Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Karanlıkta Yanan Ateş

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Aşkın en saf hali, aynı zamanda en tehlikelisidir." — Dante Alighieri

 

Uyandığımda, sabahın ilk ışıklarıyla yalnızca karanlık duyguların içindeydim. Doğum günümü unutmuştum. Oysa bu tarih, yalnızca annemin hastalığıyla özdeşleşmişti; her yıl içimde acı bir iz bırakan, unutmam gereken ama her seferinde karşılaştığım o gün. Ve bu yıl, Chloe’nin yokluğu… bir de Lucas’ın sürekli zihnimi meşgul etmesi.

Telefonumda dolanırken hiçbir şey yapmadım, sadece durdum. Chloe’ye ulaşamadığım için endişem katlandı. Lucas… Onun her şeyi bildiğine inanıyordum. Doğum günümü unutması imkânsızdı. O, her zaman bir adım öndeydi. Ve işte bu, beni hem umutlandırıyor hem de rahatsız ediyordu.

Kapı çaldığında, içimde bir kıpırtı oluştu. Kapıyı açtığımda, yere bırakılmış siyah bir kutu buldum. Elimde taşıyamayacağım kadar ağır değildi, ama içindeki gizem ağır geliyordu. Kutuyu dikkatlice açtım. İçinden zarif, ince işlenmiş bir yüzük ve kısa bir not çıktı:

"Takmak zorunda değilsin. Anlamını sen oluşturacaksın."

Altında sadece bir harf vardı: L.

Lucas. Kalbim hızlanmaya başladı. Onun bu jestinin sadece bir doğum günü hediyesi olmadığını, bana başka bir mesaj vermeye çalıştığını biliyordum. Yüzüğe bakarken, aklımda yüzlerce soru belirdi. Bu yüzüğün anlamı neydi? Lucas’ın benim üzerimde kurmak istediği hakimiyetin bir sembolü müydü? Yüzüğü takmadım. Bu işareti hemen kabullenmek istemiyordum, çünkü Lucas’ın bana verdiği her şey gibi, bu da bir şekilde beni bağlayacaktı.

Kutunun içinden bir şey daha çıktı: parmaklarımın arasında tuttuğum, parlak bir anahtar. Yanında bir not daha vardı: "Bu gece siyah bir elbise giy. Dolabında bulacaksın. Anahtar da seni bana getirecek."

Tam Lucas’tan beklenecek türden bir mesaj. Kontrolcü, hesaplı ve kesin. İçimde ona direnmeye dair bir dürtü vardı, ama aynı zamanda merakım ağır basıyordu. Onun sürprizlerini reddetmektense, her zaman daha fazlasını merak ederdim.

Gece olduğunda, Lucas’ın söylediği gibi siyah elbiseyi giydim ve içimdeki tüm huzursuzluğa rağmen yüzüğü ve anahtarı alıp kulübeye doğru yola çıktım. Ada sessiz ve karanlıktı. Denizden esen hafif rüzgâr ve ağaçların hışırtısı dışında hiçbir ses yoktu. Ağaçların arasında ilerlerken, Lucas’ın oyununa daha fazla çekildiğimi hissediyordum.

Ormanın derinliklerindeki kulübeye ulaştığımda, anahtarı kapıya yerleştirip açtım. İçeri adım attığımda, gözlerim kırmızı güllerle ve birkaç mumla süslenmiş zarif bir masaya takıldı. Şömine yanıyordu. Odanın sıcaklığı, Lucas’ın varlığını bile beklemeden beni sarmalamıştı.

Tam o anda, kapı arkamdan sessizce kapandı. Arkadan gelen tanıdık, derin bir ses beni irkiltti.

"Beklediğimden daha geç geldin."

Lucas, her zamanki gibi karanlık ve etkileyici tavrıyla yanıma yaklaştı. Gözlerindeki o keskin ve kararlı bakışı görmezden gelmek imkânsızdı. Birkaç adım atarak ona doğru yaklaştım. Kalbim hızlanmıştı, ama cevabını bilmek istediğim o soruyu sormak zorundaydım.

"Bu yüzüğü neden aldın?" dedim, sesimde bir titreme vardı. Ama derinlerde, cevabını zaten biliyordum. Lucas her zaman düşüncelerimin arka planındaydı, hayatımın karanlık köşelerinde geziniyordu.

Lucas, yavaşça yanıma yaklaşırken cebimden yüzüğü çıkardım. Bu yüzüğün anlamını öğrenmek istiyordum. Lucas’tan duymalıydım; buna ihtiyacım vardı. Lucas, parmaklarını yüzüğün üzerinde gezdirerek, "Bu yüzüğün anlamını mı merak ediyorsun, Lucia?" diye sordu. Sesi yumuşak bir ton taşısa da derinlerde karanlık bir alt ton barındırıyordu.

