YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Kalbim sadece senin için atıyordu, Viktor. Her adımda seni hissediyordum, her dansımda sana olan sevgimi dile getiriyordum." — Vera Vasiliev
Viktor
Birkaç hafta boyunca sakin ama bir o kadar hareketli bir süreç başlamıştı. Vera, Giselle’in sponsorlar için hazırlanan provalarına hız kesmeden devam ederken, ben ise kendi düşmanlarımın peşine düşmüştüm. Henüz içimizdeki köstebeği bulamamış olsak da, yaklaşmakta olduğumuzu hissediyordum.
O sabah uyandığımda Vera çoktan kalkmış, hazırlanmıştı bile. Gözleri ışıl ışıldı ve enerjisi odanın her köşesine yayılıyordu. Uykulu gözlerimi ona çevirince yanıma geldi, yumuşak bir öpücükle beni selamladı.
"Günaydın sevgilim."
Uyandığımı belli eden bir gülümsemeyle ona karşılık verdim. "Sanırım uyanmak için en güzel sebebim sensin, Vera."
Yüzünü nazikçe okşadım, yatakta doğruldum. "Günaydın, güneşim. Bu sabah erkencisin."
Ellerini ince beliyle kavuşturdu, sesindeki neşeyi gizleyemiyordu. "Evet. Cuma akşamı sponsorların karşısında dans edeceğim. Bu hafta bir saat fazladan çalışmak için erkenden buluşmaya karar verdik."
Kaşlarımı hafifçe çattım. "Kendini fazla yormuyorsun, değil mi?"
Gözlerindeki parıltı daha da büyüdü. "Hayır, sevgilim. Aksine, dans etmek bana enerji veriyor."
Haklıydı. Son zamanlarda güzelliği daha da büyüleyici bir hal almıştı. Hem benimle hem de sahnede ışıl ışıldı. Onun mutluluğu, benim de içimi ısıtıyordu. Özellikle de onu Mikhail Voronin gibi adamlardan uzak tutabilmek, huzurumu pekiştiriyordu.
"Hemen çıkacak mısın?" diye sordum.
"Maalesef evet."
"Kahvaltı etmeden olmaz."
"Yolda bir şeyler atıştırırım, endişelenme."
Yanağıma minik bir öpücük kondurdu ve çantasını aldı. "Akşam görüşürüz, sevgilim."
"Görüşürüz, güneşim."
Onu kapıya kadar izledim. Zarif adımlarını, büyüleyici varlığını. Vera’ya alışmıştım, hatta fazlasıyla. Onun yokluğunda bile gözlerim hep onu arıyordu. Eve geldiğimde hissettiğim varlığı, odamızda bulduğum sıcaklığı anlatmak imkânsızdı. Her gece ona sarılarak uyumak, ruhumu dinginlikle dolduruyordu.
Vera, kalbimdeki tüm buzları eritmişti. Artık başka bir Viktor’dum; daha canlı, daha aşk dolu.
Yavaşça yataktan kalktım, banyoya geçip bir duş aldım. Giyinme odasında Vera’nın giymediği birkaç kıyafet dikkatimi çekti. Dekolteleri fazlaydı, belli ki beni üzmek istememişti. Gülümsedim. Parfümünün hafif çiçeksi kokusu hâlâ havadaydı; masum, özel ve tamamen ona ait.
O gün aklımın bir köşesinden bile çıkmadı. Zihnimi de ele geçirmişti artık, ama bundan asla pişman değildim. Hayatımın her anının ona ait olmasını istiyordum.
Son hazırlıklarımı tamamladıktan sonra merdivenlerden indim. Andrei kahvaltı masasındaydı, gözleri dalgın.
"Günaydın."
"Günaydın, Viktor."
Lena’nın gidişi onu sessiz ve aksi yapmıştı. Hikâyelerinin henüz bitmediğine inansam da Andrei bu konuda tek kelime etmiyordu. Sessizliği içindeki fırtınayı daha da büyütüyordu.
Karşısına oturdum. Vadim kahvemi doldurdu. "Günaydın, efendim."
"Günaydın, Vadim."
Kahvaltıma sessizce başlarken bir gözüm Andrei’nin üzerindeydi.
"Bana çocukmuşum gibi bakmayı bırak, Volkov." Gerçekten huysuzdu. "Derdin neyse söyle."
Bir an tereddüt ettim ama sonunda söyledim: "Vera’ya evlenme teklif edeceğim."
Şaşkınlıkla yemek boğazına kaçtı, öksürdü. Kahvesinden birkaç yudum alıp bana döndü.
"Geç bile kaldın." Gülümsedi, gözleri ilk kez eski neşesini bulmuş gibiydi. "Bu harika bir haber. Ama bir dahakine beni bu kadar hazırlıksız yakalama. Az kalsın boğuluyordum."
Güldüm. Sabahtan beri içimde büyüyen huzur, artık ruhumu tamamen sarmıştı. "Ne zaman teklif edeceksin?"
"Sence ne zaman bundan korkmaz?"
Beni uzun uzun inceledi, ardından gözleri uzaklara daldı. Sesi ciddileşmişti. "Vera senden korkmuyor, Viktor. Hayatından korkuyor, ama bununla başa çıkabilecek kadar güçlü. Yani, kalbin ne diyorsa, onu yap."
"Sen neden kalbini dinlemedin?"
Acıyla güldü. "Lena benden korkuyor. Olduğum kişiden değil; hayatımdan. Ayrıca beni istemiyor."
"Bundan emin misin?"
"Eminim, Viktor. Zaten en çok bu kısmı acıtıyor."
