YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
11
"Aşk, insanı karanlığın içinden çekip çıkaran bir ışık gibidir; ama aynı zamanda en derin korkularını yüzeye çıkarır." – Anonim
Viktor
Vera ile tanıştığım andan itibaren içimde yeniden uyanan korkularla yüzleşmek zorunda kaldım. Uzun zamandır zihnimi kemiren kâbuslardan asla kurtulamamıştım; her gece, tekrar tekrar Anna’yı kaybetmenin acısını yaşıyordum. Onlarla savaşmaya çalışıyordum ama zihnim, en büyük düşmanım haline gelmişti. İnsan kendi gölgeleriyle nasıl baş edebilirdi ki?
Fakat dün geceki kâbus farklıydı. Bu kez Vera’yı kaybediyordum. Anna’yı bulduğum o karanlık ve ıssız yerde, Vera da elimden kayıp gidiyordu. Nefes nefese uyandığımda kalbim göğsümden çıkacak gibi atıyordu. Bir an için, Vera’yı arayıp aramamaya karar veremedim. Onun sesini duymak... Yaşadığını bilmek... Ama kendimi durdurdum.
Üstüme bir şey alıp balkona çıktım. Soğuk hava yüzüme çarptığında gerçekliğe döndüğümü hissettim, ama korkularım... Onlar hâlâ benimleydi. Vera... hayatıma anlam katan bu kadın, aynı zamanda korkularımın merkezine dönüşmüştü. İçimde bir şey beni boğuyordu. Onu kaybetme korkusu... Eğer böyle bir şey olursa, bu kez toparlanamazdım.
Telefonumu alıp Andrei’yi aradım. Uykulu bir homurtuyla açtı.
"Andrei?"
"Viktor, ne oldu?"
Onun yataktan doğrulma sesini duyduğumda yanıma gelmek için hazırlanacağını anlamıştım.
"Vera’yı koruması için birini görevlendir."
"Viktor—"
"Konuşma, fikir verme. Sadece yap."
Sessizlik. Söylenemeyen kelimelerin ağırlığı, havada asılı kaldı. Sonunda Andrei konuştu.
"Ona bir şey olmayacak," dedi. Sesi bir fısıltı kadar yumuşaktı ama sözlerinin ardındaki inanç sarsılmazdı. "Borya’yı arıyorum. Uzaktan takip etmesini sağlayacağım."
"Tamam."
"Sporda buluşalım mı?" diye ekledi.
"Olur."
Spor ve boks, düşüncelerimin dağınık parçalarını toparlamamı sağlıyordu. On dakika içinde spor salonundaydım ve Andrei ringde beni bekliyordu. Eldivenlerimi takıp ringe çıktım.
"Ne kadar kötüsün?" diye sordu.
"Düşünmek istemeyecek kadar."
"İyi, başlıyoruz o zaman."
Kırk dakika sonra ringden indiğimizde Andrei’nin moraran çenesi, kavgamızın tek fiziksel kanıtıydı. İkimiz de vücuda vurmayı tercih eden tiplerdik, ama zihnimdeki savaş çok daha derindi.
Duş alıp kahvaltı masasına oturduğumda Andrei karşımdaydı.
"Borya, hâlâ evde olduğunu söylüyor," dedi.
Başımı salladım ve tabağımdaki omletin bir parçasını aldım.
"Ona bugün Moskova’yı gezdirme sözüm var. Önlemler alındı mı?"
"Da, Pakhan."
Sessizlik içinde kahvaltımıza devam ederken daha fazla dayanamadım ve Vera’yı aradım. Telefonu açtığında, sesindeki titrek heyecan kalbimde bir şeyleri harekete geçirdi.
"Merhaba, Vera."
"Merhaba, Viktor. Numaramı nasıl buldun?" diye sordu, sesi hafifçe titriyordu.
"Ben seni her zaman bulurum, bir şekilde," dedim.
