58. Bölüm

50

kitsudaphne
kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"Kalbimin bana söylediği gibi yaşamayı tercih edecektim." – Vera Vasiliev

(Vera)

Mesajdan sonra tekrar uyumayı denedim ama bu mümkün değildi. Viktor yanımda olmadığında gözlerimi kapatmak bile zordu. Hayatıma bu kadar hızlı bir şekilde giren Viktor, aynı hızla kalbimin kontrolünü ele geçirmiş, hayatımda kendine kalıcı bir yer edinmişti. Onun varlığı, zihnimin arka planında sürekli yankılanıyordu. Yine de… verdiğim karar doğruydu, en azından şu anki belirsizliklerin içinde. Belki çaresiz bir şekilde almıştım bu kararı, ama uzaklık bize iyi gelebilir, her şeyi daha net görmemi sağlayabilirdi.

Bir saat daha yatakta dönüp durduktan sonra sonunda pes ettim ve kalktım. Spor kıyafetlerimi giydim. Büyükannemin evinin geniş arazisi, kafamı dağıtmak için idealdi ve koşmak iyi bir tercih olacaktı. Hazırlandıktan sonra merdivenlerden indim. Ekaterina ile karşılaştım, bana her zamanki sıcaklığıyla gülümsedi.

"Günaydın, Vera."

"Günaydın. Biraz koşacağım."

"Sana güzel bir kahvaltı hazırlayayım, kızım."

"Olur, Ekaterina."

Dışarı çıktığımda Orrel ve Borya hemen yanıma geldiler. Onlara baktım. “Biraz koşacağım,” dedim. Orrel başını salladı, Borya ise hemen telefonunu çıkarıp mesaj yazmaya başladı. Tahmin etmem zor değildi; Viktor yine her adımımı takip ediyordu. Bunu engellemek mümkün değildi ve artık umursamamayı tercih ediyordum.

Koşarken Orrel ve Borya beni bir köşeden izliyorlardı. Bahçenin etrafındaki adamların sayısındaki artış dikkatimi çekti. Kafamı dağıtmaya çalışmak şöyle dursun, düşüncelerim sanki daha da yoğunlaşıyordu. Zihnimde yankılanan tek bir kelime vardı: Viktor. O, aklımdan çıkmıyordu, her nefes alışımda adeta içimde yankılanıyordu.

Nefes nefese durduğumda ellerimi dizlerime koyup derin nefesler aldım. Ne kalbim ne de zihnim sakinleşiyordu. Kaçmanın faydası yoktu. Ayağa kalktım ve eve yöneldim. Kalple savaşmak ağırdı. Peki, galip gelebilecek miydim?

(Viktor)

Saat beşte uykuyla savaşmanın anlamsız olduğunu fark ettim ve yataktan kalktım. Zihnim susmuyor, içimdeki huzursuzluk her geçen dakika büyüyordu. Spor salonuna indiğimde, bir saat boyunca hiç durmadım. Yine de ne bedenim ne de aklım rahatlamıştı. Borya'dan gelen mesaj ise, içimdeki huzursuzluğu biraz olsun yatıştırmadı.

"Bayan Vera, koşuya çıktı."

Saat altı olmuştu. Vera da uyuyamıyordu. Onun da huzursuz olduğunu bilmek içimdeki düğümü daha da sıkıyordu.

"Takip edin. Onu gözünüzden ayırmayın."

"Tamam, Pakhan."

Elimde telefon, boş gözlerle ekrana bakarken Andrei içeri girdi ve sessizce karşıma geçti.

"Ringe geçelim mi?" diye sordu.

"Olur," dedim kısa bir cevapla.

Konuşmaya değil, içimdeki karanlıkla yüzleşmeye ihtiyacım vardı. Boks eldivenlerimizi giydik ve dövüşmeye başladık. Her yumruk, içimdeki öfkeyi hafifletmeliydi, ama her darbe beni daha da geriyordu. Bir süre sonra elimi kaldırdım, içimdeki yükün hafiflemeyeceğini anladım.

"Yeter."

