@kitsudaphne
|
YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Gerçek bir savaş, gözler aracılığıyla yapılır. Kalplerse her zaman mağlup olur." — Anonim Av oyunundan sonra hayatım bir süre normale dönmüş gibiydi. Lucas, bu süreçte bir an olsun yanımdan ayrılmadı. Ne derslerde ne dışarıda… Onun varlığı, içimde derin bir huzur yaratıyordu. Her sabah odamdan alıyor, akşamları ders bittiğinde yine odamın kapısına kadar eşlik ediyordu. O anların güzelliğinde kendimi kaybetmiştim. Öyle ki siyah tüyleri ve hissettirdiği ağırlığı bile zihnimden silmişti. Artık tek gerçekliğim Lucas’tı. Fakat o sabah, içime tuhaf bir huzursuzluk çöktü. Lucas yanıma gelmemişti. Kapıdan dışarı adım attığımda, yerde beni bekleyen iki siyah tüy gördüm. İçimde bir şeyler kırıldı; o karanlık, hiç gitmemiş gibi geri döndü. Endişeyle Chloe’nin yanına koştum ve bulduklarımı ona anlattım. O da hiç vakit kaybetmeden durumu Chris’e bildirdi. Tüm gün boyunca içimde bir sıkıntıyla bekledim; her an kötü bir haber alacakmışım gibi hissediyordum. Pedro’nun dersindeydim, ama aklım sürekli dağılıyordu. Bir türlü konsantre olamıyordum. Sonra Pedro’nun telefonu çaldı. Herkes bir anda sessizleşti. O, telefonu açarken yüzündeki donuk ifadeyi fark ettim. "Çalışmaya devam edin, birazdan dönerim," diyerek kapıya yöneldi. O an, içimdeki korku iyice büyüdü. Birkaç dakika sonra sınıfa geri döndüğünde, bakışları doğrudan beni buldu. Kalbim hızla çarpmaya başladı; kötü bir şey olduğunu hissetmiştim. "Ders bitmiştir, arkadaşlar. Lucia, sen kal," dedi Pedro, soğukkanlı ama kararlı bir sesle. Tüm sınıf boşalırken Lucas yanımda kalmak için tereddüt etmedi. Pedro’nun ona attığı sert bakış bile Lucas’ı caydıramadı. Yine de Pedro bir şey demeden gözlerini tekrar bana çevirdi. "Chloe yaralanmış, Lucia," dedi yavaşça. Bir an nefesim kesildi. "Seninle ilgili bir şey öğrenmiş," diye ekledi, sesi alçak ama etkileyiciydi. "Beni beklemesi gerekiyordu." "Durumu nasıl?" diye sordum, titreyen sesimle korkumu gizleyemiyordum. "Henüz bilmiyorum." "Hemen gitmeliyiz," dedim, sabırsızlıkla yerimde kıpırdanarak. Pedro’nun bakışları sertleşti. "Sen odana çıkıyorsun." "Olmaz," dedim, gözlerimdeki çaresizlikle ona baktım. “Lucia, sözümü dinle,” diye uyardı. "Pedro, lütfen..." "Hayır, Lucia!" dedi, buyurgan bir ifadeyle. "Odana çık ve benden haber bekle." İçimde öfke büyüyordu. Gözlerim dolmuştu, ama yapabileceğim bir şey yoktu. Lucas, kolumdan nazikçe tuttu. Öfkeme rağmen tek düşündüğüm Chloe’ydi. Lucas’ın sakin bakışlarıyla karşılaştığımda, bir anlığına bile olsa içimdeki fırtına dindi. "Sakin ol," dedi yumuşak bir sesle. Elimi tuttu ve beni kapıya doğru yönlendirdi. Odama çıkarken, onun yanında oluşum biraz olsun içimi rahatlattı. Odama girdiğimizde, Lucas bana sarıldı ve alnımdan öptü. O an ne kadar endişeli olsam da, onun varlığı biraz olsun endişelerimi yatıştırdı. "Beni bekle, S," dedi yumuşak bir sesle. "Bir şeyler öğreneceğim ve hemen sana haber vereceğim." Gitmesini istemesem de, Chloe hakkında bilgiye ihtiyacım vardı ve Lucas bunun farkındaydı. Bana sarıldığında boynuma hafif bir öpücük kondurdu. "Korkma, yanındayım," dedi fısıltıyla. Ardından tek yapabildiğim beklemek oldu. Zaman, odada durdu. Ne Pedro’dan ne de Lucas’tan haber vardı. Beklemek, bitmek bilmeyen bir işkenceye dönüşmüştü. İçimdeki huzursuzluk giderek arttı. Sonunda, daha fazla dayanamayarak kapıya yöneldiğim anda kapı çaldı. Pedro karşımdaydı. Yüzünde her zamanki soğuk ve mesafeli ifadeyle, "Girebilir miyim?" dedi. Başımı salladım. İçeri adım attıktan sonra gözlerini benden kaçırarak ekledi: "Chloe daha iyi