Yeni Üyelik
10.
Bölüm

Gülün Kokusu

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Bir çiçek toprağını seçemez, ancak ne kadar şiddetli çiçek açacağına kendisi karar verebilir." — Isabelle Rose Moretti

Isabelle

Gece boyunca Luca’nın yanından bir an olsun ayrılamadım. Beni yeni aldığı değerli bir eşyası gibi diğerlerine tanıtırken, içimde yükselen baskı ve kaygıyla bekledim. Annemin uzaktan üzerimdeki dikkatli bakışları, içimdeki huzursuzluğu artırıyordu. Ama Luca, bir an bile kontrolü bırakmadı. Aramızda görünmeyen bir ip vardı ve o ipi gerip beni hep yanında tutuyordu.

Bir ara, kuzenleri yanımızdan ayrıldığında, Luca’nın derinden gelen erkeksi sesi kulaklarımda yankılandı. "Nasıl kaçacağını mı düşünüyorsun, Belle?"

Belle... Bu ismi ikinci kez kullanıyordu. Daha önce sadece bir adam bu şekilde bana hitap etmişti. O, bu karanlık dünyaya ait değildi, nazik ve centilmendi. Kuzenimin davet edildiği bir partide tanışmıştık ve kısa sürede birbirimize çekilmiş, mesajlaşmaya başlamıştık. Onun gözlerinde, hayatım boyunca aradığım kaçışı görmüştüm. O beni bu dünyadan çıkaracak beyaz atlı şövalyeydi. Ve ben de kaçmaya kararlıydım. Bronx’a kadar onunla gittim, arkamda her şeyi bırakarak. Fakat babamın adamları peşimize düştüğünde, ondan ayrılmak zorunda kaldım. Bir süre tek göz bir dairede saklandım, bir kafede çalışarak her şeyden uzak kalabileceğime inanmıştım.

Ne kadar da aptaldım!

Bronx’a kadar onunla gittim, arkamda her şeyi bırakarak. Fakat babamın adamları peşimize düştüğünde, ondan ayrılmak zorunda kaldım. İlk birkaç ay, hayatımda istediğim bir sayfa açılmış gibiydi. Tek göz bir odada saklandım, bir kafede çalışarak her şeyden uzak kalabileceğime inanmıştım.

O zamanlar bir masalın içinde yaşadığımı sanıyordum. Fakat bu dünyanın gerçeği çok daha acıydı. Babam beni bulduğunda, hiçbir şey eskisi gibi olmadı. İlk geri getirildiğim anlarda bile, durumun ciddiyetini kavrayamamıştım. Ama sonra Daniel... O gün, o saf adamın kanlar içinde evimize getirilmesi, her şeyi değiştirdi. Beni gerçekten seven, tek suçu beni kurtarmaya çalışmak olan Daniel... Babamın önünde diz çökmüş, yalvarmıştım.

"O, sadece arkadaşım baba! Suçsuz!" Babam gözlerimin içine bakarak o kadar soğuk ve nefret dolu bir sesle konuştu ki: "Bana bir daha baba deme, Isabelle Rose."

İçimdeki son umut da o anda söndü. Babam beni yerden kaldırdı, yüzümü Daniel’a çevirdi. "Şimdi sevgilinin ölümünü izleyeceksin."

Sevgilim değildi, ama Daniel’a olanlar bunun bir önemi olmadığını gösterdi. O benim yüzümden ölecekti. Babam bir kurşun sıktığında, zaman durdu. Daniel’ın hayatı sona erdiğinde, içimde bir şeyler de kırılmıştı. "Özür dilerim, Daniel." diye fısıldadım. Ama bu özür, onu geri getirmeye yetmedi.

Zamanın bazen saniye ya da dakikalarla değil, korku ve iç çekişle ilerlediğini ilk o gün öğrendim. Bazen de kurşunlarla…

O anların acısı, günlerce beni tüketti. Odama kapandım, hiçbir şey yapmadım. Ailemin erkekleri dışında kimse benimle konuşmadı. Annem ve kız kardeşim bana yaklaştıklarında bile, sessizlik içinde onları dinledim. Ta ki o fikri bulana kadar... Parfüm markam. Kendimi bir şekilde bu karanlıktan çıkarma girişimiydi bu. Babamın karşısına çıkıp randevu almıştım, ona markamı anlattım: 'B’Rose' ve 'D’Rose'. Belle ve Daniel’in anısına. Babam, maddi destek sağlayıp bana yardım etti ama güvenmediğini her an hissettirdi.

Belle ve Daniel, iki zıt dünya arasındaki uyumu simgeliyordu. Ama şimdi, bu uyumun yalnızca kötü olduğunu anladım. B ve D, aslında sadece 'bad' anlamına geliyordu; kötü. Masum bir adamın hayatına mal oldum ve bu yük, benimle yaşamak zorunda kaldığım bir gerçekti.

