@kitsudaphne
|
YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Bazı acılar, sadece bir çift gözde yankı bulur. O gözlere baktığında tüm dünyayı unutursun." — Viktor Volkov "Peki Rusya’da yaşamak ister miydin?" diye sordum, fısıldar gibi. Gözlerimde merak ama içimde daha fazla bir şey vardı; bilmek istiyordum. Belki de bu soruyla onun hayatına adım atmak istiyordum. Vera'nın yüzü bir anda değişti. Gizli bir hüzün, gözlerinin parlaklığını söndürdü. Kalbimde bir şey kırıldı, ona her ne hissettirdiysem, üzüldüm. "Burada kimsem yok ki." Acı dolu bir gülüşle yüzünde belirdi. Gülüşü o kadar içime işledi ki, sadece o ses zihnimde yankılanıyordu. "Aslında New York’ta da yalnızca Frannie ile Jack var." İsimler, bir anda daha fazla bilgiye ihtiyaç duyduğum gerçeğiyle kulaklarımda çınladı. Onları öğrenmek, hayatında kim olduğunu bilmek istiyordum. "Onlar kim?" dedim. "Arkadaşlarım." Zihnimdeki karmaşayı susturamadım. Sadece arkadaşlar mı? Peki arkasında bıraktığı biri var mıydı? Bir erkek arkadaş, sevgili, nişanlı... "Başka biri yok mu?" Onu sorgularken sesimdeki tedirginliği gizleyemedim. Cevabını bilmek istediğim bir soruydu ama ne duyacağım konusunda gergindim. "Yok." Sesindeki hüzün, sanki içimi kazıyordu. O kadar içten, o kadar acıklıydı ki, konuşmak istemediğini belli edercesine başını çevirdi. Onu daha fazla zorlamak istemedim. Derin bir nefes alıp, aramızdaki sessizliği korudum.
Gösteri başlamıştı. Sahnedeki her hareket dikkat çekiciydi ama gözlerim bir an olsun Vera’dan ayrılmıyordu. Her bakışımda ona çekildiğimi, her an güzelliğiyle büyülendiğimi hissediyordum. Bir ara gözlerini kapadı ve müziğe kapıldı. O an, dünyada yalnızca o ve müzik vardı. Başını hafifçe hareket ettirirken yüzünde beliren mutlu ifade, içimi aydınlattı. Bu kadar basit bir an, nasıl bu kadar yoğun olabilirdi? Anna’dan sonra bir kadının beni bu denli etkileyebileceğini düşünmemiştim. Ama işte, Vera her an beni daha derin bir karmaşaya çekiyordu. Hayranlıkla ona baktığım sırada, aniden bana döndü. Gözlerinde o olağanüstü parıltıyı gördüğümde, cazibesine tamamen kapıldım. Fazlaydı. Ve bu, beni mahvedecekti. Ara verildiğinde kendimi toparlamak için ayağa kalktım. "Ben birazdan geleceğim." dedim, sesim kontrolsüz bir tınıyla çıkmıştı. "Tamam." dedi, sesi o kadar yumuşak, bakışları o kadar masumdu ki. Locadan hızla çıktım. Terasa doğru adımlarımı hızlandırdım. Soğuk havanın yüzüme çarpmasıyla kendime geldim. Ancak bu yetmeyecekti. Bu kız, bu denli saf biri beni paramparça edecekti. Ama zaten buna çoktan başlamıştı.
