Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Siyah Kanarya

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Sırlar, insan ruhunun en ağır yüküdür, bazen onları taşımak bile karanlığı davet eder."

 

Lucas’ın arkasından tek yapabildiğim giyinmek ve bir şeyler atıştırmak oldu. Yatana kadar kafamı dağıtmak için Chloe’nin önerdiği kitaplardan birini okudum. Saat 11’e gelirken yatmak için hazırlandım.

Vücudun güçlenmesi ve stres metabolizmasının doğru işlemesi için doğru beslenme, iyi uyku ve fiziksel egzersiz önemliydi. Chloe ve Pedro bu konuda oldukça katıydı, ben de buna özen gösteriyordum. Geldiğimden beri onları dinlediğim için vücudum giderek şekillenmiş, cildim parlak bir hâl almıştı.

Yatağa geçeceğim sırada kapıya iki kez vuruldu. Lucas’ın bir daha geleceğini sanmadığım için tedirgin oldum. Açtığımda yerde iki siyah tüy buldum. Ürperdim.

Koridoru kontrol ettim ama kimse yoktu. Hiçlik Kayası’ndaki o günden beri siyah tüy görmemiştim. Siyah tüyleri aldım ve odaya girdim. Neler oluyordu?

Bazı soruların hemen yanıtlanmadığını zamanla öğrendim. Bu esrarengiz tüylerin nedeni ve kapıma bırakılma sebebi de bir şekilde açığa çıkacaktı. O güne kadar sakin olacaktım.

Kapımı kilitledim ve yatağa geçtim. Huzursuz bir uykuya daldım.

Hafta sonu dersten sonra Chloe ile evinde buluştuk ve ilk kez yanında kaldım. Cumartesi akşamına yakışır bir şekilde film gecesi yaptık ve geç vakte kadar sohbet ettik. Aramızdaki bağ giderek derinleşiyordu. Ertesi gün öğlene doğru uyandığımızda güzel bir brunch yaptık. Ardından odama geçtim. Siyah tüyleri bile unuttuğum güzel ve keyifli bir hafta sonuydu.

Ondaki sonraki birkaç hafta sürekli huzursuzdum. Sürekli takip edilme hissiyle ürperiyordum ama takip edildiğime dair bir kanıt bulamıyordum. Pedro o hafta avcılık, tuzaklar, kaçırılma ve ipten kurtulma konularını işledi. Dersten sonra da özel derslere devam ettik.

İlk başta yorucu olsa da tempoya alıştım. Chloe’nin dediği gibi Pedro ile çalışmanın farkını görmeye başladım. Özel derslerde sınıftaki gibi değildi. Daha rahat ve içten bir tavır sergiliyordu. Ama bir an geliyor ve soğuk, sessiz, sert Pedro oluyordu. Tavrını çözmem mümkün olmadığından sadece ona ayak uydurmayı seçtim.

Chloe ile bir süredir akşam yemeklerini beraber yiyorduk. Ben çoğunlukla Pedro ile derslerimizi anlatıyordum. Keyifle dinliyor ve gurur duyduğunu hissettiriyordu. Uzun zamandır bana umut, ışık ve aile olmuştu. Onunla geçirdiğim her an kıymetliydi.

Tüm bu süre boyunca Lucas en büyük sorunumdu. Bana asla yaklaşmasa da gergin ve karanlık bakışlarla beni uzaktan izliyordu. Ne zaman öfkesini kusacağını bilmesem de bekliyordum. O hafta Lucas’ı hiç görmedim. Sürekli kaybolması şaşırtıcıydı. Ve kendime itiraf etmekte zorlansam da onu özlemiştim.

 

O gün Pedro ile özel dersimizde denge tahtası üzerinde bıçak dövüşü yapıyorduk. Bir süredir eğitimde kullanmam için kendi bıçaklarından siyah alaşımlı olanı bana vermişti. Bıçağı giderek benimsemiştim.

Dövüş yine zorluydu. Bir ara dengemi yitirdim. Düşeceğim sırada Pedro beni yakaladı ve dövüşü bitirdi.

