YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.
"Bazı insanlar hayatınıza bir kasırga gibi girer; her şeyi altüst ederler. Ancak bazen, o kasırga olmadan önce asla uyanamazsınız." — Viktor Volkov
Viktor
Vera’yı gördüğüm an dünya sessizliğe büründü. Zaman durmuştu, hava ağırlaşmıştı. Gözlerim onun gözlerine kilitlendiğinde bir şeyler paramparça oldu içimde. Hayatımda hiç kimse beni böylesine savunmasız bırakmamıştı. O kız… Vera, benim hem kurtuluşum hem de felaketimdi.
Güzelliği zihnimi altüst ediyor, saflığı beni korkutuyordu. Bir adamın yıkıma sürüklenmesi için daha fazlasına ihtiyaç var mıydı? Gözlerimi ondan çekemiyordum, tıpkı onun da bakışlarını benden alamadığı gibi.
Bu hoşuma gitmişti. Ama bu hoşnutluk, beni garip bir huzursuzluğun eşiğine sürükledi. Ona doğru yürüdüm, adımlarım sessiz ama kararlıydı. Önünde durduğumda onu baştan aşağı inceledim. Kıpırdamıyordu. Bir tablo gibi hareketsiz ve mükemmeldi.
"Hazır mısın?" diye sordum.
"Evet," dedi. Sesi titriyordu, ama o tını beni daha da kendine çekti. O an, kalbimde bir şeylerin yer değiştirdiğini hissettim.
Sanki bir şey hatırlamış gibi kaşları aniden hafifçe çatıldı, ama hemen ardından kendini toparladı. "Hoş geldin, Viktor," dedi, sesi şimdi daha net, daha kararlıydı.
Uzattığı elini nazikçe tuttum ve parmak uçlarına kısa bir öpücük kondurdum. Parmaklarının titrediğini hissettim. Bu küçük detay, beni geri dönülmez bir şekilde ona bağladı. Gözlerimiz bir kez daha buluştu.
"Hoş bulduk, Vera," dedim. "Bu gece büyüleyici görünüyorsun."
Bu sadece bir iltifat değildi; onun hakkında düşündüğüm her şeyin bir yansımasıydı. Vera geriye doğru bir adım attığında, istemsizce gözlerim dekoltesine kaydı. İçimde kıskançlık, karanlık bir alev gibi yükseldi. Onu böyle görmelerine dayanamazdım.
Ama sonra o saf, ışıl ışıl gülümsemesiyle her şeyi unutturdu. O an fark ettim; Vera sadece hayranlık uyandıran biri değil, aynı zamanda hayatımın en tehlikeli çelişkisiydi.
Sesimi sakin tutmaya çalışarak konuşmaya devam ettim. Onu ürkütmek istemiyordum ama ondan uzak durmak da benim için bir seçenek değildi. İçimdeki bir girdapta kayboluyordum. Bir yanım her şeyi bir kenara bırakıp onu hayatımın merkezine almak isterken, diğer yanım ona dokunmaktan bile korkuyordu.
Ama asıl sorun farklıydı. Vera’nın geçmişine bağlı bir iplik vardı; görünmez ama güçlü. Onu korumak için bu ipliği ne kadar sıkı tutabilirdim? Ve bunu yaparken, kendi yıkımımı engelleyebilir miydim?
"Teşekkür ederim," dedi Vera. Sesi… şimdiye kadar duyduğum en tatlı melodi gibiydi. Ama bu melodinin altında gizlenen o hafif tedirginlik, içimde keskin bir yankı buldu. Ona yakındım, ama henüz istediğim kadar değil.
"Çıkalım mı?" dedim, sesimi mümkün olduğunca yumuşatarak.
Gideceğimiz restoran bana aitti ve bu gece yalnızca Vera için kapatılmıştı. Her detay, onun rahatı için titizlikle planlanmıştı. Adamlarım içeride, sıradan müşteriler gibi oturuyorlardı. Her şey kusursuz görünmeliydi. Çünkü bir kez hata yapmış ve o hatanın bedelini fazlasıyla ödemiştim. Bir daha kimsenin sevdiklerime zarar vermesine izin veremezdim. Özellikle Vera’ya. Özellikle de benim yüzümden.
