YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Bazen bir kadını hayatında istemekle, ona ihtiyaç duymak arasında ince bir çizgi vardır. Ve o çizgiyi geçtiğinde, dönüşü olmayan bir yola girersin." — Viktor Volkov
Viktor
Restorana vardığımızda, yakın korumam ve artık ailemden biri olan Andrei hızla hareket edip arabamın kapısını açtı. Vera, arabadan çıkarken ince bir zarafetle koluma girdi. Onunla bir arada olmak... Yanımda olması, içimde tanımlaması imkânsız bir sıcaklık yaratıyordu. Kalbimin ritmini bozan bir huzur ve aynı anda baş döndürücü bir heyecan. Vera'nın yanındayken, dünya sanki başka bir boyuta geçiyor, geri kalan her şey varlığını yitiriyordu.
Restoranın ağır ahşap kapısı açıldığında ona öncelik verdim; ince bir baş hareketiyle içeri girmesini bekledim. Restoranın şefi Vasiliy, bizi kapıda karşıladı. "Hoş geldiniz, Bay Volkov," dedi derin bir saygıyla.
"Hoş bulduk, Vasiliy," diye yanıtladım.
"Masanız hazır. Paltolarınızı bıraktıktan sonra size eşlik edeyim efendim."
Vera montunu çıkarırken gözlerim ona takıldı. Zarafeti gözlerimi kamaştırıyordu. Her küçük hareketi, her bakışı, dokunduğu her şeyde bir sanatın izleri vardı sanki. O, kelimenin tam anlamıyla büyüleyiciydi. Ama aynı zamanda bu zarafet, içimde yanmaya başlayan bir kıskançlık ateşi de yaratıyordu. Montunu çıkarmasına yardım etmek için yaklaştığımda, Vasiliy geriye çekildi ve durumu sezmiş gibi başını eğdi. Montunu nazikçe aldım ve Vasiliy’ye uzattım. Kimsenin Vera’ya dokunmasına tahammül edemezdim.
Masamıza doğru ilerlerken, Vera’nın beline hafifçe dokundum. Onu koruma ihtiyacı içgüdüseldi, ama bu sadece bir koruma değildi. Vera’nın yanında olmak, ruhumda yanan bir tutkuyu da körüklüyordu. Andrei ve diğerlerine uzakta beklemelerini işaret ettim; bu gece her şeyin mükemmel olması gerekiyordu. Vera'nın güvenliğinden emindim, ama onun kendini rahat ve özel hissetmesi benim için daha önemliydi. Bu gece yalnızca ona odaklanmak istiyordum. Onun kim olduğumu öğrenmesinden korkmuyordum; aslında buna hazırdım. Ama şimdi, bu an... sadece Vera’nın etrafında dönmeliydi.
Masa kusursuz bir şekilde hazırlanmıştı. Masanın ortasında yanan mumlar, ortamı daha romantik bir hale getiriyordu. Ama mumların sıcak ışığında bile Vera’nın güzelliği hepsinden öteydi. Her şey bulanıklaşıyor, dünyamda yalnızca Vera’nın görüntüsü net kalıyordu.
Vasiliy’in saygılı duruşuyla masaya işaret ettiğini fark ettiğimde kendimi toparladım. Vera’nın sandalyesini nazikçe çekip onun oturmasına yardımcı oldum. Bakışlarım ona sabitlenmişti. Karşısına geçtiğimde Vasiliy, bir garsona işaret etti ve menüler getirildi. Vera’nın menüyü inceleyişini izlerken, yüzündeki tatlı tereddüt gülümsememe neden oldu.
"Menü biraz karmaşık mı geldi?" diye sordum.
Vera başını kaldırdı ve hafif bir gülümsemeyle, "Biraz," dedi. Çenesindeki küçük gamze, bu sade gülümsemeyi baştan çıkarıcı bir ayrıntıya dönüştürürken gözlerim bir süre o gamzeye takıldı.
O an, kontrolüm tamamen kaybolmuş gibiydi. Vera, beni bilmediğim bir derinliğe çekiyordu. Öyle bir yer ki, gözlerindeki o sakin ve güzel göl dışında hiçbir şey göremiyordum. O gözlere çekiliyordum. Sanki gözlerinin içindeki bu büyülü dünyada boğulmaya ya da hapsolmaya gönüllüydüm.