Ringten atlayıp bir banka oturdum. Andrei yanıma geldi, eldivenlerini çıkardı ve her zamanki sakin sesiyle konuşmaya başladı.

"Tam olarak ne olduğunu anlatacak mısın?"

Andrei, konuşabileceğim nadir insanlardan biriydi. Ama şu an kelimeleri bulmak zordu. Bir süre sustuktan sonra, derin bir nefes aldım.

"Olduğum kişiden korkuyor."

Eldivenleri sertçe çıkardım ve yere fırlattım. Bu yük ağırdı, çok ağır.

Andrei derin bir iç çekti, kollarını bacaklarına dayadı ve uzaklara daldı.

"Lena gibi."

Bu iki kelime havada asılı kaldı. Lena. Andrei’nin ilk ve tek aşkıydı. Yıllardır onu ikna edememişti. Lena da Vera gibi bizim dünyamızdan korkuyordu. Ve Andrei, yıllardır bu aşkın içinde sessizce mahvoluyordu.

Bir süre sessiz kaldık, sadece ağır nefeslerimizi duyuyorduk. Andrei'nin aşk acısını bilirdim; hissettiklerini anlamak için sözlere gerek yoktu.

"Ne yapacağımı bilmiyorum," dedim sessizce. "O kadar çaresizim ki, onu Moskova’da tutmak için her türlü bahaneyi kullanabilirim."

Andrei, derin bir nefes aldı. "Aşk çaresiz kararlar aldırır, Viktor."

Başımı eğdim. "Onu asla zorlayamam, ama aramızdaki şey... aşktan büyük Andrei. Seçimi ona bıraktım, ama gitmesine izin veremiyorum. Onu bırakamıyorum."

Andrei’nin sesi yumuşaktı ama içindeki ağırlık belirgindi. "Eğer vazgeçebilseydin, bu aşk olmazdı zaten, Viktor. Lena bir kere bana gel dese, ona koşarak giderim."

Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Yılların birikimi ve acısı onun üzerinde izler bırakmıştı. Aynı acı, kalbimde yankılanıyordu.

"Durmuyor. İçimdeki aşk bir türlü susmuyor. Kalbim sürekli onunla atıyor ama o, bana gelmiyor. Bir adım bile atmıyor."

Andrei’nin sesi, uzaklardan, derin bir boşluktan geliyormuş gibi sarmalıyordu beni. Onu dinlerken gözlerim sabitti, ama anlatacaklarının beni nereye sürükleyeceğini biliyordum. O acıyı anlıyordum, her kelimesi içimdeki karanlığı aydınlatıyordu.

"Bir hafta önce," diye devam etti Andrei, "onu görmek için evinin önüne gittim. Yanında bir adam vardı. O an aklımdan geçen düşünceler öylesine karışıktı ki, kıskançlık bir zehir gibi vücuduma yayıldı. Lena eve girdikten sonra, o adamı takip ettim. Onun kuzeni olduğunu öğrenene kadar adama neredeyse saldıracaktım."

Bir anlık sessizlik çökmüştü aramızda. Andrei’nin bu çaresizliğini saklamaya çalışmadığını gördüm. O her zaman güçlüydü ama aşk, insanı farklı biri yapıyordu.

"Kuzeni her şeyi açıkladıktan sonra," dedi Andrei, hafif bir tebessümle, "tek yapabildiğim şey ne oldu biliyor musun? Evine gitmek. Ama aklıma gelebilecek en saçma bahaneyle. Çocukken okuduğu ve sevdiği kitabın ilk baskısını alıp sırf onu birkaç dakika görebilmek için evine gittim."

Gülümsedim ama gözlerimdeki ciddiyet yüreğimin derinliklerinde kıvılcımlar ateşle dans ediyordu. "Peki, sonra ne oldu?"

Andrei omuzlarını silkti. "Sonra? Lena kapıyı açtı ve bana şaşkınlıkla baktı. Ama ne zaman onun karşısında olsam, ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Normalde aklı başında, zeki bir adamım. Ama onun yanında… her şey altüst oluyor. Söylemek istediğim hiçbir şeyi doğru düzgün ifade edemiyorum. Bir süre sonra, o da toparlanıp konuştuğunda, bana neden geldiğimi sordu. Kitabı uzattım ve kitabı gördüğünde yüzünde oluşan gülümsemeyi izledim."