Her aşk hikayesi karşılıklı olmuyordu. Bazen çok sevseniz de karşı taraf sizi istemiyor ya da hayatta aşılmaz gibi görünen engeller çıkıyordu. Hayat, çoğu zaman istediklerimizi vermezdi. Bunun yerine, karşımıza çıkardığı insanlar ve durumlarla bizi sınardı. Belki de onlar hakkında yanılmıştım. Ama bunu ancak zaman gösterebilirdi.
"Viktor," dedi, gözlerinde heyecanlı parıltılar dolaşırken, "annenin yüzüğüyle mi teklif edeceksin?"
İçimde uzun zamandır taşıdığım bir istekti bu, ama yine de bir tereddütle devam ettim. "İlk planım buydu, ama şimdi düşündüm de... Vera’ya özel bir yüzük yaptırmak istiyorum."
Andrei hafifçe gülümsedi. Gözlerindeki muzip parıltıyı fark etmek zor değildi. "Volkovlar nadiren âşık olur, Viktor. Ama bir kez âşık oldular mı, fazla romantik oluyorlar."
"Çok komik, Andrei," diye cevap verdim, ama o çoktan kahkahayı patlatmıştı.
"Üzgünüm, Pakhan," dedi, gülüşünü bastırmaya çalışırken. Sonra yüzündeki ifadeyi ciddileştirdi, ama sesinde hâlâ samimi bir sıcaklık vardı. "Senin adına gerçekten mutluyum. Vera harika biri, Viktor. Umarım hep mutlu olursunuz."
"Teşekkürler, Andrei," dedim, içimdeki sıcaklığı bastıramadan.
"Bu haberi ailenle ne zaman paylaşacaksın?" diye sordu.
"Aslında tahmin ettiklerini düşünüyorum. Ama bugün amcamla Dmitriy gelecek. Önce onlara söyleyeceğim."
"Sevineceklerinden eminim."
Kahvemin son yudumunu alırken planımı paylaştım. "Sponsorlar önüne çıktıktan sonra teklif etmek istiyorum. Onun için sürpriz olacak."
"Bu gerçekten harika bir fikir," dedi Andrei, başını onaylar şekilde sallayarak. "O zaman önce Yuriy ile görüşelim. Kalkalım mı?"
"Olur, Andrei."
Yuriy, şehrin en ünlü mücevher ustalarından biriydi. Manej Meydanı’ndaki mağazası, turistlerin ve yerlilerin yoğun ilgisini çeken zarif bir dükkândı. Arabaya bindiğimizde Yuriy’i aradım. Telefonun diğer ucundan yaşlı ama enerjik sesi duyuldu.
"Viktor, nasılsın oğlum?"
"İyiyim, Yuriy. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Uzun zamandır görüşemedik."
"Yanına geliyorum. Müsait misin?"
"Elbette, oğlum. Gel." Ardından ahizeyi uzaklaştırıp çırağına seslendi. "Mağazayı kapat. Viktor geliyor."
"İstediğin bir şey var mı, oğlum?"
"Hayır, Yuriy. Yarım saat içinde orada olurum."
"Görüşürüz, oğlum."
"Görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra Sacha’ya döndüm. "Piroshki alalım, Sacha."
Andrei, gülümseyerek başını salladı. "Yuriy’in favorisi."
Sacha, patatesli ve reçelli piroshkilerle döndüğünde, yeniden yola koyulduk. Yuriy’in mağazasına vardığımızda, diğer adamlarım dışarıda beklerken, ben Andrei ve Sacha ile birlikte içeri girdim.
Yuriy beni gördüğünde yerinden kalkıp bana sımsıkı sarıldı. "Viktor!"
Ona aynı sıcaklıkla karşılık verdim. Yıllar onu yaşlandırmış olsa da hâlâ dinçti. "Gel, otur."
Karşılıklı oturduğumuzda Andrei, piroshki kutusunu ona uzattı. "Sana piroshki getirdim."
Yuriy gülümseyerek kutuyu aldı. "O zaman çay getirmelerini söyleyeyim."
Çaylar geldiğinde bir tane reçelli piroshki yedi ve gözleri mutlulukla parladı. "Her zaman favorimi bilirsin."
"Afiyet olsun."
Lokmasını bitirdiğinde bana döndü. "Nasılsın, oğlum?"
Yuriy, geçmişimi ve hayatımı bilen ender insanlardan biriydi. Onun yanında her zaman kendim olabilirdim. "Daha iyiyim. Sen?"
Gözlerinde kısacık bir hüzün dalgalandı. Eşini kaybedişinin acısı hâlâ tazeydi. "Henüz geçmedi," dedi, sesi titrerken. "Ama… hayata tutunmaya çalışıyorum."
Başımı salladım. "Bu kolay değil, biliyorum. Ama seni böyle görmek güzel, Yuriy."
Bazı gerçekler vardır ki, onları kabullenmek hayatta yapılması gereken en zor şeylerden biridir. "Geride kalanlar için asıl mesele, devam edebilmenin bir yolunu bulmaktır. Ve bu, çoğu zaman bir ömür sürebilir."
"Öyle oğlum," dedi Yuriy, bilgece bir ifadeyle. Zekice bakışları üzerimde dolandı ve hafif bir gülümsemeyle ekledi: "Peki seni buraya hangi rüzgâr attı?"
Birkaç saniye duraksadıktan sonra, "Biriyle tanıştım," dedim.
