@kitsudaphne
|
YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
Ay ışığı, göl yüzeyinde titrek parıltılarla dans ediyordu. Hava giderek soğumaya başlamış, çevredeki gerginlik hissedilir hale gelmişti. Sessizlik içinde Ivy’nin sesi yankılandı. "Koordinatlar burayı gösteriyor." Lucas’ın gözleri göle kilitlenmişti. Ivy’nin işaret ettiği yöne baktığımızda, göl kenarındaki ağaca asılmış Altın Pusula’yı gördük. Marino ilerleyip pusulayı eline aldığında, arkamızdan gelen bir sesle irkildik. "O kadar çabuk değil," diye mırıldandı Roderick, yüzünde sinsi bir gülümsemeyle. Takımı arkasında duruyordu, hepsi tetikte. Lucas bir adım öne çıktı, dudaklarında ince bir alayla. "Bitti Roderick, Altın Pusula artık bizim." Roderick’in gözleri hırsla parladı. "Eğer elinizde tutabilirseniz, Lucas." Roderick’in sözlerinde daha fazlası gizliydi. Henüz işaret fişeğini ateşlememiştik; kazananı belirleyecek bir kanıt yoktu. Lucas’ın bakışları kararırken ifadesi sertleşti. Arkadan bir itişme sesi duyulduğunda hepimiz o tarafa döndük ve Marino’nun biriyle mücadele ettiğini gördük. Altın Pusula elinden kayarken, Lucas’ın sabrı tükeniyordu. Fakat içinde patlayan öfke, yalnızca bir başlangıçtı. Roderick’in onu provoke etmesi işe yaramıştı. Lucas bir an duraksadı, etrafını gözden geçirerek durumu tarttı. Yüzündeki sakin ifade, onun çoktan bir plan yaptığını hissettirdi. "Bu işi böyle mi halletmek istiyorsun?" Sesi alçak ama tehditkârdı. Roderick başını hafifçe salladı. "Peki," dedi Lucas, soğukkanlı bir kararlılıkla. Lucas’ın yüzündeki değişim beni ürküttü. Daha önce onu hiç bu kadar mesafeli ve ciddi görmemiştim. Roderick ona doğru hamle yaparken, herkes bir anda hareketlendi. Aurelius'un bu anı kaydettiğini fark ettim. Aniden, herkes bir kargaşanın içine girdi. Ivy, üzerine gelen bir kızı çekip kendini savunmaya başladı. Ben ise önümde duran iri çocukla karşı karşıya kaldım. İlk yumruğum karnına isabet etti ama o hiç etkilenmiş görünmedi. Bana karşılık vermek üzereyken, Lucas aniden çocuğun önüne geçti. Lucas, çocuğu hızla uzaklaştırdı, ama gözlerindeki öfkenin altında kararlılık vardı. Onun için bu, sadece bir dövüş değildi, içinde biriken gerginliği serbest bırakma anıydı. Çocuğun bana saldırmış olması, Lucas’ın bunu görmezden gelmeyeceği anlamına geliyordu. Lucas, çocuğa bir kez daha vurmak üzereyken hızla yanına gittim ve kolunu tuttum. Bir an için beni fark etmedi, gözleri yalnızca önündeki çocukta sabitlenmişti. Ama sonra yavaşça bana döndü, ve tanıdık bir sakinlik bakışlarına yayıldı. "Artık bitti. Ona vurma," diye fısıldadım, hâlâ kolunu tutarken. Lucas derin bir nefes aldı ve yavaşça geri çekildi. Aramızdaki gerginlik yerini sessiz bir anlayışa bıraktı.
