Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Masumiyetin Karanlıkla Dansı

@kitsudaphne

 

YILDIZLAR HER ZAMAN PARLASIN.

 

(Viktor)

Viktor köken ve isim anlamı: Rusça Виктор olarak yazılır. İngilizce Victor ile aynıdır. İkisi de zafer kazanan kişi, fatih anlamına gelir. Rusya'da Viktor ismi yaygın kullanıldığı için karakter adı Viktor olarak seçilmiştir.

 

"Bazen en karanlık ruhlar bile ışığın varlığında huzursuzca titrerler." — Viktor Volkov

 

Güzel bir akşam yemeği yedikten sonra gösteri için merkeze gittim. Her zamanki gibi locama geçip oturdum. Gösteri başlamadan önce her şey sıradandı. Ama o sıradanlık, locanın kapısı açıldığında yerini huzursuz bir heyecana bıraktı. İçeri giren kadın, gece mavisi saten elbisesiyle adeta ışıldıyordu. Her adımında bir başka büyüleniyordum. O kadar zarif, o kadar narindi ki gözlerimi ondan alamadım.

O an her şey değişti.

Beni fark ettiğinde bir an durakladı, elindeki kâğıda bakarken zarif yüzünde bir tereddüt gölgesi belirdi. Birkaç saniye boyunca bakışlarımıza kilitlenmiş gibiydik, o büyülü sesi duyana kadar.

"Affedersiniz, Kuznetsovlar’ın locası değil mi?"

Sesindeki melodi ruhuma işledi. İçimde, o sesi tekrar duymak için yanıp tutuştuğumu hissettim. O ses, zihnimde yankılanırken beni ele geçiriyordu.

"Hayır," dedim, soğukkanlılığı koruyarak. Sesimdeki sertliğe inat, içim kaynıyordu.

Teşekkür edip çıkmak üzereyken içimdeki karanlık taraf onu serbest bırakmaya hazır değildi.

"Gösteriyi benimle izleyebilirsiniz."

Sözcükler dudaklarımdan dökülürken onun gitmesine henüz hazır olmadığımı anladım. İçimde bir yerlerde ona daha fazla sahip olmak isteyen o karanlık yanım harekete geçti.

Gözlerinde bir tereddüt, hafif bir utangaçlık vardı. O kadar masumdu ki... Bunun ne kadar çekici olduğunu fark ettim.

"Sizi rahatsız etmek istemem."

Utangaçlıkla söylenen bu kelimeler, beni daha da derine çekti. Onun her hali, her bakışı, bana daha fazla bağlanmam gerektiğini fısıldıyordu. Onu korumalı, onun her şeyini sahiplenmeliydim.

"Etmezsiniz, lütfen buyurun."

Yanıma geldiğinde, zarif adımları sanki bir ceylanınkine benziyordu. Ellerim kendiliğinden harekete geçti, ona uzandım.

"Viktor Volkov."

Elimi sıktığında narin tenini hissettim. Gözlerimde parlayan açlığı fark etmiş olmalıydı. Kızardı.

"Vera Vasilieva."

Vasilieva mı? İçimde bir şeyler kıpırdandı. Bu bir kader miydi? Tanrı, kaderimin bu kadına bağlı olduğunu mu söylüyordu? Elimle yanındaki koltuğu işaret ettim.

Oturduğunda şalını çıkardı. Narin boynu, soluk teni... Tekrar dokunmak isteği içimde yankılandı. Ancak o anda, mantıklı davranmak zorundaydım.

"Kuznetsovlar ile bağlantınız nedir?" dedim, normal bir konuşma açmak için. Ama içimdeki duygular, asla normal kalamayacak kadar karmaşıktı.

"Tanıyor musunuz?" dedi ve yüzüme zekice bir bakış attı. Masumiyeti, zekâsıyla karışıyor, beni her saniye daha fazla esir alıyordu.

