Yeni Üyelik
29.
Bölüm

Avcı ve Av

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Gözlerinde hem bir tehlike hem de kaçınılmaz bir bağlılık vardı. O an, aramızdaki sınırların ne kadar ince olduğunu fark ettim." — Lucia

Ertesi sabah gözlerimi açtığımda Lucas yanımda oturuyordu. Gözleri telefon ekranına sabitlenmiş, yüzünde her zamanki soğukkanlı ifadesi vardı. Ancak, uyandığımı fark ettiği an telefonu bir kenara bıraktı ve bana doğru yaklaştı. Gözlerindeki o derin, karmaşık bakışlar yorgunlukla karışmıştı ama Lucas’ı tanıyordum; altında çok daha güçlü bir şey yatıyordu.

"Günaydın, S." dedi, sesi alçak ve derin bir tınıyla yankılandı. Bana doğru eğildiğinde, yüzünün yakınlığı nefesimi kesmişti. Yüz hatları belirgindi; çenesinin çizgisi, dudaklarının hafif kıvrımı, her şey o kadar kusursuzdu ki. Ama bakışlarındaki yoğunluk, bana asıl dikkat çeken şeydi. Gözleri bir an bile üzerimden ayrılmıyordu, sanki beni izlemek yetmiyormuş gibi her nefes alışımı hissediyordu.

Ben daha bir şey diyemeden, parmakları yavaşça yüzüme yaklaştı. Nefesim hızlandı, oysa o bana dokunmadı bile. Elinin sıcaklığını tenimde hissedebiliyordum, aramızdaki mesafe yavaş yavaş daralırken cildim onun varlığına her saniye daha fazla cevap veriyordu.

Lucas’ın dudakları hafifçe kıpırdadı, ama bakışları değişmedi. "Nasılsın?" diye sordu, sesi derin ve neredeyse fısıltı kadar düşük bir tonla çıkmıştı. Sorusu basitti, ama içinde bir fırtına vardı; sanki verdiğim cevaptan çok daha fazlasını bekliyordu.

"İyiyim," dedim, sesim titrememek için direnirken.

Lucas’ın gözleri bir anlığına gözlerimden dudaklarıma kaydı, sonra tekrar gözlerime sabitlendi. Aramızdaki hava yoğunlaşmıştı, nefes alıp verişlerim hızlanırken onun kontrolü elden bırakmaması beni çıldırtıyordu.

O an, eğilip beni öpecek sandım. Lucas bir an başını bana daha da yaklaştırdı; dudaklarımız arasındaki mesafe neredeyse yok olmuştu. Kalbim deli gibi çarpıyordu, bedenim onun bana dokunmasını istiyordu, ama Lucas... Sanki bu oyun ona daha büyük bir haz veriyormuş gibi hareket etmiyordu.

"Lucia..." diye fısıldadı, sesi titreyen bir tehlike taşıyordu. "Beni zorluyorsun," diye devam etti, nefesi yanağımı yalayıp geçti. Beni istiyordu, ama kontrolünü bırakmıyordu. O, her zaman kontrolü elinde tutardı. Gözlerindeki karanlık tutkuyu hissetmek bile vücudumun her hücresini harekete geçirmeye yetmişti. Lucas’ın bana dokunmaya cesaret edemediği her an, aramızdaki gerilim daha da dayanılmaz bir hale geliyordu.

Ayrıca bakışları… beni deli ediyordu. Hem bir tehlike hem de kaçınılmaz bir bağlılık vardı. O an, aramızdaki sınırların ne kadar ince olduğunu fark ettim. Sanki tüm dünyada yalnızca ben varmışım, sadece onun için varmışım gibi bakıyordu. O, her şeyi kontrol eden bir avcıydı ve bu oyunun kurallarını baştan sona yalnızca o yazıyordu.