Vera başını zarifçe salladı ve gülümsedi. Bu basit hareket bile içimde derin bir yankı uyandırdı. Her şeyiyle kırılgan ve narindi. Ona baktığımda, onu kendimden bile korumam gerektiğini hissettim. O an, bu koruma yeminimi içimde mühürledim. Bu gece hiçbir şeyin dikkatimi dağıtmasına izin veremezdim. Ama Vera… onunla bu her geçen saniye daha da zorlaşıyordu.
Zihnimi toparlamak için derin bir nefes aldım. Sakin bir başlangıç yapmalıydım. Onun varlığı, ruhumda kopan kasırganın hızını artırıyordu, ama bunu kontrol altına almak zorundaydım. Kolumu uzattım.
O narin elleri kaslı koluma dokunduğunda içimde bir titreme hissettim. İçimdeki kasırga ya da içine çekildiğim girdap beni mahvediyordu. Soğukkanlılığım ellerimden kayıp gidiyordu. Vera, üzerimde yarattığı etkinin farkında değildi. İşte bu, beni en çok korkutan şeydi. Onun masumiyeti, beni mahvedecek olan tam da buydu.
Bir şey yapmasına bile gerek yoktu. Varlığı, nefesi, o her şeyi değiştiren bakışları bile beni altüst etmeye yetiyordu.
"Görüşürüz, Ekaterina," dedi Vera, ona hafif bir gülümseme eşliğinde.
Ekaterina, Vera’ya her zaman olduğu gibi koruyucu bir tavırla baktı. Gözleri bir an bana kaydı. O bakışlarda açık bir endişe gördüm. Ekaterina’nın korkusu, Vera’yı incitebileceğim ihtimaliydi. O korkunun nereden geldiğini anlayabiliyordum. Hayatımdaki karanlık, birçok şeyi yok etmişti. Şimdi ise Ekaterina, o karanlığın Vera’ya ulaşmasından endişeliydi.
"Geç kalmazsın, değil mi?" diye sordu Ekaterina, beni süzerken.
Vera, hafifçe gülümsedi ve başını salladı. Zarif hareketleri bana bir kez daha onun kırılganlığını hatırlattı. Onu koruyacaktım. Ne olursa olsun.
Vera ile dışarı doğru yöneldiğimizde, içimdeki kaos giderek büyüyordu. Onunla olmak huzur bulmam gereken bir an olmalıydı, ama tam tersine her geçen saniye daha da karmaşık bir hal alıyordu. Onun gibi masum birinin, benim karanlık dünyama ait olamayacağını biliyordum. Ve bu düşünce beni hem çaresiz hissettiriyor hem de daha sıkı bağlanmama neden oluyordu. Bu gece ikimiz için de sıradan bir geceden çok daha fazlası olacaktı.
Bir yanım onu korumak istiyor, tüm kötülüklerden sakınmak için bir kalkan olmayı diliyordu. Diğer yanım ise ondan bir an bile uzak kalmak istemiyordu. Ancak bir insan, hem kurtuluş umudu hem de yıkımının kaynağı olduğunda ne yapabilirdi ki?
Arabaya geçmesine yardımcı oldum, sonra ben de yanındaki koltuğa oturdum. Motorun uğultusu şehri doldururken, göz ucuyla ona baktım. Küçük, narin ellerini kucağında birleştirmişti. Yüzündeki ifade hem merak doluydu hem de tedirgin. Ne düşündüğünü öğrenmek istiyordum. Ama sormak… bu cesareti kendimde bulamıyordum.
Düşüncelerimin ağırlığı altında boğulurken, gözlerimi onun üzerinden alamıyordum. Yüzündeki hafif gülümseme, yanaklarına yayılan ince pembe bir kızarıklık… Bu kadar masum ve aynı zamanda bu kadar etkileyici bir güzellik… Bu, bir adamın mahvolması için yeterliydi. Mahvolacaktım.
Şehir ışıkları önümüzde akarken, Vera’ya bakmaya devam ettim. Bir ara pencereden dışarı dönüp manzarayı izlemeye koyuldu. O an, beyaz tenli bir kuğu gibi görünüyordu.
Yanımda bu kadar savunmasız otururken, ona daha yakın olmak, onun yanında daha uzun süre kalmak istiyordum. İçimdeki arzuyu kontrol etmek zorundaydım. Onu rahatsız etmek ya da ürkütmek istemezdim. Ama kendime engel olamıyordum. Vera’nın hep yanımda olmasını dilemekten vazgeçemiyordum.