"Evet," diye cevapladım. Bir anlık sessizlik oldu. Onun gözlerinin derinliklerinde kaybolmaktan kendimi zor alıkoyuyordum.

"Kuznetsovlar büyükannemin arkadaşıymış. Büyükannem Nadia vefat etti," dediğinde, sesindeki hüzün ince bir bıçak gibi kalbime saplandı. Hüzün, Vera gibi bir varlığa ait olmamalıydı.

"Üzüldüm," dedim ama sözlerim samimiyetsiz geliyordu. Onun hissettiği acıyı anlamaya çalışırken içimde bir kıskançlık belirdi. Bu kadar saf bir ruh, benden daha büyük acıları yaşamış olabilir miydi?

"Sanırım ben de," dedi, ve bu sözleri beni bir an duraksattı. Nasıl bir acıyı böylesine yabancı bir şekilde anlatabilirdi?

Yüzündeki şaşkın ifadeyi görünce daha fazlasını sormak istedim ama o devam etti. "Onu tanımıyordum. Ailemden birinin yaşadığından bile haberim yoktu."

Bunu söylerken başını önüne eğdi, yanaklarına yayılan o hafif pembelik içimi parçaladı. Kendini bu kadar açması, onu daha da savunmasız yapıyordu. O kadar masumdu ki, ona olan isteğim her saniye büyüyordu.

"Üzgünüm, genelde konuşkan biri değilimdir."

Gözleri tekrar gözlerime kilitlendiğinde, içimden geçen fırtınayı gizlemek neredeyse imkânsızdı. "Ben de," dedim kısık bir sesle. Bu küçük varlık, benim içimdeki karanlığa nasıl bu kadar hızlı sızabiliyordu?

Tam o anda locanın kapısı bir kere daha açıldı. "Bay Volkov, hoş geldiniz efendim. Ne içerdiniz?"

Vera’ya döndüm, gözlerinde beliren tereddütle sormadan edemedim. "Bir şey içmek ister misin?"

"Bilmem." dedi, tedirgin bir tonda. İçimde bir şey kırıldı. Onu daha rahatlatmak istedim.

"Her zamankinden Maksim, iki tane."

Kısa bir süre sonra içkilerimiz geldi. Bardağımı kaldırıp onunkiyle tokuşturduğumda, hafifçe gülümsedim. "Na zdorovye (sağlığınıza)."

Vera’nın o masum, çekingen gülümsemesi içimde ikinci bir kıvılcımı çaktı. Bu kıvılcım, daha önce hiç hissetmediğim bir ateşe dönüştü. O, masumiyetin vücut bulmuş haliydi. Ama aynı zamanda kalbimdeki karanlık yanımı da ele geçiren bir varlık.

"Burada mı kalacaksın?" dedim, sırf konuşmaya devam edebilmek için. Sesimdeki gerginlik, fark edilmesi imkânsız olacak kadar gizlenmişti. Ama içimde fırtınalar kopuyordu.

"Bir süre daha kalabilirim ama New York’taki gösteri için geri dönmem gerekecek."

Gösteri. New York. İçimde yankılanan bu kelimeler, bir anda karanlık bir kıskançlığa dönüştü.

"Gösteri?" dedim, sesimdeki merakla kıskançlığı bastırmaya çalışarak.

"Ben balerinim."

Bir an içimde bir yangın çıktı. O sahnede dans ederken binlerce göz onu izleyecekti. Ama Vera benimdi. Bu güzellik yalnızca benim olmalıydı. Kimse Vera'ya benim baktığım gibi bakamazdı. Kimse onun masumiyetine bu kadar yakın olamazdı. Kalbimdeki karanlık, bu kızın ne kadar özel olduğunu fark ettikçe büyüyordu.

Tanrım. Yeni saplantım, tam karşımda duruyordu.

 

"Gözlerindeki parıltı, karanlık dünyamda yanan tek ışık olabilir... Ama bu yeterli mi?" — Viktor Volkov

Loading...
0%