Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Ay Tanrıçası Selene

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Bazen en büyük tehlike, seni korumak için sessizce bekleyendir."

 

İlk dövüş eğitimime Chloe de gelmişti. Sınıfa adım attığım anda gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Chloe’ye döndüğümde, o da benimle aynı durumu yaşıyor gibiydi. Lucas, Liz ve diğerleriyle aynı sınıftaydım. Biri umuttan mı bahsetmişti?

Lucas, nedense şaşkın görünmüyordu. Chloe bana başarılar dilediğinde boş bir sıraya geçtim. O an Lucas’ın gözleri üzerimdeydi, sanki yine onun avıymışım gibi bakıyordu. Liz ise Lucas’ı izliyordu ve bariz bir şekilde bozulmuştu.

Pedro sınıfa girdiğinde karanlık bakışlarıyla masasının önünde durdu.

"Bir yıl boyunca silah ve dövüş eğitmeniniz olacağım. Şimdi ikişerli gruplara ayrılın ve bana ne kadar yetenekli olduğunuzu gösterin."

Liz ve Lucas, Ivy ve Aurelius eşleşmişti. Benim karşıma ise geçen gün bana tatlı diyen sarışın çocuk denk geldi. Lucas, çocuğa bir bakış attığında aralarında sessiz bir anlaşma yapılmış gibiydi.

Pedro’nun işaretiyle hepimiz ring alanına ilerledik. İlk olarak Liz ve Lucas yeteneklerini sergilemeye başladılar. Liz’in tekniği iyiydi, ama Lucas olağanüstüydü. Güçlü ve stratejik hareketleriyle herkesi büyülüyordu. Onu izlerken elimde olmadan etkilendim.

Ringde Lucas, Liz’i boynundan yakalayıp ona hâkim olduğunda Liz’in bakışları değişti. Sanırım ona aşıktı. Tam o anda Pedro’nun sesi yankılandı.

"Yeterli. Sıradaki ikili gelsin!"

Lucas, ringden inip arkamda durduğunda, varlığını hissetmek nefesimi kesiyordu. Beklenmedik bir anda, belime dokundu ve beni kendine doğru çekti. Fısıldadığında kalbim hızla atmaya başladı.

"Karşı tarafın zayıf noktasını bulmalısın. Marino’nun sağ bacağı zayıf. İzle ve öğren."

Onun söylediklerini düşünemiyordum. Sadece varlığını hissediyordum. Dediğini yapıp Ivy ve Aurelius’u izledim. Onların tekniği, Liz ve Lucas gibi değildi. Ivy yorulmuştu ve Lucas’ın dediği gibi Aurelius ona çelme taktı, Ivy yere düştü.

"Sıradaki!"

Lucas, elini belimden çekmeden bir kez daha fısıldadı.

"Unutma, sağ bacağı güçsüz."

Ringde Marino’nun karşısına geçtiğimde ne yapacağımı bilmiyordum, sadece Lucas’ın sözlerine güveniyordum. Pedro’nun işaretiyle Marino saldırıya geçti. İlk yumruğundan kaçtım, ama beklenmedik bir şekilde çelme takarak beni mindere serdi. Yine de içten gelen bir dürtüyle ayağa kalktım. Pedro’nun bakışlarını üzerimde hissettim. O an Lucas’a baktım; bana bakmıyordu ve öfkeliydi.

Son bir kez ayağa kalktım. Marino bu kez Lucas’a bakıyordu ve Lucas, ona ölümcül bir bakış atıyordu. Marino endişeliydi. Lucas’ın dediklerine odaklandım ve bir yumruk savurdum. Burnuna gelen darbe onu şaşkına çevirdi. Pedro hemen yanına gitti. Ivy ile Aurelius’u çağırdı. Onlar Marino’ya revire götürürken Pedro yanıma geldi.

"Bu işi daha önce yapmadığın belli, ama içgüdülerin doğru," dedi Pedro, yüzünde o bildik, soğuk ifadesiyle.

Bir şekilde dövüşü kazanmıştım, ama bu zafer beni tatmin etmemişti. İçimde karmaşık bir his vardı; zaferin coşkusundan çok eksik bir şeyler hissediyordum. Tam o sırada Pedro beklenmedik bir şey yaptı. Elimi tutup dikkatle inceledi.

"Akşam eline buz uygula," dedi, sanki bu sıradan bir şeymiş gibi.

