Yeni Üyelik
42.
Bölüm
@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

Pedro ile akademiye gitmek için hazırlanırken telefonuma tanımadığım bir numaradan gelen mesajla irkildim. "Kaçabilirsin ama saklanamazsın, Lucia." Kalbim hızlandı, ellerim titremeye başladı. Pedro, yüzümdeki değişikliği fark edince telefonu elimden aldı. Mesajı okurken yüzü gerildi, dudakları sert bir çizgiye dönüştü. "Kahretsin," diye fısıldadı. Hemen telefonunu çıkarıp bir numara çevirdi.

"Alex, kanaryayı buldular." Ne söylediğini anlamaya çalışırken, kelimeler zihnimde yankılandı. K... Kanarya mı?

Pedro’nun sesi ciddiyetle kesildi. "Kafes hazır mı?" diye sordu ve ardından telefon kapandı. Bana dönüp gözlerime baktığında bakışları kararlılıkla doluydu. "Seni güvenli bir yere götüreceğiz," dedi, sakin ama net bir ifadeyle.

Ama Chloe buradaydı. Onu burada bırakıp gidemezdim. "Hiçbir yere gitmiyorum."
Pedro’nun kaşları hafifçe çatıldı, bana yaklaşarak daha sakin bir sesle konuştu. "Lucia, bu bir tercih değil. Seni korumamız gerekiyor."

"Chloe’yi burada bırakmam!" Sesim titredi ama kararlılığım değişmedi.

Pedro derin bir nefes aldı, sanki sabrını korumaya çalışıyormuş gibi. "Lucia, bunu senin iyiliğin için yapıyoruz. Lütfen bana güven."

O sırada Pedro telefonunu tekrar eline aldı ve başka bir numarayı çevirdi. Tam o an Chloe’nin sesiyle sarsıldım. Telefonu hızla Pedro’nun elinden alıp kulağıma götürdüm.

"Chloe? Sen iyi misin?"

"Lucia, iyiyim. Lütfen sakin ol," dedi Chloe, sesi hem yumuşak hem de endişeliydi. "Pedro’yu dinlemen gerek."

"Seni burada bırakmam, Chloe! Sensiz bir yere gitmiyorum."

Chloe’nin sesi daha kararlı bir tona büründü. "Lucia, şu an hedef sensin. Kendini riske atıyorsun. Ben iyiyim, Pedro bizi koruyor. Ona güvenmelisin."

İçimdeki direnci hissetsem de Chloe’nin sözleri beni düşündürmüştü. Söylenebilecek başka söz kalmadığı için telefonu Pedro’ya geri versem de hala kararsızdım. Herkes benden sadece itaat etmemi bekliyordu, ama içimdeki savaş durmak bilmiyordu. Pedro, telefonu kapatıp yüzüme baktı. "Hazırlan."

Bu tavrına daha fazla dayanamadım. "Hayır!" dedim, sesim titrek ama kararlıydı.

Pedro derin bir nefes alarak bana yaklaştı, sesi sertleşmedi ama daha ciddi bir hal aldı. "Lucia, artık bana karşı gelme. Seni korumaya çalışıyorum. Bu inatla kendini riske atıyorsun. Lütfen."

Bir an duraksadım, Pedro'nun gözlerindeki endişeyi görebiliyordum. Herkes benden sadece güvenmemi istiyordu, ama açıklama beklemekten vazgeçmek istemiyordum. "Bir kere olsun bana açıklama yap, Pedro. Neden emir almak zorundayım?"

Pedro, gözlerime hala soğuk ve sert bir şekilde bakıyordu, ama yanıt vermedi. Sessizliği daha da sinir bozucuydu.

"Ayrıca bu inat değil," dedim, dişlerimi sıkarak.

Pedro derin bir nefes aldı, sesinde belli belirsiz bir sabırsızlık vardı. "Ya zorla ya da isteyerek geleceksin. Seçim senin, Lucia. Ama unutma, burada şımarık çocuklar değil, emirlere itaat edebilen askerler yetiştiriyoruz."

Sözleri mideme yumruk gibi oturdu. "Bu kadar sert olman gerekmiyor, Pedro," dedim, gözlerim dolarken.

Pedro'nun bakışları karanlıklaştı, yüzünde acı bir gülümseme belirdi. "Kiminle konuştuğunun farkında mısın, Lucia?" Geri adım atmadım, ona meydan okurcasına dik durdum. "Farkındayım," dedim sessizce. "Ama sen de farkında ol. Ben bencil, şımarık ya da sorumsuz birisi değilim. Sevdiğim insanları arkamda bırakamam, bu kadar basit."