Yüzündeki gülümseme bir anda genişledi ve tüm yüzüne yayıldı. Gözlerindeki ışık, mutlu bir haberi çoktan sezmiş gibiydi. "Aşık oldun," dedi, sanki dünyanın en doğal şeyini söylüyormuş gibi.
Başımı yavaşça salladım. "İsmini öğrenebilir miyim?" diye sordu.
"Vera," dedim, adını yavaşça dile getirirken içimde yankılanan iki heceyi hissederek. "Vera Vasilieva."
Adını söylediğim anda yüzündeki ifade değişti. Şaşkınlık, tanımanın getirdiği bir tür geçmişe dalışla birleşti. Onun bildiklerini biliyordum. Ailemi, geçmişimi, büyükbabamı ve Vera’nın büyükannesini… hepsini.
"Her ne kadar tesadüflere inanmasam da bu durumu başka nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum. Tesadüf ya da şans eseri karşıma çıktı, Yuriy," dedim. Sözlerim bir sır gibi döküldü dudaklarımdan. "Onu gördüğüm andan beri… kalbim deli gibi çarpıyor. Her vuruşu yalnızca iki hece. Vera."
Yuriy ellerini birleştirip çenesine yasladı. Hem gurur hem de tarifsiz bir mutlulukla beni inceledi. "Peki, bu özel kişi için ne hazırlamamı istersin?"
Bir an için durakladım. "Bir nişan yüzüğü," dedim sonunda.
Yüzünde ciddi bir ifade belirdi. "En güzelini hazırlayacağım," dedi kararlılıkla. "Ama onun hakkında daha fazlasını bilmeliyim. Bana ondan bahset."
"Masum," diye başladım. "Büyüleyici bir güzelliği olan bir balerin. Narin ama güçlü bir karakteri var. Romantik ama bir yandan gerçekçi. Hem özgürlüğüne düşkün hem de kırılgan bir yapısı var."
Ben konuşurken Yuriy, masanın üzerindeki kağıda çizimler yapmaya başlamıştı bile. Kalemi, sanki benim anlattığım duyguları yakalamaya çalışıyormuş gibi zarif hareketlerle dans ediyordu.
"Duygusal, doğa aşığı ve sabırlı," diye devam ettim. "Hayatımın güneşi olan birini başka nasıl tanımlayabilirim, bilmiyorum."
"Güneş," dedi, mırıldanarak. Çizgileri biraz daha belirginleştirdi ve beş dakika süren sessizliğin ardından kağıdı bana uzattı.
Yüzüğün tasarımı güneşi andırıyordu. Ama sıradan bir güneş değil; zarif, eşsiz ve Vera’nın zarif elleriyle mükemmel uyum sağlayacak büyüklükteydi. "Adı aşk güneşi," dedi. "Rengi…?"
"Mavi olacak," dedim tereddütsüz. "Mavi elmas, gözleri gibi."
"Ender bulunur," dedi Yuriy, başını sallayarak. "Ama mümkün. Hemen tasarıma başlayacağım."
"Kolye, küpe ve bileklik de hazırlayalım," diye ekledim. "Aynı tasarım olsun, Yuriy."
"Elbette, oğlum. Sana da aynı taştan bir yüzük hazırlayacağım."
"Olur," dedim hafifçe gülümseyerek. "Ne zamana hazır olur?"
"Kendimi yalnızca bu işe adayacağım," dedi kararlılıkla. "Cuma günü elinde olacak."
"Bu yeterli," dedim, rahatlamış bir şekilde.
Bir süre daha yanında oturup sohbet ettikten sonra Yuriy’e veda ettim ve dükkandan ayrıldım.
Bara vardığımda, amcam ve Dmitriy çoktan gelmişlerdi. Masama geçtiğimde Dmitriy, yüzümdeki farklılığı hemen fark etmişti.
"Sende bir farklılık var," dedi, merakla beni süzerken.
Başımı salladım, yüzümde gizleyemediğim bir gülümsemeyle.
"Ne oldu?" dedi, sanki cevabı biliyormuş gibi gülerek.
"Yuriy ile görüştüm," dedim.
"Yoksa?" dedi Dmitriy, gözlerindeki heyecan açıkça görülüyordu.
"Vera için yüzük hazırlıyor," dedim nihayet.
Dmitriy’nin yüzündeki heyecan dolu ifade, bir anda yerini saf mutluluğa bıraktı. Ayağa kalktı ve bana sıkıca sarıldı. "Çok sevindim, Viktor," dedi samimiyetle.
Ardından amcam beni yanına çağırdı. Ona da sarıldım ve o, bana kısık bir sesle dua eder gibi mırıldandı: "Ömrünüzün sonuna kadar mutlu ve sağlıklı olun, oğlum."
Geri çekildiğinde gözlerinin dolduğunu fark ettim. "Bunu fazlasıyla hak ediyorsun," dedi yavaşça. "Ayrıca Vera’yla seni yan yana gördüğüm ilk andan beri, ikinizin birbiriniz için yaratıldığından emindim."
"Teşekkürler, amca," dedim, sesimde minnetle.
Yerlerimize oturduktan sonra Dmitriy’nin soruları devam etti. "Nerede ve ne zaman teklif edeceksin?"
Derin bir nefes alıp gözlerimi yere indirdim. "Onu Moskova Nehri’nde gezintiye çıkarmak istediğim gün saldırıya uğramıştık," dedim, o karanlık günü hatırlayarak. "Bu yüzden nehrin üzerinde teklif etmek istiyorum. Bu Cuma günü."
"Harika bir fikir," dedi Dmitriy. "Anastasia ve Sofi sevinçten havalara uçacak. İkisi de Vera’ya bayılıyor."