Andrei'nin alaycı bir gülümsemeyle bana baktığını görünce onu gitmesi için işaret ettim. Umursamadan oturmaya devam etti.
"Nasılsın, malysh?" dedim.
"Malysh mi?" Kendi içimde çelişkilerle boğuşurken, ağzımdan çıkan bu kelime, kalbimdeki duvarları daha da inceltiyordu.
"İyiyim, sen nasılsın?" dedi fısıltıyla.
"Ben de iyiyim. Dün gece Moskova’yı sana göstereceğime dair söz verdim. Eğer bugün senin için de uygunsa, öğleden sonra buluşabilir miyiz?"
"Olur, çok sevinirim," dedi. Sesi heyecanla titriyordu.
"Harika. Görüşürüz, malysh."
Andrei'nin kıkırdayan sesini duyduğumda, gözlerimi devirdim.
"Malysh demek?"
"Kapa çeneni, Andrei."
Kıkırdaması kesildi, yerini anlayış dolu bir sessizlik aldı.
"Artık zamanı geldi, Viktor."
"Bilmiyorum," dedim, iç çekerek. "Ama o özel, Andrei."
"Dün gece bir mağaza açtırdığına göre öyle olmalı, değil mi?" dedi alaycı bir ifadeyle. Gözlerimi devirdim.
"Kafanı kötü düşüncelerden uzak tutmaya çalışıyorum. Her şeyin farkındayım, Viktor."
Ayaklandığında surat ifadesi ciddi bir tavra büründü. "Barda görüşürüz," dedi ve çıkıp gitti.
Bir kahve daha içtikten sonra bara geçtim. Andrei ile bazı işlere göz atarken dikkatimi telefon ekranından ayırmamıştım. Borya’dan gelen mesajları okuyordum.
"Bayan Kuznetsova ile Bay Fyodor Obelensky gelip gittiler."
Miras meselesi... Bunun hakkında konuşmuş olmalılardı. Vera’ya biraz zaman tanımıştım; ne de olsa bu mesele onun için yeterince zordu. Ama ardından gelen mesaj, sabrımı tüketti.
"Bayan Vera, Ivan ile evden çıktı. İyi görünmüyor."
Kelimeler kanımda bir öfke kıvılcımı yaktı. Borya’ya hemen yazdım:
"Ne oldu?"
"Ivan ile araca geçti. Yüzündeki ifade… gergin ve düşünceli görünüyor."
Bir şey yazmadım. Başka yanıt gelene kadar bekledim. Nasıl olsa Borya onları takip ediyordu.
"Merkeze indiler. Bayan Vera’yı meydanda bıraktı."
"Onu takip et. Her adımında."
"Olur, Pakhan."
Telefonu kapatıp Andrei’ye döndüm.
"Meydanda inmiş."
Andrei başını salladı. "Her şey hazır. İstersen biz de gidelim."
"Tamam."
Arabaya biner binmez amacım netti: Vera’ya bir an önce ulaşmak. Ama planlar nadiren beklediğiniz gibi ilerler. Yolda, amcamın restoranında mutfakta yangın çıktığını öğrendik ve oraya uğramak zorunda kaldık.
Dmitriy bizi kapıda karşıladı.
"Neler oldu?"
"Yeni gelen acemilerden biri. Ancak mutfak bu akşam çalışamaz. Özel bir rezervasyon vardı; Amerika’dan iş insanları geliyordu."
"Benim restorana yönlendiririz."
"Orayı da aradım. Sizin de özel misafirleriniz varmış."
Endişeliydi. Onu sakinleştirmek için omzuna dokundum.
"Merak etme. Hallederler."
Tam çıkacakken Dmitriy bir adım attı.
"Benim yapabileceğim bir şey var mı?" diye sorduğumda sesim sabırsız çıktı. "Niye bu kadar acelecisin?" diye karşılık verdi.
Kısa bir an duraksadım. "İşim var."