Pedro’nun yüz ifadesi taş gibi soğuk kaldı. "Ben de farkındayım," diye fısıldadı. "Ama şu an yaptığın şey gerçekten tehlikeli. Bir kere olsun beni dinlemelisin."
Sözlerinde doğruluk vardı, ama içimdeki öfke onun söylediklerini kabul etmeme engel oluyordu. "Sadece bir açıklama istiyorum," dedim, çaresiz bir ses tonuyla.

Pedro derin bir nefes aldı, gözlerindeki sertlik biraz olsun yumuşamamıştı. "Açıklama için zamanımız yok, Lucia. Söylediğim gibi şu an kural ve emirleri sorgusuz bir şekilde yerine getirmene ihtiyacım var. Bunu anlamalısın."

Tam o anda kapı çalındı ve içeri bir grup adam girdi. Pedro hemen ciddiyetini takındı. Aleksandr bana bir çanta uzattı; içinde kıyafetler vardı. Sessizce torbayı aldım ve hızla odaya geçtim. Hazırlanırken Pedro'nun sözleri zihnimde yankılanıyordu. Tüm bu sorulara rağmen, ona itaat etmek zorunda olduğumu hissettim.

Odaya geri döndüğümde, etrafımda bir güvenlik çemberi oluşturulmuştu. Pedro’nun ekibi harekete geçmişti. Beni korumak için her şey hazırlanmıştı. Pedro, her zamanki gibi soğukkanlı ve kararlıydı. "Görev, Lucia'yı güvene almak," dedi, sesi sakin ama otoriterdi. "Sessiz ve hızlı bir şekilde hareket edeceğiz."

Arabaya bindiğimizde, Pedro bana ekibi tanıtmaya başladı. "Aleksandr’ı zaten tanıyorsun." Devasa bir adamı işaret etti. "Bu da Rock, ona bu ismi verdik çünkü güvenilir ve dayanıklıdır."

Rock’la göz göze geldik. Dev gibi bir adamdı, yüzü ifadesizdi. Hafifçe başını salladı, ama bu selam bile mesafeli ve resmiydi. Pedro, şoföre döndü. "Sergei, ekibimizin en iyi iz sürücülerindendir." Sergei bana dönerek gülümsedi. "Tanıştığımıza memnun oldum, Lucia." Nazikçe gülümsedim. "Ben de memnun oldum, Sergei."

Yol alırken içimdeki huzursuzluk giderek büyüyordu. Dayanamayarak telefonumu çıkardım ve Lucas’a mesaj attım: "Sana ihtiyacım var." Ancak mesajım sadece tek tik oldu; okunmamıştı. Bu, içimdeki endişeyi daha da arttırdı.

Telefonuma daha önce gelen bilinmeyen numaradan mesajı Lucas’a da gönderdim. Ardından Pedro’ya döndüm. "Nereye gidiyoruz?"

"Güvende olacağın bir yere," diye cevapladı kısa ve net bir şekilde. "Kanaryanın bunu bilmeye hakkı yok mu?" dedim hafif alaycı bir tonla. Pedro gözlerini devirdi ve yanımdaki koltuğa geçti. "Kanaryalar sessizken daha sevimlidir," dedi hafif bir gülümsemeyle.

Ona ters ters baktım ama bu tavrım onun daha fazla gerilmesine neden oldu. "Sana bir gün itaat etmeyi öğreteceğim, Lucia," diye ekledi alçak sesle, sesinde belli belirsiz bir uyarı vardı. Cevap vermeden camdan dışarı bakmaya başladım.

Yaklaşık yarım saat sonra dağın eteklerine tırmanıyorduk. Bir tarafta ağaçlarla kaplı uçurum, diğer tarafta ise dağ yükseliyordu. Derken her şey aniden gelişti. Bir lastik patladı, Sergei direksiyon hâkimiyetini kaybetti. Arkamızdan gelen patlama sesiyle irkildim. Araç yoldan çıkıp savrulmaya başladığında Rock hızla yanıma atıldı. Camdan içeri giren bir dal hızla bana doğru gelirken gözlerimi kapattım.

Son hatırladığım şey, etrafımın kararmaya başlamasıydı. Her şey hızla bulanıklaşmıştı.

"Kafesin içinde ne kadar dayanacaksın, kanarya? Kaçmak kolaydır. Ama saklanmak… imkânsız."

Loading...
0%