Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Küller Arasında Kayıp

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

Bazen hayat seni karanlık bir labirente hapseder. Yolun sonundaki ışığı görmek için cesaretin olmalı… ya da karanlığa teslim olmayı seçersin.

"Bugün nasılsın Aisa? Kendini biraz daha iyi hissediyor musun?" Bu soruyu bana günlerdir soruyordu ama aynı cevabı almaktan farklı bir şey beklemesi anlamsızdı. Ailesini trajik bir yangında kaybeden birinin ‘iyi’ olmasını beklemek, gerçeklikle bağdaşmıyordu. Hele ki o geceye dair sırlar hâlâ çözülmemişken…

Ailemi yitirdiğim o uğursuz geceden beri Kane ailesiyle kalıyordum. Annem ve babam onlarla yakın dosttu, ben de Evelyn ve Damon’la büyümüştüm. Kane’ler bana ailem gibi olmuşlardı, ama bu boşluğu doldurmuyordu.

"Daha iyiyim, Lilian. En azından deniyorum." Yalan söyledim. Denediğim bir şey yoktu. Sadece bana hep nazik davranan bu insanları üzmek istemiyordum. Onların yanımda oluşu değerliydi, ama annemi, babamı ve kardeşimi özlemeye engel değildi. Kimsesizliğin, çaresizliğin ve acının yüreğimde yankılandığı bir dönemdeydim. Çünkü yalnızca ailemi değil, içimdeki ışığı da kaybetmiştim. Güvenilir bir baba, sevgi dolu bir anne ve hayatımı aydınlatan o melek gibi kardeşimi…

Kabuslarım her gece alevlerle doluydu. Onları tekrar tekrar kaybettiğim o karanlık anlar zihnime kazınmıştı. İçimdeki ateş sönmüyordu, her gün daha da büyüyordu, beni kendi cehennemime hapsederek. Neden o gece ölmediğimi ya da nasıl kurtulduğumu bilmiyordum. O geceye dair hiçbir şey hatırlamıyordum.

Bir sabah, yine düşüncelerimde kaybolmuş halde uyanırken duştan gelen su sesiyle irkildim. Evelyn ile aynı odayı paylaşıyordum. Yatağımdan kalkıp dolaptan bir jean ve siyah askılı bir bluz seçtim. Kapıyı çaldım.

"Orada daha ne kadar kalmayı planlıyorsun, tavşancık?" Eskiden ön dişleri uzun olduğu için Damon ona hep böyle seslenirdi. O günden beri bu lakap onunla kaldı. Ben de ona böyle seslenmekten hoşlanıyordum.

"Çıkıyorum, güzellik." Bornozuyla dışarı çıktığında bana dil çıkardı. Gülümsedim. Ama o gün kalbime saplanan o hançer daha da derine işledi. Gülmek benim için bir yabancıya dönüşmüştü. Evelyn bunu fark etmiş olmalı ki yanıma geldi ve yanağımdan öptü. "Hadi hazırlan, seni aşağıda bekliyorum."

"Bunları mı giyeceksin?" diye sordum, üzerimdeki giysilere bakarak.

"Bunu her gün konuşacak mıyız?" Gözlerini devirdi. Kafamı salladım ve odadan çıktım. Sanki giysiler bir anlam taşıyordu, ya da her gün uyanmak…

Merdivenlerden mutfağa ilerlerken televizyonun sesi beni durdurdu. "Çağımızın en köklü büyücü ailelerinden biri olan Mortanius ailesinin ölümünün üzerinden altı ay geçti. Katillerin kim olduğuna dair hiçbir iz bulunamıyor. Liderler, Ulular ve Adiller tarafından sürdürülen soruşturma hâlâ sonuçsuz."

Katillerin arkasında bir iz bulmak mümkün değildi. Çünkü ortada hiçbir büyü izi yoktu. O gece ailemle birlikte her şey yok olmuştu.

"Mortanius’ların hayatta kalan tek üyesi Aisa, vücudundaki derin yanık izleriyle kurtuldu." O geceye dair hatırlayabildiğim tek şey, evimizin yanarken gördüğüm o alevlerdi. Hafızamda başka hiçbir şey yoktu. Sanki zihnimdeki gerçekler de o alevlerle kül olmuştu.

O gece sadece ailemi değil, kalbimdeki güzellikleri de yitirdim. Güvenilir, sadık, cesur bir baba, sevgi dolu bir anne ve hayatıma ışık olan güzeller güzeli kız kardeşim... Kabuslarım yalnızca alevler ve onları yeniden kaybetmemle dolu. İçimdeki ateş, her gün yeniden alevleniyor ve beni cehennemime hapsediyor. Niye ölmediğimi ve nasıl kurtulduğumu bilmiyorum; o geceye dair hiçbir şey hatırlamıyorum.

Yüzümdeki izler geçse de boynumun sol tarafındaki çirkin yara izi, her hareketimde orada kalıyor. Ruhumdaki derin yaraların bir yansıması gibi. Altı ay geçmesine rağmen hiçbir şey iyileşmiyor. Sorumlular beni o gece kurtardıklarında hastaneye yatırıldım ve iki ay boyunca tedavi edildim. Bu süre zarfında acı ve ağrılarımı hissetmemem için uyutuldum. Ardından Şifacılar ve Adiller tarafından incelendim. Hafızamda en ufak bir hatıra yoktu ve yaralarımda büyü izine rastlanmadı.

