Yeni Üyelik
7.
Bölüm

İşaretsiz

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

Gecenin karanlığında, gökyüzü sessiz ve yıldızsızdı. Kalbimde anlam veremediğim bir boşlukla yüzleşiyordum. Kendimi bildim bileli yalnızdım, ama bu yalnızlık başka bir şeydi. Derin, soğuk ve tarif edilemez. Ne olduğunu bilmiyordum, ama ruhumun derinliklerinde yankılanan bir fısıltı vardı; hiçbir yere ait değildim. Hiç kimseye… Hiçbir şeye...

 

Dersler hızla ilerliyordu, ama içimdeki huzursuzluk gitmiyordu. Ben de ruhumu tamir etmek ve içimdeki eksik parçayı aramakla meşguldüm. Her gün kütüphanede saatlerce kitap araştırıyor, ardından düşünmek için Cennet Labirenti'ne gidiyordum. Ne var ki, kitaplardan henüz bir sonuç alamamıştım. Ne aradığınızı bilmiyorsanız, hiçbir bilgi size yol göstermezdi.

Koruyucu melek olarak işaretlendikten sonra kimliğini sorgulayan, âşık olan bir örneğe rastlamamıştım. Sorun bendeydi ve bu beni daha fazla endişelendiriyordu. Görevim, onurum... Her şey risk altındaydı. Eğer bu sır açığa çıkarsa sadece meleklik görevimden atılmakla kalmaz, onurumu da yitirirdim. Cezalandırılmam kaçınılmazdı ve Chris bile bundan etkilenebilirdi. Onu riske atamazdım.

Bu yüzden kendimi iyileştirmeye çalışıyordum. Tanrı’ya her gün dua ediyordum; Micheal ve Lucifer'dan uzak durmayı, Chris dahil kimseye zarar vermemeyi diliyordum. Eylemlerimizin sadece bizi değil, en sevdiklerimizi de etkilediğini zamanla öğrenmiştim. Chris, benim için en değerli olan kişiydi ve onu korumalıydım. Ama Lucifer ya da başkalarına da zarar vermek istemiyordum. Çektiğim vicdan azabı altında ezilirdim.

 

Dördüncü Cuma günüydü. Micheal’ı ya da Lucifer'ı görmediğim için içimde bir rahatlama hissettim. Eski neşemi geri kazandığımı düşünmeye başlamıştım. Chris de benim iyi olmamdan mutluydu. Ama o gün sınıfa geldiğimde, bu kez dersimize Serafim ve Başmelek Gabriel'in geleceğini öğrendim. İçimdeki huzur, yerini endişeye bıraktı. Kalbim, hiçbir şeyin tesadüf olmadığını biliyordu.

Gabriel, kendinden emin ve sakin bir tavırla içeri girdi. Herkesin şaşkınlığı yüzlerinden okunuyordu. Michael'dan eğitim deneyimlerini dinlediğini ve bizleri merak ettiği için geldiğini açıkladı, ama niyetinin farklı olduğunu hissedebiliyordum. Enerjisinde bize tepeden bakan bir kibir vardı, ondan hoşlanmamıştım.

Ders başladığında Serafimlerin ve başmeleklerin dünyadaki görevlerinden, insanların din anlayışlarındaki farklılıklardan bahsetti. Ders yarım saat fazla sürdü. Özür diledi, ama tavrı samimi değildi. Bu soğukluğu sadece ben mi fark ediyordum?

Chris’le selamlaştıktan sonra Gabriel’in bakışları üzerimdeydi. Kendimi ona karşı tetikte hissediyordum. "Hazel Kumran," dedi derin bir sesle. "Seninle tanışmak için sabırsızlanıyordum. Chris, bize biraz izin verir misin?"

Chris dışarı çıkarken, Gabriel beni baştan aşağı süzüyor, beni tartıyordu. Bakışlarındaki yoğunluk rahatsız ediciydi.

"Micheal ve Lucifer'ın neden senden bu kadar etkilendiğini anlamaya çalışıyorum, Hazel. Gerçekte sen kimsin?"

"Yanılıyorsunuz," diye itiraz ettim. "Bu mümkün değil, önemli biri de değilim. Kim olduğuma gelince... Bu sorunun yanıtını ben de arıyorum."