İçimdeki çalkantılı duygularla savaşmak zorundaydım. Hem ona zarar vermemeli hem de doğru yolu bulmalıydım.
O sırada ellerini sıkıp iç çekti. Ne kadar gergin olduğunu o an daha iyi anladım. Belki konuşursam kendini daha iyi hissederdi. Tam ona bir şey soracaktım ki, bana döndü. Gözlerimiz buluştu ve bakışlarımdaki yoğunlukla karşılaşınca, yüzü utangaç bir ifadeyle kızardı. Yüzünde o yumuşacık gülümsemesi belirdi. Her açıdan büyüleyiciydi.
"Yıldızlar görünüyor," dedi aniden.
"Efendim?"
"New York’ta yıldızları görmek çok zordu," dedi.
"İzlemeyi sever misin?" diye sordum.
"Evet," diye yanıtladı, gözlerini tekrar pencereden dışarı çevirirken. "Evrende yalnız olmadığımı hissettiriyor."
Bu sözleri beni daha da içine çekti. Ardından, bakışlarını kaçırdı ve manzarayı izlemeye koyuldu.
Hüzünlü yanını sevmedim. Vera, hep mutlu olmalıydı. Ama o hüzünlü tarafı, onu daha çok merak etmeme neden oldu. Gerçek düşüncelerini öğrenmek istiyordum. Kalbine dokunabilmek, onun gerçekte kim olduğunu görebilmek istiyordum. Ve bu, ona daha yakın olabilmek için ihtiyaç duyduğum tek bahaneydi.
"Yıldızlar gerçekten eşsiz görünüyor," dedim, Vera’nın bakışlarını tekrar pencereden bana çevirmesini umarak.
Beklentim boşa çıkmadı. Bana döndü ve o saf, masum gülümsemesiyle karşılık verdi. Ama bu gülümseme benim sonumdu. Daha fazla dayanamadım.
Kendime engel olamayarak, bir an için elimi kaldırıp çenesine dokundum. Parmak uçlarım onun sıcak tenine değdiğinde, zaman durmuş gibiydi. Yavaşça yüzünü kendime çevirdim ve gözlerinin içine baktım.
"Gözlerindekiler kadar değil," dedim, sesimdeki pürüzsüz ama tehlikeli tonu fark ederek.
Bir an nefes almayı unuttu. Gözlerinde şaşkınlık ve hayranlık vardı. Ama o an, ne kadar ileri gittiğimi fark ettim. Ona ne zaman ne de alan tanıyordum. Bu, dün gece yaptığım gibi, sınırları aşmaktı. Ama… ondan uzak duramıyordum.
Elimi yavaşça geri çektim. Onun da önüne döndüğünü ve bakışlarının ellerine düştüğünü gördüm. Vücudunun hafifçe titrediğini o an fark ettim. Ona istemeden de olsa rahatsızlık verdiğimi düşünüp içimden kendime öfkelendim.
Sesimi olabildiğince nazik bir hale getirerek sordum, "Bir süre daha burada kalacak mısın, Vera?"
Bakışlarını hala kaldırmadı. Sessizce, "Evet. Yani… kalmam gerekiyor," dedi.
Onun cevaplarında bir çekingenlik vardı, ama aynı zamanda kararlılık da. Sonra başını kaldırıp gözlerime baktı. Bakışlarında bir soru vardı. Dudaklarını araladığında o soruyu soracağını düşündüm. Ama alt dudağını ısırdı ve sustu.
Bu küçük hareket beni altüst etmeye yetmişti. Alt dudağını ısırışı, istemeden fark ettirdiği cazibenin bir yansımasıydı. Bu kız, beni her şekilde mahvediyordu.
Arabanın içinde bir süre sessizlik hüküm sürdü. Ama bu sessizlik sakinleştirici olmaktan çok, gerilimle doluydu. Sanki her iki taraf da diğerine bir şey söylemek istiyor, ama o anı yakalayamıyordu.
Arka koltukta otururken, ön koltuktaki Andrei’nin dikiz aynasından bana baktığını fark ettim. Göz göze geldiğimizde, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı.