Tek kaşını kaldırıp yüzüme baktı. Daha fazla sorgulamadı, ama bu sorgulamanın son olmadığını biliyordum.
Tam o sırada telefonum tekrar çaldı. Borya’nın sesindeki panik beni olduğum yere mıhladı.
"Bir anlığına gözden kaybettim. Kaloshin’de dar bir sokağa sapmış. Pakhan…"
Derin bir nefes aldı, sesi titriyordu.
"Saldırıya uğradı. Adamı henüz bulamadım. Ona ne verdiğini de öğrenemedim. Hastaneye götürmemiz lazım."
"Konum at."
Andrei’ye döndüm.
"Ambulansı ara."
Konumu hemen ambulansa bildirdim ve restoran çıkışına doğru ilerledim. Dmitriy kolumu tuttu.
"O kim?"
"Özel biri."
Bunun konuşulacak zamanı değildi. Başımı sallayıp uzaklaştım.
Ambulans gelmeden olay yerine vardık. Borya, Vera’nın başının altına ceketini yerleştiriyordu. Yerde yatan bedeni, dünyamın merkezindeki kırılganlıkla eşleşiyordu.
Ambulansın sesi uzaklardan duyulduğunda bir kez daha içime o eski tanıdık panik çöktü. Hayatım boyunca hastanelerde çok fazla zaman geçirmiştim. Kayıplar, trajediler... Hastanelerden nefret ediyordum.
Vera’yı ambulansa yerleştirirken doktorlara durumu anlatmaya çalıştık. Ardından Andrei gözlerime baktı.
"Burası bende. Git."
"Adamı bul."
Başını onaylarcasına salladı ve beklemeden birkaç adamımla birlikte hastanenin yolunu tuttuk.
"Sacha, hızlı sür."
"Emredersiniz, Pakhan."
Hastaneye vardığımızda Vera’yı acil servise aldılar. Doktorlar, hayati bulgularının iyi olduğunu söylediğinde bir nebze rahatladım. Ancak hâlâ o kâbusun gerçekliğinden çıkamamıştım.
Andrei, Vera’yı bayıltan gazın türünü öğrenip doktora iletti. Tedavi başladı ve sonunda stabil hale gelince onu bir odaya aldılar.
Gözlerimin önündeydi, ama korkularım hâlâ canlıydı. Onu kaybetme düşüncesi, varlığımı sarsıyordu.
Yanına oturdum ve sessizce o güzel yüzünü izledim. Kalbim, duygularımın ağırlığını taşırken onun varlığıyla teselli bulmaya çalışıyordu.
Kendi kendime mırıldandım: "Karanlık, hayatımın her köşesini sardığında sen geldin, Vera. Ve ışığın yalnızca bir umut değil, bir gerçek olduğunu bana hatırlattın. Sen, hayatımda başıma gelen en güzel kaossun."
Yatağın üzerinde hafif bir hareketlenme hissettim. O güzel gözleri yavaşça açıldı ve bakışları benimkilerle buluştuğunda nefesim bir kez daha kesildi.
Vera
Gözlerimi araladığımda, oda bir sis perdesi ardında gibiydi. Her şey flu ve belirsizdi. Başım ağırdı, sanki varlığım yatağa sabitlenmiş gibiydi. Zorlukla başımı yana çevirdiğimde, Viktor’un yüzünü gördüm. Kaşları çatılmış, derin bir endişe yüzüne kazınmıştı. Beni fark ettiğinde, oturduğu yerden bana doğru eğildi.
"Beni çok korkuttun, malysh," dedi. Sesi rahatlamış gibiydi, ama içinde hâlâ bir tedirginlik vardı.
Doğrulmaya çalıştım, ama o, beni nazik bir güçle tekrar yatağa yasladı.
"Kalkma," diye uyardı. Sesi yumuşak ama kesindi; gözlerinde hem koruyucu bir kararlılık hem de bastırılmış bir korku vardı.