Bir an Lucas’a göz attım. Yüzünde alarm veren bir ifade vardı, sanki bu sahne hiç hoşuna gitmemişti. Pedro, dersin geri kalanını aletli egzersiz yaparak geçirmemizi söyledi. Ama Lucas’ın bakışları ders boyunca üzerimden bir an olsun ayrılmadı. Pedro egzersiz aletlerini tanıtırken ve çalışmama yardımcı olurken bile Lucas’ın dikkatli gözleri beni izliyordu.

Ağırlıklarla çalışırken bir an göz göze geldik. İçimde hem korku hem de tuhaf bir çekim vardı. Lucas’ın gözlerinde bir şeyler saklıydı; karanlık ve tehlikeli, ama aynı zamanda tuhaf bir şekilde çekici. Ondan kaçmam gerektiğini biliyordum, ama istemeden de olsa ona doğru çekiliyordum.

Dersin sonunda Pedro sınıfı bitirdiğinde, Lucas hızla yanıma geldi. Gözlerinde sert bir ifade vardı.

"O sana göre değil, Lucia. Ondan uzak dur," dedi, sesinde beklenmedik bir sertlikle.

"Anlamadım?"

"Dediğimi duydun," diyerek uzaklaştı.

Lucas’ın arkasından bakarken, tehlikenin ta kendisi olduğunu fark ettim. Chloe’ye doğru yürürken Lucas, ona kısa bir selam verip sınıftan çıktı.

Chloe’nin yanına geldiğimde, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi. "Oldukça... ilginç bir ders oldu," diye hafifçe alay etti.

"Kimseye zarar vermek gibi bir niyetim yoktu," dedim, başımı önüme eğerek.

"Ben de Pedro'nun insancıl tarafını görmeyi beklemiyordum," dedi Chloe, hala o hafif gülümsemesiyle.

"Chloe, birinin burnunu kırdım. Konumuz Pedro değil."

"Haklısın, canım. Zor bir gündü. Ne yazık ki böyle yaralanmalar yaşanıyor. Çok da kafana takma, olur mu? Hem Pedro haklı, eline biraz buz uygula. Yemekhaneden alırız, istersen odana götüreyim seni."

"Teşekkür ederim Chloe, ama gerçekten gerek yok. Sen de dinlen, ben kendim hallederim."

"Peki, tatlım. O zaman sabah sekizde daireme gel. Kahvaltı ederiz, ne dersin?"

"Olur," diyerek hafifçe gülümsedim.

Chloe uzaklaşırken ben asansörlere yöneldim. Yemekhaneye girdiğimde Lucas ve Liz’i karşı karşıya buldum. Lucas’ın elinde bir buz torbası, sandviç ve süt vardı. İkisi de hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. Yanlarından geçerken Liz bakışlarını bana dikti.

"Canımı fazlasıyla sıkmaya başladın, ufaklık," dedi Liz, sesinde alaycı bir tınıyla.

Cevap vermedim, sadece gözlerimi devirdim.

"Sana söylüyorum!" diye tısladı, sesi bir oktav daha yükselerek. "Fazla göze batıyorsun. Bir an önce kendine çeki düzen vermezsen, bunu ben yaparım. Sınırlarını bil ve senden üstün olanlara saygı göster."

"Yani size mi saygı göstermeliyim?" dedim umursamazca, gözlerimi onunkilere kilitleyerek.

Liz’in gözlerinde öfke alevleniyordu, çenesini hırsla sıktı.

"Tek bir ders, her şeyi öğrenmen için yeter. Zamanı gelince anlarsın. Ve bir daha arkadaşlarımdan birine zarar verirsen, gözünün yaşına bakmam."

"Bilerek yapmadım."

"Fark etmez!" diye hırladı. "Dediğimi unutma."

Onunla daha fazla uğraşmak istemiyordum. Öfkeyle başımı salladım, gitmek için döndüm ama Liz birden tişörtümden yakalayıp beni kendine doğru çekti. Nefesi yüzüme çarpıyordu.

"Beni hafife alma. Altı yıldır buradayım ve her açıdan senden üstünüm. Ve yerimi asla alamayacaksın."

Yerini mi? Bu kızın derdi neydi? Tam o sırada Lucas araya girdi, sesi keskin ve otoriterdi.

"Yeter Liz."

Sesi sanki bir emir gibiydi. Liz anında geri çekildi, yüzünde soğuk bir maske belirdi. Lucas ise bir an bile duraksamadan elimi tuttu ve beni hızla yemekhane dışına doğru çekti. Asansörlere doğru ilerlerken durdum.

"Nereye gidiyoruz?" diye sordum, şaşkınlıkla.

"Odana. Dinlenmeye ihtiyacın var," dedi sert bir tonla, ama gözlerindeki endişeyi fark etmemek imkansızdı.

"Neden benimle geliyorsun ki?" diye sorguladım, şaşkınlığımı gizleyemeyerek.