Geri döndüğümde Vera'nın ayakkabılarını çıkardığını gördüm. Minik, kibar ayakları ortaya çıktığında yutkundum. Yanına yaklaştığımda, beni fark edip ayakkabılarını giymeye nazikçe çalıştı. Vera’nın her hareketinde bir kırılganlık vardı. Bu hali koruma iç güdümü artırıyordu. Ayaklarındaki kırmızı noktaları fark ettiğimde, canının yandığını anladım. "Giyme." dedim, sesim istemeden fazla resmi çıktı. Gözlerinde bir an bocalama gördüm. "Ayakkabılar mı acıttı?" dedim daha yumuşak bir tonla. "Biraz." Sesi o kadar narin ve tereddütlüydü ki, içimde bir şeyler harekete geçti. Onu korumak, her şeyden uzak tutmak istedim… ne pahasına olursa olsun. Dayanamadım, bir anda önünde diz çöktüm. "Viktor..." dedi şaşkınlıkla. Tam o anda kapı açıldı ve Maksim içeri girdi. "Buz getir Maksim." "Derhal efendim." Maksim’in çıkışıyla, ayaklarından birini avuçlarımın içine aldım. "Şştt, sessiz ol moya malyshka (miniğim)." Maksim buzları getirdiğinde çıkmasını işaret ettim. Sonra bir parça buz aldım ve kızarmış yerlere dikkatle dokundum. Narin teni… sanki buz değil alev tutuyordum. Bu an yoğundu, beni zorluyordu ama Vera da benim kadar gergindi. Onu rahatlatmak için konuştum, ama o çoktan sessizleşmişti. Daha fazla rahatsız hissetmesini istemedim. Yanına oturduğumda, ayakkabılarını tekrar giymedi. Gösteri yeniden başladığında, Vera kendini tekrar sahneye kaptırdı, ama ben yine sadece onu izliyordum. Final sahnesi geldiğinde heyecanla kolumu tuttu. Dokunuşuyla tüm vücudum titredi. Aniden elini geri çekti ve utançla kızardı. Chert! (Kahretsin!) Bu kız, beni bir gün bir şekilde yok edecekti. Gösteri bittiğinde ayağa kalktık ve alkışladık. Vera ayakkabılarını giymeye çalışırken, gözlerimi ondan ayırmadan sordum: "Nereye gideceksin?" "Büyükannemin evine." "Araban var mı?" derken, sorunun cevabını tahmin ediyordum. "Hayır ama taksi..." "Seni ben götürürüm," dedim net bir şekilde. "Hiç gerek yok." dedi, hafif bir tereddütle. "İtiraz istemiyorum Vera." dedim, sesim bir emir gibiydi. Kolumu ona doğru uzattım. "Ayrıca seni eve götürmekten mutluluk duyarım." Tereddüt etse de sonunda hafif bir gülümsemeyle kolumu tuttu. Beraber locadan çıktık ve arabaya ilerledik. Andrei ile Armen bizi görüp şaşırdılar, ama bir şey söylemediler. "Nadia Vasiliev’in evine gideceğiz." dedim, Andrei'nin şoka uğramış ifadesini görmezden gelerek. Arabaya bindiğinde sessizce oturdu. Yolda tek bir kelime etmedik. Vardığımızda, Vera bana döndü. Gözlerinde minnettarlık vardı. "Teşekkür ederim Viktor." Elini uzattı. Parmak uçlarından tutup hafifçe öptüm. Bir an irkildi ve yüzünde beliren o hayranlık ifadesini gördüğümde, içimdeki karanlık biraz olsun hafifledi. "Tanıştığımıza memnun oldum." dedi, sesi hala kırılgan ama samimiydi. "Ben de Vera." dedim, adını söylerken hissettiğim tüm duygular kalbimdeki kıvılcımı artırdı. Arabadan çıktım ve kapısını açtım. Ona kapısına kadar eşlik ettim. "Yarın seni akşam yemeğine çıkarabilir miyim?" dedim, fazla düşünmeden. Gözlerinde bir çekingenlik, ama aynı zamanda bir ışıltı vardı. "Olur Viktor." dedi, hafif bir gülümsemeyle. "Seni yedide alırım." dedim, yine aynı kararlılıkla. Gülümsedi ve kapıyı kapatmadan önce bir kez daha teşekkür etti. Işığının parıltısı, kapının kapanışıyla kaybolmuştu. Arabama döndüm. Anna ve bebeğimle ışığımı kaybettiğimi sanmıştım. Vera’nın parıltısıyla bu karanlığın içinde yeniden umut bulabilecek miydim? "Belki de hayatındaki karanlığı aydınlatacak bir ışık bulamazsın. Ama o ışık, seni bulur."— Vera |
0% |