@kitsudaphne
|
YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Bazen değerli bir şeyi elinde tutabilmek için, geri kalan her şeyi yok etmeye razı olmalısın." —Anonim (Lucia) Lucas karşımdaydı. Aramızda görünmez bir bağ gerilmiş gibiydi; ne kadar çabalarsam çabalayayım, koparmam mümkün değildi. Bakışlarım onun gözlerine takıldı ve o anda saklamaya çalıştığım her duygunun, her düşüncenin Lucas tarafından çoktan fark edildiğini hissettim. Onun bakışlarından hiçbir şey kaçmazdı. Aramızdaki mesafeyi yavaşça kapattı. Adımları yumuşaktı ama sarsılmaz bir kararlılık taşıyordu. Gözlerimi kaçırmayı düşündüm, ama yapamadım. Sanki beni tamamen ele geçirmişti. "Seni özledim." Sesi alçak, nazik ve beni içine çeken bir derinliğe sahipti. "Biraz vakit geçirmeye ne dersin, K?" İçimde bir huzursuzluk yükselirken, sakinleşmek için derin bir nefes aldım. "Lucas…" dedim, ama sesim bir fısıltıdan öteye geçemedi. O, elimdeki çantayı zarif bir hareketle aldı ve asansöre yöneldi. Aramızdaki sessizlik, havayı daha da yoğunlaştırıyordu. Odamın bulunduğu kata bastığında, yüzünü bana çevirdi ve bir an sessizce baktı. Gözlerindeki dikkat, söylediklerimden çok suskunluğumu dinliyor gibiydi. "Pedro’yla yakınlaşmaman gerektiğini söylemiştim." Sesi o kadar yumuşaktı ki bir uyarıdan çok dostane bir hatırlatma gibiydi, ama altındaki ciddiyeti göz ardı etmek imkânsızdı. Başımı eğdim, bakışlarımı kaçırmak istedim. "Ben…" diye başladım, ama sözlerim havada asılı kaldı. Elini çeneme koyup yüzümü ona çevirdiğinde, cümlemi tamamlamamın mümkün olmadığını anladım. Dokunuşu nazik görünse de altındaki irade sarsılmazdı. "Konuşacaksan yalnızca gerçekleri duymak isterim, Lucia." Sözleri yumuşaktı, ama beni yerime mıhlamıştı. Onun önünde gerçeği saklamak, ne kadar uğraşsam da mümkün olmayacaktı. "Her zaman her şeyin cevabını almak zorunda mısın?" diye sordum, bakışlarımı yeniden kaçırmaya çalışarak. Sesimdeki kırılganlık beni ele veriyordu, ama Lucas’ın yanında direnç göstermenin zorluğunu çoktan öğrenmiştim. "Hayır, her zaman değil." Sesi, o tanıdık güveni taşıyordu. Bir adım daha yaklaştı. Bu kez nefesi yüzüme değecek kadar yakındı. "Ama konu sen olduğunda, her şeyi bilmek isterim." Ona meydan okuma cesareti bulmaya çalıştım, ama Lucas’ın yanında bu da zordu. "Aramızda bir şey yok," dedim, sözlerime kararlılık eklemeye çabalayarak. Lucas sustu, söylediklerimi değerlendirir gibi kaşlarını hafifçe çattı. Ardından dudaklarının kenarında o alışıldık, hafif gülümseme belirdi. "Öyle olsun, K." Bakışlarımı kaldırıp ona döndüm. "‘K’ ne demek?" diye sordum, bu sefer biraz daha cesur bir tonda. Gülümsemesi biraz daha derinleşti. Sanki yanıtını vermek yerine, soru sormamın hoşuna gitmesine izin veriyormuş gibiydi. "Yakında öğrenirsin." "Yani sen biliyorsun, öyle mi?" diye sordum, sesi titreyen meydan okuma çabasıyla. Lucas, beni sakinleştirmeye çalışır gibi hafifçe başını eğdi. Yavaşça bana doğru eğildi, aramızdaki mesafeyi tamamen yok etti. Onun kokusu burnuma doldu. Parmakları, saçlarımın arasında gezindi. Bu dokunuş, etkileyici olduğu kadar sahipleniciydi. "Madem aranızda bir şey yok, bir daha onunla akşam yemeğine çıkmamalısın, S." Sesi nazikti, ama bir açıklama bekliyordu. Bu durumun onu rahatsız ettiği açıktı, ama kelimeleri hiçbir zaman gereğinden sert olmazdı. Yine de... Lucas, istemediği hiçbir soruma cevap vermezdi. Bu durum, her zamanki gibi beni rahatsız ediyordu. Dahası, onun benim yemeğe çıktığımı bilmesi... Lucas’ın her şeyi kontrol altında tutma alışkanlığı gerçekten sinir bozucuydu. "Lucas, bana böyle davranamazsın. Sadece eğitmenimle yemek yedim. Ayrıca biz seninle