Yeni Üyelik
23.
Bölüm
@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Kelimeler yetersiz kaldığında, kalbin fısıldadığı gerçeği duymak zorunda kalırsın."—Lucia

(Lucia)

Önümde durup o tanıdık, gizemli bakışlarını üzerime diktiğinde içimdeki fırtınaya karşı koymak imkânsızdı. Gözlerinde okunan o yoğunluk kalbimi esir alırken, mantığıma nasıl söz geçirebilirdim ki?

"Günaydın, Lucia." Lucas’ın sesi her zamanki gibi yumuşaktı ama altında bir tehdit ya da gizli bir güç seziliyordu. O sesi duyduğumda içimde hem tanıdık hem de yabancı bir korku yükseldi. Bu korku, ona olan çekimimle iç içe geçmişti, beni zayıflatıyor ama aynı zamanda içine çekiyordu.

"Günaydın." Sözlerim zar zor çıktı, dudaklarımın arasından süzülen birer fısıltı gibiydi. Kalbim deli gibi atıyordu ve Lucas bunu mutlaka fark etmiş olmalıydı. Parmakları yavaşça çeneme dokundu. O dokunuş… hem nazik hem de sahiplenici bir tını taşıyordu. Başımı kaldırıp gözlerime bakarken, nefesim düzensizleşti. Kontrolü tamamen kaybetmek üzereydim.

"İyi misin?" Sesi derin ve kısık bir tondaydı. Tuhaf bir şekilde sükûnet barındırıyordu, ama altında yoğun bir anlam gizliydi.

İyi miydim? Elbette hayır. İçimde kopan fırtınalar, onunla yüzleşmeye hazır değildim. Ama bu soruya gerçek cevap kim verebilirdi? Onun önünde zayıf görünmek… hayır, buna izin veremezdim. "İyiyim," dedim, hızlıca nefes alarak.

Lucas gözlerimi tarıyordu, sanki benden bir şey çekip almak ister gibi. Yüzüme yaklaştı, bakışları keskinleşti. "Gözlerin öyle demiyor." Sesi şimdi daha da alçalmıştı, neredeyse gizli bir uyarı vardı altında. Yüzündeki sertlik, bana daha fazla direnemeyeceğimi hissettirdi.

"Bana böyle yaklaşmanı istemiyorum," dedim, ama sesimdeki kararsızlık her halimden belliydi. Bu sözler, Lucas’ın üzerinde hiçbir etki yaratmıyordu. Gözleri, her zamanki gibi derin ve karanlıktı, beni köşeye sıkıştıran bir avcı gibi izliyordu.

"İstemiyorsun," diye mırıldandı, dudaklarının kenarında beliren o kışkırtıcı gülümsemeyle. "Ama kaçmıyorsun da." Sesi, düşüncelerimi ele geçirmiş gibiydi, adımlarım geri çekilmek istese bile olduğum yere mıhlanmıştım.

Elini uzatıp bana dokunmak için bir adım attı, ama ben hızla geri çekildim. Yanından uzaklaşmak üzere harekete geçtiğim an, kolumu yakalayıp beni merdiven boşluğuna çekti. Gözlerim irileşmiş, nefesim hızlanmıştı, ama yine de Lucas’tan kaçamıyordum. Sanki her hareketimde onun okyanus mavisinde, daha derinlere batıyordum.

"Gerçekte ne istiyorsun, Lucia?" diye sordu, sesi kararlı ama içten. Derinliğindeki gizem beni hem korkutuyor hem de çekiyordu. "Çünkü ben her seferinde sana daha fazla yaklaşmaktan kendimi alamıyorum."

Kalbim göğsümde bir fırtına gibi atıyordu. Lucas’ın karanlık çekimi her yanımı sarmıştı, ona direnmeyi düşünmek bile anlamsızdı.

"Pedro’yla mı kavga ettin?" dedim. Lucas’ın dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdi. Sesi hâlâ tehditkârdı, ama bu bir tehditten ziyade bir tür meydan okuma gibiydi. "Onu gördüğümde oldukça sinirliydi."

O an, her şey karışırken Lucas’ın birden Pedro’yu gündeme getirmesi beni hazırlıksız yakaladı. Geri çekilmeye çalıştım ama Lucas yine izin vermedi. "Hayır," dedim, sesim hafifçe titredi. Lucas’ın yüzündeki şaşkınlık, bu cevabı beklemediğini gösteriyordu.

"Öyle mi, S?" dedi, daha da yaklaşıp kulağıma fısıldarken. Elimi kaldırdım, onu itmek istiyordum, ama başaramadım. Ne kadar çabalasam da yerinden bile kıpırdamasını sağlayamadım.

"Bana böyle davranmana izin vermeyeceğim," dedim, bu sefer sesimdeki kararlılık belirginleşmişti. Ama Lucas’ın gözlerinde bunu ciddiye alıp almadığına dair en ufak bir işaret yoktu.

"Pedro dokunduğunda bir şey demedin," dedi alaycı bir küstahlıkla. Sesi, damarlarımdaki öfkeyi tetikledi. Hızla ellerimi çekip onu göğsünden ittim, ardından öfkeyle bir tokat savurdum.