"Neler oldu, Viktor?" diye sordum. Sesim neredeyse bir fısıltı kadar zayıftı. Belirsizlik ve korku içime işlemişti.
Viktor’un yüzü ciddileşti, kaşları biraz daha çatıldı. Ardından konuşmaya başladı. Bir hırsızın beni bayılttığını, çantamı çaldığını söyledi. Kelimeleri sakin ama keskin bir öfkeyle dökülüyordu. Olanları duyduğumda içimdeki korku dalgası büyüdü. Hafızam bulanık olsa da o anın parçaları zihnimde bir araya gelmeye başladı.
"Orada ne işin vardı, malysh?" diye sordu. Sesi bu kez daha derin ve sorgulayıcıydı, ama içinde hâlâ endişe saklıydı.
Gözlerimi kaçırarak omuzlarımı hafifçe silktim. "Sadece dolaşıyordum," dedim, sözlerim bir savunma gibi çıkmıştı. "Güzel bir müzik sesi duydum ve..."
Cümlemi tamamlamama gerek kalmadı. Viktor’un yüzü daha da gerildi. Bakışları karanlık ve ciddiydi. Sanki her kelimem onu daha fazla endişelendiriyordu.
"O sokak tehlikelidir, Vera," dedi. Sesi yumuşak ama altında sert bir kararlılık vardı. "Bir daha yalnız başına oralarda dolaşmayacaksın. Yanımda olmadığın sürece değil."
Onun bu koruyucu tavrı içimde bir sıcaklık oluştururken, aynı zamanda kararlarıma müdahale edildiğini hissetmek beni rahatsız ediyordu. Ağzımı açıp itiraz edecektim, ama o anda kapı yavaşça aralandı. İçeri Viktor’un yanında gördüğüm iri yapılı adam girdi. İsmini hatırlayamıyordum.
Adam sessizce Viktor’a yaklaştı. İkisi de odanın bir köşesinde alçak sesle konuşmaya başladılar. Konuşmalarından hiçbir şey anlayamıyordum, ama bir ara ikisi de bana baktı. Viktor’un bakışları karanlıkla dolmuştu. Adamın söyledikleri yüzünden mi, yoksa beni koruyamamanın öfkesiyle mi bilmiyorum, ama omuzlarının gerildiğini ve yüzündeki sertliğin arttığını görebiliyordum.
Adam kısa bir süre sonra odadan çıktı. Viktor tekrar yanıma döndüğünde, yüzündeki ifade değişmişti. Sakin görünüyordu, ama bu sakinliğin altında fırtınalar kopuyordu.
"Çantan ve adam bulundu," dedi soğuk ve keskin bir tonda.
Şaşkınlıkla doğruldum. Çantamın bulunması bir rahatlama hissi getirse de onun bu kadar kısa sürede durumu çözmesine hayret ettim.
"Teşekkür ederim," dedim. Kelimelerim nazik ve kırılgandı. Duygularımı kontrol etmekte zorlanıyordum, ama Viktor’un bakışlarında sadece koruma ve kararlılık vardı. Onun varlığı bile bir şekilde güvende hissetmemi sağlıyordu.
O an, Viktor’un sadece bir karmaşa değil, aynı zamanda bir sığınak olduğunu fark ettim. Ama bu sığınak, bana kendi sınırlarımı çizme özgürlüğü tanıyacak mıydı? Bu sorunun cevabını bulmam gerekiyordu ve cevabı ararken Viktor’un gözlerindeki yoğun bir ifade saklayan bakış beni o anın içine çekti.
Yavaşça yanıma yaklaştı, nazik ama kesin bir hareketle çenemi tuttu. Bakışları karanlık bir fırtına gibiydi, sözleri ise o fırtınanın ardından gelen gök gürültüsü gibi yankılandı.
"Ben yanında değilken dışarı çıkmayacaksın, Vera. Ciddiyim," dedi.