"İyiydin," dedi. Bıçağımı aldı, gözlerinde farklı bir parıltıyla beni inceledi.

"Her iki bıçağı da ben yaptım, ama bu titanyum karışımlı olan benim ilk eserimdi."

"Adı Siyah Kanarya. Benimki de Tiger. Uzak Doğu'da bulunduğum sırada değerli bir bıçak ustasından özel ders alma şansı yakaladım. Eğitimden sonra ustamın tavsiyesi üzerine Siyah Kanarya’yı yaptım. Ondan sonra Tiger geldi. Ustam, ‘Bıçaklar ve kılıçlar vücudun bir uzantısı olmalı,’ derdi. O gün bugündür bu sözü aklımdan çıkarmam."

Bana uzattı.

"Bu asla bana ait olmadı Lucia. Ustam bir gün karşıma değerli bir öğrenci çıktığında bunu ona hediye etmemi söyledi."

Bıçağı kabul ettim, bu cömert hediyenin yükünü omuzlarımda hissediyordum.

"Teşekkür ederim," dedim.

Bu anın derinliğini ve Pedro’nun itirafını sindirmeye çalışırken, bakışları karardı. Oda ağır bir sessizliğe büründü. Eşyalarımızı toplayıp sınıftan birlikte çıktık.

Asansörün oraya kadar bana eşlik etti.

"Bu hediye… fazlasıyla anlamlıydı benim için," dedim.

"Farkındayım Lucia," diye yanıtladı.

İlk kez ismimi farklı tonlamıştı. Sebebini çözemedim ve arkasını dönüp uzaklaşırken bakakaldım.

 

Yemekhaneye geçtiğimde daha tenha bir saatti. Çorbamı içerken bıçağımı masaya koydum. O an, beklenmedik bir ses duydum.

"Ders alman yetmedi, bir de hediye mi kabul etmeye başladın?"

Çorbayı yutamayıp öksürdüm. Bu çocuk sürekli en beklenmedik anlarda mı çıkacaktı karşıma?

"Lucas?" dedim şaşkınlıkla.

Karşıma oturup tepsisini masaya koydu. Çoğu kişi bize bakıyordu.

"Yemeğini bitir," dedi, "Son gördüğümden beri zayıflamışsın."

Lucas bana baktığında yüzündeki ifade anlaşılmazdı. O anki tavrından ne hissettiğini çözmek imkânsızdı.

"Bana sürekli emir vermesen olmaz mı?"

"Zaten dinlemiyorsun, değil mi S?" diye ekledi, tek kaşını kaldırarak. Öyle kendinden emindi ki bu bakışı beni hep tedirgin ediyordu.

"Hepinizden gerideyim Lucas. Ne yapmamı bekliyordun? Eğitim alıp güçlenmem…"

"O senin için yanlış, Lucia."

"Ne anlamda?" diye sordum, kafam karışmıştı. Lucas’ın cevapları bazen insanı daha da belirsizliğe sürüklerdi.

"Her anlamda," dedi, sesi daha yumuşak bir tona büründü.

Bir süre sustuk ve sadece yemeğimizi yedik. İçimde biriken öfke katlanıyordu. Ama ne olursa olsun, Lucas'ın da kendi iç savaşını verdiğini görebiliyordum. O benden de beter bir hâlde gibiydi. Yemek bitince benimle asansöre geldi. Beklerken Siyah Kanarya’yı elimden aldı, dikkatlice inceledi.

"Demek Siyah Kanarya bu."

"İsmini nereden biliyorsun…" dedim, şaşkınlıkla.

"Bana artık bu soruyu sorma," dedi, gözlerini bıçağımdan ayırmadan.

Asansör durduğunda beni kolumdan çekti ve içeri girdiğimiz anda üzerime doğru eğildi. Birden fazla yakınlaşmıştı.

"Seninle ilgili her şeyi bilmek zorundayım," dedi, sesi alçak ama kesin.

"Niye?" diye sordum, belimi kavrayışındaki gerginliği hissettim.

