarımız bir an için çarpıştı. Gözlerindeki ifade, sanki her şeyin normal olduğunu, böyle bir anın yaşanmamış olduğunu hissettiriyordu. Gözlerimi kaçırarak, bu durumun karmaşasından kurtulmaya çalıştım. Pedro arkasını dönüp uzaklaştığında, onun peşine takıldım. Sessizce, kelimelerin gereksiz olduğu bir iletişimle, Pedro ile ormanın derinliklerine doğru yürüdük.

Ağaçların arasında yer alan gizli bir eve geldiğimizde adeta büyülendim. Gözlerden uzakta, bir sığınak gibi görünen bu ev, eşsiz bir işçilikle yapılmıştı; her detayında doğanın ruhunu hissedebiliyordum. Ahşap kapısı, zamanın izlerini taşıyor, çatısı yosunlarla kaplıydı.

Doğanın kucakladığı bu yerde, içeriye adım attığımda da aynı şekilde etkilendim. Odanın ortasında yükselen taş bir şömine, ateşin alevleriyle dans ederken, duvarlarda titrek yansımalar oluşturuyordu. Evin içindeki bu sıcaklık, içimi aydınlatıyordu. Pedro ile salonun ortasında yer alan, güzel bir ağaçtan el oymacılığıyla yapılan masaya oturduğumuzda, bir süre sessiz kaldık.

Pedro, gözlerini ateşe dikmişti. O an, sakince konuşmaya başladı: "Bugün sana bazı gerçekleri anlatmam gerekiyor." Sesi sakindi, fakat derinlerinde bir fırtına kopuyordu. Onun bu kararsızlığı, her cümlesinin arkasındaki derin ağırlığı hissetmeme neden oldu.

Sessizce dinledim, hissettiği yükü anlamaya çalışarak. "Luna, benim ilk öğrencimdi… ve ilk aşkım," dedi, sesi yavaşladı; sanki anıları ona acı veriyordu. "O zamanlar gençtik. Ona duyduğum hislerin derinliğini anlayamamıştım. Asi ve hırçın tavırları beni kendine çekmişti. İlk geldiğinde onu ben eğitmek istedim, danışmanlığını üstlendim. O çok yetenekliydi, hızla gelişti. Fakat… onu koruyamadım, Lucia. Luna’yı kaybettim."

Pedro'nun sesi titriyordu; her zamanki güçlü ve kararlı duruşunun altında derin bir kırılganlık saklıydı. Gözyaşlarını zor tutuyordu; bu, onun en savunmasız anıydı. "Luna, ışığıyla herkesin dikkatini çekmişti. Onu kıskananlar vardı, arkasından oyunlar oynandı. Ona olan sevgim beni kör etmişti, Lucia. Gözümün önünde bir tuzağa çekildiğini fark edemedim. Anladığımda ise… çok geçti."

Pedro’nun içindeki acı, ruhunu derin bir yara gibi sarmıştı. Bu itirafı, belki de en zayıf anıydı. Onun bu kadar açık olması, içinde hâlâ taşıdığı pişmanlık ve özlemi gözler önüne seriyordu. "En büyük pişmanlığım Luna oldu," dedi, sesi titrek ama gerçekti.

Bir süre sessizlik çökmüştü; sanki zaman durmuştu. Ardından tekrar konuştu, ama bu kez sesinde derin bir endişe vardı. "İşte bu yüzden senin için endişeliyim. Seni de kaybetmekten korkuyorum, Lucia."

Sözlerinin ağırlığı içimi ezdi. Onu teselli etmek istedim, ama kelimeler boğazımda tıkanmıştı. Luna, Pedro’nun hâlâ kapanmamış yarasıydı ve şimdi o acının bir parçasını ben de hissediyordum. "Bu yüzden hepiniz endişelisiniz," dedim, fısıldarcasına.

"Evet," diye onayladı. "Tehlike yakın ve seni korumak zorundayım. Sana zarar gelmesine izin veremem."

