@kivircik.zlatan
|
Bir anlık irkilişle tüm bedenini saran o soğuk his, saçlarında dolaşan bir elin hayalini andırıyordu. Gözlerini hafifçe araladı fakat dili kilitlenmişti. "Anne?" Annesi hatırladığından daha da zayıf görünüyordu ama güzelliği hala solmamıştı. Omuzlarına dökülen saçları, derin mavilikteki gözleri, kusursuzca çizilmiş kaşlarıyla adeta bir tabloyu andırıyordu "Oğlum, güzel evladım... Sakın pes etme. Her şey senin ellerinde." Barkın, kımıldayamıyordu. "Biliyorum anne ama bu yükü taşıyabilecek miyim, emin değilim." Annesi, nazik elleriyle Barkın’ın yüzünü avuçlarının arasına aldı ve o tanıdık, içini ısıtan gülümsemesiyle baktı. Barkın’ın adeta içi eriyordu, tüm endişelerini bir anlığına da olsa unutmuştu. "Merak etme oğlum, sen sandığından daha da güçlüsün. Hem ben hem de baban hep yanındayız. Babanın geçtiği yollardan sen de geçiyorsun, sakın vazgeçme." Barkın’ın yüzü birdenbire dondu. "Babamın geçtiği yollar mı? Ne demek istiyorsun? Babam da mı...?" O an her şey durdu, zaman bile akmayı bırakmış gibiydi. Bir patırtı koptu, Barkın gözlerini açtı. Uyanmıştı. "Her şey... rüya mıydı? Ama o kadar gerçekti ki," diye mırıldandı kendi kendine. Tam o sırada kapı açıldı, Zilan içeri girdi ve loş odayı bir anda aydınlatan lambayı yaktı. "Artık kalkma vakti Barkın. Önce ofise geçelim, tetkiklerden bahsedeceğiz ardından Emrah Bey sana gereken bilgileri verecek ve başlayacağız." Barkın yataktan doğrulup ayağa kalktı. "Tamam Zilan Hanım, gidelim... ve dönüşüm başlasın." Onun peşinden yukarı doğru ilerlerken karanlıkta geçen uzun günlerin ardından nihayet gözleri yeniden ışığa alışıyordu. Zilan, bir şişe suyu uzattı Barkın’a. "Her şey yolunda Barkın. Hiçbir sorun görünmüyor. Maşallahın var, turp gibisin." Barkın hafifçe gülümsedi. Zilan konuşmaya devam etti: "Düne göre daha güçlü görünüyorsun. Emrah Bey programı hazırladı, zaten daha önce de anlatmışlardı ama ben yine hatırlatayım. Burada çeşitli spor eğitimleri, silah kullanma, yakın dövüş ve operasyonel eğitimler alacaksın. Akşamları hücrende kalacak, günde iki öğün yemek yiyeceksin. Bu öğünler, ihtiyacın olan tüm enerjiyi sağlayacak şekilde hazırlanıyor. Kendinle ve hedeflerinle nasıl başa çıkacağını öğreneceksin. Ne kadar erken kavrarsan o kadar çabuk tamamlanır. Günün sonunda da buradan çıkıp işine başlayacaksın." Dün olsa, belki Barkın’ın içini bir tereddüt kaplardı fakat bu kez hayatta önüne çıkan fırsatların peşine düşmeye kararlıydı. "Merak etmeyin Zilan Hanım, buradan en iyi şekilde çıkacağımdan emin olabilirsiniz. Peki, Emrah Bey’le ne zaman tanışacağım?" Zilan, "Emrah Bey ana merkeze bir toplantı için gitmek zorunda kaldı. Ancak biz onu beklemeyeceğiz, hemen başlayacağız. Merak etme, ben özel olarak ilgileneceğim seninle. Hadi, çıkalım," dedi. Ofisten çıktılar ve Barkın için dev bir maratonun başlangıcı oldu bu an. Zaman, ne kadar hızlı geçse de işler sandığı kadar kolay değildi. Sporla arası iyi olsa da zihinsel yük onu fazlasıyla yoruyordu. Kendini köşeye sıkışmış gibi hissediyordu. Zira silah kullanmaya pek aşina değildi. Celal ile gittikleri avlarda bir iki defa canlı hedefe ateş etmişti ama o bile zihnini uzun süre meşgul etmişti. Burada, bir simülasyon bile olsa o tedirgin edici his peşini bırakmıyordu. Barkın bir akşam yatağına uzandığında, gününün büyük bir kısmının