Yeni Üyelik
32.
Bölüm
@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Her zaman öfke beni ayakta tuttu. Acıdan kaçmanın tek yolu buydu. Ama artık… seni gördüğümde, başka bir şey hissediyorum. Korkutucu, hatta daha da tehlikeli bir şey. Sana güvenmek istiyorum, ama ya karanlığım seni de boğarsa?" —Lucas

Adamların lideri öne çıktı. "Emanet bırakmadan geçemezsiniz." Lucas derin bir nefes alarak gözlerini adama dikti, ancak ona yanıt vermeden önce, içimdeki huzursuzlukla ben atıldım. "Ne emaneti?"

Sorunun ağırlığı daha ağzımdan çıkar çıkmaz Lucas’ın bakışları bana döndü. Gözlerinde açık bir uyarı vardı. Sorgulamam yanlıştı, bunu hissettiriyordu. Bakışlarıyla bana sessiz olmamı söyledi, kelimelere gerek kalmadan… O an, Lucas’ın öfkesinin yalnızca etrafındakilere değil, aynı zamanda kendisine de yöneldiğini anladım. Beni koruyamayacağına inandığı anlarda, içindeki öfke daha da derinleşiyordu. Her zaman güçlü durmaya çalışırken, içinde ne kadar büyük bir yük taşıdığını görebiliyordum.

Lucas, adamların liderine bir adım yaklaşarak alçak ve kararlı bir sesle konuştu. "Geçiş izni karşılığında ne istiyorsunuz?" Adamların lideri, bir adım öne çıkarken gözlerinde Lucas'a dair bir çözümleme vardı. "Buradan geçmek için manevi bir sınavdan geçmelisiniz. Kalbinizdeki erdemlerin ışığını ve ruhunuzun saflığını görebilirsek, bu yoldan geçmeye hak kazanacaksınız."

Liz, her zamanki cesur ve keskin ifadesiyle adama döndü. "Biraz daha açıklar mısınız?" diye sordu. Adam, derin bir nefes alıp kelimeleri tartarak konuşmaya başladı. 'Her biriniz, yüreğinizde sakladığınız en derin duygulardan birini açığa çıkaracaksınız. Eğer dürüstlüğünüze inanırsak, yolunuza devam etmenize izin vereceğiz."

Bu, Pedro’nun bahsettiği Kritik Eşik olmalıydı. Farkındalık, zeka ve erdem gerektiren aşama... Eğer başarısız olursak, Altın Pusula’yı bulma şansımız yok olurdu.

Kalbim hızla atmaya başladı. Her lider gibi, sorumluluk duygusu beni harekete geçirdi. Derin bir nefes alıp, gözlerimi kapattım. Söze ben başlamalıydım. "Sevgi," dedim yumuşak bir sesle. "Annemin kaybı, içimde büyük bir boşluk bıraktı. Bu acı her geçen gün yalnızlığımı artırsa da, onun sevgisi beni her an güçlendirdi." Lucas’ın bakışlarını üzerimde hissettim. Kelimelerim ona dokunmuştu, bunu anlıyordum. Elimi sıktığında, acımı paylaştığını hissettim.

Ivy’nin sesi yankılandığında hepimiz ona döndük. "Pişmanlık," diye başladı. Sesi soğukkanlıydı, ama içinde bir derinlik vardı. "Bir zamanlar büyük bir hata yaptım ve bu hata en yakın arkadaşımın hayatına mal oldu. Kendimi asla affetmedim. Ancak pişmanlıkla yaşamayı öğrendim." Sözcükleri havada asılı kaldı, ağır ve keskin. Hepimizin itirafları, taşıdığımız derin yüklerdi. Geçmişin hayaletleri peşimizi bırakmıyordu. Ama Ivy'nin duyguları gizemliydi. Gerçek mi söylüyordu, yoksa bu bir yalan mıydı?

Aurelius araya girdi, sesi güven vericiydi. "Cesaret," dedi. "Hayatım boyunca pek çok zorlukla karşılaştım ve her seferinde cesaretimle ayakta kaldım. Korkusuzca savaşmayı öğrendim, ve bu beni güçlü kıldı." Ama bu, gerçeğin bir yansıması değildi. Aurelius’un bu sözlerinde eksik bir şey vardı, tıpkı Ivy’nin hikâyesinde olduğu gibi. Onlar ne yapmaya çalışıyordu?

