@kitsudaphne
|
YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
(Lucas) "Lucia." Adını söylemek bana garip bir sahiplenme hissi veriyordu. Nihayet karşımdaydı ve daha ilk bakışta, gözlerinde o derin, asi parıltıyı fark ettiğimde etkilenmemek mümkün değildi. Orman yeşili gözlerinde saklı bir özgürlük ve meydan okuma vardı; bu, izledikçe büyülenmeme ve onun kalbinde yatan isyanı çözmeye olan merakımı artırıyordu. Yemek boyunca dikkatim ondaydı. Zarif, masum ve büyüleyici bir güzelliği vardı. Lucia düşündüğümden farklıydı. Bizim kurallara bağlı ve itaatle dolu dünyamızda, onun baş kaldıran ruhu parıldıyordu. Gözlerindeki soğukkanlı ifade sanki hepimize meydan okuyordu. Kahvemden bir yudum alıp, yüzündeki ciddiyeti izlerken içimde yeni bir şeyin filizlendiğini hissettim. Lucia, sıradan biri değildi; tam aksine, kendi dünyamızda fark yaratabilecek kadar güçlü bir kişiliğe sahipti. Ancak bu fark onu kaçınılmaz tehlikelere çekiyordu. Gerçekleri, oyunların karanlık yüzünü henüz bilmiyordu ama öğrenecekti. Ondan sonra... her şey değişecekti. Liz’in sesi aniden sessizliği bozdu: "Sürekli ona mı bakacaksın?" Diğerleri bir anda sessizleşti. Gözlerimi Liz’e çevirdim. "Evet, bir sorun mu var, Liz?" Liz’in bakışları öfkeli ve meydan okuyucuydu. "O kızın neden bu kadar önemli olduğunu da anlatacak mısın?" Sakin ve kararlı bir sesle yanıtladım. "Bilmeniz gereken kadarını söyledim, Liz." Beni kim olduğum için tanıyorlardı. Yıllar önce hepsi özel olarak seçilmişti. Ancak Liz, her zaman aralarındaki en cesur olanıydı. Gözlerinde hâlâ yanıtlanmamış sorular vardı, ama bu sınırı aşıyordu. Kolunu sıkıca yakaladım, parmaklarımın arasında sıkılışını hissettiğinde irkildi. "Emirlerimin ya da yaptıklarımın sorgulanabilir olduğunu sana düşündüren şey ne, Liz?" Biraz daha sıktım, bakışlarım gözlerinin derinliklerine saplanmıştı. Liz, bir askerdi ve itaati öğrenmek zorundaydı. "Bir daha benimle bu şekilde konuşmaya cesaret bile etme." Eğildim ve fısıldarcasına son uyarımı yaptım. "Dediklerimi yapmayacaksan..." Kolunu bıraktım, bakışlarımı sertleştirerek geri çekildim. "Sonuçlarını biliyorsun." Gözlerimdeki tehdidi fark etti; her zamanki gibi adımını geri attı, ürkek ama gururundan da bir şey kaybetmeden. Bana karşı gelmeyi denemek hiç kimsenin harcı değildi. Liz başını eğdi ve fısıldadı, "Özür dilerim, bir daha tekrarlanmayacak." Onu yanıtlamadım; Liz geri çekilmiş olsa da, bakışları hâlâ Lucia’nın üzerindeydi. Öfkeliydi, asıl kızgınlığının sebebi benim Lucia’ya olan ilgimdi. O sırada Lucia ve Chloe, yanımızdan geçip kapıya ilerlerken, Liz kendini tutamadı ve ardından sertçe baktı. "Günaydın, Chloe." Chloe bana aynı ciddiyetle karşılık verdi, ama sesinde bir mesafe vardı. Bu arada, Liz’in küçümseyici bakışları Lucia’nın üzerindeydi, alay dolu bir sesle, "Yeni gelen kıza buradaki yerini öğretmeye başlasan iyi olur," dedi. Chloe, gözlerini kısarak Liz’e döndü. "Bir danışmanla konuştuğunu unutuyorsun, Liz." Liz, yavaşça ayağa kalktı, gözlerindeki meydan okuma gözle görülür bir özgüvenle parlıyordu. Arkamda sakince izlerken Lucia’nın tepkisini merak ettim; konuşmalar çok şey ifade ederdi, ama sessizlik ve davranışlar daha fazla şey anlatırdı. Lucia’nın gözlerindeki o kıvılcımı görmek istiyordum. Onun derinliklerini keşfetmek, içindeki direnişi hissetmek… Belki de bu yüzden bekledim. Liz’in ses tonu bir kat daha sertleşti. "Unutmuyorum. Ama ona yerini sen öğretmezsen, ben öğreteceğim." Liz’in bu özgüvenine karşı bir şey söylememem, onu daha da cesaretlendiriyordu. O anda Lucia’nın