Gözlerimi ondan ayırmadan, meydan okurcasına cevap verdim. "Bana karışamazsın, Viktor."
Sözlerim güçlü görünse de içimde bir şeyler çatırdıyordu. Bu bir oyun değildi; hissettiğim baskı, Viktor’un geri dönülemez bir ciddiyetle konuştuğunu gösteriyordu. Gözlerinde aniden beliren o çözümsüz ifade, beni hem korkutuyor hem de büyülüyordu.
"Bana itaat edilmesine alışkınım, Vera," dedi, sesi alçak ama içinde saklı bir tehdit taşıyordu.
Onun bu kesinliği beni hem sinirlendiriyor hem de şaşırtıyordu. Daha yeni tanışmıştık. Bana nasıl karışabilirdi? Hem nasıl olur da bir insan bu kadar kısa sürede bu denli yoğun bir endişe taşıyabilirdi?
"Viktor, birbirimizi henüz tanımıyoruz," dedim, sesim önceki kadar güçlü değildi. İçimdeki karmaşa, kelimelerime yansıyordu. "Niye bu kadar endişelisin? Ben senin…"
Cümlemi bitiremeden Viktor, parmağını dudaklarıma götürerek beni susturdu. Gözlerinde, saklanmaya çalışılan bir acı parladı. Öyle bir acı ki, kelimelere dökülemeyecek kadar derindi. O acı kime aitti? Hangi geçmişin izlerini taşıyordu?
"Bir kez bunu yaşadım. Bir daha olmaz," diye fısıldadı. Sesi, bir rüzgarın dokunuşu kadar hafif ama bir fırtına kadar güçlüydü.
Sonra yanıma oturdu. Varlığı, nefes alışverişimi düzensizleştirecek kadar yakındı. Ama gözleri, bir an için benden uzaklaşmış gibiydi, sanki başka bir zaman dilimine bakıyordu.
Elimi hafifçe koluna koydum. O küçük dokunuş, onu bulunduğu düşüncelerden çıkardı. Bakışlarını tekrar bana çevirdi, ama gözlerinde hâlâ o derin karanlık vardı.
"Viktor," dedim nazikçe, "geçmişini sormuştum ama yanıtlamadın. Şimdi de benimle konuşmayacak mısın?"
Yüzümün her hattını ellerinin arasına aldı. Sessizliği, kelimelerin taşıyamayacağı kadar ağırdı. Bazı insanlar acılarını paylaşmazdı; ne kadar ağır olursa olsun, o yükleri içlerinde taşımayı seçerlerdi. Viktor da o insanlardan biriydi.
"Belki başka bir zaman, malysh," dedi. Sesi, her zamankinden daha yumuşak, ama kırılgan bir tını taşıyordu. "Bu kadar korkmadığım bir zaman, belki geçmişimi anlatırım. Ama şimdilik…"
Sözleri yarım kaldı. Elleriyle beni nazikçe yatağın ortasına kaydırdı. Sonra, ansızın yanıma uzandı. Başını göğsüme yasladığında, bedenim ve ruhum bir an için dondu. Sarıldığında ise içimde bir şeyler çözülmeye başladı.
O an fark ettim: Viktor, benim için sıradan bir adam değildi. O, kısa bir sürede ruhumun en derin köşelerine dokunmayı başarmıştı. Ama bu dokunuş, içimde yeni bir soruyu da beraberinde getirdi: Onun gölgeleriyle yaşamayı öğrenebilir miydim?
Viktor
Vera’nın göğsüne başımı yasladığım an, uzun zamandır ilk kez huzurla nefes alabildiğimi hissettim. O, hayatıma aniden doğan bir güneş gibi parlıyordu, ışığıyla her şeyi değiştiren bir mucizeydi. Kendimi bildim bileli mucizelere inanmazdım; hayatı kontrol edenin sadece seçimler ve mantık olduğuna inanırdım. Ama Vera... Vera bu inancımı yerle bir ediyordu. Yanında tüm karanlıklarım siliniyor, nefes almak yeniden mümkün hale geliyordu.