Amcam, bakışlarımı yakalayarak yavaşça konuştu. "Her şey mükemmel olacak, oğlum. Gözlerindeki hüznü artık görmek istemiyorum."
Başımı önüme eğdim ve sessizce mırıldandım. "Öyle olmasını istiyorum."
"Olacak da," dedi amcam kesin bir tonda.
Bunu tüm kalbimle diledim.
Vera
Provalar her geçen gün daha da iyi gidiyordu. Ve moralim… moralim en az dansım kadar yüksekti. Ama aynı zamanda heyecanım da doruk noktasındaydı. Kalbim, yaklaşan günü her düşündüğümde hızlanıyor, içimdeki kıpırtılar her an bir fırtınaya dönüşmeye hazır bekliyordu.
Irina, Maksim, Olga… hatta Yegor bile, her hareketimde gurur duyduklarını belli ediyorlardı. Bugünkü prova sona erdiğinde, Maksim beni durdurdu.
"Vera," dedi, o her zamanki sakin ama otoriter sesiyle. "Perşembe gününe kadar çalışacağız. Perşembe günü dinlenmeni ve rahatlamanı istiyoruz. Cuma saat 12’de sponsorlar gelmiş olacak."
Derin bir nefes aldım, ama içimdeki huzursuzluğu gizleyemedim. "Maksim, çok heyecanlıyım," dedim usulca.
"Heyecan iyidir," dedi, elimi nazikçe tutarak. "Ama fazlasını kontrol etmelisin."
"Evet," diye mırıldandım, başımı eğerek.
Maksim'in yüzünde yumuşak bir gülümseme belirdi. "Vera," dedi, sesinde içten bir sıcaklık vardı. "Gördüğüm en özel balerinlerden birisin. Çok yeteneklisin. Ama sadece dans etmiyorsun… senin dansın bir dünya yaratıyor. İzleyenleri büyülüyor, karakterle bir bütün olmanı sağlıyor. Endişelenme. Cuma günü muhteşem bir performans sergileyeceğinden eminim."
Sonra, beklemediğim bir hareketle elimi tutup beni peşinden sürükledi. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum şaşkınlıkla.
Gülümsedi ama yanıt vermedi. Arkadan Olga ve Irina da bize katıldı. Daha önce hiç fark etmediğim bir odaya girdiğimizde, gözlerim karşımdaki manzara karşısında hayranlıkla büyüdü.
Tam karşımda, Giselle kostümü duruyordu. Ama bu, sıradan bir kostüm değildi. Kumaşı beyaz tüllerle kaplanmış, minik pırıltılarla süslenmişti. Zarif ve büyüleyiciydi. Yaklaşıp elbiseye dokundum. Yumuşacık kumaşı ellerimin altında kayarken, hayranlıkla her detayını inceledim.
"Beğendin mi?" diye sordu Irina.
"Bayıldım," dedim, nefesim kesilmiş bir şekilde.
Gözlerim dolmuştu. Bu insanlar benim için böyle bir şey hazırlamışlardı. "Hepiniz harikasınız," dedim onlara bakarak.
Maksim gülümsedi. "Üzerinde harika duracak. Ama şimdi git ve dinlen. Kaslarını sıcak tutmayı da unutma."
"Tamam, Maksim."
Hepimiz odadan çıktık ve vedalaştık. Orrel ve Borya, Viktor’un aşağıda beni beklediğini söyledi. Hızla hazırlanıp yanına gittim. Daha beni görür görmez gözlerinde tanıdık bir ışıltı belirdi. Koşarak ona sarıldım. Onun sıcaklığı bana her şeyden daha iyi geliyordu.
"Nasılsın, güneşim?" diye sordu, kulağıma yayılan o erkeksi gülümsemesiyle.
"Harika bir gündü," dedim, yüzümü kaldırıp ona bakarken. "Ya sen?"
"Ben de harika bir gün geçirdim," dedi. "Ama seni görmek günümü her zaman daha da güzelleştiriyor."
Arabamın kapısını nazikçe açıp, beni içeri davet etti. "Gidelim mi?" diye sordu.
"Evet," dedim, hâlâ günün etkisindeyken.
Araba hareket eder etmez, ona bugünkü provayı anlatmaya başladım. Her kelimemi sabırla, ilgiyle dinledi. Onun bu hâli beni her gün biraz daha büyülüyordu.
"Giselle kostümü hazırlamışlar," dedim heyecanla. "Viktor, görmeliydin! O kadar eşsiz ve muhteşem ki!"
"Göreceğim, güneşim," dedi, gözlerinde o sakin güvenle. "Cuma günü orada olacağım."
Mutlu bir şaşkınlıkla ona döndüm. "Gelebilecek misin?"
"Elbette geleceğim, Vera. Hem eşsiz performansını izlemek hem de sana destek olmak için orada olacağım."
Başımı onun göğsüne yasladım ve beline sarıldım. Boğazından memnuniyet dolu bir ses çıktı. Kolunu belime doladığında dünyadaki en güvenli yerde olduğumu hissettim.
"Seni çok seviyorum, Viktor," diye fısıldadım.
"Seni çok seviyorum, moye solntse," diye karşılık verdi.
Araba sessizce ilerlerken onun göğsünde huzurla dinlendim. Viktor… benim huzurumdu.
Son zamanlarda fark ettiğim bir şey vardı: kalbimin ona doğru kanatlanmak için bir nedene bile ihtiyacı yoktu. Onun varlığı, mutluluğumun tek sebebiydi. Bir bakışı, bir gülüşü, bazen yalnızca sessizliği… hepsi benim için dünyalara bedeldi.