Yangın gecesi aklımda kalan tek görüntü, evimizin yanarken gördüğüm alevlerdi. Uyandıktan sonra birçok kişi beni ziyaret etti. Çünkü biz Mortanius’lar, soyumuz Klotho’ya dayanan ve eskiden Liderler sınıfına dahil olan bir ailedik. Toplumumuzun sınıflarını Liderler yönetirdi; başında üç önemli aile vardı: Klothon’lar, Lakhesis’ler ve Mortanius’lar. Liderler Klotho ve Lachesis soyundan gelir ve zaman ile kaderi yönetirdi. Atropos soyuna dayanan tek aile Aldebaranlar’dı. Onlar Erdemliler sınıfını temsil eder ve Liderler ile Mirithen’i yönetirdi. Aldebaranlar, eceli kontrol eden ruh ve ecel ustalarıydı. 15 yıl önce kaybolduklarında artlarında büyük bir gizem bıraktılar. Öldüklerine dair bir kanıt bulunamadı, kaybolmalarına dair bir gerekçe de. Sadece Liderler ile aralarındaki çekişme hatırlanmıştı, ama kimse bunu dile getirmeye cesaret edemedi.

Babam, Aldebaranlar yüzünden Liderler ile karşı karşıya gelmiş ve Liderler sınıfındaki görevinden ayrılmıştı. Bilgeler sınıfına katılmış ve Kaneler ile dostlukları o zamanlar başlamıştı. Şimdi ailem de Aldebaranlar gibi hiç var olmamış gibi yok olmuştu. Peki, ailemin cinayetindeki sır perdesi kalkacak mıydı? Gerçekler er geç ortaya çıksa da duymaya cesaretim olup olmayacağı ise belirsizdi. Şu an her şey hayatımdaki tek renk gibi siyahtı. Zaman hepimizi yok ederek ilerlerken, ben yeni birine dönüşüyordum. Yine de hayatımda oldukları için minnettardım; onlar olmasa bu kadar bile ilerleyemezdim. Onlar benim şansım ve ışığımdı.

Televizyon kapansa da mutfağa doğru ilerleyemedim. Yanımdaki aynaya baktım ve boynumdaki yara izine dokundum. Bu iz, ruhumdaki daha büyük bir yaranın dışa vurumuydu.

Kane ailesi benim için her zaman birer kurtarıcı olmuştu, ama içimdeki boşluğu doldurmaları mümkün değildi. Onlar olmasa ayakta kalamazdım, bunu biliyordum, ama kalbimdeki cehennemden de kaçamıyordum.

Lilian ve Micheal Kane, Mirithen Akademi’de eğitmendi. Bilgeler Ulular sınıfının altında yer almasına rağmen, toplumun en önemli ve saygı gören sınıfıydı. Çocukluğumdan beri hayatımdaydılar ve onlara güveniyor, onları seviyordum. Seviliyordum da. Damon’dan sürekli çekinsem de onun da beni sevdiğini biliyordum. Eve ile ikimizin sürekli üzerine titrerdi, şimdi de bu durum değişmemişti. Yine de aramızdaki garip çekim ve uzaklık aynıydı. Son zamanlarda onu sürekli bana bakıp hüzünlenirken yakalıyordum. Kendimi kötü hissediyordum.

Popüler ve yakışıklı Damon Kane, zavallı Aisa’ya üzülüyordu. Nazik ve centilmen tavırlarının sebebi buydu. Ama bundan memnundum; çünkü bir yanım Damon Kane’in bana karşı nazik olmasını istiyordu.

Kahvaltı sırasında herkes normalmiş gibi davranmaya çalışsa da üzerimdeki ağırlık hepimiz için ortadaydı. Lilian’ın bana ışığım anlamına gelen "mi luz" demesiyle aniden donduk. Babam da bana böyle seslenirdi. Lilian hemen özür diledi, ama olan olmuştu. Masadaki sessizlik ağırlaştı.

Kane ailesiyle olan ilişkilerimdeki tüm o sıcaklığa rağmen, aklımın bir köşesinde hep sorular dönüp duruyordu. Gerçekler bir gün ortaya çıktığında, duyduklarımla yüzleşmeye hazır olacak mıydım?

Kapı çaldığında Micheal Kane kapıya yöneldi. Gelen Sorumlulardı. "Kutlu günler, Bay Kane. Aisa Mortanius, Ulular tarafından bekleniyor."

Bu sözleri işittiğimde içimde derin bir ürperti hissettim. Ulular beni neden çağırıyordu? Ailemin ölümünden beri bu sıkıntılı döngü içinde savruluyordum. Bu sorular, bu cehennem hiç bitmeyecek gibiydi.

Hazırlanıp Sorumlularla arabaya bindiğimde Micheal’ın bana attığı o hüzünlü bakış hâlâ gözlerimin önündeydi. Ama bitmeyeceğini bildiğim bir savaşa daha gidiyordum. Geçmişimle yüzleşmekten kaçamıyordum. Cehennemim beni bekliyordu.

Küllerimden doğmayı öğrenmeliyim. Çünkü bu yangın, sadece başlangıçtı.

Loading...
0%