"Sen de beni…" dediğimde, bakışları tamamen değişti ama aniden geri çekildi. Kapı açıldığında şaşkın bir ifadeyle kaldım. Bu çocuk, gerçekten bir avcının içgüdülerine sahipti. Her hareketi önceden seziyor, sanki her şeyin kontrolü onun ellerindeydi.

Chloe ile Chris içeri girdi. Chris’in elinde bir çanta vardı, sessizce içeri süzülürken Lucas’a kısa bir bakış attı. O bakışta bir şey vardı. Kelimelerle ifade edilemeyen bir durum. Sanki bir şeyler konuşmadan anlaşılmış gibiydi. Lucas’ın vücudu aniden daha dikleşti; elleri yavaşça gevşedi, ama gözleri Chris’ten ayrılmıyordu.

"Günaydın," dedim, o anı görmezden gelmeye çalışarak. Chloe bana yaklaşıp yanağımdan bir öpücük verdi. Chris de her zamanki sakinliğiyle yanıma geldi ve alnımdan hafifçe öptü. Onunla bu süreçte tanışmıştım ve içimde ona karşı bir güven oluşmuştu. Chloe’ye karşı duyduğu derin sevgi her halinden belliydi.

"Nasılsın bebeğim?" Chloe'nin sesi her zamanki gibi neşeliydi.

"İyiyim, Chloe." dedim hafif bir gülümsemeyle. Chloe, ardından Lucas'a döndü.

"Dün konuşamadık, nasılsın Lucas?" diye sordu Chloe.

"İyiyim Chloe, ya sen?" dedi, bakışlarını Chris’ten alarak.

"Ben de iyiyim," dedi, Chris’e kısa bir bakış atarak. "Chris ile tanışıyor musun?"

Lucas ve Chris arasında o anda bir bakışma yaşandı. Lucas, Chris’i ölçüp tartıyor gibiydi, ama Chris ise her zamanki soğukkanlılığıyla bu bakışlara karşılık veriyordu. "Evet," dedi, net, kararlı ve anlaşılma bir şekilde. O esnada doktorun içeri girmesi ortamdaki gerginliği yok etti.

"Test sonuçlarım nasıl?" diye sordum, dikkati dağıtmak için. Doktor sonuçlarımı kontrol ederken, Chloe ve Chris bakışlarını bir süre daha birbirlerinden ayırmadılar.

"Bugün taburcu olacaksın. Sonuçların iyi," dedi doktor. Ama bu sözler bile Lucas’ın kasvetli ifadesini yumuşatmaya yetmemişti. "Lucia’nın çıkış işlemlerini başlatalım," dedi, hemşireye bakarak.

Onlar çıkarken Chloe elimi tuttu, gözlerinde hafif bir hüzün vardı. "Bu arada Esther ile konuştuk. Danışmanın Pedro oldu," dedi, kelimeleri tartarak. Söyledikleri onda bir iz bırakmış gibiydi. Onu üzdüğümü biliyordum. Ama bu kararlar her zaman zor olurdu.

"Üzgünüm, Chloe," dedim, onun için hissettiğim suçluluğu gizleyemeyerek.

"Senden ayrı kalmak beni üzüyor, Lucia. Ama kararının nedenini hepimiz biliyoruz," dedi, bakışları yumuşaktı. "Ne olursa olsun, senin yanındayım."

Lucas’ın bakışları üzerimizdeydi. Sanki konuşmalarımıza dikkat kesilmiş gibiydi, ama o an hiçbir şey söylemedi. Sadece duruşuyla varlığını hissettiriyordu. Chloe’nin elini bırakıp Lucas’a döndüm. Eğilip alnımdan öptü. "Bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyor, geleceğim."

Başımı salladım. Odadan çıkarken Chloe’ye döndüm. "Peki Esther... Şaşırdı mı?" diye sordum.

"Biraz ama kabul etti," dedi Chloe.

Chris’in bakışları kapıya kaymıştı, ardından araya girdi. "Lucia’ya rapor yazacaklar mı? Doktoruyla konuşmam lazım."