Kafamı kaldırıp o büyüleyici gözlerine baktım. Ona bakarken içimdeki korkular su yüzüne çıktı. Onu kaybetmek, benim için her şeyin sonu demekti. Geçmişim, hatalarım, düşmanlarım... Hiçbiri ona dokunmamalıydı. Bir daha asla böyle bir acıyı yaşamaya dayanamazdım. Daha önce Anna’yı kaybetmiştim; o kayıp beni parçalamıştı. Ama Vera… O, her şeyden farklıydı. O, çok daha derin ve çok daha özeldi.
Tekrar boynuna yaslandım, kokusunu içime çektim. Bu koku, sakinliğin ve ait olmanın tanımıydı. Birkaç saat önce onun zarar gördüğü haberini aldığımda, tüm kontrolümü kaybetmiştim. Borya, onu baygın bulduğunu söylediğinde, damarlarımdan geçen korkuyu kelimelere dökmek mümkün değildi. Ama şimdi buradaydı, yanımdaydı.
O an Vera’nın parmaklarının saçlarımın arasında dolaştığını hissettim. Bu küçük dokunuşlar beni sakinleştirdi, kontrol altına aldı. Onun bu hareketi her zaman yapmasını istediğimi fark ettim. Sadece fiziksel bir dokunuş değildi bu; ruhuma dokunan bir huzurdu.
"Seni bu kadar mahveden şeyin ne olduğunu merak ediyorum, Viktor," dedi, sesi yumuşak ama içinde derin bir merak vardı. "Seni zorlamayacağım ama bir gün anlatmanı bekleyeceğim. Belki de kader beni bu yüzden karşına çıkarmıştır; seni iyileştirmem için."
Derin bir nefes aldım, gözlerimle onun gözlerini aradım. O da benim içimdeki karanlığı görebiliyordu. Bu kadar kolay görülebilecek bir şey olmasından nefret ediyordum, ama aynı zamanda onun bu karanlığı anladığını bilmek beni bir şekilde rahatlatıyordu.
"Kader ya da tesadüflere," dedim sessizce, "inanmam, malysh."
Ona meydan okurcasına gülümsedi. "Sence karşılaşmamız tesadüf değil miydi? Yanlış locaya girdim, Viktor."
Gözlerime derinlemesine baktı. Bakışları, söylediklerini sorgular gibi değildi; daha çok gerçeği bildiğimi düşündüğünü hissettiriyordu. "Kimse tesadüfen tanışmaz, Vera," dedim. "Hayatlar öylesine kesişmez. Her şeyin bir anlamı vardır."
Ellerimle yüzünü nazikçe okşadım. Göz kapakları yavaşça kapandı. O an, onun saf huzur içinde olduğunu görmek her şeye değerdi. "Boşuna karşılaşmadık, moya malyshka (moy, moya benim anlamına gelir)," diye fısıldadım. "Ama kader değil, insanların seçimleri ve mantık bu dünyayı yönetir. Kader kimseye bu kadar cömert davranmaz."
Başımı kaldırıp dudaklarını öptüm. O öpücük, benim korkularımı hafifletmekle kalmadı; tüm dünya yeniden anlam kazandı. Geri çekildiğimde gözlerini açamadı. İçinde bulunduğu o derin düşünceler, konuşmadan önce sessizlikle yankılandı.
"Tesadüf olsa da bu bir serendipity olabilir, Viktor," dedi. "Serendipity, şans eseri karşımıza çıkan güzellikleri anlatmak için kullanılır. Hangisi bizi bir araya getirdiyse..."
Durdu. Gözleri derin bir düşünceyle dalmıştı. "Hepsine teşekkür ederim," dedi sonunda, sesi bir fısıltı gibi hafif ama taşıdığı anlam kadar ağırdı.