Marino söz aldığında sesi boğuktu. Bakışlarını yere sabitleyerek konuştu. "Korku. Ailemi koruyamadım ve onları kaybettim. Bu korku her gün beni kemirdi, zayıflattı. Korkularımla yüzleşmek zorunda kalsam da bu travmayı aşamadım." Marino’nun sesi Lucas ile göz göze geldiklerinde kesildi. Aralarındaki o an… bir sırla mühürlenmiş gibiydi, ama gerçekti.

Liz, söz alacağı sırada lider, Liz’e döndü. "Senin bir duygun yok. O yüzden ya susmayı seç ya da yalan söylememeyi. Her ikisinin de bir sonucu olacak." Liz, Lucas’a baktı, ondan bir işaret bekledi. Lucas’ın bakışı netti; susmasını belirtti. "Susmayı seçiyorum," dedi Liz. Lider bu yanıttan memnun bir şekilde başını salladı, gözlerini Lucas’a dikti. "Şimdi sıra sende. Aranızdan iki kişi yalan, iki kişi gerçeği söyledi. Biri ise susmayı seçti. Tüm grubun kaderi elinde ve doğruyu söylersen hepiniz birlikte geçebilirsiniz. Yalan söylersen, o burada kalacak." Liz’i işaret etti. Liz’i burada bırakmak… Bu seçenek ekibin başarısını imkânsız hale getirirdi. Çünkü ekip olmazsak yarışı kazanamazdık.

Lucas, dudaklarını hafifçe büzdü, bakışları derin düşüncelerle karıştı. Sessizce başını salladı. "Öfke." Bu kelime dudaklarından çıktığı anda, yüzüne baktım. Gözlerinde saklı, derin bir acı ve karanlık vardı. "Hayatım boyunca içimde büyük bir öfke taşıdım. Bu öfke beni güçlü kıldı, ama aynı zamanda içten içe çürüttü. İnsanlara güvenmemeyi ve duygularımı gizlemeyi öğrendim. En büyük pişmanlığım, bu öfkenin güzellikleri ve ışığı hayatımdan uzaklaştırması oldu," dedi, gözlerime derin bir şekilde bakarken.

Konuşmasını bitirmesini beklerken, anın ağırlığı içimde yankılandı. Söyledikleri gerçeğin yalın haliydi ve bu gerçeği dile getiriyor olması her şeyden önemliydi. Bu itiraf benim içindi. Lucas'ın kalbi, duvarlarının arkasına sakladığı o karanlığı ilk kez bana gösterecek kadar açılmıştı. İçinde bir yerlerde, öfkesinin nedenini öğrenme arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Onun ne hissettiğini, neden bu kadar öfkeli olduğunu, bu acının kökenini anlamayı istiyordum. Keşke bana kalbini tamamen açabilseydi.

"Ve en kötüsü, bu duyguyla asla baş edemeyeceğim." Sesi hafif titredi ama gözleri hala sabitti. "Çünkü acılarımı ancak bu şekilde hissetmiyorum. Bir kez bu karanlığa doğduysanız, öfke yoldaşınız olur. Bu yüzden öfke benim geçmişim, bugünüm ve geleceğim."

Acılarımı ancak bu şekilde hissetmiyorum… Bu sözler içimde bir düğüm oluşturdu. Elimde olmadan gerildim. Bir gün bana kalbini tam anlamıyla açabilecek miydi? Acılarını, en karanlık sırlarını benimle paylaşacak mıydı? Aramızdaki sessiz diyalog yetmiyordu. Daha fazlasına ihtiyacım vardı. Ama yine de, ikimiz arasında örülen bağın, derinleştiğini hissettim. Yeni, sağlam iplikler bizi birbirimize daha da sıkı sarıyordu. Sabırlı olmaya karar verdim. Her acı kelimelere dökülmezdi. Hele Lucas’ınki gibi derin yaralar…

Bekleyecektim. Onun bana tamamen güvenmesini, kendini ifade etmesini bekleyecektim. Belki bir gün… belki o gün, bana hislerini de açardı. Gözlerimiz arasında sürüp giden sessiz diyalogda, elimi hafifçe okşadım. Yüzündeki sert ifade anında yumuşadı.

Lucas ile aramızdaki şey, aşkın ötesindeydi. Kırılmaz bir kördüğüm gibiydi, bizi birbirimize sıkı sıkıya bağlıyordu.

Liderin sesi yankılandığında, Lucas dikkatini ona çevirdi. "Bize gerçeği sundunuz ve geçmeye hak kazandınız," dedi lider, başıyla hafifçe selam verirken. "Yola devam edebilirsiniz."

Loading...
0%