Karanlık anılarımın gölgesinde, Daniel’ın ölümünü sonsuza dek taşıyacaktım. O an nefes almak zorlaştı, başım dönmeye başladı. Bu duygunun ağırlığıyla neredeyse yere yığılıyordum. Nefesim kesilirken oda bir anda dar geldi. Başım dönerken tutunabileceğim bir şey aradım, herhangi bir şey… Gerisini hatırlamıyordum.

Luca

"Belle…" Bu, diğerlerinden hiç duymadığım bir isimdi. Bana özel, sadece bana ait gibi hissettiren bir kelime. Bu gece dudaklarımdan ikinci kez döküldüğünde, yüzünde yine ilk seferindeki gibi rahatsız edici bir ifade belirdi. Gözlerinde, belirsiz bir korku ve huzursuzluk parıltısı dans ediyordu. O an, Belle adını sadece bir kelime değil, aynı zamanda içimdeki karmaşayı ortaya çıkaran bir ayna gibi hissediyordum.

Bakışları bir an boşluğa düştü, gözleri uzakta kalan bir anıya takılı kalmış gibi sabitlendi. Nefesi düzensizleştiğinde, bir an ne yapacağımı şaşırdım; zaman durdu sanki. Aniden, gözleri kapandı ve kollarıma yığıldı.

Bütün dünya, o anın içinde kayboldu. Zaman sanki durdu. Isabelle’in bedeni, sanki dünya üzerindeki en değerli şeymiş gibi, kollarımda hafifçe çözüldü. Panik içindeki bakışlar etrafımda dolaşırken, onu güvenle tutmak için elimden geleni yaptım. "Isabelle!" diye fısıldadım. Onu kaybetme düşüncesi, bir kabusun içindeymişim gibi hissettiriyordu.

Dikkatli bir şekilde, onu kucaklayarak kalabalığın ortasında ilerledim. Herkesin şaşkın bakışlarını üzerimde hissettim ama bu anın önemi, onların ne düşündüğünden çok daha fazlaydı. Gözlerimde, Isabelle’in üzerindeki zarafet ve güç, onu daha da koruma içgüdüsü uyandırıyordu.

Kapıya geldiğimde, annem ile Isabelle’in annesi ve kız kardeşi arkamdaydı. "Onu odama götüreceğim. Siz davetlilerle ilgilenin," dedim. Sesimdeki kararlılığı duymuşlardı; bu bir emirdi. Üst katta yer alan odama çıktım. Yavaşça kapıyı açıp içeri girdiğimde, odanın karanlığı beni sarmaladı. Burası benim için daima kapalı bir alandı ama şu an Isabelle’in güvenliği her şeyin önündeydi.

Nazikçe onu yatağa yatırdım. Gözleri kapalıydı, yüzünde bir huzursuzluk vardı. O an, onu izlerken güzelliğinde kayboldum. Daha önce böyle hislere kapılmayan kalbim endişeyle sıkıştı. Bu kızla nasıl baş edecektim? Elimde değildi; kapıdan içeri girdiği andan itibaren tüm dikkatim ondayken, yalnızca benim olduğunu bilirken… Elim alev kırmızısı saçlarına giderken kontrolümü yitirmek üzere olduğumu fark ettim.

Odaya annem ve Isabelle’in annesi ile kız kardeşi girdiğinde annem önce şaşkınlıkla bana baktı. Çünkü odama şimdiye kadar herhangi bir kadın girememişti.

"O iyi mi?" Annesinin sesi titriyordu, kaygı dolu bakışları odada dolanıyordu.

"Doktorumuz birazdan gelecek," dedim, sesimdeki resmi tonla.

"Burada kalacağım, anne." Kız kardeşi, benden epey korkmuş gibi görünüyordu. Kendi korkusu ve çaresizliği, o an içinde bulunduğum ruh halini daha da derinleştiriyordu.

"Hepiniz aşağı inin ve onun biraz yalnız kalmasına izin verin," dedim. Sesimdeki nazik ama sert ton, bir emir gibi havada asılı kaldı. Hayal kırıklığına uğramış bakışları üzerimde hissetsem de, Isabelle yanımdayken başka birine tahammülüm yoktu.

Onlar da bir liderin sözünü dinlemek zorundaydılar; bu anın yükü ve sorumluluğu tamamen üzerimdeydi. Odanın kapısı kapanırken, içimdeki karanlık büyüyordu.

Tekrar Isabelle’e döndüm. Onu izlerken, içimde büyüyen bir his, ona daha da derinlemesine sahip olma arzusunu tetikledi. Isabelle’in soluk alıp vermesi dışında odada hiçbir ses yoktu.

Ama birden, dudaklarından dökülen bir isimle irkildim. "Daniel…" O an, içimdeki öfke bir volkan gibi patladı. Bu ismin, onu bu kadar etkileyen bir geçmişin parçası olduğunu biliyordum. Yüzünü izlerken, o an yemin ettim. Daniel’in gölgesi, artık sadece Isabelle’in değil, benim hayatıma da sızmıştı. Bu geçmişi bir şekilde çözecektim.

Loading...
0%