"İstersen sana bir öneride bulunabilirim," dedim, sakin bir tonla.
"Sevinirim, Viktor," dedi, utangaç bir ifadeyle.
"Beef Stroganoff ya da Pelmeni deneyebilirsin. İkisi de klasik Rus lezzetleri. Pelmeni, etli mantıdır. Beef Stroganoff ise yanında soslu mantarla servis edilir."
"Harika ama hamur işlerinden uzak durmaya çalışıyorum," dedi gülümseyerek. "Beef Stroganoff alayım."
"Beef Stroganoff alalım, Vasiliy," dedim, onun bu seçimiyle daha da derinlere çekildiğimi hissederek.
"İçecek olarak ne alırsınız?"
"Sen seç," dedim, Vasiliy’e güvenle.
Vasiliy yanımızdan ayrıldığında Vera, etrafı inceledi. Gözlerindeki şaşkınlıkla birlikte zarif bir heyecan belirmişti.
"Burası gerçekten güzelmiş," dedi. "Manzara da harika."
"Bu restoran bana ait," dedim, sessizce onu izleyerek.
Şaşkınlıkla bana döndü. Gözlerindeki çekingenlik beni bir kez daha büyüledi. "Bilmiyordum," diye fısıldadı.
"Henüz hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun," dedim. Ama içimde derin bir his vardı; Vera beni tamamen öğrenmek istediğinde, bu büyünün bir parçası sonsuza kadar onun olacaktı.
"Bu akşam öğrenebilecek miyim?"
"Bu gece sadece senden bahsetmek istediğimi söylesem, yanlış anlar mıydın, Vera?"
Sesim düşündüğümden daha ciddi çıkmıştı. Bakışlarım ise farkında olmadan fazla sertti. Vera, alt dudağını gergin bir şekilde ısırdığında, çene kaslarım istemsizce gerildi. Karşısında savunmasızdım. Çekimine kapılmaktan başka çarem yoktu.
"Hayır," dedi tereddütle, "ama neden?"
Bu soruyu bekliyordum, ama ona ne söyleyebilirdim ki? Gerçeği mi? Aklımdan geçenleri dile getirmek, kendimi tamamen savunmasız bırakmak demekti. Onun beni anlamayacağını düşündüğüm kadar, onu korkutmaktan da çekiniyordum. Bu düşüncelerimi onunla paylaşırsam… inanmayabilir, en kötüsü benden uzaklaşabilirdi. Çünkü zihnimde yankılanan tek gerçek, kelimelere dökülmek için fazla yoğundu:
"Çünkü sana çarpıldım Vera. Dikkatimi senden başka hiçbir şeyin, hiçbir düşüncenin üzerinde toplayamıyorum. Varlığın, her şeyi gölgede bırakıyor. Sanki dünyanın geri kalanı silikleşiyor ve yalnızca sen kalıyorsun."
Bu düşünceler, dudaklarımdan çıkan daha sade bir cümleye dönüştü: "Seni tanımam lazım."
Gözlerini kısmış, anlamaya çalışır bir ifadeyle bana baktı. Kafasında beliren soruları tahmin edebiliyordum. Haklıydı.
"Yani," dedim, sesimi yumuşatarak, "seni tanımak istiyorum, Vera."
"Peki, Viktor," dedi. Peki demesiyle dudaklarından ismimin dökülmesi arasında bir an vardı ki, kalbimde yeni bir şeyin kıvılcımı çakıldı. İsminin dudaklarındaki tınısı, hiç olmadığı kadar anlam doluydu.
Siparişlerimiz tam o anda geldi. Vasiliy, içecekleri koyduktan sonra bana döndü.
"Başka bir şeye ihtiyacınız var mı, Bay Volkov?"
"Teşekkürler, Vasiliy. Gerekirse seni çağırırım."
Başını eğerek uzaklaştı. Şimdi, yalnızdık.
Bir süre, Vera’ya rahat bir yemek yemesi için sessiz kaldım. İlk lokmasını aldığında, yüzündeki memnuniyetin izlerini yakaladım.
"Bu, hayatımda yediğim en iyi etlerden biri," dedi, gözleri parlayarak.
"Beğenmene sevindim. Afiyet olsun."
"Teşekkür ederim. Sana da."