Vera’nın o yumuşak sesiyle söylediği kelimeler, kalbimde kontrol edemediğim bir yangın başlattı. İçimde bir şeylerin değiştiğini hissettim; her geçen saniye, onu ne kadar derinden sevdiğimi bir kez daha fark ediyordum. "Beni bulduğun ve yanımda olduğun için de teşekkür ederim," dediğinde, sözleri beni bir kez daha karanlık geçmişimden çekip çıkardı. O an anladım: Artık ondan ayrılamazdım.
"Seni artık bırakamam," dedim, sesim duygularımın ağırlığıyla derinleşmişti. Ona olan bağlılığım, her şeyin ötesindeydi.
"Viktor, ben…" diye başlayacak oldu, ama onu susturdum. Parmağımı dudaklarına bastırdım, kelimelerinin devamını duymaya cesaretim yoktu. "Uzaktayken seni koruyamam," dedim, dudaklarım istemsizce titrerken. "Sevemem de."
Bir süre onun o büyüleyici gözlerine baktım. Sessizlik, aramızdaki gerçeği dile getiriyordu. İtiraflarım ona fazla gelmiş olmalıydı. Belki de haklıydı; bu kadar kısa zamanda kimseye bu kadar yaklaşmamış, kimseye bu kadar bağlanmamıştım. Ama Vera farklıydı. Onu gördüğüm ilk andan itibaren, içimdeki karanlığı aydınlatan bir ışık olduğunu hissetmiştim.
Son kelimemle nefes almayı unuttu. Bu, duygularımın ona ne kadar çok şey ifade ettiğini anlatıyordu. Ama bilmeliydi ki, bu sadece bir başlangıçtı. Geçmişim, karanlık ve sert gerçeklerle doluydu. Ona her şeyi anlatmak istiyordum: yaşadığım acıları, düşmanlarımı, içimdeki karanlık savaşları... Ama şimdi zamanı değildi.
Geçmişimin gölgeleri zihnimi ele geçirirken, Vera’nın yüzüne bakmaya devam ettim. Onu kaybetme fikri, tüm düşüncelerimi alt üst ediyordu. Eğer benim olmasa bile, onu korumak ve mutlu bir hayat sürmesi için her şeyi yapardım.
Eskiden cesur bir adamdım, çünkü kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. Ama şimdi... şimdi kaybedecek çok şeyim vardı. Vera, hayatıma giren bir mucizeydi. Onun sevgisi, acılarımı dindiren, ruhumu iyileştiren bir armağan gibiydi. Güçlüydüm, yerimi hak ederek kazanmıştım, ama geçmişimin gölgeleri hâlâ peşimdeydi. En büyük korkum, Vera’nın bu karanlığa çekilmesiydi.
"Niye bu kadar endişelisin, Viktor?" diye sordu. Sesi yumuşak, ama içinde derin bir merak vardı.
Gözlerimi ondan ayırmadım. Duygularım yüzüme yansımış olmalıydı, çünkü Vera hüznümü hissetmişti. İçten içe biliyordum; bana yaklaşmaktan korkuyordu. Ve belki de haklıydı. Ama Vera, karanlığımın içinde parlayan bir yıldızdı. Onun yanında, geçmişimin ağırlığını unutuyordum. Gülüşü, acılarımı unutturan bir melodi gibi yankılanıyordu.
"Seni kaybetmekten korkuyorum, malysh. Bu yüzden endişeliyim," dedim, sesimdeki ciddiyeti gizlemeden.
Gözlerinde bir karmaşa belirdi. Ne yapacağını, ne düşüneceğini bilemez haldeydi. Ama artık duramıyordum. İtiraflar, kalbimden taşan bir sel gibiydi.