Ama Lucas bunu çoktan tahmin etmiş gibiydi. Ellerimi hızla yakaladı ve beni duvara yasladı. Nefesim kesildi, kalbim deli gibi atıyordu. O ise her zamanki soğukkanlılığını koruyordu, tehlikeli bir şekilde sakin. Yüzüme eğildi, nefesi tenime değdiğinde titrememek için kendimi zor tuttum. Sesi buz gibi soğuk, ama altında patlamaya hazır bir fırtına gizliydi.

"Bir daha sana dokunursa, onu pişman ederim, S. Anladın mı beni?"

Gözlerindeki karanlık, içinde başka bir şeylerin saklı olduğuna işaret ediyordu. Ne olduğunu tam olarak anlamasam da Lucas’ın bu yanını her zaman bir şekilde hissetmiştim. Aramızdaki bağ sadece bir kıvılcımdan ibaret değildi; bu, kalbimi saran ve yavaşça büyüyen bir ateşti, karşı koyamadığım bir duygu seliydi. Lucas’ın varlığı, tüm dünyamı etkisi altına alan bir fırtına gibiydi. Onun yanındayken nefes almak bile zorlaşıyordu… ya da belki sadece onunlayken gerçekten nefes alabiliyordum.

"Bu uyarımı ciddiye al," dedi Lucas, sesi sert gibi görünse de altında başka bir ton gizliydi. Geri çekilirken gözlerindeki sır dolu bakış beni kalbimden yakalamış gibiydi.

"Gerçek Lucia bu kadar vahşi," diye fısıldadı, sesi yumuşak ve baştan çıkarıcıydı. "Neden onu serbest bırakmıyorsun?" Dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi, gamzesini açığa çıkararak. Ardından yavaşça arkasını döndü ve uzaklaştı. O an hareket edemeden kaldım. Lucas yalnızca kalbime dokunmak istemiyordu; sözleri ve bakışları, içimdeki en derin duyguları ortaya çıkarıyordu. Her kelimesi, içimde bir kıvılcım gibi parlıyor, beni yavaşça etkisi altına alıyordu. Onun varlığı, her geçen gün ruhuma daha derin izler bırakıyordu. Lucas’tan kaçmak imkânsızdı; çünkü her karşılaşmamızda, içimde yeni bir hikâye yazıyordu.

Lucas’la yaşadığım o anın ardından hâlâ kendime gelememiştim. Merdivenlerden hızla çıkıyordum ki, Pedro bir kez daha yolumu kesti. Bugün sanki peşimi bırakmıyordu.

"Günaydın, Lucia," dedi Pedro, her zamanki gibi nazik bir sesle. Ama bu kez sesi bana fazlasıyla uzaktı, sanki aramızda bir mesafe vardı. Gözlerime baktığında, aradığı şeyi bulamayacağını biliyordu. Bakışlarında beliren hüzün ve çaresizlik, kalbime dokundu.

Elini koluma koydu. Dokunuşu yumuşak ve dostçaydı, ama bende hiçbir etki yaratmadı. Lucas’ın yanındayken hissettiğim o yoğun çekim Pedro’da yoktu. Ne zaman bu kadar uzaklaştığımızı bilmiyordum, ama Pedro’nun kalbimde bir yer edinmesi artık mümkün değildi.

"Beni affettin mi?" diye sordu Pedro, ama affetmem gereken bir şey yoktu. Asıl sorun, ona hiçbir zaman gerçek anlamda yaklaşamamış olmamdı.

Gözlerimiz buluştuğunda, ikimiz de aynı gerçeği kabul ettik. Pedro bana, ben ise Lucas’a aittim. Bu farkındalık ikimiz için de acı vericiydi, ama kaçınılmazdı. Biz, asla bir araya gelemeyecektik.

Pedro, bir adım daha yaklaştı, ama ben geri çekildim. "Pedro, biz... bunu daha fazla sürdüremeyiz," dedim, sesim alçak ama kararlıydı. İçimdeki ağırlık her geçen saniye artıyordu. Pedro’nun gözlerine bakmaya cesaret edemedim. Çünkü gerçeği biliyordum. Kalbim Lucas’a aitti ve Pedro’ya hiçbir zaman gerçek anlamda yer kalmamıştı.

(Lucas)

Koşmaya başladım, zihnimde yalnızca Lucia vardı. İçimdeki fırtınayı dindirmeye, bugünü unutmaya çalışıyordum ama nafile. Lucia’nın kollarımda olduğu an, zihnimden silinmiyordu. O an, içime derin bir kök salmıştı; kalbimin her köşesi, onunla aramızda örülen görünmez ipliklerle dolanmış gibiydi. Lucia benim kördüğümümdü, ay tanrıçamdı. Kalbimdi.

Bugün Pedro’nun ona sadece dokunması bile beni çılgına çevirmeye yetmişti. O anda onun o güzel orman yeşili gözlerine baktığımda, içlerinde beliren endişe ve… aşkı gördüm. Bana ait bir şey vardı gözlerinde. Özellikle bugün.

Koşmayı bıraktım. Nefesim hızla kesiliyordu, bir ağacın altına oturdum ve gözlerimi kapattım. Kalbini bana vermeden, ondan bunu duymadan, ona yaklaşamazdım. Lucia, benim için her şeyden daha değerliydi. Bir gün, kendi isteğiyle benim olmayı arzulayacaksa, o zaman bana gelmeliydi.

Ama o güne kadar sabredebilir miydim? Bu soruyu kendime tekrar tekrar sordum.

Loading...
0%