ama dinlenmeye ihtiyacı var." "Onu görmek istiyorum." "Hayır. Güvenli bir yerde tedavi ediliyor," dedi, sesi keskin ve kararlıydı. "Yarası ne kadar kötü?" diye sordum, sesimdeki endişeyi gizleyemeden. "Merak etme," dedi Pedro, bakışlarını hâlâ benden kaçırarak. "Daha kötülerini de atlattı." Sözlerinin ardından aramızda sessiz bir an oluştu. Pedro derin bir nefes aldı ve sonunda gözlerini bana çevirdi. "Seni bu süre boyunca ben çalıştıracağım. Daha önce söylediklerim geçerli; dediklerime harfiyen uyacaksın. Bana güvenmediğini biliyorum, ama kurallarımı ve çalışma stilimi de biliyorsun. Bu yüzden söylediklerime harfiyen uymalısın." Pedro’nun otoriter hali her zamanki gibi beni köşeye sıkıştırıyordu. İçimde kırgınlık, öfke ve gurur birbirine karışmıştı. Ancak bu kez, tavırlarında farklı bir şeyler vardı. Ona karşı koyacak söz bulamadım, yalnızca başımı salladım. "Yemek yiyelim," dedi aniden. "Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Acıktım, Lucia," diye tekrarladı. Sanki hiçbir şey olmamış gibi kapıya yöneldi. Yine anlam veremediğim bir karmaşanın içine çekildiğimi hissediyordum. Onu anlamak imkânsızdı, ama peşinden gitmekten başka çarem yoktu. Pedro’ya karşı koymak, rüzgâra karşı yürümeye çalışmak gibiydi; sonuçsuzdu.
Yemekhaneye vardığımızda bir şeyler aldık ve Pedro, Lucas ile Liz’in her zaman oturduğu masaya yöneldi. "Burası Lucas ve Liz’in masası," diye uyardım, sesimdeki endişeyi saklayamadan. "Yani?" dedi Pedro, meydan okuyan bir gülümsemeyle. "Bilmem… Oturacak mıyız gerçekten?" "Manzarayı izleyerek yemek yemeyi severim," dedi sakinlikle. Onun peşinden gitmekten başka çarem yoktu. Pedro’nun zihninden neler geçtiğini anlamak mümkün değildi. Ama o Pedro’ydu; her zaman bildiğini yapardı. Bir süre sonra Liz ve diğerleri de yemekhaneye geldi. Liz’in telefonunu hemen çıkardığını görünce, kimin arandığını tahmin etmek zor olmadı. Nefesimi tuttum. Lucas buraya gelirse… olacakları düşünmek bile istemiyordum. Pedro bana dönüp, "Beğenmediysen başka bir şey al," dedi. "Yemek yememle neden bu kadar ilgilisin?" diye sordum, sesimdeki paniği bastırmaya çalışarak. Pedro, gözlerinde derin bir ciddiyetle, "Üzgün olduğunu biliyorum, ama beni kendinden uzaklaştırma," dedi. Sözlerinin ardında ne olduğunu çözmeye fırsat bulamadan tekrar önüne döndü. Bu yemek, bir güç gösterisi miydi? Pedro’nun amacı neydi? Tam o anda, Lucas yemekhaneye adım attı. Kalabalığın içinden gözlerini yalnızca bana çevirdi. Bakışları bir şeyler talep ediyordu; bir hareket, bir işaret… Bedenim istemsizce kasıldı, kalbimdeki panik giderek büyüyordu. Lucas’ın gözlerindeki karanlık, tüm benliğimi sarmıştı. Sessizlik uzadıkça aramızdaki gerilim daha da yoğunlaştı. Lucas’ın her adımı, yaklaşan bir fırtınanın habercisi gibiydi. Onun varlığı beni tamamen dondurmuştu; bedenim gittikçe daha fazla geriliyordu. Bakışlarının derinliği, her şeyi önemsiz kılıyordu. Beni sessizce izlemeye devam etti. Tek bir kelime bile etmeden, yalnızca bakışlarıyla tüm dengemi altüst etti. Sonunda gözlerini Pedro’ya çevirdi. O an, Lucas’ın bakışlarındaki uyarı apaçık ortadaydı. Onun, gölgesiyle beni sardığını biliyordum. Bu hâli içimde daha önce hiç hissetmediğim bir karmaşa yaratmıştı. Pedro, Lucas’a baktığımı fark ettiğinde hiçbir şey olmamış gibi soğukkanlılığını korudu. Ama ben, Lucas’ın yaratabileceği tehlikeyi çoktan sezmiştim. İçimdeki bir ses, Lucas’ın bana mı yoksa Pedro’ya mı karşı harekete geçeceğine karar veremediğini söylüyordu. "En büyük düşman, insanın kendi içindeki karanlıktır. Ve o karanlık, yalnızca ona meydan okunduğunda uyanır." — Anonim |
0% |