@kivircik.zlatan
|
Barkın’ın kafası dolmuştu. “Abi ben gidip yatayım, yarına dinç olayım. Müsaadenle,” dedi ve odasına çekildi. Celal, Barkın’ın bam teline dokunduğunu fark etmiş, üzerine gitmemeye karar vermişti. O an konuşacak başka şeyler vardı belki ama zamanı değildi. "Adının bile geçmesine gerek yok... Bir cümle etrafında dönse, ben ben olmaktan çıkıyorum." Suyun altında otururken içindeki pişmanlıkların ağırlığı tüm bedenine çökmüştü. "Hayatımda en çok sana ayıp ettim. En çok seni kırdım, ama geri dönemememin sebebi bu değildi. Her şey değiştiğinde seni aradım. Ama bulamadım, ulaşamadım. Nereye gitsem izini kaybettim. Sonra, seni unuturum sandım. Hatıralarımızı atmaya çalıştım ama yapamadım. Ne yapsam olmadı, hep bir köşemde kaldın. Hiçbir zaman kimseyi senin yerine koyamadım. Sen hep benim uç noktamsın ve bunu değiştiremedim. Gerçekten çok özür dilerim... Eğer bir gün seni bulursam, karşına çıkmaya cesaretim olur mu bilmiyorum. Ama umarım sende de her şey bitmemiş olur." Barkın ağlıyordu, hıçkırıkları suyun sesiyle birbirine karışmıştı. Üzerindeki ıslak kıyafetlerle kalktı, duşu kapattı ve koltuğa geçti. Kendini yorgun hissediyordu, dışarıya bakarak düşündü: "Her şey yolunda giderken neden yine bir şeyler bozuldu? İlla bir şey mi olacak?" Gözleri kapandı, geçmişin hayaletleri zihninde dans ederken gözlerinden yaşlar süzüldü ve derin bir uykuya daldı. Sabah olduğunda, sanki hiçbir şey olmamış gibi kalkmaya çalıştı. İki gecedir koltukta uyumaktan beli tutulmuştu. Yüzünü yıkayıp lobiye indi. Celal onu görünce hemen seslendi: "Günaydın aslan parçası! Nasılsın?" Kendini dünkü konuşmanın etkisiyle biraz suçlu hissediyordu. Barkın, gülümseyerek cevap verdi: "İyiyim abi, sadece biraz sırtım tutuldu. Ama geçer. Biraz şu iş hakkında konuşalım mı?" Celal ciddileşti: "Tamam, konuşalım. Kahvaltı etmeyecek misin?" Barkın ciddi bir ifadeyle, "Yok abi, kahvaltı etmeyeceğim. Biraz dolaşacağım, hava almak istiyorum," dedi. Celal, Barkın'ın isteğine saygı duyarak, "Tamam, kardeşim. Nasıl istersen," dedi ve garsona bir sandviç hazırlaması talimatını verdi. Terasa geçtiklerinde Celal merakla sordu: "Ne konuşacağız? Bir sorun mu var?" Barkın rahattı: "Hayır, abi. Sadece ne yapacağımızı konuşmak istiyorum. Eve bir göz atmam lazım. Nereye gireceğiz, nasıl yapacağız, biraz düşünmem gerek." Celal, Barkın’ın özverisinden memnun olmuştu: "Haklısın. Ben de bu sırada gerekli malzemeleri arabanın bagajına yerleştiririm. Merak etme, her şey hazır olacak patron." Barkın hafifçe gülümseyerek, "Estağfurullah abi, patronluk falan yok. Tamam anlaştık," dedi. Barkın terasa çıkarken garson ona sandviçi uzattı. Sandviçi aldı ve arabasına atlayıp, gitmesi gereken adrese doğru yola çıktı. Ormanlık bir alandaki müstakil villalar arasında yürümeye başladı. Gözleri her detayı tarıyordu. Bahçede dört koruma görmüştü. Kendi kendine, "Ee Celal hani koruma olmayacaktı?" diye düşündü. İçindeki ses devreye girdi: "Tatile gelen adam evde ne yapacak korumayı? Karısından mı koruyacaklar?" Barkın gülümsedi ve "Doğru, öyle diyelim de öyle olsun," diye geçirdi içinden. Bir süre daha etrafı izledikten sonra, arabaya döndü ve koltuğa oturup sesli düşünmeye başladı: "En rahat giriş, gecenin en karanlık saatinde olur. Susturuculu silahla önce korumaları temizleriz, sonra içeride işimizi hallederiz. Pek zor olmayacak." İç sesi onayladı: "Aynen, en iyi ihtimal bu." Barkın ellerini ovuşturdu: "O zaman gidip bitirelim şu işi." Arabayı çalıştırıp motele döndü. Celal orada değildi. Bir garson, "Celal Bey toplantıya gitti, tüm isteklerinizi arabaya koyduğunu söyledi," dedi. Barkın teşekkür edip oturdu ve yemeğini yedi. Kafasında sorular dolanıyordu. Her şey hazırdı, ama yine de içinde bir tedirginlik vardı. Zaman ilerlerken, bir türlü huzur bulamıyordu. Saat gece yarısına yaklaşmıştı. Artık gitme vaktiydi. Anahtarları alıp arabaya atladı ve hedefe doğru ilerledi. Kalbi hızlanıyordu. İçindeki ses, "Bunu tek başına yapamazsın, sana yardımcı olayım," dedi. |
0% |