"Bir erkek, düşüncelerinin her anını işgal eden kadınla birlikte olmalı, Vera," dedim, sesim yavaş ve derindi. "Çünkü o kadın, ruhunun derinliklerine işleyen bir melodi gibi olmalı; hayatının her anını renklendiren, karanlık günlerinde bile parlayan bir ışık."
Gözlerinin içine bakarak devam ettim. "Sen benim için çok özelsin. Anlamın bambaşka. Hayatımda bir yerin var, çok derin bir yer."
Ona tüm dünyamı sunduğumun farkındaydım. Ve artık biliyordum: Vera, geçmişin gölgelerini aşmam için ihtiyacım olan cesaretti.
Bu sözlerle yine nefesi kesildi. Bakışlarındaki derinlik daha da arttı; karşımda, geçmişin tüm acılarına rağmen dimdik duran bir kadın vardı. Ama sonra ellerini kaldırıp yüzümü nazikçe tuttu. Dokunuşu, kalbimde daha önce hissetmediğim bir huzur dalgası yarattı. Gözlerindeki kararlılık ve kırılganlık, içimde bir şeyleri yerinden oynattı. Ardından fısıldadı, sesi utanma ve cesaretin aynı anda yankılandığı bir tınıyla doluydu:
"İlk öptüğüm erkek sensin, Viktor."
Bir an için zaman durdu. Kalbim, kelimelerinin ağırlığı altında adeta tökezledi. Beynim, bu cümlenin anlamını tam olarak kavrayamıyordu. Chert! Bu doğru olamazdı, değil mi?
Gözlerimi, onun masum bakışlarına diktim. O an gözlerinde gördüğüm şey, gerçeğin ta kendisiydi. Doğruydu. O, benim için ilk ve tek olmayı seçmişti. Kalbimde yeni bir yangın başladı; bu, daha önce hissetmediğim türden bir koruyuculuk ve aşk karışımıydı.
Yüzüne dokundum, çenesini parmaklarımın arasında nazikçe kavradım. Gözlerindeki nemi ve kirpiklerine takılmış küçük damlacıkları fark ettim. Onun masumiyetinin ne kadar kırılgan olduğunu o an daha da derinden hissettim. Kirpikleri titriyordu, ama bakışları benimkilere kenetlendiğinde, içimde bir yerlerin çözülüp başka bir şeye dönüştüğünü hissettim.
Aramızdaki bağ, tarif edilemez bir güçle kendini hissettiriyordu. Onun bu masumiyetini ve sevgisini sonsuza dek korumam gerektiğini o anda anladım. Bir erkeğin hayatında nadiren böyle bir an yaşanır; bu anların bir kısmı şanstır, bir kısmı ise ilahi bir hediyedir. Vera, benim için bu ikisinin bir birleşimiydi. Onun varlığı, içimde ağır bir sorumluluk hissi uyandırıyordu. Ama bu sorumluluğu taşımak, bir yük değil, onurdu.
"Tek öptüğün, hatta son öptüğün de ben olacağım, moya malyshka," dedim, sesimdeki kararlılık yankılanıyordu. "Sana zarar gelmesine asla izin vermeyeceğim. Senin için savaşırım. Seni sevmek, benim en kutsal görevim olacak."
Sözlerim havada bir yemin gibi asılı kaldı. O an yalnızca ona ait olduğumu hissettim. Kalbim onun kalbine bağlanmıştı; bu bağ, hiçbir şeyle koparılamayacak kadar güçlüydü. Vera’yı sevmek, korumak ve onunla bir hayat kurmak, artık sadece bir istek değil, içimdeki fırtınanın tek amacıydı.
Ve o fırtına, Vera’yı her şeyden, herkesten korumak için kopmaya hazırdı.
"Aşk, kontrol edilemez bir güçtür. Seni mahveder, yeniden yaratır, ama sonunda seni kendisine tutsak eder; ama aynı zamanda seni kendine bağlayarak yeni bir başlangıcın kapısını aralar." – Anonim
Okur Yorumları | Yorum Ekle |