Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Korkunun Yüzü

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

Gece boyunca birkaç saat anca uyuyabildim. Sabah kalktığımda midem alt üsttü, bu yüzden biraz süt içip, Chloe’ye gitmek üzere akademiden çıktım. İçimde huzursuzluk vardı. Gergindim, mutsuzdum. Sokaklar güneşsiz ve kasvetliydi, okyanusun bile rengi solmuş gibiydi. Adımlarımı hızlandırdım. Takip edildiğim hissi geri döndüğünde, kaçmayı seçtim. Binaya vardığımda arkamı kontrol ettim ama kimseyi göremedim.

İçeri girerken biriyle çarpıştım. Yere düştüm, kafamı kaldırdığımda Pedro’nun sert ve soğuk bakışlarıyla karşılaştım. Hemen kalktım, utanmıştım.

"Pedro, özür dilerim. Ben—"

Arkamı istemsizce tekrar kontrol ettim. Fark etmişti.

"Neyin var?" diye sordu. Gözlerimin derinlerine baktı.

"Seni bu kadar korkutan şey ne?"

Ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Yalnızca bir his… kanıt yoktu. Üstelik bu hislerle aptalca davranıyordum.

"Ben sadece…"

Telefonumdan gelen bir bildirim sesiyle lafım yarım kaldı. Chloe’den gelen bir mesajdı.

Derse geç kalma.

Pedro, gözlerini tekrar üzerime dikti. "Korktuğun her neyse, korkularını ehlileştirmen gerek. Burası zayıf ve korkakların dünyası değil. Eğer bir kartal olmayı öğrenmezsen, diğer kuşların yemi olursun."

Sözleri içime işledi. Birkaç gün önce okuduğum kitaptaki cümle aklıma geldi:

Metum excludit. Noli eis ostendere! Esto aquila, non musca! Aliter superesse non potes.

Korkunu yok et. Onlara asla gösterme! Sinek değil, kartal ol! Yoksa hayatta kalamazsın.

Chloe’nin dairesine çıkarken kendi içimde boğuluyordum. Kim bilir Pedro hakkımda ne düşünmüştü? Kapıyı çaldığımda Chloe endişeli bir ifadeyle beni karşıladı.

"Az kalsın seni aramaya çıkıyordum."

İçeri geçtiğimde yüzümdeki gerginliği fark etti. Ani bir kararla Chloe’ye her şeyi anlatmaya karar verdim. Bu şekilde daha fazla devam edemezdim. Belki bir çözüm bulurdu.

Siyah tüylerden, Pedro ile çarpışmamızdan bahsettim. Sözlerim bittiğinde tedirgindi.

"Ne düşünüyorsun?" diye sordum.

"Bu durumu araştırmam gerekiyor. Ayrıca Chris’e danışmalıyım."

"Chris kim?"

"Değer verdiğim bir arkadaşım. Bilgisayar uzmanı ve davranış analisti."

Şaşkınlıkla ona baktım. Chloe utandı.

"Benim için özel ama... onun için ne ifade ettiğimi bilmiyorum," dedi hüzünle.

"Senin gibi birini fark etmediyse, kördür," dedim gülümseyerek. Gülmüştü, nihayet.

"Kalbin eşsiz, Chloe. Masumiyetini koruyan birisin. Chris de farklı düşünmüyor olabilir. Belki senin ilginden emin olmak için bekliyordur."

"Belki," dedi ama hemen konuyu değiştirdi. "Ama şu an önemli olan sensin. Chris ile durumu konuşacağım. Şüpheleri ortadan kaldırmamız gerekiyor."

Chloe’nin güven veren varlığı, korkularımı biraz hafifletmişti. Ancak rahatsız edici his hâlâ oradaydı. Yolda yürürken Chloe birden durdu.

"Haklısın, bir takipçin var," dedi. Korkuyla ona döndüm.

"Ne yapacağız?"

"Plan aynı. Seni sınıfa bırakacağım, sonra Chris ile buluşacağım."

Sınıfa girdikten sonra Chloe, Pedro’yu dışarı çağırdı. Pedro döndüğünde her zamanki gibi soğuktu ama telaşımı ve dikkat dağınıklığımı fark ediyordu. Daha fazla dayanamadı ve yanıma geldi.

"Son kez soruyorum, neyin var?"

Tam yanıtlayacaktım ki kapı açıldı. İçeri Pedro’dan daha kısa, kumral, yeşil gözlü ve çekici bir adam girdi. Pedro şaşırmıştı.

"Chris?"

Chloe'nin bahsettiği Chris mi? İçimdeki soruların yanıtlarını bulmaya çalışırken bir yandan da beklemenin gerginliği içimi kemiriyordu. Murphy kanununa göre istediğiniz şey beklemezseniz gerçekleşiyordu. Hayat ironilerden oluşurken, ironileri de seviyordu. Kaderin cilvesi dediğimiz şey, hayatın kendine özgü mizah anlayışıydı. Ama şu an, bu mizah bana hiç yardımcı olmuyordu.

Pedro, Chris'i görmezden gelip kapıya ilerledi ve dışarı çıktılar. O anda içimde büyüyen panik ve sabırsızlıkla Chloe'den bir mesaj beklemeye devam ettim.

"Lucia, merak etme, hafif bir yara aldım ve hastanedeyim ama ciddi bir şey yok. Takipçiyi kaçırdım, bu yüzden biraz vakit kaybettim. Durumu Pedro'ya Chris bildirecek. Bir süreliğine dikkat çekmememiz gerekiyor, bu yüzden gelmeni istemiyorum. Akşam seni ararım, lütfen endişelenme. Kendine iyi bak ve Pedro'ya güven."