Chloe ona şaşkın bir şekilde baktı. Chris’in sesi, soğuk ve ölçülüydü. “Hemen dönerim,” dedi. Lucas ile Chris’in arasındaki bu esrarengiz gerginlik beni tedirgin etmişti. İçimde bir şeylerin ters gittiğine dair güçlü bir his vardı.

Chloe, Chris ve Lucas’ın arasındaki bu gizemli gerginliği benim gibi fark etti ve huzursuzluğumu anlayarak yanıma oturdu. Elimi nazikçe tuttu, parmaklarıyla parmaklarımı okşayarak rahatlatmaya çalıştı. Gözleri endişeyle doluydu, ama aynı zamanda bana güç vermeye çalışıyordu. Söylediği cümle beni anın gerginliğinden kurtardı. "Senden çok hoşlanıyor, Lucia. Aslında sana bakışında bir şey var, fark etmiyor musun?"

"Ne?" diye sordum şaşkınlıkla.

Chloe gözlerime baktı, yüzünde anlamlı bir ifade vardı. "Sanki onun her şeyisin. Tamamen ona aitmişsin gibi bakıyor."

Sözleri beni hazırlıksız yakalamıştı. İçimden geçen hisleri açığa vurur gibi bir an bakışlarımı kaçırdım. "Belki de öyledir," dedim, fısıldar gibi.

Chloe bir adım daha yaklaştı, gözleri parlak ve dikkatliydi. "Ya sen? Ondan hoşlanıyor musun?"

Söylemek istemediğim bir sırrı saklar gibi başımı salladım. Ona bir cevap veremedim, çünkü gerçekler yakıcıydı.

"Chris ile sen ne durumdasınız?" diye sordu Chloe, konuyu değiştirmek istercesine.

Yüzünde aniden bir neşe belirdi. "Resmi olarak sevgilim artık," dedi mutlulukla.

Ben de gülümsedim. "Çok sevindim Chloe. Gerçekten birbirinize çok yakışıyorsunuz."

"Teşekkürler, Lucia." Bakışları yumuşadı. "İyileşme sürecinde yanımda olmanı istiyorum. Beni yalnız bırakma." Sözlerinin ardındaki anlamı anladım. Her şeyi arkamızda bırakıp yeni bir sayfa açmamız gerektiğini söylüyordu.

"Tabi Chloe sevinirim."

Banyoda hazırlıklarımı bitirip üzerimi değiştirirken, içimdeki karmaşa henüz dinmemişti. Kapıyı açtığımda, Pedro’yla birlikte Chris ve Lucas odaya girdi. Lucas’ın bakışlarındaki yoğunluk, etrafa tehditkâr bir hava yayılıyordu. O tehlikeli enerjiyi hemen fark ettim. Ancak Pedro, onun bu karanlık halini görmezden gelerek yanıma yaklaştı.

"Seni böyle görmek güzel, Lucia. Ağrın var mı?" diye sordu Pedro, sakin bir ses tonuyla.

"Biraz, ama önemli değil," dedim.

Chris, ciddi bir ifadeyle söze girdi: "3 günlük rapor verdiler. Ancak dövüş eğitimlerine 5 hafta katılamayacaksın, Lucia. Pedro, doktorunla konuştu, bazı egzersizler konusunda izin aldık. Bu sürede diğerlerinden ayrı çalışacağız."

"Olur," dedim, ama gözlerim Lucas’ın üzerindeydi. Onun bakışları bende değil, Pedro’nun üzerindeydi. Etrafa yaydığı karanlık bir gölge gibi, tehlikeli ve tehditkârdı.

Chloe, kontrolü ele alarak konuştu: "Buradan çıkınca Lucia bir süre benimle kalacak."

Pedro, bunu duyunca hafifçe gülümsedi. "Sevindim. Hemen çıkacaksanız size eşlik edebilirim," dedi.