Sessizlik, bizim gibi iki yabancı arasında alışılmadık bir şekilde doğal görünüyordu. Aramızdaki gerginlik, daha çok bir enerjiye dönüşmüş gibiydi. Vera tabağındaki yemeğin çoğunu bitirdikten sonra arkasına yaslandı.
"Bitiremeyeceğim," dedi hafifçe gülerek, "ama harikaydı. Teşekkür ederim."
"Rica ederim," dedim, ona duyduğum hayranlığı gizlemeye çalışarak.
İçeceklerimizi yudumlarken, yüzünü manzaraya çevirdi. En küçük hareketi bile üzerimde derin bir iz bırakıyordu. Onu izlemekten kendimi alamıyordum. Ama izlemek yetmiyordu. Varlığını daha yakından hissetmek istedim.
Bardağımı alıp yanındaki sandalyeye geçtim.
Yakınlık, içimdeki fırtınayı daha da körüklemişti. Sesimi sakin tutmaya çalışarak sordum:
"Daha önce Rusya’ya gelmiş miydin?"
"Hayır," dedi, gözleri heyecanla parlayarak. "İlk defa geliyorum."
Bu heyecan, beni ona daha da çekiyordu. Vera, yalnızca kalbimi değil, zihnimi de esir almıştı. "Beğendin mi?" diye sordum. İçimdeki yoğunluğu ona hissettirmemeye çabalıyordum.
"Güzel bir şehir," dedi, yüzünde hafif bir tebessümle. "Aslında daha gezemedim ama gördüğüm kadarıyla etkileyici."
"Dilersen sana şehri gezdirebilirim," dedim, dudaklarımda istemsiz bir gülümsemeyle. Vera’nın dudakları hafifçe aralandı, şaşkınlıkla.
"Sana rahatsızlık vermek istemem…" diye mırıldandı.
Rahatsızlık mı? Bu mümkün değildi. Ona yakın olmak, onunla zaman geçirmek, nefes almak kadar doğal bir ihtiyaçtı benim için. İçimde bu dürtü, giderek kontrol edilemez hale geliyordu.
O an, düşünmeden hareket ettim. Elimi uzatıp narin çenesini tuttum, yüzünü yavaşça kendime çevirdim. Gözlerimiz buluştuğunda, onun içinde kaybolduğumu hissettim. Bu kadını istemek ile ona ihtiyaç duymak arasındaki çizgiyi çoktan aşmıştım.
"Vermezsin, Vera," dedim, kararlı bir tonla. Sözlerim bir vaat gibi havada asılı kaldı.
Gözlerimin içine baktı; derinlerde bir şeyleri arıyor gibiydi. Ama bu oyunun kazananı çoktan belliydi. Ve bunu ikimiz de biliyorduk.
O, sadece güzelliğiyle değil, ruhuyla da beni ele geçirmişti. Bu düşünce, ilk başta yadırgadığım bir yabancı fikir gibi zihnime dolmuştu. Ama kalbim deli gibi çarparken, yıllar sonra ilk kez gerçekten nefes alabildiğimi idrak ettim. Sanki ciğerlerime dolan her hava zerresi, Vera’nın varlığıyla doluydu. Bu gerçeklikle sarsıldım. Çünkü içimdeki hislerin bu kadar derine indiğini fark etmemiştim.
Yeni bir gerçeklik zihnimi ve kalbimi kuşattı: Onsuz devam edemezdim. Çünkü o olmadan devam etmek zorunda kalırsam, Vera sadece ruhumu değil, nefesimi de alıp götürürdü. Peki ben böyle bir yokluğa dayanabilir miydim? Hayır.
Bu düşüncenin ağırlığıyla bir süre sessiz kaldım. Ama sessizlik beni boğuyordu. Vera’nın varlığı konuşmamı, ona dokunmamı, onunla daha fazla bağ kurmamı talep ediyordu.
"Ne kadar zamandır dans ediyorsun?" diye sordum, sesime bir sükunet yerleştirmeye çalışarak.
"On yıldır," dedi yumuşak bir tonda. "Profesyonel anlamda yedi yıl diyebilirim."
"Neden baleyi seçtin?"
Sözlerime kısa bir tereddütle cevap verdi, ama gözlerindeki anıların yükü konuşmasını daha anlamlı kılıyordu.
