@kitsudaphne
|
YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Beni kendine çektiği her an, aynı hızla uzaklaşıyordu. Kalbim onun etrafında bir ip gibi düğümlenmişti; ne çözebiliyor ne de koparabiliyordum. Ve işte tam da bu yüzden, ona her geçen gün daha çok bağlanıyordum." — Lucia (Lucia) Lucas’ın zıt tavırları, ruhumun derinliklerinde yankılanıyordu. Bir an tüm dünyamı aydınlatıyor, gözlerinin derinliğinde kaybolurken kalbime dokunuyor; hemen ardından sanki hiç var olmamış gibi kayboluyordu. Ona ne kadar yaklaşmak istesem, o da bir o kadar uzaklaşıyordu. Bu çelişkili halleri ruhumu adeta kuşatıyor, içimde çözülmeyen düğümler bırakıyordu. Onu anlamaya çalışmak, içimde tarifsiz bir karmaşa yaratıyordu. Kafam karışmıştı; hislerim içimde düğümlenmişti. Ne düşünmem gerektiğini, ne hissettiğimi bilmiyordum. Lucas’ın varlığı beni kendine çekerken, yokluğu içimde bir boşluk bırakıyordu. O boşluğa her adım attığımda, daha derin bir çaresizliğin içine düşüyordum. Kalbimde taşıdığım yük, Lucas'ın tavırlarının ağırlığı altında eziliyordu. Günler geçti. Lucas yine ortalıkta yoktu. Her gün derslere gidip geldim, kafamı meşgul etmeye çalıştım, ama Lucas’tan uzak durmayı başaramadım. Aramızda yaşananların belirsizliği ruhuma bir baskı yapıyordu. Özellikle geceleri zihnimde hep o vardı. Gece, saklanmaya çalıştığım her düşünceyi, her acıyı açığa çıkarıyordu. Sessizlik, beni o hislerin içinde kaybolmaya zorluyordu. Geceler ağırdı; çözümsüz, soğuk, tekinsiz. Bir gece kabuslarla uyandım. Rüyamda her şey alevler içindeydi; kıpkırmızı ve acımasız alevlerin arasında Lucas vardı. O, karşımda kollarını bana uzatmış, gözlerinde derin bir hüzün taşıyordu. O bakışlar, arkasında bir sır saklıyordu. İşte bu defa o sırrı çözebilmiştim: Lucas yaralıydı. İçinde sakladığı yaralar, ruhumda derin bir sızı yaratıyordu. O acının ağırlığını hissetmek, içimde tarifsiz bir boşluk bıraktı. Rüyadan sıçrayarak uyandım, kalbim hızla çarpıyordu. Karanlık odamda, Lucas’ın acısını hissettim. O an, ondan uzak durmanın hiçbir şeyi çözmeyeceğini anladım. Lucas’ın sakladığı yaralara dokunmak istemekten kendimi alamıyordum. Kalbimdeki düğümler çözülmüyordu, ama artık biliyordum… Onun yaraları, benimkilerle iç içe geçmişti. Sabah uyandığımda, bir aydır Lucas’tan haber alamadığımı kendime itiraf etmek istemiyordum. Günlerdir üzerimde bir yük gibi duran bu gerçeği aklımdan atmaya çalışarak telefonuma uzandım. Bir an tereddüt ettim ama sonunda kısa bir mesaj yazdım: "İyi misin?" Mesajı gönderdim, fakat "İletilemiyor" uyarısını görünce içimdeki boşluk daha da büyüdü. Gün boyunca zihnim dağınıktı, düşüncelerim karmakarışıktı. Ne Chloe’nin, ne Pedro’nun söylediklerini duyabiliyordum. Her ikisi de bu halimi fark etmişti; kötü hissettiğimde genelde sessizleşirdim. Fakat Lucas’tan haber alamamanın verdiği belirsizlik, her geçen gün ruhumu daha da karanlığa çekiyordu. İçimde büyüyen sabırsızlık ve kaygı, adım adım beni ele geçiriyordu. Chloe, hafta sonu için beni evine davet ettiğinde, bir an bile düşünmeden kabul ettim. Yalnız kalmak sadece düşüncelerimde kaybolmama sebep oluyordu. Chloe ve Chris’le vakit geçirmek belki zihnimi biraz olsun rahatlatabilirdi. Chris, hayatımıza girdiği günden beri bize hep destek olmuştu. Chloe gibi nazik bir kalbe sahipti. Onu bir abi gibi seviyordum, o da bana kardeşi gibi yaklaşıyordu. Aramızdaki bu bağ, yalnızlık hissimi hafifletiyordu. Hafta sonu beklediğimden daha huzurlu başlamıştı. Ama bu sakinlik, telefonuma gelen bir mesajla altüst oldu. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Mesaj, Lucas’tandı: "Yaralandım S. Hat güvenli değil, iyileşir iyileşmez yanında olacağım." Mesajı okuduğum anda hemen onu aramaya çalıştım, ama hattın kullanılmadığı bilgisini aldım. İçimdeki kaygı dalgası büyüyordu, hissettiğim korku neredeyse nefesimi kesiyordu. Chris bakışlarımda beliren endişeyi fark ettiğinde elimi tutup yüzüme döndü, gözleri kararlı ve sakin bir güvenle parlıyordu. "Onu bulmamı ister misin?" diye sordu, sesi güven doluydu. "Bu mümkün mü?" dedim, neredeyse umutsuzca. İçimdeki korku, belirsizliğin yarattığı karanlıkla birleşmişti. Chris hafifçe gülümsedi, bakışlarında sarsılmaz bir bağlılık vardı. "Sizler için her şeyi yaparım, Lucia," dedi, sesi o kadar yumuşaktı ki içimde bir umut ışığı yandı. Parmaklarıma sarıldım, ona tüm kalbimle tutunuyordum. "Lütfen Chris," dedim, sesim titriyordu. "En azından nerede olduğunu öğrenmeliyim." Gözlerinde kararlılıkla karşılık verdi. "Bugün öğreneceğim," diye fısıldadı. O sabah Chris, bilgi toplamak için sessizce dışarı çıktı. Chloe ile sahile indik, ama ben tüm gün suskundu, düşüncelerim hiç durmadan Lucas’ın etrafında dönüyordu. Sessizliğim bir noktada Chloe’nin sabrını zorlamaya başlamıştı; nihayet yüzüme dönüp ısrarla sordu: "Bir şey olmuş. Lütfen bana söyle." Sesi şefkatle doluydu, bu sıcaklık bir anda içimdeki duvarları yıkmak üzereydi. Boğazımda bir düğüm oluştu, gözlerimi ondan kaçırarak zar zor fısıldadım: "Yaralanmış…" "Ah, Lucia…" dedi, bakışlarında bir annenin şefkati vardı. Bana bir süredir "biriciğim" diyordu. Annemin bana bıraktığı bu sözcüğü, anlamını öğrendiğinden beri kullanıyordu ve ne zaman duysam içimde bir sıcaklık hissediyordum. "Her şey yoluna girecek, biriciğim," diye fısıldadı, bana sarılarak. O gece Chloe’de kalmaya karar verdim. Chris, gece yarısına doğru eve döndüğünde Lucas’ın bulunduğu bölgeye özel bir ekip gönderildiğini söyledi. Sözleri, içimdeki huzursuzluğu artırmıştı. Durumu bu kadar ciddi olmasa böyle bir ekip gönderilir miydi? Chris’in ifadesini incelemek istedim ama bakışlarım endişemi ele verdiğinde o, yumuşak bir sesle devam etti: "Belki de kendini daha fazla tehlikeye atmamak istemiştir," dedi. Bir şeyleri saklıyormuş gibi gözlerini kaçırdı. Başımı salladım ama içimdeki korku durmaksızın büyüyordu. Onları daha fazla endişelendirmemek için yatağa gitmeye karar verdim. Ama gözlerimi kapatır kapatmaz, düşünceler kafamda dönüp durmaya başladı. Yatakta huzursuzca dönüp duruyordum ki telefonuma bir mesaj bildirimi geldi. Bilmediğim bir numaradan gelmişti. "Beni merak etmişsin, S. Daha iyiyim. Endişelenme. Peki, beni özledin mi?" Mesajı okurken yüzüme istemsizce bir gülümseme yayıldı. Ona sadece gülen bir emoji gönderdim, ama Lucas cevap vermekte gecikmedi. "Bir gün cevabını alacağım," dedi. Kelimelerinin ardında derin bir kararlılık hissediliyordu. Tereddüt etmeden ona sordum: "Peki sen beni özledin mi?" Yanıtı