Sözlerinin ardındaki mesajı okumak zor değildi. "Şimdiden mahvoldun."
Onu görmezden gelmek istesem de, yüzümde beliren küçük bir gülümsemeye engel olamadım. O an Vera bir kez daha bana baktı.
"Viktor?" dedi Vera, zarif ve alçak bir tonda.
"Evet?" diye cevap verdim, bakışlarımı ona çevirerek.
"Sen yıldızları izler misin?" diye sordu, gözleri hâlâ pencereden dışarıya odaklanmış haldeydi.
Sorusu beni hazırlıksız yakalamıştı. Bu kadar basit bir şey neden önemliydi? Ama cevabın onun için bir anlam taşıdığını hissediyordum. Belki de geçmişine dair bir perdeyi aralıyor, bana ufak bir ipucu bırakıyordu.
"Bazen," dedim dürüstçe. "Ama genelde vaktim olmaz."
Gözlerini bir an camdan çekti, ardından hafifçe gülümseyerek tekrar dışarı baktı.
"Benim yıldızlarla bağım çocukken başladı," dedi, sesi dalgın ama içinde bir kararlılık barındırıyordu. "Yetimhanedeyken… yıldızlar bana arkadaşlık ederdi. Kendimi yalnız hissettiğimde, onları izlerdim."
Bu kadar sade bir anlatım, içinde bir ömürlük yalnızlık barındırıyordu. Gözlerinde geçmişin hüzünlü izlerini görürken, o yalnız çocuğu hayal ettim. Ama bu hüzünle birlikte, Vera’nın içindeki dayanıklılığı da görebiliyordum.
"Yetimhane," dedim yavaşça. Bu kelime, onun için derin anlamlar taşıyordu.
"Evet," diye onayladı, hafif bir tebessümle. Ama o tebessüm sanki bir yarayı gizliyordu. "Başlarda çok zordu. Ama bir süre sonra yalnızlığımı kabullenmiştim. Yıldızlar… bana hep kendimi iyi hissettirdi. Sanki evrende hepimizin bir yeri ve anlamı var gibi. Bazen her şeyin daha gizli, bizim bile bilmediğimiz bir anlamı olduğunu düşünürdüm. Ve bazen de… sevdiklerimizin bir yıldız olduğunu hayal ederdim. Yoksa bu kadar eşsiz görünemezlerdi, değil mi?"
Sözleri, içimde beklenmedik bir yankı uyandırdı. Bu kadar saf ve içten bir düşünce, onun kalbinin ne kadar güzel olduğunu gösteriyordu. Hafif bir tebessümle ona döndüm.
"Güzel bir düşünce," dedim alçak bir sesle. "Ve eğer yıldızların böyle bir anlamı varsa, senin yıldızın kesinlikle tüm gökyüzündeki en parlak olanıdır, Vera."
Yüzümde beliren gülümsemeyi incelerken tedirgindi.
"Bana gülme ya da düşüncelerimin aptalca olduğunu söyleme," dedi, neredeyse fısıldar gibi.
Başımı hafifçe iki yana salladım. "Asla," dedim, sesimde hiçbir tereddüt olmadan. "Bunu asla yapmam, Vera."
Gözleri bulutlandı. Sanki düşündüklerini toparlamaya çalışıyordu.
"Belki sadece inanmak istiyorum," dedi sonunda. "Belki de inanmak iyi geliyordur. Hepimizin bir şeylere tutunmaya ihtiyacı var, öyle değil mi?"
İşte o anda, gerçek Vera karşımdaydı. Masum, savunmasız ve bir o kadar da güçlü. Onun bu yanını gördükçe, ona daha çok bağlanıyordum. Ama bu masumiyeti koruma sorumluluğu omuzlarımda ağır bir yük gibi duruyordu.
"Umuda inanmam, Vera," dedim, sesim bir anda ciddi bir tona bürünerek. "Hayatın acımasızlığına ve gerçeklere inanırım. Somut şeylere. İnsanları hayatta tutan gerçeklerdir."
Bir an düşündü, sonra gözlerindeki sorgulayıcı ve derin ifadeyle bakışlarıma karşılık verdi.
"Peki aşk ya da sevgi?" dedi, sesi yumuşak ama merakla doluydu.