Dans ederken bile gözlerimi kapattığımda karşımda hep onu buluyordum. O, beni canlandırıyordu. Her sabah umutla uyanmamı sağlayan şey artık yalnızca dans değil, Viktor’du.
İç çektiğimde, fark etti. "Ne oldu, güneşim?" diye sordu, yüzümü okşayarak.
"Sensiz olamam," dedim, gözlerine bakarak.
Sözlerimi tam olarak anlamasa da söylediklerimin hoşuna gittiği belliydi. "Bensiz olmayacaksın," dedi alçak bir sesle. "Bundan sonra hep ben olacağım. Hayatının her anında."
Gözlerimiz birbirine kilitlendiğinde, onun bu sözlerini ne kadar çok istediğimi bir kez daha anladım. "Viktor…"
Araba evin önünde durduğunda cümlemi tamamlayamadım. Söylemek istiyordum, her zerremle bunu istiyordum. Ama kelimeler boğazıma düğümlendi. Tamamlayabilseydim, ona… Sadece ona… Ömrümü ona adayacak kadar çok sevdiğimi söyleyecektim. Fakat bazı sözlerin kendine ait bir zamanı vardı. Bunu o an anladım.
Belki de her şey gibi bu kelimeler de doğru anını bekliyordu. Güneş nasıl vaktinde doğuyorsa, yapraklar nasıl mevsimi gelmeden düşmüyorsa, bu cümlenin de bir zamanı olmalıydı. Daha özel, daha anlamlı bir an…
"Bir şey mi söyleyeceksin, Vera?" diye sordu, sesi yumuşaktı.
Alt dudağımı ısırdım, başımı yavaşça olumsuz anlamda salladım. "Hadi gel, malysh. Odamıza gidelim."
Elini tuttum. Ve yalnızca elim değildi onunla sürüklenen; kalbim, ruhum, her şeyim onunla birlikteydi. Aşıktım ona. Hem deli gibi hem akıllı gibi… Hayatımdaki her şeyden daha fazla, tarifsiz bir şekilde aşıktım.
Odaya girdiğimizde çantamı elimden aldı, sessizce bir kenara bıraktı. Montumu nazikçe omuzlarımdan çıkardı. Onun bu düşünceli tavırları içimi ısıtırken, gözlerim her hareketini sevgiyle takip ediyordu. Sonra, hiçbir şey söylemeden banyoya yöneldi. Suyun sesini duyduğumda, benim için küveti hazırladığını fark ettim. Onun benim için bu kadar küçük ama anlamı büyük şeyler yapması, kalbimi tekrar tekrar fethediyordu.
Yanıma döndüğünde, gözlerimde gördüğü duyguları fark etti. Yanağımı nazikçe okşadı, parmaklarının sıcaklığı kalbime dokundu. "İyi misin, malysh?" diye sordu.
Ayaklarımın ucunda yükseldim, yüzüm onun göz hizasına geldiğinde kelimeler kendiliğinden döküldü dudaklarımdan. "Kalbimdeki yerin… çok büyük Viktor. İçime sığmıyorsun. Boyumu aştın. Ne yapacağım?"
Gözlerindeki bir şey değişti. O derin, yoğun bakış… Aşkın en saf, en gerçek hâliydi. Beni kendine çekti ve öptü. Şefkatle, tutkuyla, aşkla… Bu bir öpücükten fazlasıydı. Bana ihtiyacı vardı. Sadece bir kadına değil, ruhunun tamamlayıcısına duyulan bir ihtiyaçtı bu. O anda, birinin her şeyi olmanın ne anlama geldiğini anladım.
Bu bağımlılık değildi. Bu bağlılıktı. Karmaşa değil, sonsuzluktu. Bir kalbin diğerine aşk yeminiydi. Ve bu yemin, kelimelerle değil, onun öpücüğüyle mühürlenmişti.
"Sen de beni aştın, Vera," dedi, sesi yavaş ve derindi. "Bu sadece aşk değil. Aşk, hissettiklerimi anlatmaya yetmiyor. Kalbim sadece isminle atıyor. Vera, sen olmazsan… ben karanlıkta kalırım. Yok olurum. Sensiz bir hiç olurum."
Bunu bana söylemese bile biliyordum. Çünkü bu gerçek aşktı. Çünkü Viktor, hayatımın her şeyiydi.
"Hadi," dedi yumuşak bir sesle. "Kasların soğumadan duşa gir ve biraz dinlen."
"Tamam, sevgilim," dedim, ona gülümseyerek.
O gece yemekten sonra, onun göğsüne uzandım. Saçlarımı nazikçe okşarken, en huzurlu uykularımdan birine daldım. Onunla nefes almak, sadece hava değil, huzuru solumak gibiydi.
Kalbiniz sevdiğiniz kişiyle tamamlandığında, dünyanın tüm kaosu dışarıda kalıyordu. Ben de bunu hissettim. Viktor’la her şey yerli yerindeydi.
Sonraki birkaç gün, bir yanımda heyecan, diğer yanımda Viktor’a duyduğum derin sevgiyle geçti. Bu hisler ruhumu sarmalarken, heyecan da her anıma eşlik ediyordu. Perşembe günü Viktor evde benimle kaldığında bir kez daha ne kadar şanslı olduğumu hissettim. Tüm günü yalnızca bana ayırmıştı. Ne istersem yaptı. Film izledik, evin etrafında yürüyüşe çıktık, klasik müzik dinlerken sessizce yanımda uzandı. Sanki dünyadaki her şey durmuş, yalnızca ikimiz kalmıştık. O gece, kalbim çılgınca çarparken beni kollarına sardı ve o güzel, yatıştırıcı sesiyle bana huzurlu bir uyku daha armağan etti.