simülasyonda geçtiğini farketti. Hislerine göre yavaş da olsa alışıyordu bu yeni düzene. Artık hareketleri alışkanlık haline gelmişti. Celal’in ona ilk avlarında söylediği sözler zihninde yankılandı: "Kendini çok sıkma. Önce kalbini kapat, zihnini boşalt. Hiçbir şey düşünme, sadece hedefin ve niyetin olsun. Omuzlarını rahat bırak. Yarım bir nefes al ve tetiği çek." Celal’in "kalbini kapat" demesi, Barkın’a gerçekten yardımcı oluyordu. Çünkü duyguya yer olmayan bir işi başarmak her zaman daha kolaydı. Bu zorluğun yanında iyi şeyler de oluyordu elbette. Zilan ile aralarında bir dostluk gelişmişti. Zilan, sanki Barkın’ın içinde kopan fırtınaları fark ediyordu ve ona yardım etmek için elinden geleni yapıyordu. Emrah ise daha katı ve işkolik bir figürdü; bu yüzden Barkın, onunla fazla konuşmayı tercih etmiyordu. Barkın’ın süreç boyunca performansı herkesin dikkatini çekiyordu. Her akşam aynanın karşısına geçtiğinde, yüzündeki değişimi fark ediyor, başarıya ulaşmanın verdiği o tatlı mutluluğu yaşıyordu. Aynadaki yansımasıyla içsel bir muhasebe yapıyor, neleri nasıl daha iyi yapabileceğini düşünüyordu. Vücudu da bu süreçte gelişmişti; kolları kalınlaşmış, karın kasları daha belirgin hale gelmişti. Fakat gözlerindeki o şefkatli bakışlar da zamanın acımasızlığına yenilerek yavaş yavaş siliniyordu. Barkın, hayatındaki bu büyük değişimlerin bedenine ve zihnine yansımasını derinden hissediyordu. Annesinin yüzü, eskiden zihninde ne kadar netse, şimdi o kadar bulanıklaşmıştı. Gözlerini kapadığında zihninde beliren sıcaklık, artık yerini keskin bir soğukluğa bırakmıştı. Hedeflerine odaklanmak, annesinin nasihatlerinden daha güçlü bir rehber olmuştu. Artık tek bir amacı vardı onun: Başarmak. Zilan da tüm bu süreçlerde onun gelişimi için elinden geleni yapıyordu. Ona her daim güvenle yaklaşan Zilan, Barkın’a adeta bir rehber gibiydi. Fakat Emrah bambaşkaydı; işkolik bir despot. Onunla pek sohbet etmeyi sevmiyordu, çünkü Emrah’ın soğuk ve kontrolcü tavrı Barkın’ı geriyordu. Emrah’ın katı disiplini, beklentilerinin acımasızlığı, Barkın’ı kendi kabuğuna itmişti. Zilan’ın aksine Emrah onun gücünü anlamıyor ya da anlamak istemiyordu. Oysa Zilan, Barkın’ın içindeki potansiyelin farkındaydı. Barkın’ın pratik zekâsı, el becerisi, dövüşe yatkınlığı ve kısa sürede problem çözme yetileri, onu diğerlerinden ayıran özelliklerdi. Her gece karanlık odasında kendi başına kalışı, içsel bir yolculuğa çıkmasına ve kendisiyle daha fazla yüzleşmesine olanak sağlıyordu. Bu yalnızlık ona güç ve derin bir farkındalık katmıştı. Zilan’ın ona her zaman söylediği bir cümle vardı ki, bu sözler onun zihninde yankılanmaya devam ediyordu: “Barkın, sen bu iş için yaratılmışsın. Sende bambaşka bir şey var.” Barkın, buradaki eğitimler sayesinde bir şeyleri başarmış gibi hissediyordu. Ancak Zilan’ın da dediği gibi, yetenek sadece çalışarak belirli bir noktaya kadar geliştirilebilirdi. Onu gerçekten başarılı kılan, yeteneği ve bu yeteneği doğru şekilde kullanmayı öğrenmesiydi. Bu süreç, tıpkı bir tırtılın kozasında geçirdiği dönüşüm gibiydi. Barkın da artık tamamlanmaya yaklaşıyordu zorluklara karşı dayanıklı ve daha güçlü olmayı öğreniyordu. Gözlerindeki eski sıcaklık yerini kararlı bir bakışa bırakırken fiziksel ve zihinsel olarak kendisini yeniden inşa ettiğini hissediyordu. |
0% |