Andrei'nin sesi, o anki duyguyu yeniden yaşar gibiydi. "Peri kızı gibiydi Viktor. Hele gülerken. O bir anlık gülümseme için her şeyimi veririm. Veriyorum da. Ama sonra... bana yeniden baktığında, bakışlarında her zaman gördüğüm tek duygu belirdi. Kararsızlık."

Dinledim, her kelimesini dikkatle sindirdim. Andrei’nin ne kadar kırılgan olduğunu fark ettim. Devam etti, sesi fısıltıya dönmüştü.

"Onu kendime çekip öptüm. Ama beni durdurdu. Geri çekildi. Ağzından çıkan tek kelime yine cehennemim oldu. ‘Olmaz’ dedi. Ve oradan ayrıldım."

Derin bir nefes aldım. "Fark etmediğin tek bir şey var, Andrei."

Andrei bana baktı. "Ne?"

"Hayatında başka biri yok. Lena’nın da yok. Ve olmayacak gibi de görünüyor."

Andrei kaşlarını çattı. "Yani?"

"Hala bir şansın var. Her şey bitmiş değil."

Andrei derin bir iç çekti, ellerini saçlarının arasından geçirdi. "Esas senin şansın var Viktor."

Ona baktım, kaşlarımı kaldırdım. "Nereden biliyorsun?"

"Biliyorum çünkü Vera sana baktığında gözlerinde o derin sevgi ve hayranlığı görebiliyorum. Tıpkı kahramanına bakar gibi. Ama Lena… Lena bana baktığında sadece hüzün görüyorum."

Başımı iki yana salladım. "Bir gün gitmek istersen, sana izin vereceğimi biliyorsun değil mi Andrei? Aşk, her zaman kıymetlidir."

Andrei derin bir iç çekti, gözleri uzaklara daldı. "Biliyorum Viktor. Ama sen de gitmeyeceğimi biliyorsun."

Omzuna bir elimi koydum, bakışlarım derin ve kararlıydı. "Bunu zaman gösterecek."

Andrei başını olumsuz anlamda salladı. "Biz kardeşiz, Viktor. Ama Lena’ya duyduğum aşk her ne kadar içimi yakıp kavursa da, burası benim yuvam. Ben buyum; kendim olmaktan asla vazgeçemem. Onun aşkı belki içimde sınırsız, ama bu da benim kimliğim. Gözlerinin derinliklerinde kaybolsam da, kendi kimliğimi kaybetmek istemiyorum. Aşkım, elimi ve kolumu bağlasa da, gerçekliğimden asla kaçamam."

Gözlerim uzaklara dalarken Andrei’yi yanıtladım. "Çaresiz kararlar alabilmek için önce gerçekten çaresiz kalmak gerekir, Andrei. Biz henüz o aşamada değiliz. Gerçek çaresizlik... insanın aklının bile alamayacağı şeyler yapmasına neden olur. Bazen kim olduğunu bile unutturur."

Andrei, söylediklerimi sindirirken bir süre sessiz kaldı. Sonra ağır adımlarla ayağa kalktı, sanki yüklerini omuzlarından düşürmek istercesine.

"Sanırım haklısın," dedi, fısıldar gibi. Ayağa kalktım.

"Geliyor musun?"

Başını salladı, ikimiz birlikte spor salonundan çıktık. Odama gidip hazırlanırken içimdeki huzursuzluk derinleşti. Aşağıya indiğimde herkes hazırdı. Bara doğru ilerledim, kafamı dağıtmak için işlere koyuldum. Ama her şeyin ardında hala bir isim vardı, her nefesimin içinde yankılanan. Vera.

(Vera)

Kahvaltı masasında Ekaterina ve Ivan bana eşlik ediyorlardı. Gözümün önünde duran çay bardağının buharı, sabahın sakinliğini yansıtıyordu. Onlarla sıradan konular hakkında konuşmak, zihnimi bir süreliğine de olsa meşgul etmişti. Rahatsız edici duyguların gölgesi geride kalmış gibiydi. Ancak bu sakinlik, içimdeki dalgaları durdurmaya yetmezdi; farkındaydım.