Lucas, gözlerini Pedro’dan ayırmadan soğuk bir şekilde karşılık verdi: "Gerek yok."

Sonra aniden önümde diz çöktü. Hiçbir şey demeden ayakkabılarımı giymeme yardım etmeye başladı. Parmakları dikkatliydi ama her dokunuşu, içimde hissettiğim o güçlü, kontrol edici varlığı daha da belirgin hale getiriyordu. Tenime her temasında içimde bir kıpırtı hissettim. Nefesim hızlandı, istemsizce. Lucas, başını kaldırıp gözlerimin içine baktığında, o gözlerde yanan ateşi gördüm: Tehlikeli, baştan çıkarıcı ve bir o kadar da korkutucu.

"Eve mi gidiyoruz?" dedim, nefesim kesilerek.

Lucas bir an duraksadı. Gözlerinde karanlık bir belirsizlik vardı. "Ne yapmak isterdin?" dedi, sesi derin ve pürüzsüzdü, ama içinde bir gerilim saklıydı.

"Biraz sahilde oturamaz mıyız?" diye sordum, onun bakışlarındaki karmaşayı hissederek.

Lucas gergindi. Bu haliyle çözümsüz bir bulmaca gibiydi, ya da tehlikeli bir cehennem. Gözlerindeki yırtıcılık, ölümcül ve vahşi bir enerji yayıyordu. Bana avıymışım gibi baktı, nefesim bir kez daha kesildi.

Ayağa kalktığında, elleri boynuma kaydı. Parmakları nabzımın üzerine yerleşti, şefkatli ama bir o kadar da sahipleniciydi. Her dokunuşuyla kalbimi daha da hızlandırıyordu. Kontrol edemediğim bir hızla nefesim düzensizleşti.

"Yorgun değil misin?" diye sordu, alaycı bir şefkatle.

Bakışlarımı ondan ayıramıyordum. Lucas, duygularımı tamamen kontrol ediyordu. Neden bana güvenmiyordu? Ait olduğum tek erkek oydu. Ama Pedro’yu kıskanıyordu ve bu yüzden aramızdaki gerilim dayanılmaz bir hal alıyordu.

"Değilim," dedim, neredeyse fısıldar gibi.

Lucas’ın gözlerindeki yırtıcı bakış her hareketimi izliyordu. Avının en ufak kıpırtısında saldırmaya hazır bir jaguar gibi tetikteydi. O, kontrolcü, sert ve acımasızdı. Bu hakimiyetini ne kadar sürdürebileceğini düşünmeden edemedim. Sınırdaydık ve o sınır aşıldığında her şey geri dönülemez olacaktı.

Gözlerimde ne gördüyse hoşuna gitmişti. Geri çekilirken elinin baskısı hafifledi, ama aramızdaki çekim devam ediyordu.

"Dinlenmen gerekiyor, tatlı işkencem," dedi, sesi tehlikeli bir şefkatle yankılandı. Her kelimesiyle derin bir sahiplenme ve kontrol arzusunu hissettirdi. "Sonra istediğin yere gideriz."

Bu kontrolü elden bırakmayan tavrı, aramızdaki gerilimi daha da büyütüyordu. Her dokunuşu, her sözü aramızdaki bağı zorlamaya devam ediyordu. Sanki her şeyin geri dönülemez hale gelmesi için sadece bir adım kalmıştı.

"Peki," dedim, başka bir şey söyleyemeden. Ama içimdeki fırtına durulmadı, aksine her an daha da büyüyordu.

Hastaneden çıkarken içimde sadece bir düşünce yankılandı: Lucas beni tamamen ele geçirmişti. Ve bu oyunda ya teslim olacaktım ya da yanacaktım.

"Kontrolü ne kadar daha sürdürebileceğini merak ediyordum. Çünkü o sınır aşıldığında, her şey geri dönülemez olacaktı." — Lucia

 

Loading...
0%