"Ben yetimhanede büyüdüm, Viktor," dedi, sesi hafifçe titreyerek. "Bir karnaval gezisinde izlediğim minik bir bale gösterisi, tüm dünyamı değiştirdiğinde on iki yaşıma henüz girmiştim. Fındıkkıran Balesi. O zarif figürler, renkler ve müziğin etkileyici melodisi kulağıma çalındığında, ileride bir balerin olmam gerektiğini hissettim. Belki de konuşmaktan çok hissettiklerimle var olmaya çalışmamın bunda etkisi vardı. O an hayatımın yönü belirlenmiş gibiydi. Ve bundan oldukça emindim."
Derin bir nefes aldı, sesi anlatırken geçmişin kırılgan köşelerine dokunuyordu.
"Ertesi gün, çok sevdiğim öğretmenim Rahibe Mary’ye gidip bu isteğimi dile getirdiğimde, beni dikkatle dinledi. Araştıracağını söyledi. Bir süre sonra, bana yardım etmek isteyen bir hayırsever bulduğunu söylediğinde, sevinçten havalara uçmuştum. O an hayatımdaki ilk mucizeyi yaşadığımı hissettim. Bale okulunun sınavına girene kadar küçük bir dans eğitimi aldım. Yaşım baleye başlamak için belki de çok ileri olsa da, içimdeki tutku beni her engeli aşmaya zorladı. Her adımda, yılların eksikliğini değil, azmimi hissettim. Ve on beş yaşımda, prestijli bir bale okulunun sınavını kazandım."
Anlattıkları, beni bir hikayenin içine çekmişti. Hem zarafeti hem de hayata tutunma gücü beni hayran bırakıyordu.
"Harika bir hikâye," dedim, sözlerim sahiden hayranlık doluydu. "Balenin senin için ne anlama geldiğini daha iyi anladım."
Bir an sessizce yüzüne baktım. Sonra, istemsizce aklıma takılan soruyu dile getirdim. "Peki annenle babanı tanıma şansın oldu mu?"
"Hayır," diye karşılık verdi.
Gözlerinde beliren bulutlar, kalbimi sıktı. Konuyu kapatmam gerektiğini hissettim. Her yara iyileşmezdi. Bazıları yalnızca kabuk bağlar ve biri onları kaldırınca kanardı. Benimkiler gibi. O yüzden kimsenin yarasına dokunmayı sevmezdim.
"Seninle burada başka gösterilere de katılabiliriz," dedim, sesimi biraz yumuşatarak. "St. Petersburg’a gitme şansımız olursa, daha modern bir bale topluluğu izleme şansın da olur."
"Gitme şansımız mı?" diye sordu, dudaklarının hafifçe kıvrıldığı o çekingen gülümsemeyle.
Kelimelerimden rahatsız olmamıştı. Aksine, belki de beklenmedik bir şekilde hoşuna gitmişti. Vera'nın yanaklarında beliren kızarıklık ise bu fikrin olumsuz gelmediğinin açık bir kanıtıydı.
"Belki şansımız olur," dedi utangaçça. Gözlerini kaçırsa da yüzündeki sıcaklık, beni gülümsemekten alıkoyamadı.
Sohbetimiz devam ederken Vasiliy içeceklerimizi yeniledi. Vera’nın kırılgan ama bir o kadar da güçlü ruhunu, her geçen an biraz daha derinlemesine keşfetmeye başlıyordum. Konuşmaları sırasında fark ettiğim şey, onun yalnızca kelimeleriyle değil, mimikleri ve duruşuyla da derin bir dünya sunduğuydu. O heyecanlı halleri, onun çocukluktan kalan masumiyetine uzanan bir kapı gibiydi.
Ve ben, o kapıdan içeri adım atmaktan başka bir şey istemiyordum.
"Neden baleyi seçtiğini anladım, ama şu anki Vera baleyi neden seviyor?" dedim, sesimde merak ve hafif bir sıcaklıkla.
Bakışlarından derin bir ifade geçti. Ne olduğunu tam olarak çözemedim, ama o anlık tereddütle başını önüne eğdi. Sessizlik, bir yankı gibi etrafımızda dolaştı. Gözlerimiz yeniden buluştuğunda, bakışlarındaki çözümsüz duyguya hüzün de eklenmişti.