Gözlerinin derinliklerinde bir duygu saklıydı. Belki umut. Sakin bir nehir gibi görünen bu kadın, tek bir soruyla içimdeki dengeleri alt üst etmişti. Onun masumiyeti benim dünyam için fazla ütopikti. Bir an onun bu kadar saf bir inançla sorduğu soruyu cevapsız bırakmaktan korktum.
Nefes alıp sakinleşmeye çalışarak gözlerinin içine baktım. Sorunun cevabı basitti ama aynı zamanda korkutucuydu.
"Aşk ve sevgi her zaman var," dedim, sesimdeki duyguyu kontrol etmeye çalışarak. "Bazıları inanmayı seçer, bazıları ise unutmayı. Ama evet, varlar."
Gözleri aydınlandı, yüzünde hafif bir gülümseme belirdi.
"Demek ki inandığın şeyler var," dedi, zafer kazanmış gibi.
O an kazandığı küçük zaferin tadını çıkarmasını izlemek beni gülümsetti. Ama içimde, ona daha fazlasını söyleyememenin verdiği bir huzursuzluk vardı.
"Belki de, Vera," dedim alçak bir sesle.
Onun hafif tebessümü, gözlerindeki pırıltı… İşte o an, beni tamamen kendine bağlamıştı. Eğer bir gün, "Vera’ya ne zaman aşık oldun?" diye soracak olurlarsa, onları bu ana götürürdüm. Gülümsemesinin, gözlerinde parlayan yıldızların ve onun zarif sesinin birleştiği bu ana.
Ve o an, Vera’nın benim için her şey olabileceğini anladım. Ama bunu asla ona söyleyemezdim. Henüz değil.
Susacağını sandım ama konuşmaya devam etti.
"Peki, çocuk Viktor nasıldı?"
Derin bir nefes aldım, gözlerim anlık bir karanlıkta takılıp kalmış gibi uzaklara daldı.
"Hayat herkesi değiştiriyor," diye devam etti, sesi yumuşak ama sorgulayıcıydı. "Ama belki çocuk Viktor daha çok şeye inanıyordur."
Çocukluğumun gölgesinden kaçtığımı sanıyordum, ama şimdi onun sesiyle bu gölgeler birer birer geri dönüyordu. Çocukken bir şeylere inanmak bir lükstü. Benim için inanç, hayatta kalmak için savaşmaya yerini bırakmıştı. Ve bu yüzden, Vera’nın sorusunu şu an yanıtlayamazdım.
Gözlerimi ona çevirdim. Masumiyetle bana bakan o gözler… Bir an için ona gerçeği anlatmayı düşündüm. Ama anlatmak, onu benim karanlık dünyamla yüzleştirmek demekti. Ve bunu yapamazdım.
"Ben mi?" dedim, zaman kazanmak için. Sonra derin bir nefes aldım ve ona geçiştiren bir cevap verdim. "Çocukken kim olduğum önemli değil. Asıl önemli olan, şu an kim olduğum, Vera."
Beni inceledi. Sanki bu basit cevabın ardındaki boşluğu hissetmişti. Hafifçe kaşlarını çattı, sonra başını hafifçe yana eğerek konuştu.
"Bu gerçek bir yanıt değil, Viktor," dedi yavaşça. "Ayrıca geçmiş, geleceğin temelidir. Senin geçmişin de seni bugüne getirdi. Onu tamamen yok sayamazsın."
Sözleri basit ama etkiliydi. Ve canımı yaktığını itiraf etmeliydim. Geçmişimi yok saymak, benim hayatta kalma mekanizmamdı. Ama haklıydı. O geçmiş, beni bugünkü halime dönüştürmüştü.
Bana verdiği kararlı ifadeyi izlerken, bu kez içini çekip bakışlarını kaçıran ben oldum. Gözlerimi bir anlığına yere indirdim, ama sonra tekrar onun gözlerine baktım.
"Gelecekte beni daha iyi tanımanı sağlarım, Vera," dedim, sesimde bir yemin tonu vardı.
O sırada arabanın içinde bir sessizlik oldu. Ama bu sessizlik rahatsız edici değildi. Tam tersine, içinde derin anlamlar taşıyan bir sessizlikti.
Sonra yavaşça başımı salladım ve bir kez daha konuşmaya başladım.