sadece…" Cümlem, onun beni susturan hareketiyle yarım kaldı. Beni bir anda kollarına çekti. Sarılışı, sıcak ve koruyucuydu. Kalbimin ritmi hızlanırken, onun varlığının baskısını hissediyordum. "Bu cümleyi tamamlamasan daha iyi olur, S," dedi, sesi kulağımın hemen yanında yumuşakça yankılandı. "Sadece seni korumaya çalışıyorum, biliyorsun. Hem biz seninle düşündüğünden daha fazlasıyız." Sözleri, içimdeki karışıklığı daha da artırmıştı. Onun bu kadar yakın olması, söylediklerinin anlamını değiştirdi. "İçimde bir şeyler var," dedim, ama bu itiraf zayıftı. "Ama bundan emin değilim." Lucas, parmaklarını dudaklarıma götürerek beni susturdu. Hareketi nazikti, ama söyledikleri kesin bir kararlılık taşıyordu. "Aramızdaki bağı inkar edemezsin, Lucia. Sen de hissediyorsun, ben de. Sadece bunu kabul etmen gerekiyor." O an gözlerindeki ciddiyet beni tamamen savunmasız bıraktı. Parmaklarını yavaşça dudaklarımdan çekti. "Bunu hissetmiyor gibi davranamazsın, S," dedi, sesi bir yankı gibi zihnimde dolaşıyordu. Benim içimdeki direniş, onun kararlılığından daha zayıf kalıyordu. "Lütfen, Lucas," dedim. Asansörün kapıları açıldığında, beni odaya yönlendirdi. Çantamı yere bırakarak, beni masanın üzerine oturttu. Yüzündeki sakin ifade, düşüncelerimi iyice altüst ediyordu. "Bu kadar zor olmamalı, S. Seni korumam gerekiyor, ama sen bunu zorlaştırıyorsun," dedi, elleri masanın kenarına dayalı olarak bana yaklaştı. Kalbim hızla atıyordu, ne yapacağını kestiremiyordum. Lucas’ın karşımda duruşu, hem bir duvar kadar sağlam hem de bir fırtına kadar yakıcıydı. Sesi her zamanki gibi sakin ama alt metni her zamankinden daha karmaşıktı. Kimi zaman bir oyun gibi başlayan konuşmalarımız, farkında bile olmadan içimdeki en derin çatlakları bulurdu. Bu gece de bir istisna değildi. Lucas’ın bakışları gözlerime mıhlanmış, nefesim ise hızlanmıştı. "Neden beni koruyorsun?" diye sordum, sesim beklediğimden daha kırılgan çıkmıştı. "Kimden?" dedi, dudaklarının köşesinde beliren belli belirsiz bir tebessümle. "Doğru soruları sormayı öğrenmelisin." Sesi yumuşak ama içinde anlaşılması zor bir gizem barındırıyordu. "Zaten çoğu soruma cevap vermiyorsun, Lucas. O zaman sormanın ne anlamı var?" dedim, bakışlarımı ondan kaçırmaya çalışarak. Ama Lucas'ın bakışlarından kaçmak, bir rüzgardan saklanmak kadar anlamsızdı. Gülümsemesi, yine bir sır saklıyordu. Her zaman olduğu gibi. "Akıllı bir kızsın," dedi yalnızca. Derin bir nefes alarak onun kurallarına göre oynamaya karar verdim. "Beni kimden koruyorsun?" Lucas bir an sustu. Bakışları daha da karanlık bir hâl aldı, yüzü gölgelenmiş gibiydi. "Seni, sana zarar verebilecek herkesten koruyorum." "Pedro da bunlardan biri mi?" diye sordum, kelimelerim bir meydan okuma gibi havada asılı kaldı. "Evet," dedi Lucas, hiç tereddüt etmeden. Bu cevaptaki kesinlik beni irkiltti. Daha ne olduğunu bile anlamadan Lucas belimi nazikçe kavrayıp beni kendine çekti. Teması bir ateş gibiydi, ama içinde bir sakinlik de barındırıyordu. Bu iki zıt duygu, yalnızca Lucas’ın etrafında bu kadar uyumlu olabilirdi. "Pedro bana zarar vermez," dedim, kelimelerim neredeyse boğuk bir fısıltıya dönüşmüştü. "Öyle mi?" diye sordu, sesi neredeyse bir melodi kadar yumuşaktı. Parmakları belimde gezinirken, nefes almakta zorlandığımı fark ettim. "Onu gerçekten tanımıyorsun, S." "Sen tanıyor musun?" dedim, kelimelerim aramızdaki gerilimi daha da yoğunlaştırıyordu. "Fazlasıyla, S." Lucas’ın sesi, sözlerine derin bir anlam katıyordu. Bakışları, bir bulmaca gibi çözülmeyi bekliyordu. Ama ne kadar dikkatle bakarsam bakayım, cevabın ne olduğunu anlamak mümkün değildi. "Ondan uzak durman daha iyi