"Bir gün bunu konuşacağız," dedi. Çok yakınımdaydı. Bu yakınlık beni hem korkutuyor hem de güvende hissettiriyordu. O an çenesinin altındaki yara izini fark ettim. Elimi uzattım, ama Lucas haşin bir şekilde elimi itti.

"Kızma, sadece yarana bakacaktım," diye mırıldandım.

"Önemli bir şey değil," dedi, kaçamak bir şekilde. Sorularımı görmezden geldiğini anlamıştım.

"Neredeydin?" dedim, bir kez daha denemek istedim. Ama o alaycı bir şekilde gülümsedi, sorumu yine yanıtsız bıraktı.

"Beni özledin mi?" diye aniden sordu, sesi beklenmedik bir samimiyetle doluydu. Cevabımı biliyordu. Onu özlemiştim. Ama bu düşünceyi itiraf etmek zor geliyordu. Kalbim hızla çarpmaya başladığında kafamı çevirmeye çalıştım. Ancak Lucas izin vermedi, çenemi kavrayıp gözlerime bakmamı sağladı. Gözlerimde bir şey arıyordu ve bulduğu anda yüzüne yayılan gülümseme tüm benliğimi sarstı.

"Ben de seni özledim," dedi, sesi samimi ve içtendi.

Kızardığımı fark ettiğinde gülümsemesi daha da yayıldı. Asansörün kapısı açıldığında, elimi tuttu ve benimle odaya kadar geldi. Kapının önünde durup Siyah Kanarya’yı bana uzattı.

"Seni izleyeceğimi unutma ve adımlarını ona göre at, S. Şimdilik ders almana göz yumacağım çünkü bir süre daha buralarda olamayabilirim."

"Yine mi gideceksin?" diye sordum, gergin bir şekilde dudaklarımı kemiriyordum. Bakışları dudaklarıma indiğinde yüzünü buruşturdu. Oda kartımı elimden aldı ve kapıyı açtı. Beni içeri ittiğinde kapıyla onun arasında kalmıştım. Parmağı dudaklarımda hafifçe dolaştı.

"Tanrım, bana ne yaptığın hakkında en ufak bir fikrin yok," dedi. Peki ya onun var mıydı? Kalbim göğsümde deli gibi çırpınırken dudaklarına doğru eğildi, ama beni öpmedi. Kendiyle savaşır gibi bir hâli vardı, sonra aniden uzaklaştı.

"Ben yokken de etrafındayım Lucia. Bunu asla unutma olur mu?" dedi ve alnımdan öperek odadan çıktı.

Her seferinde aynı şeyi yapıyordu ve bu artık yakıcı olmaya başlamıştı. Onun yanında olmadan geçen her an daha zor oluyordu.

 

Sonraki haftalarda Pedro derslerde giderek daha soğuk ve ciddi bir tavra büründü. Ben de ona ayak uydurdum. Doğru olan buydu. Zaman o kadar hızlı ve yoğun geçiyordu ki düşünmeye bile vaktim kalmıyordu. Bu da iyiydi, çünkü Lucas’ı düşünmek beni zayıflatıyordu. O henüz neden sürekli etrafımda olduğunu bile açıklamamışken ondan etkilendiğimi kabul etmek istemiyordum.

O hafta sonu Chloe’de kalacaktım. Lucas'ı özlediğim için suratım asıktı.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu Chloe, durumu fark etmişti.

"Lucas'ı merak ediyorum," dedim nihayet.

Alaycı bir şekilde güldü.

"Özel bir görevde olduğunu duydum."

"Fakat henüz eğitim alıyor," dedim, şaşkınlıkla.

"Durumu özel Lucia, ayrıca akademinin en iyi öğrencisi. Bu bazı şeyleri değiştiriyor," dedi Chloe, göz kırparak.

"Niye merak ettiğini bana daha önce söylemedin?" diye sordu.

"Belirli bir nedeni yok," dedim, onun keskin bakışları altında kızardığımı hissettim.

"Yakışıklı, zeki ve güçlü," diye ekledi, sanki zihnimdekileri okumuş gibi.

Yanıtlamadım, ama o tatmin olmuş bir gülümsemeyle devam etti.

"Hadi ama, duygularını benden saklama."