Cuma sabahı, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte uyandığımızda, içimde bir kelebek ordusu kanat çırpıyordu. Hazırlıklarımı tamamladığımda Viktor beni kollarına aldı, gözleri derin bir şefkatle doluydu. "Bugün yıldızının parlayacağı gün, güneşim," dedi. "Seni orada izlemek, benim için bir mucizenin gerçekleşmesi gibi olacak. Her şey bittiğinde seni özel bir yere götüreceğim."
Merakla başımı kaldırdım. "Nereye?"
"Sürpriz olacak, malysh." Gülümseyerek alnımdan öptü. "Hadi şimdi kahvaltımızı edelim."
Ama kelimeler dudaklarımdan döküldü, sesim endişeliydi. "Viktor, korkuyorum."
Alnımı tekrar öptü, bu sefer daha uzun süre. "Her şey harika olacak, Vera. Sen sadece dansına odaklan. Ya da seni rahatlatan neyse ona…"
Gözlerimi kapattım ve fısıldadım, "Gözlerimi her kapadığımda ve kendimi müziğe kaptırdığımda, aklıma sen geliyorsun Viktor. Tüm danslarım senin için."
Derin bir iç çekişle bana baktı, gözlerinde bir karmaşa vardı. "Tanrım, Vera. Zihnimde ve kalbimde bir fırtına koparıyorsun. Hem de her seferinde."
Sıkıca sarıldı. O kolların arasında bir kez daha huzur buldum. "Hadi gidelim, güneşim," dedi alçak bir sesle. "Yoksa geç kalacağız."
Onun ısrarıyla kahvaltıda bir şeyler yemeye çalıştım, ama iştahım yoktu. Yine de sahne öncesi her zaman yaptığım gibi bir muz yedim. Viktor’un beni gözleriyle izlediğini hissettim. Beni her zaman koruyan bir gölge gibi yanı başımdaydı.
Binaya vardığımızda, hazırlanmak üzere kulise geçtim. Viktor kapıda bekledi. Kostümümü giyip annemin bilekliğini elime aldım. Parmaklarım arasında çevirirken, içimde bir sıcaklık hissettim. Bilekliği öptüm. "Yanımda ol," diye fısıldadım, belki de kendi kendime, belki de anneme.
Son hazırlıklarımı tamamladığımda derin bir nefes alıp dışarı çıktım. Viktor beni gördüğü anda olduğu yerde donup kaldı. Beni baştan ayağa süzen bakışları, kelimelere ihtiyaç bırakmayacak kadar yoğundu. Gözlerindeki hayranlık ve aşk nefesimi kesti.
"Nefesimi kestin," dedi sonunda, sesi alçak ve titrek. "Olağanüstü görünüyorsun, moye solntse."
"Viktor…" diye fısıldadım, onun sesine karışarak. Beni kollarına çekti, sımsıkı sardı. "Gözlerinde beni içine çeken bir göl var, malysh. V tvoikh glazakh mozhno utonut’. Gözlerinde boğulabilirim."
Burnumun ucuna bir öpücük kondurdu. Eli sırtımdan belime doğru kaydı, her hareketi içimde titremeler yaratıyordu. "Ty kak solntse v dozhdlivyy den’. Yağmurlu bir günde güneş gibisin. Benim güneşimsin, Vera."
O sırada Maksim koridorda belirdi, sesi yankılandı. "Vera, hazırsan başlayabiliriz."
Viktor’dan gözlerimi ayırmadan cevap verdim. "Geliyorum, Maksim."
Maksim gözden kaybolduğunda Viktor bana eğildi, dudaklarıma hafif bir öpücük bıraktı. "Seni izlemek için sabırsızlanıyorum," dedi alçak bir sesle. "Benim için dans edecek misin, Vera?"
Onun gözlerindeki güveni hissettim ve başımı salladım. Çünkü Viktor için dans etmek, dünyadaki her şeyden daha anlamlıydı.
Viktor’un elini sıkıca tutup onu salona götürdüm. İçeri adım attığımızda ilk gözüm Yulia teyze ve Mikhail Voronin’i buldu. Ön sırada oturuyorlardı. Viktor yanımda ağır adımlarla yürürken onların dikkatini çektiğimizi hissettim. Yanlarına vardığımızda, ikisi de yerlerinden kalktı.
"Merhaba, Yulia teyze. Merhaba, Mikhail," dedim, sesimi sakin tutmaya çalışarak.
Viktor yalnızca başıyla selam verdi. Yulia teyze, onun elini tuttuğumu fark edince kısa bir an yüzünde bir şeyler belirdi; belki şaşkınlık, belki bir tür hoşnutsuzluk. Ama hemen ardından nazik bir gülümsemeyle bunu gizlemeye çalıştı.
"Merhaba, sevgili kızım. Bugün harika bir gösteri izleyeceğimizi biliyorum," derken Yulia teyzenin sesi her zamanki gibi sakin ve yumuşaktı.
"Merhaba, Vera," diye ekledi Mikhail, gözlerinde o tanıdık, tuhaf parıltıyla beni süzerken.
"Umarım gösteriyi beğenirsiniz," diye sürdürdüm konuşmayı.
"Beğenmemek mümkün olmayacak," dedi Mikhail.
"Lütfen oturun," diyerek selamımızı tamamladım.
"İyi şanslar, sevgili kızım," dedi Yulia teyze, yanağımda sıcak bir öpücük bırakarak.