olur," dedi, bu kez sesi daha nazikti ama hâlâ net bir otorite taşıyordu. "Lucas, o benim eğitmenim ve aynı zamanda mentorlarımdan biri. Ondan nasıl uzak durabilirim?" diye itiraz ettim. Kelimelerim güçlü çıkmış olsa da Lucas’ın karşısında yeterince inandırıcı değillerdi. Bunu ikimiz de biliyorduk. Lucas’ın diğer eli, nazik ama iddialı bir şekilde kalbimin üzerine yerleşti. Parmaklarının sıcaklığını iliklerime kadar hissettim. "Kalbin bana ait. Başka kimsenin orada yeri yok, anlıyor musun?" dedi. Sesindeki güven ve sahiplenme, kalbimi sıkıştırdı. Bu, tartışılabilecek bir cümle değildi. "Seni neredeyse hiç görmüyorum. Gördüğümde de sanki benden uzaklaşıyorsun," dedim, kelimelerim farkında olmadan bir itirafa dönüşmüştü. Lucas’ın gözlerinde bir yumuşama belirdi. "Göremediğin zamanlarda bile pervanenim, S. Seni düşünmediğim tek bir anım yok," dedi, sesi öylesine derindi ki kelimeleri içimde yankılandı. Burnunu yanağıma hafifçe sürttü, hareketi nazikti ama etkisi büyüktü. Kalbim, sanki onun ritmine eşlik edercesine hızlanıyordu. "Beni asla unutmayacaksın," diye fısıldadı. Aramızdaki mesafeyi biraz açtı ama gözleri hâlâ üzerimdeydi. "Şimdi uyu ve söylediklerimi unutmamaya çalış," dedi. "Bunu düşüneceğim, Lucas," dedim, sesim neredeyse duyulmayacak kadar alçaktı. Söylediğim şey hoşuna gitmiş olmalıydı; dudaklarında o tanıdık gülümseme belirdi. Her şeye rağmen, aramızdaki bağın gücünü hissetsem de bu, kolayca dile getirilebilecek bir şey değildi. Tam odadan çıkmak üzereyken kolunu yakaladım. Yüzünde anlık bir acı ifadesi belirdi. "Tamamen iyileştiğine emin misin?" diye sordum, endişemi gizleme zahmetine girmeden. Lucas bana döndü ve bakışları bir anlığına yumuşadı. "Evet. Ama sana bir sır vereyim mi?" dedi. Merakla ona baktım, gözlerimin içinde bir cevap arıyormuş gibi bir hali vardı. "Beni fiziksel bir yara kolay kolay öldüremez, S. Ama sen… sen beni yaralayıp yok edebilirsin." Sözlerindeki derinlik, kalbimde bir ağırlık oluşturdu. Onun gözlerindeki kararlılık ve sarsılmazlık beni her zaman etkilerdi, ama bu sefer başka bir şey vardı. Aramızdaki bağ her geçen an daha da yoğunlaşıyordu. Bu bağın tehlikeli olup olmadığını ise henüz bilmiyordum. "Üzerimde bu kadar güce sahip olan tek kişi sensin, Lucia," dedi, sesi bu kez yumuşaktı ama altındaki ciddiyet inkar edilemezdi. Ve sonra odadan ayrıldı. Giderken içimde bir boşluk bıraktı, ama aynı zamanda bir şeyleri yeniden başlatan bir his de vardı. Onun bıraktığı etki, asla kolayca unutulabilecek bir şey değildi. (Lucas) Kapı kapanırken bir an için durakladım. Yavaşça odanın dışındaki sessizliğe doğru adım attım, ama zihnim hâlâ odada kalmıştı. Derin bir nefes alırken, gözlerim karanlıkta kaybolmuştu, fakat düşüncelerim hâlâ onunla, Lucia’yla doluydu. "Sadece seninle olmayı ne kadar çok istediğimi... Ne kadar yakın hissettiğimi fark ettim. Ama belki de en çok bundan korkuyorum. Aramızda her şeyin derinleşmesine izin vermek, ne kadar zor olsa da bunu istemek... Seni kaybetmek, sahip olduğumdan daha fazlasını kaybetmek demek olacak. Ama seni korumaya çalışırken, seni kaybetme korkusu her geçen gün büyüyor, Lucia." Bir an gözlerimi kapadım ve içimdeki karmaşanın bir nebze olsun huzura erdiğini hissettim. Ancak o huzur, çok geçmeden kayboldu; yerini içimi saran bir boşluk aldı. Zihnime kazınan cümleler, beni derinden sarsarak yankılandı. "Ateş tarafından sevilmek, kül olmayı göze almak demektir." Bu söz, bir ağırlık gibi üzerime çöktü. İçimdeki karmaşık duygular beni sardı, ama adımlarım hâlâ kararlı bir şekilde ilerliyordu. Ne kadar uğraşsam da, ruhumun derinliklerine kazınmış bu gerçekten kaçmak imkansızdı. |
0% |