Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Bazen en büyük tehlike, seni korumak için sessizce bekleyendir."

(Lucia)

Öğleden sonra dövüş eğitimi için Chloe ile birlikte sınıfa doğru yola çıktık. Kapıdan girdiğimde gözlerim tanıdık yüzlere takıldı: Lucas, Liz ve diğerleri... İçinde bulunduğumuz durumu anlamaya çalışarak, Chloe ile şaşkın bir şekilde birbirimize baktık. Oysa Lucas’ın yüzünde şaşkınlık belirtisi yoktu; sanki beni burada bekliyormuş gibi, kendinden emin bir ifadeyle bana doğru baktı.

Chloe başarılar dileyerek yanımdan ayrıldığında, Lucas’ın bakışlarının üzerimde olduğunu hissettim ve kendime en yakın boş sıraya geçtim. İçimde dalgalanan hafif bir huzursuzluk vardı, ama Lucas’ın bakışlarının yarattığı yoğun gerilim, her şeyi bastırıyordu. Onun ilgisi, beklenmedik bir biçimde içimi hem sıcaklık hem de bir tür tedirginlikle dolduruyordu. Bir yandan ondan kaçmak isterken, bir yandan da bakışlarının üzerimde olmasıyla beni sarmalayan güçlü bir çekime kapılıyordum.

Lucas’ın keskin bakışlarını fark eden Liz, ona döndüğünde yüzünde belirgin bir öfke ifadesiyle baktı; gözlerinde kıskançlık kadar belirgin olan kızgınlık, yüzüne bariz bir şekilde yansıyordu. Liz'in yüzündeki ifade, Lucas'a olan ilgisini açıkça ortaya koyuyordu. Aralarındaki bu görünmez çekişme, sınıfta sessizce dolaşan bir elektrik gibi havada asılıydı. Bu bakışmaların ardındaki anlamları çözmeye çalışırken, Lucas’ın gözlerini bir an bile benden ayırmadığını fark ettim.

Tam o sırada Pedro içeri girdi. Yüzündeki soğuk ve kararlı ifade sınıfın tüm dikkatini üzerine çekmişti. Sert bakışları ve derinden gelen sesi, sınıfta adeta bir fırtına estirdi: "Bir yıl boyunca silah ve dövüş eğitmeniniz olacağım. Şimdi ikişerli gruplara ayrılın ve bana yeteneklerinizi gösterin."

Herkes hızla eşleşirken, Liz hemen Lucas’ın yanına geçti. Ivy ve Aurelius da hızla eşleşti. Karşıma denk gelen ise bana "tatlı" diye seslenen uzun boylu, sarışın bir öğrenciydi. Lucas’ın kısa, keskin bakışı anında ona yöneldi. Çocuğun bakışlarındaki değişim, aralarındaki sessiz anlaşmanın bir işareti gibiydi.

Pedro’nun işaretiyle hepimiz ring alanına geçtik. İlk olarak Liz ve Lucas karşı karşıya geldi. Liz’in tekniği Lucas gibi kusursuzdu; hamleleri keskin ve akıcıydı. Ancak Lucas, bir gölge gibi peşinde, dikkatlice hareket ederek tüm hamlelerini ustaca savuşturuyordu. Lucas’ın stratejik, hızlı ve zekice hamlelerini nefesimi tutarak izlerken, onun etkileyici hakimiyetine hayran kaldım. Liz’i ani bir hareketle boynundan yakalayıp etkisiz hale getirdiğinde, Liz’in yüzündeki hayal kırıklığı ve hayranlık birbiriyle çarpıştı.

Pedro, yankılanan sesiyle bir sonraki ikiliyi çağırdı. Lucas ringden inerken arkamda durdu ve gözlerinin üzerimde olduğunu hissettim. Bir adım daha yaklaşıp parmak uçlarını belimde hissettiğimde, içimde bir şeylerin değiştiğini fark ettim. Hafifçe eğilerek kulağıma fısıldadığında kalbim delirmiş gibi hızlandı.

"Daha önce dövüşmediğinden eminim," dedi, sesi hem tehlikeli hem de çekiciydi. "En önemli kural, rakibin zayıf noktasını bulmak. Marino’nun sağ bacağı güçsüz. Şimdi Ivy ve Aurelius’u izle, bir şeyler öğren."