Bir süre nefes almayı bile unuttum; sözlerinin ağırlığı zihnimi dolduruyordu. "Ama ben onun kadar özel değilim," diye itiraz ettim, çocukça bir savunma hissiyle.

Pedro'nun bakışları bir an bile tereddüt etmedi. "Kendin hakkında fazlasıyla yanılıyorsun," dedi, sesi kararlıydı. "Bu yüzden seni Luna’dan bile daha iyi eğitmeliyim."

Sözleri karşısında söyleyecek bir şey bulamadım. Pedro ayağa kalktı, ciddiyetle konuşmasına devam etti: "İkimiz için özel izin aldım. Burada iki gün kalacağız. Ve hızla gelişmeni sağlayacağım. Şimdi başlayalım mı?"

Başımı salladım. Pedro’nun derin acısını ve koruma arzusunu anladıkça, aramızdaki bağın güçlendiğini hissediyordum. Onunla olan bu yeni yolculuk, sadece benim için değil, Pedro için de bir dönüşüm süreci olacaktı. Geçmişteki hatalar her zaman geleceği şekillendirirdi. Kimi zaman kaybettiklerimiz, biz geride kalanlara yol gösterirdi. Karanlık geçmişimizi silemezdik belki, ama geleceği birlikte daha aydınlık hale getirmeyi öğrenebilirdik.

(Lucas)

Marino aradığında, bir başka karmaşanın ortasındaydım, ama telefonu açtım.

"Ne var?"

"Konuşabilecek durumda değilsen..."

"Konuş, Marino." Sesimdeki keskinlik, sabrımın tükendiğini belli ediyordu.

"Pedro ile Lucia, iz sürücülerin evinde kalacaklar. Esther de durumu biliyor."

Bir an durdum. Demek öyleydi. Neden sorunlar hep başka sorunları doğururdu? Sanki hayat, acımasız bir zincirleme reaksiyondu. Her düğüm, yeni bir kaos yaratıyordu.

"Ne yapmamı istersin?"

"Takip etmeye devam et. Birkaç gün içinde döneceğim."

"Destek lazım mı?"

"Hayır. Şu an ihtiyacım olan motivasyonu yeterince sağladın."

Sözlerimin ardında yankılanan bir gerçek vardı, ama zihnimde yer eden tek bir düşünceyi silemiyordum: Lucia. O evde Pedro ile yalnızdı. Damarlarımda yankılanan öfke, kalbimin ritmini hızlandırdı. Sanki bir ateş gibiydi; içimde büyüyen, kontrol edilemez bir güç.

"Ormanda nöbet tutacağım. Endişelenme."

Endişelenmemi mi söylüyordu? Gözlerimi kapattım, çenemi sıktım. Sözleri anlamsızdı. Endişe... Hissettiğim şey bundan da fazlasıydı. Damarlarımda dolaşan yakıcı öfke, yıllardır yoldaşımdı. Bu öfke... cehennemden çıkış biletimdi.

"Tamam."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattıktan sonra, önümdeki her şey silindi. Tek gerçek olan şey, Lucia’ydı. İçimdeki öfke, benimle birlikte adım atıyordu. Lucia, o evde Pedro’nun yanında olmamalıydı. Onu daha fazla yalnız bırakmamalıydım. Buradan çıkmalıydım, hem de hemen.

Adamların arasına daldığımda, aklımdan geçen tek şey Lucia’ydı. Bedenim harekete geçse de, ruhum sadece ona kilitlenmişti. İçimde bir kasırga gibi dönen öfke, bana güç veriyordu. Her adımımda, onu geri almanın sabırsızlığıyla yanıp tutuşuyordum. Cehennemin derinliklerine inmem gerekse bile, Lucia’nın yanına dönecek ve Pedro’nun yanından onu alacaktım.

"Öfke, her zaman benimleydi; en sadık yoldaşım, içimdeki karanlıkla birleşen tek his. Ama şimdi, onunla buluşmak için attığım her adım, beni ona daha da yaklaştırıyor—belki de gerçek kurtuluşum buydu." – Lucas

Loading...
0%