"Bale sahnesinde bambaşka birine dönüşüyorum," dedi, dudaklarını hafifçe kemirerek. Bu şaşkın ve çekingen hali, ona ekstra bir cazibe katıyordu. Her hareketi, içimde daha derin bir tutku uyandırıyordu.
Sözlerini toparlamaya çalışırken dudaklarını büzdü, belli ki konuşmak onun için zorlayıcıydı. "Bunu nasıl anlatacağımı bilmiyorum," dedi sonunda, gözlerini kısıp derin bir nefes alarak. "Konuşarak kendimi ifade edemediğimden bahsetmiştim," diye itiraf etti. "Ama dansımla her şeyi anlatabiliyorum."
Onu izlerken, her mimiği ve hareketi zihnime kazınıyordu. Ellerini kucağına yerleştirirken yaşadığı tereddüt bile büyüleyiciydi. Bu gergin ve heyecanlı halleri onu daha çekici kılarken, bir yandan da yanımda rahat hissetmesini istiyordum. Bakışlarımı üzerine dikmek yerine, elimdeki bardağımla oynamaya başladım.
"Yetenekli olsam da bale ya da dans benim için fazlasıyla anlamlı," diye devam etti, sesinde hafif bir titreme vardı. "Çünkü bana rahat ve konforlu bir alan sağlıyor. Yalnızlığımı hissetmiyorum. Çoğu kişi ünlü olmayı ya da insanlar tarafından sevilmeyi önemserken ben bale sayesinde özgürlük hissini tattığım ve yaşadığımı hissettiğim için dans ediyorum. Sahnede kimsesiz, terk edilmiş Vera yok oluyor. Onun yerine herkesle eşitleniyorum."
Sözleri, içimde derin bir yankı buldu. Duyduklarım, unuttuğumu sandığım bazı hislerin uyanmasına neden olmuştu. Ama Vera, daha fazla konuşmamayı seçti.
"Neden sustun?" dedim, yüzüne hafif bir tebessümle bakarak.
"Daha önce kendimle ilgili bu şeyleri kimseye itiraf etmemiştim," diye fısıldadı.
Onu rahatlatmak için hafifçe gülümsedim. "Bana bunları söylemende bir sorun yok, Vera. Hatta seninle ilgili her şeyi öğrenmek ve seni saatlerce dinlemek isterim."
Gözleri bir an için büyüdü. "Neden?" diye sordu, sesi ince ve kırılgandı.
"Çünkü sen, kalbimdeki her şeyi hem çözümsüz hem de bir o kadar olağanüstü kılıyorsun.," diye düşündüm, ama bunu dile getirmedim. "Çok özelsin," dedim, kelimelerim yumuşak ve sakindi. "Büyüleyicisin... ve senden…" Sözlerim yarım kaldı. Onun masum bakışları, içimde daha önce hissetmediğim bir kıvılcımı yeniden alevlendirdi. Ama kendimi durdurmalıydım. Ona kendini kötü hissettirecek en küçük bir şey yapmaya dahi tahammülüm yoktu.
Cevap vermek yerine başını çevirdi, bakışlarını manzaraya sabitledi. Ama düzensiz nefes alışını görebiliyordum; bu benim için yeterince açıklayıcıydı. Sessizliğine uydum ve bir süre onunla öylece oturdum.
Bu sessizlik, kelimelerden daha fazlasını anlatıyordu. Her zaman yalnızlık ve sessizlikten hoşlanırdım. Ama Vera’nın sessizliği beni rahatsız ediyordu. Bir şekilde onu yeniden konuşmaya çekmek için çabalamaya başladım.
"Kahve içer misin?" diye sordum.
"Olur, Viktor," dedi usulca.
Kahvelerimiz geldiğinde sohbeti daha yüzeysel bir hale getirmeye çalıştım. Daha çok baleden, şimdiye kadar çıktığı gösterilerden ve arkadaşlarından bahsetti. Ben ise onun anlattıklarını bir hazine keşfeder gibi dinliyordum. Bakışlarım, yüzündeki her çizgiyi ezberlercesine dolaşıyordu. Onun varlığında her şeyi ve zamanı unutmuştum.
Bir an, kısacık bir an, gözlerimin derinliklerinde bir şey yakalamış gibi davrandı. Başını yana eğdi ve bakışlarını gözlerime dikti. Bu karşı koyulmaz anın ağırlığı altında dayanamadım. Elimi kaldırıp yanağını yavaşça okşadım.
