@kitsudaphne
|
YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Burası kuralların boğduğu, kaderin ellerimizle yazılmadığı bir yer. Ama ben, kendi kaderimi yazmaya kararlıyım." — Lucia (Lucia) Chloe tam karşıma oturduğunda yüzündeki şaşkınlığı gizleyemedi. "Liz ve Lucas’ın masasına mı oturdun?" dedi, sesinde hafif bir hayret vardı. Onun şaşkın bakışları karşısında sadece gözlerimi devirdim; bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyordum. "Belki saçma gelecek," diye devam etti, biraz daha yumuşak bir tonda, "ama cesaretinden etkilenmedim desem yalan olur." Başımı hafifçe sallayıp tabağıma döndüm, fazla yorum yapmaya gerek duymadan. Yemek boyunca aramızdaki sessizlik sürdü; bu konuda fazla konuşmak istemiyordum. Kahvelerimiz bitmek üzereyken, Chloe’nin dikkatle beni incelediğini fark ettim. Bakışları, sanki çözmeye çalıştığı bir şeyler varmış gibi üzerimde geziniyordu. "Pek konuşmayı sevmiyorsun, değil mi?" diye sordu sonunda, sesinde anlayışlı bir ton vardı. Kısa bir duraksamadan sonra cevapladım: "Uzun zamandır böyleyim." İçimdeki duyguları kelimelere dökmek, her zaman zor gelmişti. Sanki görünmez bir duvar vardı ve o duvarı aşmak yabancı bir his gibi geliyordu. "Bunu bilmeni isterim," dedi Chloe, sesi sıcak ve içtendi. "Benimle her şeyi konuşabilirsin. Belki bir çözüm bulamam, ama dinlerim. Bu, biraz olsun seni rahatlatır." Ona minnettar bir bakış attım, içtenliğini hissetmiştim. "Teşekkür ederim, Chloe," dedim, yüzüme küçük bir gülümseme yerleştirmeye çalışarak. "Arkadaş olacağız gibi hissediyorum," dedi Chloe, yüzünde hafif bir tebessümle. "İçimden bir ses böyle söylüyor." Bu kez samimi bir şekilde gülümsedim. Onun dostane yaklaşımı içimdeki gerilimi hafifletmişti. "Ben de öyle hissediyorum," dedim. Kahvemden bir yudum daha alarak, "Dün yarım kalan konuşmamıza dönebiliriz," dedim, konuyu değiştirme isteğiyle. Chloe, gözcülerle ilgili bazı raporlardan bahsetmeye başladı. Muhbirlerin aktardığına göre gözcüler, seçtikleri çocukları özenle belirliyordu. Ancak benim dosyamın bir gün içinde üst kuruldan onaylanması oldukça hızlı ve dikkat çekiciydi. "Özel biri değilim," dedim, içimdeki baskı büyüdükçe kendimi savunma ihtiyacı hissederek. Chloe kaşlarını kaldırdı, bana meydan okuyan bir bakışla karşılık verdi. "Aksini ispatlıyorsun," dedi sakin ama kararlı bir sesle. "Liz ve Lucas’a karşı duruşun, cesaretin... dünkü sınavda da yeteneğini gösterdin. Bu, sıradan biri olmadığın anlamına gelir." Onun bu kararlı sözleri, içimde uzun zamandır görmezden geldiğim bir gerçeği ortaya çıkarıyor gibiydi. Ama o gerçeği kabul etmek, bana hala yabancıydı. Omuzlarımı hafifçe silktiğimde Chloe, gözlerini devirdi ama konuşmayı sürdürdü. "O zaman derslere geçelim. Hazırlık sınıfından başlayacaksın, gelişimine göre daha hızlı ilerleyebilirsin. Teorik dersleri ben vereceğim. Dövüş eğitimlerini ise eğitmenlerden alacaksın, kimin olacağı henüz belli değil. Hafta içi her gün 9’dan 6’ya kadar derslerin olacak. Cumartesi seçtiğin spor dallarında eğitim alacaksın, pazar günleri dinlenme günü. Buraya kadar sormak istediğin bir şey var mı?" Başımı olumlu anlamda salladım. "Hayır, yok." "Okulu gezdirmeden önce dışarıda bir tur atalım," dedi. "Tamam," dedim kısa bir yanıtla. Yürümeye başladık ve Liz ile Lucas’ın masasına yaklaşırken, Liz’in sesi yükseldi: "Günaydın, Chloe." "Günaydın," diye karşılık verdi Chloe, ama sesi soğuktu. Liz bana küçümseyici bir bakış attı, sesindeki alaycı tını açıkça hissediliyordu. "Yeni gelen kıza buradaki yerini öğretmeye başlasan iyi olur." Chloe gözlerini kısarak cevap verdi: "Bir danışmanla konuştuğunu unutuyorsun, Liz." Liz, yavaşça ayağa kalkarken Lucas arkasına yaslanmış, bakışlarını benden ayırmadan izliyordu. "Unutmuyorum. Ama ona yerini sen öğretmezsen, ben öğreteceğim," dedi Liz, dudaklarında sinsice bir gülümseme belirmişti. Bu alaycı tavır içimdeki öfkeyi alevlendirdi. Bir adım öne çıktım ama Chloe kolumdan tutarak beni durdurmak istedi. Elini nazikçe kenara itip Liz’in karşısına dikildim. "Senden korkmadığımı biliyorsun, değil mi?" dedim, sesimde soğukkanlı ve heyecanlı bir tını