"Chloe, geçmiş olsun. Dediklerini anladım. Pedro’nun yanında olacağım ve sana güveniyorum. İyileşmeni dört gözle bekliyorum. Akşam konuşuruz. Lütfen kendine çok dikkat et."

Pedro sınıfa geri döndüğünde, dersi erken bitirdi. Kafamdaki soruların beni daha fazla rahatsız etmesine izin vermeden herkes çıktıktan sonra ona yaklaştım.

"Bugün ek ders yapmayacağız. Ayrıca, birkaç gün boyunca danışmanlığını ben üstleneceğim," dedi Pedro, sakin ve kararlı bir ses tonuyla.

"Chloe bahsetti," dedim, eşyalarımı toplarken. Ama asıl sorum kafamın bir köşesinde beni kemiriyordu ve sessiz kalamadım.

"O iyi mi?"

Pedro, gözlerini bir an üzerime dikti, ardından bir nefes aldı. "Chris iyi olduğunu söyledi. Ufak bir yara almış sadece, Lucia. İyileşecek."

İçimdeki gerginlik bir nebze olsun hafiflemişti, ama yine de yetmiyordu. Pedro, konuşmasını bitirip uzaklaşacak gibi görünüyordu ki aniden koluma dokundu. O küçük temasın verdiği güven, kelimelerin taşıyamayacağı bir ağırlık taşıyordu.

"Aranızdaki bağın ne kadar derin olduğunu biliyorum," dedi, sesi daha yumuşak bir tonda. "Her şey yoluna girecek."

Chloe’nin benim için yaptığı fedakârlık gözlerimin önünden gitmiyordu. O, benim için büyük bir risk almıştı ve şimdi yaralanmıştı. Bu dostluk sadece bir arkadaşlıktan öteydi; derin, sarsılmaz bir bağdı. Ama bu fedakarlığın yükü ağırdı. Chloe'nin daha fazla zarar görmesini göze alamazdım. Kendi hatalarım ya da güçsüzlüğüm yüzünden onu bir kez daha tehlikeye atamazdım.

Benim yüzümden kimse, özellikle Chloe, bir daha zarar görmemeliydi.

Dostluk bazen canını bile vermek demekti, ama dostları korumak daha büyük bir sorumluluktu. Ve ben Chloe'yi korumak için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdım ne olursa olsun.

Chloe söylemiş olsa da içimi kemiren soruyu sormadan edemedim.

"Pedro, sana neden güvenmeliyim?"

"Bir konuda doğru bir şey öğrenmişsin," dedi Pedro. "Kimseye koşulsuzca güvenmemelisin. Peki, içgüdülerin ne söylüyor?"

"Sana güvenmem gerektiğini."

"İşte, doğru yanıt bu." Hafif bir gülümsemeyle ekledi, "Hadi, seni odana götürelim."

Odaya geldiğimizde telefonuma numarasını kaydetti ve masamın altına bir dinleme cihazı yerleştirdi.

"Bu geçici bir koruma Lucia. Unutma, kimseye koşulsuz güvenme."

Pedro, yüzümdeki endişeyi fark etti. Gözlerimdeki tedirginliği yakalayıp derin bir nefes aldı ve sakince, "Memento mori. Ölümlü olduğunu asla unutma," dedi.

Ama beni asıl korkutan şey ölüm değildi. Ölümün kaçınılmazlığını bir şekilde kabullenmiştim. Fakat sevdiklerime zarar gelme ihtimali... işte bu beni her şeyden fazla korkutuyordu. Chloe'nin yaralanmış olduğunu bilmek, onun ve diğerlerinin tehlikede olabileceğini hissetmek içimde tarifsiz bir boşluk yaratıyordu. Belirsizlik beni bu kadar zorlayan şeydi. Ne olacağını, kimlerin zarar göreceğini bilmemek...

Pedro’nun söylediklerinin altında yatan gerçeği hissederek başımı hafifçe eğdim.

"Ölümden korkmuyorum," dedim. "Ama sevdiklerimin zarar görmesinden korkuyorum. Bu belirsizlik… Asıl beni yoran ve endişelendiren şey bu. Onları koruyabilecek miyim?"

Pedro’nun yüzündeki sert ifade biraz yumuşadı.

Pedro'nun bakışları soğukkanlı ama anlayışlıydı. "Biliyorum, zor. Ama bu yolda en önemli şey, bu gerçeği unutmamak. Korkularının seni kontrol etmesine izin verirsen, savaşmadan kaybedersin."

"İçgüdülerim, bu savaştan kaçamayacağımı söylüyor. Ama korkularımla yüzleşmeye hazırım. Korku, sevdiklerimi kaybetmektense, kabul edeceğim bir bedel."

Onun sözleri zihnimde dolanırken, annemi kaybettiğim o geceyi düşündüm. O zaman da çaresizdim ama şimdi işler daha karmaşıktı. Kendi hayatım pahasına olsa bile, sevdiklerimi korumak istiyordum. Bu savaş, sadece benimle ilgili değildi.

Pedro'nun ses tonu yumuşadı. "Unutma Lucia, hayat bir bilmece. Bazen en karmaşık soruların cevabı basit olandır. Bildiğin yerden başla, adım adım ilerle."

Başımı salladım, söylediklerinde haklıydı. Ama yine de içimdeki belirsizlik beni tüketiyordu. Pedro odadan çıktıktan sonra içimde bir boşluk hissettim.

Korkularımın üzerine gitmek zorundaydım, çünkü sevdiklerimi kaybetmek, ölümlülükten bile daha ürkütücüydü. Belki de en büyük savaş, kılıçlarla değil, korkularımla yüzleşirken kazanılacaktı.

 

Loading...
0%