Şaşkınlıkla büyüyen gözleri bana baktı, ama başını elime yasladığında her şeyin anlamı değişti. Bu küçük hareketinin bende yarattığı derin etkiyi tarif etmek mümkün değildi. Kalbim, bu anda Vera’ya ait olduğunu bir kez daha haykırıyordu.
O an sipariş ettiğim Medovik tatlısı masaya geldi ve konuşmamız bir an için bölündü. Tatlıyı önüne koyarken, kalbimde yıllardır birikmiş buzların damla damla erimeye başladığını hissettim. Vera’nın kaşığıyla tatlıdan bir parça alıp denemesi ve ardından yüzüne yayılan zarif bir gülümsemeyle beğendiğini ifade etmesi, beni mutlu etti.
Tatlıdan sonra sohbetimiz yeniden başladı. Vera, bu kez bana Rusya hakkında sorular sormaya başladı. Bu gece kendimle ilgili konuşmayacağımı söylediğimde, buna saygı duyması ona duyduğum hayranlığı daha da artırdı. Ben de ona Rusya’nın güzelliklerini, görülmesi gereken yerlerini ve şehirlerin sakladığı hikayeleri anlatmaya başladım.
Ama konuşurken fark ettiğim şey, onun beni ilgiyle dinleyen bakışlarıydı. Şaşırdıkça hafifçe aralanan dudakları, yumuşak yüz ifadeleri ve gözlerinde parlayan o yıldızlar... Bunlar beni her geçen saniye daha da büyülüyordu. Onun varlığı her şeyden daha güçlü ve yoğundu. Gözlerinin içindeki sakin göl, derinlerinde parıldayan bir yaşam enerjisini saklıyordu. Onu izlerken nefesim kesiliyordu.
Bakışlarımdaki hayranlığı gizlemeye çalışsam da, başarılı olduğumu sanmıyordum. Beni aniden fark edip gözlerini doğrudan gözlerime kilitlediğinde, kalbim hızla atmaya başladı.
"Bana neden böyle bakıyorsun?" diye sordu, sesi hafifçe titrerken merakını gizleyemedi.
Bir an durakladım. Her kelimeyi dikkatle seçmeye çalıştım, ama içimdeki hislerin ağırlığına karşı koyamadım. "Eğer seni rahatsız etmeyecekse söyleyeyim," dedim. "Güzelliğinden büyülendim."
Bir anlık şaşkınlıkla yüzü kızardı. O kadar güzeldi ki, daha önce birçok iltifat aldığından emin olmama rağmen, bu saflık ve masumiyeti beni şaşırtıyordu. Ama işte tam da bu, ona hayran kalmamı sağlayan şeydi; bu masumiyet, onun cazibesinin en güçlü parçasıydı.
Kalbimde büyüyen bir yangın vardı. Bu yangın, yıllardır buz tutmuş kalbimi eritiyor ve yerine sıcak bir alev bırakıyordu. Buzlar buhar olurken, içimde bir kelime yankılanıyordu: Vera.
Vera, gözlerini çekip derin bir nefes aldı ve yüzündeki hafif gerginliği dağıtmaya çalıştı. Ama bakışlarında hâlâ bir huzursuzluk vardı. Saatine baktığında, ben de telefondan saate göz attım. Epey geç olmuştu.
"Kalkalım mı?" diye sordum.
"Olur, Viktor," dedi usulca.
Onu eve bırakırken, içimde kopan fırtınayı bastıramıyordum. Yanından ayrılmak, her geçen saniye daha da zorlaşıyordu. Onun varlığı hayatımı bir anda değiştirmişti. Vera, karanlık dünyamda bir ışık gibi parlıyordu ve bu ışığın asla sönmesine izin veremezdim.
Yolda ilerlerken, bakışlarının elimin üzerindeki dövmeye kaydığını fark ettim. Kurt pençesi.
"Beğendin mi?" diye sordum, gözlerimi yoldan ayırmadan.
"Evet," dedi kısaca.
"Anlamı var mı?" diye sordu, sesi biraz daha meraklıydı.
"Sonra anlatırım," dedim, gülümsememi gizleyerek.
"Peki," dedi ve yeniden önüne döndü. Yolun kalanında sessizdi. Ama onun yanında hissettiğim huzur, sessizlikte bile yankılanıyordu.