Gabriel elini çenesine koyup düşünceli bir şekilde baktı. "Belki de sebep budur."

"Anlayamadım."

"Görevlerin ya da kimliğin ne olursa olsun, gerçekten ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Tabii ki görevime devam edeceğim."

"Peki ya koruyucu melek değilsen, o zaman ne olacak?"

Bu soru beni hazırlıksız yakalamıştı. "Bu ne demek? Bildiğiniz bir şey varsa, söyler misiniz?"

Gabriel alaycı bir gülümsemeyle beni inceledi. "Senin biraz kural dışı kaldığın açık, ama bir şeylerin başlangıcı olduğun da ortada."

Tam cevap verecekken, Lucifer sınıfa girdi. Tüm odayı saran karanlık bir enerjiyle birlikte, her şey daha da karanlık bir boyuta taşındı. Gözlerim onunla buluştuğunda, içimde bir yerlerde bir şeyler kopmuştu. Kalbim, bir pervane gibi onun ışığına doğru çekildi. Yanıyordum. Kavruluyordum.

"İşlerime karışma hakkını kimden alıyorsun Gabriel?" diye sordu Lucifer, sesinde tehditkâr bir tını vardı.

Gabriel’in baskın enerjisi hızla odadan çekilirken, Lucifer gücünü hissettiriyordu. Zaferini çoktan ilan etmişti.

"Her zamanki gibi, sorunları çözmeye çalışıyorum," diye cevapladı Gabriel. "Ama bunu yoluma çıkarak yapıyorsun," diye yanıtladı Lucifer ve odaya girdiğinden beri ilk kez bana baktı. "Sen çıkabilirsin."

O kadar soğuk ve umursamaz bir tavırla söylemişti ki, içimde öfke kabardı. Ona meydan okurcasına baktım. Gözlerinde alaycı bir parıltı vardı.

"Ne oldu, bana kızdın mı?" diye sordu alayla.

Tam bir şey söyleyecekken, kolumu yakaladı ve tek kelimeyle beni mahvetti:

"Cevap versene, İşaretsiz."

Şaşkınlıktan donakaldım. "İşaretsiz mi?"

"Kimse sana işaretinin olmadığını söylemedi mi?"

O anda, her şey anlam kazandı. Bu yüzden miydi tüm bu karmaşa? Bu yüzden mi Lucifer ve Micheal bana karşı bu kadar farklıydı? İşte aradığım tüm cevap buydu. Ama artık, bu boşluğu nasıl dolduracağımı bilmiyordum.

Nadiren de olsa Tanrı'nın yarattığı ölümsüzler arasından 'İşaretsiz' olanlar doğar. Diğer ölümsüzlere oldukça benzeyen işaretsizler, çoğunlukla fark edilmeden ya da kendileri farkına varmadan Melek, Koruyucu Melek, İblis olarak görevlerini yerine getirirler. İçlerinden bazı ender olanları, iç görü yeteneğine sahiptir. Bunlar kendilerini hatta görevlerini sorgularlar ve bu onlarda bir farkındalık oluşturur. Oluşum sürecinde benliklerindeki yokluk, yani Melek/Şeytan İşareti ya da Ruh Lekesi yokluğu onları kimsesizlik, hiçlik duygularına sürükler. Ait olamadıklarını hisseder, kimliklerini, görevlerini ve yerlerini sorgularlar. Sonunda da ya şeytan ya da melek işareti alamazlarsa kendi içlerinde hiç olur, yok olurlar. Yarattıkları sorunlar nedeniyle de hiçlik dünyasına gönderilirler. Hiçlik dünyasında da bedenleri ile ruhları hiçliğe karışır.

Melek Bilimi ve Tarihi Cilt 12, Bölüm 4, Sayfa 112.

Bir şey netti: Micheal ve Lucifer’ın bana karşı tutumu bir tesadüf olamazdı. Bir şey benden kaçıyordu, ama onun ne olduğunu öğrenmeye adım adım yaklaşıyordum. Sonunda her şeyin açığa çıkacağı o an, beni ya özgürleştirecek ya da sonsuza dek mahkûm edecekti.

Loading...
0%