"Onlar Liz ile… Yani aralarında bir şey olabilir. Hem sen de onların ekibinden uzak durmam gerektiğini düşünüyordun," diye hatırlattım, kaçamak bir şekilde.

"Lucas diğerlerinden farklıdır, bebeğim. Yani eğer…" dedi Chloe, anlamlı bir şekilde sustu.

"Eğer ne?"

"Aranızda bir şey olacaksa onaylarım," dedi manalı bir gülümsemeyle.

"Chloe!" diye çıkıştım, mahcup olmuş bir hâlde.

"Öyle bir şey yok. Onun benimle ilgili hislerini geçtim, düşüncelerini bile bilmiyorum."

Chloe yanağımı okşadı.

"Senden etkilendiğine eminim. Derslerde sana nasıl baktığını gördüm," dedi.

"Bir şeyi gerçek yapan itiraflardır Chloe. Aramızda ne olduğunu… Neyse," diye konuyu kapatmaya çalıştım.

Yanağımdan öperek, "Sanırım çoktan var," diye mırıldandı.

Omuz silktim, ama içimde bir şeyler karışık bir şekilde kıpırdanıyordu.

"Bu akşam film izleyelim mi?" diye sordum.

"Olur."

"Ne yemek istersin?"

"Pizza?"

"Bu seferlik izin verebilirim," dedi Chloe, şakayla karışık. Neşeyle gülümsedim ve birlikte eğlenceli bir akşam geçirdik. Ama yatma vakti geldiğinde Chloe hemen uyuyakaldı, bense bir türlü uyuyamadım. Aklımda yalnızca Lucas vardı. İlk kez onu aramak istedim. Telefonu yanıma alıp balkona çıktım. Büyük bir cesaretle Lucas’ı aradım, ama açmadı.

Bir dakika bile geçmeden telefonuma mesaj geldi.

"Beni özledin mi, S?"

Gülümsedim. Lucas istemediği soruları yanıtlamazdı, bu yüzden ben de aynısını yapmaya karar verdim.

"Neredesin?"

"Tam olarak cehennemin dibinde. Üzgünüm, şu an seni arayamam."

"Sorun değil, sadece seni merak ettim."

"Sevindim. Bu saatte ayakta olmamalısın. Chloe'nin yanına dön ve uyu."

Tanrım, her şeyi bilmek zorunda mıydı?

"Ne zaman döneceksin?"

"Az kaldı. Yakında görüşeceğiz."

"İyi geceler, Lucas."

"İyi geceler, S. Ayrıca, bir gün sorumun cevabını alacağım."

Gülümsedim ve içeri geçtim. Onunla bu minik sohbet bile beni mutlu etmişti. Huzurlu bir uykuya daldım.

Ertesi gün odama dönerken o rahatsız edici his geri döndü. Bir şeylerin ters olduğunu anlamıştım. Durdum ve etrafıma bakındım, ama bir şey göremedim. Akademiye adım atana kadar bu takip edilme hissi beni bırakmadı. Odama geldiğimde ise donup kaldım.

İki siyah tüy kapımın önündeydi. Koridor bomboştu. Camın önüne geldim ve aşağıya baktım, ama kimse yoktu. Ormanlık alana döndüğümde ise siyah kapüşonlu birinin koşarak ilerlediğini gördüm. Ama bu sadece bir anlıktı. Göz yanılması olabilir miydi?

Yerdeki siyah tüyleri toplarken küçük bir not kâğıdı buldum. Üzerinde tek bir cümle yazılıydı:

"Alea iacta est."

''Ok yaydan çıktı.''

Aklımdaki sorularla odama girdim ve Chloe’ye şimdilik bu durumdan bahsetmemeye karar verdim. Bu garip ve mantıksız durumu nasıl anlatabilirdim ki? Korkularım, yalnızca eski travmalarımı tetikliyordu. O gece, geçmişimden gelen karanlık hatıralarımın içinde boğuldum ve bir türlü uyuyamadım.

Korkular, bir girdap gibi seni içine çeker, eğer onlara teslim olursan karanlıktan çıkamazsın.

 

Loading...
0%