bakışlarındaki değişimi fark ettim; gözlerinde parlayan kararlılık, harekete geçmek için can atan bir ruhun kıvılcımıydı. Chloe onu durdurmaya çalışsa da Lucia, inatla bir adım öne çıktı ve Liz’in karşısına dikildi. Bu duruş, onun zarif ama kararlı ruhunu ortaya çıkarıyordu. Lucia inatçıydı, cesurdu… belki de durdurulamazdı. Beni en çok etkileyen de buydu. "Senden korkmadığımı biliyorsun, değil mi?" diye sordu, sesi ince bir heyecanla titrese de, kararlılığı açıktı. Liz’in yüzündeki ifade anında değişti, öfkeyle tıslayarak cevap verdi, "Sadece aptallar korkmaz." Lucia, ondan bakışlarını ayırmadı. "Ya da senden daha zeki olanlar," diye karşılık verdi, yüzünde hafif ama güçlü bir gülümsemeyle. Gülümsememi saklayamadım. Yanımdaki Aurelius ve Marino kahkahalarını tutamayarak gülerken Liz’in yüzündeki öfke giderek derinleşiyordu. Liz, tehdit eder gibi bakarak sözlerine devam etti: "Bu okulun düzenini değiştiremezsin. Buraya uyacaksın, başka yolu yok." Lucia’nın yanıtı beni şaşkınlığa uğrattı. "Kendi kaderimi kendim yazarım," dedi, ardından sözlerini Latince tekrarladı. "Faber est suae quisque fortunae." Sessizlik o an derinleşti. Lucia, zeki, özgür ve başına buyruktu. Bu dünyada fark yaratabilecek biri varsa, bu oydu. Ancak kurallara ve sınırlara nasıl yaklaştığını görmek istiyordum. Göz göze geldiğimizde, benden biraz da olsa çekindiğini gördüm. Çünkü onu daha yakından tanıyacak, sınırlarını öğrenecektim. Ve Lucia’yı her şeyden koruyacaktım. Bana bakarken gözlerindeki anlamı ve mücadeleyi gördüğümde bir kez daha gülümsememe engel olamadım. Chloe onu uzaklaştırırken arkalarından baktım, Liz ise yeniden masaya oturmuş, kıskançlıkla parlayan gözlerini bana çevirmişti. "Devam edecek miyiz, Lucas? Bu kız..." Sakin bir sesle yanıtladım. "Her şeye değer." Masadan kalktım, hepsine tek tek baktım. "Dediklerimin dışına bir an bile çıkmayı düşünmeyin." Marino öne çıktı, gözlerindeki sadakat belirgindi. "Asla, Lucas." "Bir saat sonra her zamanki yerde olun." Aralarındaki en sessiz olan Ivy başını sallayarak cevap verdi. Hepsi haklıydı; korkmakta, adımlarını geri atmamakta, gücümden etkilenmekte... Çünkü ben, onlar için tehlikenin somut haliydim. Oyun kurucu bendim ve kısa bir süre sonra her şey değişecekti. Ama oyunun kuralları belliydi: Gücü elinde tutan her zaman kazanırdı. Eğer gücün yoksa, bir piyondan öteye gidemezdin. Ben güçlüydüm. Peki Lucia’nın kalbini kazanacak kadar güçlü müydüm? Onları asansörün orada yakaladım ve sessizce içeri girdim. Lucia’nın üzerindeki etkim her geçen saniye daha da derinleşiyordu; bu sadece bir korku değil, aynı zamanda bir heyecandı. Onu daha fazla bekletmeden eğildim ve fısıltıyla, "Tanıştığımıza memnun oldum, Lucia," dedim. Adını söylerken tonumda beliren duygu isteyerek yaptığım bir şey değildi; içimde kök salan bu duygular üzerinde hâkimiyetim yoktu. Lucia da bana dönüp baktığında, bakışlarında yankı bulan bir şeyler gördüm. Ama henüz erken olduğunu biliyordum. Yine de aramızdaki çekim ve duygusal bağın ilk işaretlerini görmekten kendimi alıkoyamadım. Asansör durduğunda, Chloe’ye dönerek "İyi günler, Chloe," dedim. Bana hafif bir gülümsemeyle karşılık verdiğinde, gözlerim bir kez daha Lucia’yı buldu. Lucia’nın bakışlarındaki anlam, yoğun ve keşfedilmeye hazır bir derinlik taşıyordu. Dudaklarımın kenarı kıvrıldı. İnerken hâlâ gülümsüyordum. Lucia… seni kazanacağım. Hem seni hem de kalbini. "Özgürlüğüne olan tutkunu kıskanıyorum, Lucia. Ama biliyorum, içindeki sınır tanımaz ruhu ele geçirmek istiyorsam, önce kalbine ulaşmalıyım." — Lucas |
0% |