Söylediklerini duymama rağmen dikkatim başka bir yerdeydi; belimdeki sıcaklık ve varlığı beni savunmasız kılarken zihnim karışıyordu. Lucas farkına varmış gibi hafifçe geri çekildi ama eli belimde kalmaya devam etti. Acaba üzerimdeki etkisinden haberdar mıydı? Beni saran bu hislerden bir an kurtulmak istesem de, içinde olduğum bu çekimden kaçamıyordum.

Yine de denedim ve dövüşe odaklandım. Ivy ve Aurelius’un karşılaşmasını izlerken, onların tekniklerinin daha basit olduğunu fark ettim. Ivy hızla yorulurken Aurelius, bu yorgunluğu avantaja çevirip onu yere serdi. Pedro bir sonraki ikiliyi çağırırken, Lucas yine yanıma yaklaştı. Bu kez yüzüme daha da yakındı.

"Unutma, sağ bacağı güçsüz," diye tekrarladı. Bakışlarındaki kararlılık karşısında bir şey söyleyemedim. Sadece başımı salladım ve ring alanına ilerledim.

Marino’nun karşısına geçtiğimde, Lucas’ın sözleri kulağımda yankılanıyordu. Pedro’nun işaretiyle Marino hızla saldırıya geçti. İlk yumruğundan zor kurtuldum ama beklenmedik bir çelme ile yere düştüm. Lucas’ın bakışları üzerimde değildi; Marino’daydı ve öfke doluydu, bu da beni daha da gerginleştirdi. Ayağa kalktığımda, Marino’nun Lucas’a odaklandığını fark ettim. Lucas’ın ona attığı keskin bakış, rakibimi şaşırtmıştı. Bu anı fırsat bilerek Lucas’ın uyarılarını hatırladım. Dağılan dikkatini bir avantaj olarak kullandım. Marino’ya sağlam bir yumruk attım; burnuna isabet eden darbeyle sendeledi.

Pedro hemen yanına gidip kontrol etti, ardından Ivy ve Aurelius’u çağırdı. Marino’yu revire götürürlerken Pedro yanıma yaklaştı. "Bu işi daha önce yapmadığın belli, ama içgüdülerin doğru," diye mırıldandı. Kazanmış olmama rağmen içimde karmaşık duygular belirmişti. Çünkü Marino’ya zarar vermek istememiştim.

Pedro’nun aniden elimi tutup incelediğinde şaşırdım. "Akşam eline buz uygula," derken, sıradan bir durum yaşanıyormuş gibi oldukça rahattı. Lucas, o anda Pedro’nun arkasında belirdi ve onunla göz göze geldim. Yüzündeki kıskançlık ve öfke, Pedro’nun bana olan ilgisinden rahatsız olduğunu gösteriyordu.

Pedro, dersin geri kalanını aletli egzersiz yaparak geçireceğimizi söyledi. Ama Lucas’ın dikkatli bakışları, egzersizler boyunca üzerimdeydi. Onunla göz göze geldiğimde, derin ve gizemli bakışları beni içten içe bir girdaba çekiyordu. Lucas hem çözülmesi gereken bir bilmece hem de içinde kaybolmamam gereken bir sır gibiydi.

(Lucas)

Sınıfta gözlerim sürekli Lucia’ya takılı kalıyordu. Pedro, ona egzersiz aletlerini tanıtırken, onun bu yeni ortamda nasıl uyum sağladığını izliyordum. Gözlerinde beliren heyecan ve merak, ruhumda bir sıcaklık oluşturuyordu. Ders sona erdiğinde, diğerlerine çıkmalarını işaret ettim ve kararlı adımlarla Lucia’nın yanına yöneldim.

"Bugün iyiydin," dedim, dudaklarımda beliren hafif bir gülümsemeyle. "Dediklerimi dinlediğini fark ettim."

"Teşekkür ederim," diye yanıtladı, ama sesi sanki düşüncelerinin derinliklerinden geliyordu.

"Bugün öğrendiğin şeylerin üzerine düşünmelisin," dedim, aramızda belli bir mesafeyi koruyarak. "Bir dövüşe girmek, yalnızca fiziksel bir mücadele değil; zihinsel bir savaş da gerektirir."

