Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Kırık Zincirler

@kitsudaphne

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

"İncelmiş bir ipin kopması için tek bir an yeterli olur. O an geldiğinde ise tüm zincirlerden kurtulursun—bazen sadece bir süreliğine."

Sabah gözlerimi açtığımda, üzerimde hala dün gecenin izleri vardı. Viktor’un öpücüğü dudaklarımda yankılanıyordu; sanki o an sonsuza dek zihnime kazınmış gibiydi. Ne kadar hızlı koşarsam koşayım, ondan kaçamıyordum. Bu sabahın rüzgarında bile onun kokusunu alıyor gibiydim. Duşa girip sıcak suyun altında akmaya çalıştım ama nafile; onun izini silmek imkansızdı. Her anında bana hâkim olan bu adam, düşüncelerimin en derinine işlemişti.

Duştan çıktığımda Yulia teyzenin telefonu beni gerçek dünyaya çekti.

"Günaydın tatlım," diye başladı, sesi her zamanki gibi ciddi ve mesafeliydi. Bir şeylerin peşindeydi.

"Bugün Fyodor, aile avukatımızla görüşeceğiz. Malikane hakkında konuşmamız gereken önemli bir mesele var."

Telefonu kapattıktan sonra içimdeki garip his büyüdü. Kahvaltı masasına oturduğumda Ekaterina’nın yüzündeki endişeyi fark ettim. Kaşları hafifçe çatılmış, düşüncelere dalmış gibiydi. Bir şeyler gizliydi.

"Ekaterina, bir sorun mu var?" diye sordum, gözlerimi ondan ayırmadan. Gözlerini kaçırdı, dudaklarını büzdü.

"Sana layık biri değil, Vera."

Kalbim duracak gibi oldu. Yine Viktor. Ne demek istiyordu? O an telefonum çaldı. Tanımadığım bir numara.

"Merhaba?"

Bu sesi tanıyordum. Viktor. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu.

"Numaramı nasıl buldun?" dedim. Sesi fazlasıyla yumuşaktı.

"Kolay oldu, malysh," dedi, adeta o yumuşak gülümsemesini hissediyordum.

Malysh. Küçüğüm. İçimdeki tüm buzlar eridi.

"Öğleden sonra seni alacağım. Moskova'yı birlikte keşfedelim."

Sadece "Olur," diyebildim. Kısa ve kesin.

Ama bu basit kelime bile heyecanımı yatıştıramıyordu. Onunla olmak, vücudumun ritmini değiştiriyordu. Kütüphaneye gidip düşüncelerimi dağıtmaya çalıştım, ama nafile. Viktor aklımdan çıkmıyordu. Sonra Yulia teyze ve Fyodor geldi. Avukatın gözlerinde garip bir sıcaklık vardı ama o an için hiçbir şeyden şüphelenmedim.

"Büyükannenin vasiyetini konuşmamız gerekiyor," dedi Yulia teyze, sanki her şey normalmiş gibi sakin bir sesle.

"Ailenin mirası—malikane, arazi ve bankadaki paran—hepsi senin, Vera. Ama bir şart var." Fyodor'un sesinde bir titreme vardı. "Yulia’nın yeğeni Mikhail Voronin ile evlenmen gerekiyor."

"Ne?" Boğazımdaki düğüm bir anda sıktı. Bu tamamen beklenmedikti. Bakışlarım Yulia teyze’ye döndü.

"Nadia, büyükannen, Mikhail ile iyi bir çift olacağınızı düşünüyordu," dedi Yulia teyze, bakışları adeta bir buz dağının sertliğini taşıyordu.

"Tanımadığım bir adamla asla evlenmem!" dedim, öfkeyle. Ama Yulia teyze elimi tuttu, soğuk bir dokunuşla. Gözlerinde hesaplı bir karanlık vardı.

"Annen de senin gibiydi Vera," diye başladı, sesindeki ton keskinleşiyordu. "İnatçı ve dik başlı. Ama sonuçları ortada."

Yüreğime bir korku düştü. Annem. Onun trajik sonunu her an zihnimde yaşardım. Yulia teyze, bir annenin kaybını hatırlatacak kadar acımasız olabiliyordu.

"Mikhail’e bir şans tanımanı rica edeceğim," dedi bu sefer daha kesin bir sesle. "Baban sıradan bir bratva askeriydi ve bu karar onu, anneni ve seni yetim bıraktı. Sefalet mi yoksa servet mi? İyi düşün."

"Vasiyeti reddedersem bunların olacağını bilemeyiz, değil mi?" Cesaretimi topladım, soğukkanlı bir şekilde söyledim. Yulia teyzenin yüz kasları gerildi, gözleri sertleşti. Bir an için, bu kadını hiç tanımadığımı fark ettim. Ama sonra, yavaşça gülümsedi. Elimi tutarak beni tekrar koltuğa oturttu.

"Annen büyükannenin sözlerine karşı çıktığında, bedeli ağır oldu," dedi, elimi okşayarak. "Ama senin için farklı bir son hazırlayabiliriz."

Onun bakışları kalbime işledi. İçimde bir fırtına koparken, bu soğuk ve hesaplı kadının beni kontrol edebilmesi beni dehşete düşürdü.