Cevap vermedi. Sadece asansörün düğmesine bastı. Ona baktım, yüzünde gergin bir ifade vardı, ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordum. Asansör durduğunda, beni içeri itti. Birkaç öğrenci asansöre binmek üzereydi, ama Lucas’ı görünce geri çekildiler. Kapı kapanır kapanmaz, Lucas bana yaklaştı.

"Bir daha kendine asla zarar vermeyeceksin," dedi, sesi düşük ama kararlıydı.

Sonra beklenmedik bir şey yaptı: elimi nazikçe tuttu ve hafifçe öptü. Yüzüm bir anda alev aldı, sıcaklığın yanaklarıma yayıldığını hissettim. Gözleri yüzümde dolaşırken, bakışları karanlıkla doldu.

"Lucas, Liz neden bana bu kadar öfkeli?" diye sordum, şaşkınlıkla.

"Bu, başka bir günün konusu. Şu an önemli olan sensin."

Lucas her hareketiyle beni şaşırtmaya devam ediyordu.

"Keşke bu kadar masum olmasaydın Lucia," diye fısıldadı, sesi derin bir iç çekiş gibiydi.

Asansör durduğunda, Lucas çantamı kaptı ve içinden oda kartımı çıkardı. Oda kartımı nasıl biliyordu? Yine elimi tuttu, fazla düşünmeme fırsat vermeden beni odaya doğru yönlendirdi. Odaya girdiğimizde, çantamı masaya bıraktı. İçini açtı, cep telefonumu aldı ve bana uzattı.

"Telefonunu aç."

"Neden?"

Cevap vermedi. Telefonu açıp ona uzattım. Bir şeyler yazdıktan sonra geri verdi.

"Numaram artık sende kayıtlı. Bana ihtiyacın olursa, araman yeterli."

"Neden seni arayayım ki?" dedim, şaşkınlıkla.

Soruma yine cevap vermedi. Önümde durdu ve yanağıma hafif bir öpücük kondurdu.

"Elini buzla sar ve sandviçi bitir," dedi. Her şeyi benim için düşünmüştü. Ama neden?

"Teşekkür ederim Lucas," dedim ona bakarak.

"Bir şey değil." Aniden belimi kavradı, yüzüme fazlasıyla yaklaştı, gözlerindeki kararlılık ürkütücüydü.

"Hiçbir şekilde yaralandığını görmeyeceğim. Bunun kimin suçu olduğuna bakmadan, karşı tarafı mahvederim."

Yutkundum. İçimdeki hisler yanılmıyordu. Lucas, gerçekten tehlikeliydi. Hem de çok tehlikeli.

"İyi geceler, S."

"S mi?" dedim, ne demek istediğini anlamaya çalışarak.

Burnumun ucuna hafif bir öpücük kondurdu, ardından geri çekildi.

"Işığın o kadar parlak ki ancak bir ay tanrıçası olabilirsin. Yani Selene..."

Ne Lucas’ı ne de yaptıklarını tam olarak anlayabiliyordum. Ama yanımdayken nefes almayı unutuyordum.

Lucas, sanki aklımdan geçenleri biliyormuş gibi hafifçe gülümsedi ve kapıdan çıktı. Ardından sadece bakakaldım.

Onunla nefes almayı unutuyordum.

(Lucas)

Lucia'nın odadaki halini izlerken düşüncelerimden kaçamıyordum. İlk defa böylesine bir ışık beni ele geçiriyordu. Beline dokunduğunda içimden geçen hisler karmakarışıktı; bir yanda onu koruma içgüdüsü, bir yanda incitme korkusu. Lucia, karanlık dünyamda açan nadir bir çiçekti, ulaşılmaz ama vazgeçilmez bir ışık gibi.

"Bu kız... İlk defa birine gerçekten bu kadar yakınım," diye düşündüm. Lucia'nın varlığı, içimdeki boşluğu dolduruyor, karanlığımı aydınlatıyordu. Buraya geliş amacım oydu, ama her şey çoktan mahvolmuştu.

Henüz ne anlama geldiğini bilmiyorsun S. Ama ben... senin için neler yapabileceğimi, neleri göze alabileceğimi çok iyi biliyorum. Işığına her baktığımda, kendi karanlığımın ne kadar derin olduğunu daha net görüyorum. Ve karanlık... her zaman ışığa dokunmak ister.

Odadan çıktım.

Lucia bir tutkudan daha fazlasıydı. Dokunuşumdaki kırılganlığı bile beni mahvetmişti. Bana hayat veren ilk ve tek gerçek aşkım…

Loading...
0%