Teşekkür ederek ayrıldım. Viktor yan tarafa, ön sıradaki tek başına oturacağı yerine ilerlerken, son bir kez arkamı dönüp ona baktım. Gözlerimiz kısa bir an buluştu ve o bakış bana cesaret verdi. Ardından, Olga, Maksim, Irina ve Yegor’un yanına yürüdüm.
"Nasılsın, Vera?" diye sordu Maksim, yüzünde teşvik edici bir gülümsemeyle.
"İyiyim," dedim, sesim biraz daha sakinleşmişti.
"Hazırsan birkaç dakika içinde başlıyoruz," dedi.
Derin bir nefes alıp duruşumu düzelttim. "Hazırım."
Olga yüzünde yumuşak bir tebessümle "Bol şans," dedi. Irina başını sallayarak ekledi, "Harika olacaksın." Yegor ise gülümsediğinde, ben de ona karşılık olarak bir tebessüm gönderdim.
Sahnenin ortasına yürüdüğümde kendime bir an verdim. Her zaman yaptığım gibi, üç derin nefes aldım. Al, ver. Al, ver. Al, ver. Ve gözlerimi kapattım. O andan itibaren artık Vera değildim. Giselle’dim.
Müzik başladığında, adımlarım beni ele geçirdi. Sahnenin ortasında dönerken, hareketlerim müzikle bir oldu. Giselle’in hayal kırıklığı, aşkı ve tutkusu her dönüşümde, her adımımda hayat buldu. Kalbimin derinliklerinden gelen bir hüzün, Viktor’a duyduğum saf aşk ve ruhumun derinliklerindeki tutku, bedenimle birlikte dans ediyordu.
Müziğin zirveye ulaştığı anlarda, bir hayaletin eforsuz zarafetiyle salınıyordum. Kollarımda gizli bir istek, bacaklarımda dansın tutkusu vardı. O anda Viktor’un beni izlediğini bildim; o hayranlık dolu gözlerini üzerimde hissedebiliyordum.
Son bir pirouette ile müzik sustu. Sahne aniden sessizliğe büründü. Ve ben gözlerimi açmaya cesaret ettim. Karşımda herkesin yüzündeki şaşkınlık ve büyülenmiş hal açıkça görülebiliyordu. Yulia teyze ve Mikhail dahil herkes ayağa kalktı. Salonu alkışlar doldurdu.
"Bravo!"
"Harika!"
Sesler etraftan yükselirken gözlerim de kalbim gibi tek bir kişiyi arıyordu. Bakışlarım salonun diğer tarafında, tek başına oturan Viktor’u buldu. Bana olan bakışı… kelimelerle tarif edilemezdi. O hayranlık dolu gözler, aşkın saf haline dönüşmüştü. Sanki o an, sadece ikimiz vardık.
Maksim yanıma geldi, beni elinden tutup Yulia teyzenin yanına götürdü. "Mükemmeldi, sevgili kızım," dedi Yulia teyze, yanaklarımda sıcak bir öpücük bırakırken.
Mikhail başını sallayarak onayladı. "Mükemmel kelimesi bile yetersiz kalır."
"Teşekkür ederim. Beğenmenize çok sevindim," dedim alçak bir sesle. Yulia teyze Maksim’e dönerek, "En kısa sürede gösterinin tamamını izlemek istiyorum," dedi.
"Elbette, Yulia," diye yanıtladı Maksim, gururla.
Herkesin övgüleri beni utandırıyordu, ama kalbim sevinçle doluydu. Sonunda Viktor yanımda belirdi, elimi nazikçe tuttu ve beni dışarı çıkardı.
"Önce eve gidelim ve hazırlan, olur mu?" dedi, sesi derin ve yumuşak. "Olur, sevgilim," diye cevap verdim, gözlerimdeki mutluluğu saklamaya çalışmadan.
Eve vardığımızda, Viktor bana karşı öyle nazik ve dikkatle hareket ediyordu ki, onunla birlikte attığım her adımda daha da değerli hissettim. Benim için küveti bile hazırladı. Ben de onu bekletmemek için hemen duşa girdim, hazırlanırken çok aceleci davranmadım. Çünkü onun sabırla beni beklediğini biliyordum. Dışarı çıktığımızda bizi nereye götürdüğünü bilmiyordum, ama onunla olduğum sürece nereye gittiğimizin pek de önemi yoktu.
Moskova Nehri kıyısına geldiğimizde duraksadım. Gözlerimi manzaradan ayırmadan sordum, "Neler oluyor, Viktor?"
"Saldırıya uğradığımız gün yapamadığımız gezintiyi telafi edeceğiz, güneşim," dedi, sesi sakin ama içinde belli belirsiz bir heyecan vardı.
Kıyıda bizi bekleyen şık bir tekne gördüm. Üzerindeki ışıklar suya yansıyor, gün ışığını parlak hareler şeklinde etrafa yayıyor ve eşsiz bir tabloya dönüştürüyordu. Tekneye adım attığımızda, bizim için hazırlanmış zarif bir masa dikkatimi çekti. Her detay, Viktor’un özeniyle işlenmişti.
"Viktor… harikasın," dedim.
"Esas harika olan sensin, güneşim," diye fısıldadı, gözlerindeki sevgi dalga dalga üzerime yayıldı.
Tekne hareket ettiğinde, bir süre sessizliğin ve mutluluğun tadını çıkardık. Masamızdaki yiyeceklerin lezzeti, Viktor’un varlığında daha da anlam kazandı. O birkaç saat sohbet ettik, bir şeyler yedik. Ardından birlikte nehir boyunca uzanan manzarayı izlemeye başladık. Arkamdan bana sarılmıştı.