Lucia, bir an başını eğip bakışlarını kaçırdı; ama sözlerim onu düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Sonunda, bakışlarını tekrar bana kaldırdığında, yüzündeki merak yerini daha ciddi bir ifadeye bırakmıştı.

"Kendini savunmak, güvende kalmaktan daha fazlası. Bazen güvendiğin kişiler bile seni yanıltabilir," dedim, sesime hafif bir uyarı tonunu ekleyerek. "Etrafında olup biten her şeye dikkat et. Korunduğunu düşündüğün anlarda bile bir tehlike saklanıyor olabilir."

Lucia, anlamaya çalışırcasına gözlerini kısarak bana baktı, sanki söylediklerimin ardındaki anlamı çözmeye çalışıyordu. "Sen de etrafımdaki tehlikelerden biri misin, Lucas?" diye sordu, sesi meydan okuyan bir ton taşıyordu ama gözlerindeki ifade çekingen bir kararsızlıktı.

Bu soru içimde bir çatlak oluşturdu, duygularımın ortaya çıkmasına neden oldu ama yüzümde hiçbir şey belirmedi. Cesaretinden de etkilendim; bu, onun hakkında düşündüğüm şeyin doğruluğunu kanıtlıyordu. Lucia asi ve özgür bir ruha sahipti.

Ona doğrudan bakarak, "Bunu kendin bulmalısın," dedim, kısaca ama etkili bir şekilde. Ardından, yüzümde hafif bir gülümseme ile ekledim: "Unutma, düşmanın en iyi saklandığı yer, en yakınında olduğu yerdir. Dikkatini kaybetmemelisin."

Lucia'nın gözlerinde düşünceli bir parıltı gördüm. Daha fazlasını sorgulamak istese de yapmadı. O sırada Pedro sınıftan dışarı çıkıyordu, bakışları ikimizin üzerinde gezindi. Sonra Chloe’ye selam verdi ve çıkıp gitti. Bakışlarım yine Lucia’ya dönerken, yüzüne doğru hafifçe eğildim ve fısıldadım, "Ayrıca o sana göre değil, Lucia. Ondan uzak dur."

Yüzünde derin bir şaşkınlık belirdi. "Anlamadım?" diye sordu, sesi kararsızdı.

"Dediğimi duydun," dedim, arkamı dönerken kolumu tuttu ve çekti. Ona döndüğümde bakışlarında derin bir karmaşa vardı.

"Neden umursuyorsun ki, Lucas?" dedi gözlerinde bir ışıkla.

Bilmiyordu; onu gördüğüm andan itibaren hayatımdaki en önemli varlık olduğunu. Onu incitmemek için ondan uzak durmam gerektiğini bilsem de, tüm benliğimle bu savaşı kaybettiğimi bilmiyordu. Onu korumak adına kendimden uzak tutma çabalarım da boşa çıkıyordu. Çünkü ona yakın olmak, tüm korkularımı ve kaygılarımı unutturuyordu.

"Belki umurumda olan tek kişi sensindir."

Kolumu aniden bıraktı ve benden bir adım uzaklaştı. "Bu ne demek?" derken, ifadesi sorgulayıcıydı.

Benden uzak durmalıydı, ama bunu söyleyemedim. Çünkü zihnimdeki ses susmuyordu. Ona doğru bir adım atsam ne olurdu? Bu soru kalbimde bir tepki buldu ve ona bir adım yaklaştım. Çenesinden tutarken, gözlerinde derin bir karmaşa vardı. Tehlikeyi sezebiliyordu, ama ne kadar uzak durmaya çalışırsa çalışsın, gözlerindeki kıvılcımlarda bir çekim, derin bir merak vardı.

"Her şeyin bir zamanı var, Lucia," dedim, sesimdeki kararlılıkla.

Yanından ayrılıp kapıya ilerledim. Çıkmadan önce son kez baktım. Gözlerinde çözülmesi zor, akıl karıştırıcı bir sır vardı. Uzak durması gerektiğini biliyordu ama o da bana aramızdaki çekime karşı koyamıyordu.

"Kendi tehlikemden kaçarken en beklemediğim anlarda ona çekildiğimi fark ettim. Tehlike bazen kalpten gelen fısıltılarla başlar ve ondan kaçmak ne kadar zorsa, o kadar güçlüdür." — Lucia

Loading...
0%