Bir an sessizlik çöktü. Kahvemi yudumlarken telefonum çaldı. Ekranda tanıdık bir isim belirdi: Yulia teyze.

"Merhaba Vera," dedi, sesi oldukça içtendi.

"Merhaba Yulia teyze, nasılsınız?"

"İyiyim kızım, sen nasılsın?"

"Ben de iyiyim," diye yanıtladım, ama içimde hafif bir huzursuzluk vardı. Onunla konuşmak, daima karmaşık duyguları beraberinde getirirdi.

"Müsaitsen," diye devam etti, "seni Bolshoy’da sanat yönetmeni olan bir arkadaşımla tanıştırmak istiyorum."

Sanki bir anda tüm dikkat dağıtıcılar yok oldu. Dans, hayatımın en önemli parçasıydı. Ve böylesi bir fırsat... Evet, bu kesinlikle beni fazlasıyla meşgul ederdi. İçimdeki heyecanı saklamak mümkün değildi.

"Harika olur," dedim, sesimdeki hevesi fark ederek. "Ne zaman görüşeceğiz?"

"Bugün öğleden sonra, saat bir gibi seni evden alırım. Birlikte öğle yemeği yer, aklındakileri onunla paylaşırsın. Daha önce ondan bahsetmiştim sana; Maksim Sidorov ismini duymuş muydun?"

Ağzım açık kaldı. Maksim Sidorov, Bolshoy’un efsanelerinden biriydi. Sanat yönetmenliğini yaptığı baleler, sahnelerde yankılanan birer mucizeye dönüşmüştü. İsmi bile heyecanımı alevlendirmeye yetmişti.

"Arkadaşınız Maksim Sidorov mu?" dedim, neredeyse nefesim kesilerek. "Elbette onu duydum, bir efsane."

Sesime yansıyan heyecanı saklamak imkânsızdı. Bu bir hayaldi, neredeyse gerçek olamayacak kadar güzel bir hayal.

"Onunla tanışmak... şimdiden heyecanlandım."

Yulia teyzenin hafif gülümsemesi neredeyse telefondan duyulacak kadar açıktı. "Bunu duyduğuma sevindim," dedi. "Çünkü senden epey etkilendi. O da seni tanımak için sabırsızlanıyor."

Kalbim bir anda hızlandı. Midemdeki kelebekler öylesine güçlüydü ki, nefes almakta zorlandım. Bolshoy... Her balerinin hayalini süsleyen o büyük sahne. Ve o sahnenin ardındaki en büyük efsanelerden biriyle tanışmak... Bu bir mucizeydi.

"Bu harika olur, Yulia teyze. Ayrıca..." Bir an duraksadım. "Çok teşekkür ederim."

"Sana yardım etmek benim için bir onur, sevgili kızım. Sen bana Nadia’nın emanetisin. Elbette sana destek olacağım. Hem uzun zamandır görüşmedik. Bu, bir vesile olur."

"Elbette, Yulia teyze."

"Görüşürüz, Vera."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattığımda, Ekaterina ve Ivan’a olan biteni anlattım. Ekaterina heyecanıma ortak olmuş gibiydi, ama ben hâlâ arada kalmıştım. Yulia teyze ile olan ilişkimiz... tam anlamıyla açıklayamadığım bir şeydi. İçimde ona karşı garip bir karmaşa vardı. Onunla ilgili hislerimi hâlâ tam olarak çözememiştim. Yine de, ön yargılı olmak bana göre değildi. Hislerimi zamana bırakmıştım.

Bir yandan dansa olan tutkumla yanıp tutuşurken, diğer yandan Yulia teyzenin varlığı... İkisi arasında bir denge kurmaya çalışıyordum. Ancak o denge, bazen öylesine kırılgandı ki, bir adımım her şeyi değiştirebilirdi.

Bölüm : 30.10.2024 07:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...