"Burası çok romantik," dedim, büyülenmiş bir ses tonuyla.
"Henüz değil," dedi ve yüzünde beliren o gizemli gülümsemeyle gözlerini üzerimden ayırmadan devam etti. "Birazdan ışıkları göreceksin. Moskova’ya nehirden bakmak büyüleyicidir."
Hava yavaş yavaş kararmaya başladığında, kalbim bir beklentiyle atıyordu. Nehirde ilerlerken, şehir ışıkları birer birer yandı ve Moskova, adeta bir masal diyarına dönüştü. Etrafımızda parlayan ışıklar, suyun üzerinde dans eden yıldızlar gibiydi. Nefesim kesildi.
"Burada aşık olmamak imkansız," diye fısıldadım.
Tam o anda Viktor arkamdan çekildi. Önce anlam veremedim, neden beni bırakmıştı? Ardından döndüğümde onu diz çökmüş hâlde buldum. Gözlerim büyürken, Viktor’un elindeki siyah kadife kutuyu gördüm. Kutunun içinde, teknenin ışığı altında parlayan bir yüzük vardı. Güneş şeklinde, mavi bir elmas. Olağanüstüydü.
Viktor’un sesi o derin, kararlı tınısıyla gecenin sessizliğini doldurdu:
"Seni görmeden önce kalbim buzla kaplıydı, Vera. Hissetmiyordum, yaşamıyordum. Sen hayatıma bir güneş gibi doğduğunda, buzla kaplı kalbim eridi. Artık yeniden hissedebiliyorum; mutluluğun var olduğunu biliyorum. Hayatımdaki tüm yer çekimini alt üst ederken, yaşamımın yeni merkezi sen oldun. Sen yanımda olduğun müddetçe dünya daha güzel ve daha iyi bir yermiş gibi görünüyor. Seni her şey iyi olduğunda ve her şey dayanılmaz derecede kötü olduğunda bile seveceğim. Sen yoksan… devam edemem, Vera. Sen, hayatımdaki eksik olan her şeyi tamamlayan tek parçasın. Seni her şeyden çok seviyorum. Peki sen ömrünü bana adayacak kadar beni seviyor musun, güneşim? Eğer öyleyse, benimle evlenir misin?"
Sözleri kalbime işledi. Aynı anda kalbim tekledi, durdu ve yeniden çalıştı. Daha önce hiç böyle bir mutluluk yaşamamıştım. Her bir kelimesi doğru zamana, doğru yere ulaşmış gibiydi. Viktor, ruhumun en derin yerlerine dokunuyordu.
Sesi titreyerek, "Seni tüm ömrümü sana adayacak kadar çok seviyorum, Viktor," dedim.
Gözlerimden süzülen bir damla yaş, Viktor’un gözlerinin içindeki ışığı daha da parlattı. Gülümsedi, ama bu sıradan bir gülümseme değildi; içindeki bütün sevgiyi, adanmışlığı ve mutluluğu haykıran bir gülümsemeydi.
"Evet, sevgilim, seninle evlenirim."
Yüzüğü parmağıma nazikçe taktı ve ardından beni, daha önce hiç öpmediği gibi öptü. O an, gökyüzündeki ilk yıldızların şahitliğinde, her şey daha anlamlı bir hâl aldı.
İki kalp sonsuza dek birleşmişti. O gece, aşkımızın en saf hâliyle mühürlendiği geceydi. İlk kez verdiğim bir karardan bu kadar emindim.
Viktor benim kalbimdi. Kalbimi aşan adamdı. O benimdi. Ve ben, sonsuza dek onundum.
Viktor
O cümlelerle yandım, küllerimden doğdum ve yeniden alev aldım. Vera benimdi. Benim güneşim, benim nefesimdi. Her kelimesi, beni bambaşka bir adama dönüştürüyordu.
Gözlerine baktığımda, orada bir evren görüyordum—sadece benim için var olan bir evren. Zaman durmuş gibiydi; dünya sadece onun etrafında dönüyordu. Vera’nın "Evet" dediği o an, kalbim onun adını bir daha asla unutmamak üzere attı.
"Senin yerin yalnızca benim yanımda, Vera," dedim, sesimde hiçbir tereddüt olmadan. "Çünkü bana geldin ve ömrüm oldun. Seni sevmenin ne anlama geldiğini her nefesimde yeniden öğreniyorum. Artık yalnız değilim; sen, beni her şeyden koruyan ışığımsın. Ama bilmeni isterim…"
Onun ellerini kendi ellerimin içine aldım. Parmağındaki yüzük, birbirimize verdiğimiz sözün bir mührü gibi parlıyordu. Derin bir nefes aldım, bu sözlerin her harfi yalnızca onun içindi:
"Bir daha kimse sana dokunamayacak. Seni inciten bir gölge bile üzerimize düşmeyecek. Seni korumak için dünyayı karşıma alırım, Vera. Çünkü sen, benim başladığım ve bittiğim yer oldun."
Yüzünde beliren küçük gülümseme, her şeyi doğruluyordu. Onun mutluluğu benim hayat kaynağım olmuştu. O, benim en kutsal yeminimdi.
Bu dünyada tek bir gerçek vardı: Vera. Ve onun mutluluğu, benim sonsuzluğumdu.
"Seninle her şey mümkün, Vera. Sen, benim her şeyimsin. Beni tamamlayan tek parça sensin." — Viktor Volkov
Okur Yorumları | Yorum Ekle |