 

Yulia teyze gittiğinde içimdeki huzursuzluk ve endişe giderek büyüdü. Evde daha fazla duramadım. Arabaya geçip Petrov ile merkeze doğru yola çıktık. Yol boyunca gözlerim dışarıda ama aklım çok daha uzaklardaydı. Yarım saat sonra, hareketli meydana vardığımızda içimdeki sıkıntı hafifçe azalmıştı.

"Ne zaman geleyim, Vera?" diye sordu Petrov, arka koltuktan bana dönerek.

"Seni ararım. Şimdilik eve dönebilirsin," dedim, ona hafifçe gülümsedim ve arabadan indim.

"Tamam, kendine dikkat et," dedi Petrov. Endişeli olduğunu hissediyordum, ama bu tür durumlara alışkındı.

"Merak etme," dedim, ona bir kez daha gülümsedim ve meydanın kalabalığına karıştım.

Meydanı turlarken Viktor ile buluşmama hala iki saat vardı. Vakit öldürmek için yakınlardaki bir alışveriş merkezine yöneldim. Bir kafeye girip cam kenarındaki bir masaya oturdum. Kahvemi yudumlarken yalnızlığın boğucu ağırlığını bir anlığına unutmak istedim. Belki de beni her zaman rahatlatan o iki kişiyi aramalıydım.

Telefonu elime alıp Frannie’yi aradım. Telefonu açar açmaz onun coşkulu sesi duyuldu:

"Canım, seni çok özledik!" dedi, sesi enerjik ve canlıydı. O an, bu sesi ne kadar çok özlediğimi fark ettim.

"Ben de sizi çok özledim, Fran," dedim içtenlikle. "Nasılsınız?"

"Ben de buradayım, Vera. Biz iyiyiz, ya sen?" diye ekledi Jack. Her zamanki gibi, sakin ve koruyucu tonu beni rahatlatıyordu.

"İyiyim," dedim, ama cümlemde bir şey eksikti. Beni tanıyorlardı, fazlasıyla iyi tanıyorlardı.

"Sesin öyle demiyor," dedi Jack, alaycı bir tınıyla.

Biraz nefes aldım. Bugün olan biten her şeyi anlatmak zorundaydım. "Bugün vasiyet açıklandı," dedim, derin bir iç çekişle ve tüm detaylarıyla onlara anlattım.

"Bebeğim, unutma, istediğin zaman buraya dönebilirsin. Biz her zaman yanındayız," dedi Frannie, sesi yumuşak ve destek doluydu.

"Biliyorum, Fran," dedim, bir nebze rahatlayarak. O an Frannie’nin o sıcak gülüşünü görmek için neler vermezdim.

"Bak, hemen bir karar verme," diye ekledi Jack, her zamanki sağduyulu haliyle. "Önyargılı da olma. Belki büyükannenin niyeti gerçekten senin iyiliğindir. Düşünmeden adım atma."

Haklıydı. Ne Frannie ne de Jack beni asla yanlış yönlendirmezdi. "Haklısın, Jack. İyi ki varsınız," dedim, içtenlikle.

"Sen de Vera," dedi Frannie, sesinde bir yumuşaklıkla. "Peki geri dönecek misin?"

"Bilmiyorum," dedim, kafamdaki düşünceler karmakarışıktı. "Bir süre daha burada kalmak en iyisi olacak."

"Tamam canım, ne zaman istersen bizi ara. İster üzgün ol, ister mutlu. Burası senin evin," dedi Frannie.

"Sizi soramadım," dedim, konuyu değiştirmek isteyerek. "Neler yapıyorsunuz?"

Her zamanki gibi, Frannie ve Jack neşeli hikayeleriyle beni güldürmeyi başardılar. Günlük dans eğitimlerinden, izledikleri filmlerden bahsettiler. Onların enerjik ve pozitif halleri ruhuma ilaç gibiydi.

"Bebeğim, dans provasına yetişmemiz gerekiyor. Ama sonra tekrar görüşürüz, tamam mı?" dedi Frannie, nazikçe.

"Tamam. Kolay gelsin," dedim, hafifçe gülümseyerek.

"Sen de kendine iyi bak," dedi Jack.

"Sizi seviyorum," dedim, içimdeki sıcaklıkla.

"Biz de seni çok seviyoruz, tatlım," diye ekledi Frannie. "Görüşürüz."

Telefonu kapattım ve biraz daha sakinleştim. İçimdeki düğüm çözülmüş gibi hissettim. Kahvemi bitirip kalktıktan sonra alışveriş merkezinde birkaç mağaza daha gezdim, ama hiçbir şey dikkatimi çekmiyordu.

Dışarı çıktım, ama Viktor’dan hala bir haber yoktu. Telefonu kontrol ettim, ama sessizlik… Yine de bu şehirde kendimi bir yabancı gibi hissetmiyordum. Bir süre daha etrafı dolaşmak istedim.

Sokakları arşınlarken bir müzik sesi çalındı kulaklarıma. Yavaş ve duygulu bir keman sesi. Kaynağını bulmaya çalışarak bir ara sokağa daldım.

Sonra, bir el belimi kavradı. Sert, güçlü bir dokunuş. Burnuma keskin kokulu bir mendil dayandı. Her şey karardı.

"Kaderden kaçamazsın. O, seni her zaman bir adım daha hızlı yakalar."

Loading...
0%