Lucas, yerde yatan çocuğa son kez baktı; derin ama acı dolu nefesler almaya devam ediyordu. Lucas, sessiz bir kararlılıkla ayağa kalktı ve bakışları bana çevrildi. Parmakları yavaşça yüzüme doğru uzandı, hareketleri gergin ama nazikti. "Yaralandın mı? Sana zarar verdi mi?" Sesi, bir koruyucu gibi yumuşak ama içten bir tedirginlik taşıyordu. "Hayır, iyiyim." Sesim hafifçe titriyordu ama kendimi sakin tutmaya çalıştım. "Eğer sana bir şey olsaydı..." Sesi alçak ve hafifçe tehditkârdı, ama bu sadece beni koruma içgüdüsünden geliyordu. Gözlerindeki ciddiyet, hem korkutucu hem de tuhaf bir şekilde iç ısıtıcıydı; öfke ve koruma duygusu birbirine karışmıştı. "Ama olmadı," dedim, ona biraz daha yaklaşarak elimi yanağına koydum. Teninin sıcaklığı, duygularını ne kadar derinlerde sakladığını hissettiriyordu. "Teşekkür ederim, Lucas. O çocukla başa çıkamazdım." Lucas’ın nefesi yavaşlasa da vücudu hâlâ gergindi, tetikteydi. Bu kez ben ona yaklaştım ve kollarımı boynuna doladım. Kısa bir tereddüdün ardından, elleri belime yerleşti ve beni kendine çekti. Yüzünü boynuma yasladığında nefesinin sıcaklığı beni sarstı. "Seni kaybetmek istemiyorum, Lucia." Sesi alçak ve derinden geliyordu, içinde bir kırılganlık vardı. Kokumu içine çektiğinde, titredim. Saçlarını okşarken, onu bırakmadım. "Beni kaybetmeyeceksin. Buradayım, Lucas. Her zaman yanındayım." Lucas beni daha da sıkıca kavradı, sanki kaybolmaktan korkuyormuş gibi. Sonra yavaşça geri çekildi, gözlerini gözlerime dikti. Orada gördüğüm kırılganlık, kısa süreli olsa da gerçekti. "Hiçbir şeyden, özellikle de benden korkma," dedi, sesi daha derin ve içtendi. "Senin için tehlikeli değilim, S. Ama diğerleri için..." "Diğerleri için?" diye sordum, yanağını okşarken. Lucas acı bir gülümsemeyle cevap verdi. "Onlar için en büyük tehlike benim. Çünkü seni korumak için ne gerekirse yaparım, Lucia." Başını eğdi, dudakları benimkilerin hemen üstünde durdu, ama beni öpmedi. Tam o anda Liz, işaret fişeğini ateşledi. Kısa süre içinde en yakındaki ekipler yanımıza ulaştı. Pedro öne çıktı, beni Lucas’ın kollarında görünce kaşlarını çattı. "Burada ne oldu?" diye sordu, bakışları Lucas üzerinde geziniyordu. "Yolumuza çıktılar ve Altın Pusula’yı çaldılar." Lucas’ın sesi sakin ve kararlıydı. "Ve dövüşü kim başlattı?" diye devam etti Pedro, şüpheyle. "Onlar başlattı, Pedro. Aurelius dövüşü kayda aldı." Lucas, aynı sakinlikle cevap verdi ve Aurelius telefonu uzattı. Pedro, görüntüleri inceledikten sonra başıyla onayladı. "Doğru söylediğiniz belli, ama görüntüler yine de incelenecek." Tam o sırada Esther yanımıza geldi. "Pedro, burada ne oluyor?" diye sordu. Pedro, dövüşün Adrian’ın takımı tarafından başlatıldığını açıkladı. Lucas, Altın Pusula’yı Liz’den aldı ve Esther’e verdi. "Kendimizi savunduk, Lucia’ya saldırdılar. Zamanında yetişmeseydim, ciddi şekilde yaralanabilirdi." Esther, Lucas’ı dinlerken gözlerinde belirgin bir korku vardı. Zoraki bir şekilde başını salladı. "Elbette, videoyu kurul da inceleyecek. Ama her şey açık bir şekilde görülüyor." Sonunda Esther, kazananın bizim takım olduğunu ilan etti. Pedro, beni ve Lucas’ı tebrik edip diğerlerine döndü. Ancak Lucas hâlâ gergindi. "Sanırım artık harekete geçmeliyim, değil mi, S?" diye fısıldadı Lucas, sesi alçak ama kararlıydı. "Ne demek istiyorsun?" diye sordum, şaşkınlıkla ona bakarak. Gözlerinde karanlık bir ışık parladı. "Pedro’nun sana bu kadar yakın olmasından sıkıldım." Sözlerinin ağırlığı içimde bir düğüm oluşturdu. Beni aniden kendine çektiğinde, kalbim hızla atmaya başladı. Yüzüme değen nefesi, beni daha da tedirgin etti. "Önce sana kanıtlamalıyım," diye fısıldadı Lucas, sesi derin ve kararlıydı. "Neyi?" diye sorduğumda, yüzündeki ifade bir anda değişti. Hafifçe gülümsediğinde, gamzesi belirginleşti. "Benim olduğunu ve hep öyle kalacağını." Cevap veremeden, yüzüme doğru eğildi ve boynuma hafif bir öpücük kondurdu. Bu dokunuş, içimdeki tüm duyguları alt üst etti ama aynı zamanda her şeyin daha gerçek olduğunu hissettirdi. "Seni asla bırakmayacağım," diye mırıldandı, dudakları tenimde hafifçe gezinirken. Lucas geri çekildiğinde, çevremize baktım ve herkesin bize baktığını fark ettim. O an dünya sanki sadece bizden ibaretti, ama şimdi gerçekliğe dönmüştüm. Lucas ise sanki hiçbir şey olmamış gibi dimdik duruyordu, yüzünde yine o ifadesiz maske vardı. Ancak gözlerindeki derinlikte hâlâ yanan karanlık bir ateş vardı. Bu hikâye burada bitmemişti.
|
0% |