"Belki bir gün sen de istersen, her şeyi konuşuruz," dedim, sesimi yumuşatarak. "Ama bu gece, yalnızca bu anın keyfini çıkarmak istiyorum. Sadece seninle."
Sözlerim arabanın içindeki havayı tamamen değiştirdi. Yıldızların zarif ışığı hâlâ Vera’nın yüzüne düşüyordu. Bakışlarını tekrar dışarı çevirdi, ama yüzündeki ifade değişmişti. Daha yumuşak, daha düşünceliydi.
Bir süre konuşmadık. Sessizlik, aramızdaki bağın güçlendiği bir an gibiydi. Vera’nın yanımda olması, o anki her şeyden daha önemliydi. Ve bu gece, yalnızca ona odaklanacaktım. Kendime değil, geçmişime değil.
Tek nefeslik bir huzur anıydı. Ama bu kadarı bile yeterliydi.
Bu huzura rağmen düşüncelerimle duygularım bir anda çarpıştı. "Gelecekte beni daha iyi tanımanı sağlarım, Vera," demiştim. Ama her geçen saniye, onun gözlerindeki masumiyeti gördükçe, bu geleceğin hem bir vaat hem de bir tehdit olduğunu biliyordum. Beni tanıdığında hâlâ bu kadar saf kalabilir miydi? Hâlâ yanımda olmak ister miydi? Vera'nın gözleri bana her şeyi soruyordu, ama onun için cevaplarımı daha uzun bir süre saklamam gerekecekti. Çünkü benim gerçeklerim, onun yıldızlara, aşka ve umuda inanan kalbini kırabilirdi.
Vera
"Gelecekte beni daha iyi tanımanı sağlarım, Vera." Viktor’un sesi, arabada yankılanan en derin ve etkileyici müzikti. Kalbim bir anlığına durdu, sonra tekrar hızla çarpmaya başladı. Onunla bu kadar kısa sürede bu kadar yoğun bir bağ kurmuş olmam beni şaşırtıyordu. Kendimi kontrol etmeye çalışsam da duygularım önümde açılan bir nehir gibi akıp gidiyordu.
Bunu gerçekten yapacak mıydı? Yoksa bu yalnızca zarifçe seçilmiş, beni geçici bir huzura sürükleyen bir cümle miydi? Ona dair ne biliyordum ki? Kendi içinde gizlediği sırları, geçmişte yaşadığı hayatı, çektiği acıları ya da zaferlerini… Bütün bunları bilmiyordum. Ama yine de… bilmek istiyordum.
Ona dair hislerim beni ürkütüyordu. Daha önce kimseye böyle bir yakınlık hissetmemiştim. Sanki Viktor, kalbimde kilitli bir kapıyı açıyordu. Bir yanım ona karşı temkinli olmam gerektiğini söylerken, diğer yanım onun yanında kalmak istiyordu. Bu ikilem beni yoruyor, ama aynı zamanda heyecanlandırıyordu.
O kadar farklıydık ki. Bunu her şeyden çok hissediyordum. Ama Viktor’un bakışlarında, sesinde ve söylediklerinde beni kendine çeken bir şey vardı. Bana, daha önce kimsenin vermediği bir güven hissi veriyordu. Ve bu beni asıl korkutan şeydi.
Kendimi ona bırakmaya hazır mıydım? Bu kadar kısa bir zamanda birinin kalbimde böyle bir yer edinmesine izin verebilir miydim? İçimdeki bu duyguların kaynağı neydi? Hiçbirine yanıtım yoktu. Tek bildiğim, onun yanında kendimi hem korunmuş hem de tamamen savunmasız hissettiğimdi.
Bana söylediği söz, bir sır hatta yemin gibi içime işledi. Peki ya o gelecekte Viktor gerçekten kim olduğunu gösterirse? Veya ben bu gelecekte kendimi kaybedersem? Ama belki de… bu riski göze almaya değerdi.
"Onu tanımak istiyordum. Gerçek Viktor’u, o sessiz ama derin adamı. Ama bu istek, içimde garip bir korkuyu da büyütüyordu. Ya öğrendiklerim, bu hislerimi alt üst ederse? Ya karanlık, onun gözlerindeki o sakin fırtınadan daha güçlü çıkarsa? Yine de… kalbim şimdiden çoktan seçimini yapmış gibiydi." - Vera Vasiliev
Okur Yorumları | Yorum Ekle |