"Onu taktığın zaman, bana ait olduğunu göstereceksin," dedi, gözlerinde belirgin bir kararlılık vardı.

Yüzüğü ellerimde sıkıca tutuyordum. Onun verdiği her şey gibi bu da büyük bir anlam taşıyordu. "Ama takmadım," dedim, sesimde hafif bir meydan okuma vardı.

Lucas, hafifçe gülümsedi, bu küçük meydan okumanın ona sadece güç kattığını hissettim. "Henüz," dedi, sesi kendinden emin ve biraz da alaycı. "Ama takacaksın, Lucia. Anlamını kalbinde oluşturacaksın, zamanı geldiğinde her şey yerine oturacak." Gözlerinde, bu yüzüğün sadece bir başlangıç değil, aynı zamanda derin bir bağlanmanın sembolü olduğunu belirten karanlık bir ışıltı vardı.

Ona yaklaştım, gözlerimi ondan kaçırmadan tekrar sordum:
"Neden buradayım, Lucas?"

Lucas bir an bile gözlerini benden ayırmadı. Sesi, her zamanki soğuk ve hesaplı tonundaydı. "Burası bizim için, Lucia. Bu gece sadece sen ve ben varız. Doğum gününü kutlamak için buradayız, ama aslında seni izlemek istiyorum. Sadece seni. Ve zihninden Pedro’yu tamamen silmeni."

Lucas’ın kelimeleri ağır ağır içime işledi. Onun kontrolcü ve saplantılı doğasının ne kadar derin olduğunu yeni anlamıştım. Beni tamamen ele geçirmek istiyordu. Her şeyini planlamıştı. Fakat en korkutucu olan şey, bu kontrolün bana cazip gelmesiydi.

Gece ilerlerken, Lucas’la baş başa kaldığım her an daha da derinleşiyordu. Onun bakışları, kelimeleri, dokunuşları, beni tamamen etkisi altına alıyordu. Yüzüğü takmamış olsam da Lucas’ın oyununda çoktan kaybetmiştim.

O gece, Lucas’ın karanlık dünyasında kendimi daha da kaybettim.

(Lucas)

Yemekten sonra baş başa kalmanın verdiği huzur, her şeyin ötesindeydi. Lucia’nın göz kapakları ağır ağır kapanırken, şöminenin sıcak ışığı ve loş mumların aydınlattığı oda, bir anda bizim için yaratılmış bir tapınağa dönüştü. Lucia’nın varlığı, nefesi, kokusu… Her şey gecemi anlamlı kılıyordu.

Onu uyurken izlemek, içimdeki tutkuyu daha da derinleştiriyordu. Ona dokunmadan her hareketini, her nefes alışını izlemek bile, beni tatmin ediyordu. O, bana karşı koyamıyordu. Gözlerinde gördüğüm o tutku ve aşk şimdiden benimdi. Lucia’nın her hamlesi, her sözü, çoktan planladığım kaderin bir parçasıydı.

Ona verdiğim yüzük, sıradan bir mücevher değildi. Onun ruhuna işlediğim bir yazgıydı. Her gün, her gece onu izlerken, Lucia’nın karanlığımda kaybolduğunu görmek istiyorum. Bu sadece bir tutku değil; o, benim kayıp cennetim. Karanlık dünyamı aydınlatan tek ışığım. Kalbim.

İçimdeki saplantının farkındayım. Onu her düşündüğümde damarlarımdan geçen ateşi hissediyorum. Lucia’nın her nefesinde, ona daha çok sahip olmak için bir arzu uyanıyor içimde. Henüz yüzüğü takmadı, ama zamanı geldiğinde, sadece benim olacak. Yüzüğün anlamını o oluşturacak, ama bilmediği bir şey var: Ne karar verirse versin, kendini benden koparamayacak. Onu zorlamayacağım. Ama er ya da geç, o benim olacak.

Lucia, yatakta döndüğünde saçları yastığa yayıldı. O masum, huzurlu yüzüne bakarken, içimde hem cezbedici hem de vahşi bir dürtü yükseldi. Onun bu saflığı, bana karşı koyma çabası, beni daha da güçlendiriyor. Çünkü biliyorum, bir gün o çizgiyi aşacak. O da benim kadar karanlık. O gün geldiğinde, Lucia tamamen benim olacak.

"Karanlıkta en parlak ışık, sadece ona en çok ihtiyaç duyanlar için parlar." — Friedrich Nietzsche

Loading...
0%