vardı. Liz bana doğru eğildi, gözleri öfkeyle daralmıştı. "Sadece aptallar korkmaz," diye tısladı. Soğukkanlı bir şekilde, gözlerimi ondan ayırmadan cevap verdim: "Ya da senden daha zeki olanlar." Bu sözler üzerine Aurelius ve yanındaki uzun boylu çocuk kahkahalara boğuldu. Liz’in öfkesi ise daha da büyüdü. "Zeki olduğunu mu sanıyorsun? Bu okulun düzenini değiştiremezsin. Buraya uyacaksın, başka yolu yok," dedi öfkeyle. Bakışlarımı onun gözlerine diktim ve her kelimeyi vurgulayarak cevap verdim: "Kendi kaderimi kendim yazarım." Sonra Latince bir deyişle sözlerimi pekiştirdim: Liz’in yüzündeki öfke yerini şaşkınlığa bıraktı. Çevremdeki sessizlik derinleşmişti. Latince sözlerin gücü, bu anı daha da etkili kılmıştı. Bu, sadece bir meydan okuma değildi artık; kendi kaderimi yazmak için başlattığım bir savaştı. Lucas’ın yüzünde beliren hafif gülümseme, avını izleyen bir avcının bakışlarını andırıyordu. O bakış, içimde karışık hisler uyandırdı—merak, tedirginlik ve adını koyamadığım bir çekim. Kalbimdeki ağırlık artarken Chloe kolumdan tutup beni hızla oradan uzaklaştırdı. Dışarı çıktığımızda durup bana baktı, gözlerinde hem hayret hem de endişe vardı. "Sana inanamıyorum," dedi, sesi biraz telaşlıydı. "Neden?" diye sordum, onun tepkisini anlayamıyordum. "Burada kader yazılmaz, Lucia. Burada kader örgütün elindedir." Sözleri uyarı niteliğindeydi, ama umursamadığım için omuzlarımı silktim. "Önemli olan Liz’e haddini bildirmekti, söylediklerim değil," diye cevap verdim, hafif bir gülümsemeyle. Chloe kısa bir süre duraksadı, ardından ciddi bir ifadeyle yüzüme baktı. "Liz ve Lucas farklıdır, Lucia. Onlar Esther’in en gözde öğrencileri. Özellikle Lucas... Senin dikkatli olman gerek. Bu okulun kurallarına uymazsan, hayatını zorlaştırabilirler." Sözleri kulağımda yankılanırken yine omuz silktim. "Korkmak için hâlâ bir neden görmüyorum," dedim, kararlı bir tavırla. Liz ve Lucas güçlü görünebilirlerdi, ama ben kimseye boyun eğmeyecektim. İtiraf etmek zor olsa da... bir yanım Lucas’tan çekiniyordu. Onda bir şey vardı... belki aramızda. Tarifsiz, yoğun ve dikkat dağıtıcı bir şey. Lucas aynı anda hem beni heyecanlandırıp ürkütüyor hem de gerilmeme neden oluyordu. Chloe’nin gözlerinde uyarıcı bir bakış belirdi. "Kendini riskli bir duruma sokuyorsun, Lucia. Bu oyun tehlikeli. Herkes kuralları biliyor. Ama sen... Sen farklısın. Bu da onları daha çok tetikleyecek." Ona hafif bir gülümsemeyle karşılık verdim. "Merak etme, Chloe. Kendi doğrularım var ve onlardan vazgeçmeyeceğim." Gözlerimiz buluştu, o beni korumaya çalışıyordu, ama ben kendi içimde çok daha fazlasını hissediyordum. "Doğrular değişmez," dedim, kararlılıkla. Chloe bana uzun süre baktı, ardından hafifçe başını eğdi. "Seni tanımak farklı bir yolculuk olacak, Lucia," dedi, gözlerinde bir şeyleri çözmeye çalışır gibi bir bakış vardı. Sessiz kaldım. Chloe derin bir nefes aldı ve ekledi, "Sende daha fazlası var, biliyorum. Ama her şeyin bir zamanı var." Tam o sırada asansöre yöneldik ve Lucas da bizimle beraber içeri girdi. Asansörde sessizlik hâkimdi, fakat Lucas’ın varlığı içimde ince bir gerilim yaratıyordu. Sessizce arkamda durdu, nefesi neredeyse tenime değecek kadar yakındı. Bir an sonra, bana doğru eğilip alçak bir sesle fısıldadı: "Tanıştığımıza memnun oldum, Lucia." Adımı söyleyiş şekli farklıydı—sanki özel bir anlam yüklüydü. İçimde tuhaf bir ürperti hissettim. Yavaşça ona döndüğümde, bakışlarında daha yoğun ama belirsiz bir ifade yakaladım. Fazla yakındı, çok yakışıklıydı. Daha önce hissetmediğim tüm duyguları aynı anda hissettiriyordu. Anlamış gibi güldüğünde asansör durdu. "İyi günler, Chloe," dediğinde, Chloe karşılık olarak ona gülümserken gözleri yine beni buldu ve dudağının sol yanı kıvrıldı. Kalbimde bir kanat çırpışının sesi yankılandı. Asansörden inerken ardında bıraktığı bu cümle ve harika gülümseme bana sadece bir bilmece değil, çok daha fazlasını bırakmıştı. Bu okulda güç, yalnızca kuralları koyanların değil, o kuralların ne zaman kırılacağını bilenlerin elindeydi. Lucas ise, bu oyunun ustası gibiydi. Hem oyun kurucu hem de usta bir oyuncuydu. |
0% |