Onu evine getirdiğimizde, arabadan inmesine yardımcı oldum. Arabadan inerken, belini nazikçe tutmam içimdeki koruma güdüsünü daha da tetikledi. Yavaşça kapıya doğru ilerledik. Gecenin karanlığında bile gülümsemesi parlıyordu. Kapıya vardığımızda, bana o eşsiz gülümsemesini sundu.
"Bu güzel akşam için teşekkür ederim, Viktor," dedi, sesi hafif ama içten bir sıcaklık taşıyordu.
"Rica ederim, Vera," diye karşılık verdim.
Bir an sustu. Sonra gözleri, sanki düşüncelerimin derinliklerini okumaya çalışıyormuş gibi, dikkatle yüzümü inceledi. "Hep benden bahsettik ve senin hakkında hiçbir şey öğrenemedim," dedi, sesi biraz mahcup bir tınıyla.
Bu sözlerine, hafifçe eğilerek cevap verdim. "Bu gece yalnızca bir başlangıç," dedim, sesim derin ve sakin. Elimi hafifçe geri çektim, ona daha fazla yaklaşmamak için kendimi zor tutarak. "Bunun için önünde uzun bir zaman var."
Sözlerimle ifadesi değişti. Gözlerindeki şaşkınlık yerini derin bir şeylere… bir kıvılcıma bıraktı. O an, içimdeki duyguların geri dönüşü olmadığını anladım. Vera’yı bırakmak benim için artık bir seçenek değildi. Onu hayatımın her anında, tam ortasında istiyordum.
Bu düşünceyle kendimi tutamadım. Ona bir adım daha yaklaştım. Geri çekilmedi. Bakışlarım dudaklarında asılı kaldı, öyle yakın, öyle ulaşılabilir ama bir o kadar da uzak. Ona doğru eğildiğimde, başını çevirmedi. İsmini dudaklarımdan dökülen bir dua gibi fısıldadım: "Vera…"
Gözlerinin derinliklerine baktığımda, orada kaybolmayı diledim. Tüm dünyam sanki bu anın etrafında dönüyordu. Kollarımı nazikçe beline doladım ve onu kendime çektim. Gözlerini kapattığında sabrım tükendi. Ona ihtiyacım vardı. Ve bu ihtiyaç, beni harekete geçirdi.
Dudaklarım onun dudaklarına dokunduğu anda, dünya bir anda sessizleşti. O yumuşak, narin öpücükte kendimi kaybettim. Onun kırılganlığına zarar vermekten korkarak çekingen davrandım. Ama Vera’nın sessiz teslimiyeti, aramızdaki tüm sınırları hızla yok etti. Bu öpücükle, ruhumun derinliklerinden gelen bir dalga her şeyi süpürüp götürdü.
Ona daha sıkı sarıldığımı fark ettiğimde, kendimi geri çekmeye zorladım. Yavaşça uzaklaştım ama hâlâ kollarımdaydı. Gözlerini henüz açmamıştı. Güzelliği, karşımda bir tablo gibi duruyordu. Mantığım beni terk etmiş olmalıydı. Onu incitmeyecek bir adam olduğumu biliyordum, ama ondan kaçmanın da imkansız olduğunu fark etmiştim.
Bu öpücük, sessiz bir itiraf gibiydi. Aramızdaki her soru, yanıtını bulmuştu. Duygularım tarifsiz bir tutkuya dönüşürken, Vera gözlerini açtı. Yüzündeki utangaç ifade beni hem cezbetti hem de koruma isteğimi artırdı. Sanki ışığını söndürecekmişim gibi, ona olan dokunuşumu nazikçe geri çektim.
Onu bırakırken, "Yarın seni ararım, Vera," dedim, elini nazikçe tutarak. İçimde fırtınalar koparken dışarıdan soğukkanlı bir tavır sergilemeye çalışıyordum. "Rusya’yı gezdirme sözüm vardı," diye ekledim, sesimdeki kararlılığı koruyarak.
Başını salladı. "İyi geceler, Viktor," dedi, sesi yumuşak ve titrek.
"İyi geceler, Vera," diye karşılık verdim, gözlerimi ondan ayırmadan.
Kapıyı anahtarıyla açtı ve ürkek adımlarla eve girdi. Bir an kapıda bekledim, tamamen güvenle içeri girdiğinden emin olmak istercesine. Sonra ağır adımlarla arabaya geri döndüm. Ama aklım hâlâ onunla doluydu.