neredeyse anında geldi: "Her bir saniye…" Kalbimde bir sıcaklık dalgası yayıldı. Bu kelimeler, içimdeki buzları eritmişti, ama aynı zamanda beni daha büyük bir kaygının içine sürükledi. Onu yakınımda istiyordum, ama aynı zamanda bunun nasıl bir şey olduğunu kestiremiyordum. "Sadece uyu, S. Yarın yanında olacağım," dedi. Gözlerimi kapattım, ama düşünceler hala kafamda dönüp duruyordu. Yarın… Gerçekten gelecek miydi? Hangi halde olacaktı? Aklımda sayısız soru yankılanıyordu ama sonunda yorgunluk ağır ağır göz kapaklarımı düşürdü. Lucas’ın mesajındaki umutla karışık endişe, rüyalarımın ortasında yankılanıyordu. (Lucas) Eduardo’nun sert, alaycı bakışları üzerimde dolaşırken, odada sessizlik hâkimdi. Sanki aramızda görünmez bir ip çekilmiş, ikimiz de bu ipi germekten başka bir şey yapmıyorduk. Onun için Lucia’ya olan yakınlığım, bir zayıflık işaretiydi, bunu belli etmekten de geri durmuyordu. Kendine has bir soğukkanlılıkla, o duvar gibi duran ifadesini koruyordu, ama tüm bunların dışında aslında beni cezalandırmak, haddimi bildirmek istiyordu. "Lucia," dedi sonunda, kelimeyi özenle seçerek ve her harfinin üstünde durarak. "Birine yakınlık duymanın senin için ne kadar tehlikeli olduğunu biliyor musun?" Bu, içimde bir şeyleri kıpırdatan bir soruydu, ama gözlerimi ondan ayırmadan durdum. Ona, Lucia’ya asla zarar vermemesi gerektiğini göstermeliydim. "Ona dokunamazsın, Eduardo. Buna izin vermem," dedim, sesimdeki inatçı duruşu gizlemeye çalışmadan. Eduardo hafifçe gülümsedi, başını eğerek. "Bunu göreceğiz. Yalnız ona bu kadar yakın olman, senin için riskli. Bir sınır koymayı öğrenmezsen, çok geç olabilir." Onun bu sözleri, içimde aniden yükselen bir dirençle karşılık buldu. Söylediklerinin benim için bir anlam ifade etmediğini göstermek istedim. "Bu, beni durdurmaz, Eduardo. Amacına ulaşamayacaksın." Gözlerinde kısa bir süre bir şeyler parladı, bakışları biraz daha derinleşti. "Öyle mi?" dedi alaycı bir gülüşle. "Peki, Lucas, madem bu kadar güçlüsün, o zaman neden başka birinin varlığı seni bu kadar etkiliyor?" Lucia’ya olan yakınlığımın içimde yarattığı karmaşayı biliyor, her bir düşüncemi en ufak ayrıntısına kadar çözüyordu. Ona bir şey belli etmiyorum sanıyordum, ama Eduardo her şeyi görüyor gibiydi. Lucia’nın zayıflığım olduğunun farkındaydı. "Bu gece bir sınavın olacak," diye devam etti, gözleri üzerimde, sakin bir kararlılıkla. "Senin için yeni bir gece, yeni bir karanlık. Bakalım, başka Lucia’dan başka kime güvenebileceksin?" Sözleri içime işledi, ama kontrolümü korumak için içimdeki tüm öfkeyi bastırdım. Beni bir kez daha sınırların kıyısına itiyordu; Lucia’ya olan hislerimi, daha derin bir karanlığa çekilmem için kullanıyordu. Aramızdaki bağ her geçen gün karmaşıklaşıyor, kendi sınavımı daha zorlu bir hale getiriyordu. O an, Eduardo’nun sessiz bir fısıltı gibi sözleri zihnime kazındı: "Bazı yaralar deriyi değil, ruhu yakar. Ve bazı yangınlar asla sönmemek için başlar. Ama bu akşam yaraların acı verdiğini anlayacaksın." Onun için bu sadece bir oyun olabilir, ama benim için çok daha fazlasıydı. Lucia’nın yüzü gözümde canlanırken, bu karanlık oyunun içinde kaybolmamak için her zamankinden daha fazla kendime tutunmam gerektiğini biliyordum. |
0% |