Arabaya bindiğimde, derin bir nefes alarak düşüncelerimi topladım. Hayatımda artık Vera’dan daha değerli bir şey olmadığını biliyordum. Bu duyguların beni ne kadar hızlı ele geçirdiğini düşündükçe ürküyordum. Ama aynı zamanda, onun yanındaki huzur her şeye değerdi.
Karanlık dünyamın içinde bir ışık gibi parlıyordu. Ve o ışığın sönmesine asla izin veremezdim. Onu her şeyden koruyacak, ona sahip çıkacaktım. Çünkü şimdiden birbirimize aittik.
Bu gece… her şey değişmişti.
Vera
Yanından ayrıldığımda, kalbimdeki çılgın ritmi sakinleştirmek imkânsız gibiydi. Kalbim öyle hızlı çarpıyordu ki, göğsümde yankılanan o ritmi durduramayacakmışım gibi hissediyordum. O öpücük, dünyamı altüst etmişti. Hayatım boyunca böyle bir şeyi hiç yaşamamıştım. Dudaklarımda hâlâ onun sıcaklığını, o nazik ve tutkulu öpücüğün izlerini hissediyordum.
Zihnim, kalbim, ruhum... Tüm dünyam, bir anda karışmıştı. Daha önce hiç kimseye bu kadar yakın hissetmemiş, kimseye bu kadar kolay teslim olmamıştım. Çünkü… ilk kez, birinin varlığı bana korkunun ötesinde bir huzur, yalnızlığın ötesinde bir bağ sunuyordu.
Odama çıktığımda, sırtımı soğuk ahşaba yasladım. Derin bir nefes almaya çalışsam da dudaklarımda hâlâ Viktor’un dokunuşunun sıcaklığını hissediyordum. Zihnim karışıktı, ama kalbim netti: Viktor benim için sıradan bir yabancı değildi. Ama bu yalnızca bir başlangıçtı; o an içimde bir his vardı... Bu başlangıç, sıradan bir hikâyenin değil, kaderimin ta kendisinin başlangıcıydı.
Telefonum titredi. Mesaj ondan gelmişti: "Bu gece sadece bir başlangıçtı, Vera. Seninle daha fazla anı biriktirmek istiyorum."
Sözleri gözlerimin önünde yanıp sönüyordu. Gözlerimi kapattım ve mesajı içimde tekrar ettim. "Bir başlangıç..." diye fısıldadım. Öyleydi. Bu gece her şeyi değiştirmişti.
Mesajına cevap vermek için telefonu ellerimde döndürdüm. Söylemek istediğim o kadar çok şey vardı ki… Ama hiçbir kelime yeterince güçlü görünmüyordu. Derin bir nefes aldım ve sonunda kısa bir cevap yazabildim: "Ben de, Viktor."
Mesajı gönderdikten sonra, penceremin kenarına geçip bahçenin sessizliğine baktım. İçimde bir fırtına vardı. Bu fırtına sakinleşmek bir yana, daha da derinleşiyordu. Viktor’un varlığı, karanlıklarımı delip geçen bir ışık gibiydi. Ve o ışığın benimle kalmasını istiyordum.
Elimi dudaklarıma götürdüm, o sıcaklığı yeniden hissetmek istercesine. Düşüncelerimde Viktor vardı; onun güçlü bakışları, yumuşak ama kararlı sesi ve bana dokunduğunda hissettiğim güven... Kalbim her atışında bir kez daha onun adını fısıldıyor gibiydi.
Bu gece her şey değişmişti. Hayatımın yönü, kaderimin akışı bir anda bambaşka bir hale gelmişti. Ve garip bir şekilde, bundan korkmuyordum. Çünkü ilk kez, kendimi birine bırakmaya hazır hissediyordum.
Bu sadece bir başlangıçtı.
Ve Viktor’la bu başlangıcın nereye varacağını görmek için sabırsızlanıyordum.
"Hayatım boyunca yalnızlığın soğuk sessizliğinde yaşadım, ama seninle tanıştığımda içimde hiç bilmediğim bir melodi yankılandı. Sen, sessizliğimi müziğe dönüştüren tek şeysin." — Vera Vasiliev
Okur Yorumları | Yorum Ekle |