@kivircik.zlatan
|
Barkın, kısa bir teşekkür edip yemeğine döndü, ancak kafasındaki düşünceler bir türlü dağılmıyordu. Planı hazırdı, her şey yolunda görünüyordu ama içinde bir huzursuzluk vardı. Saat gece yarısına yaklaştığında gitme vakti gelmişti. Anahtarlarını alıp arabasına bindi ve hedefe doğru yola çıktı. Kalbi hızlanmaya başlamıştı. İçindeki ses, “Bunu tek başına yapamazsın, yardım edeyim,” diye fısıldadı.
Barkın sinirle cevap verdi: “Evet, sana ihtiyacım var ama bunu tek başıma da yapabilirim. Sadece doğru anı bekliyorum.”
İçindeki ses, “Yanlış bir savaş veriyorsun Barkın. Ben senin düşmanın değilim, ben senim,” dedi.
Barkın, ruhunda huzursuzluğun sürekli bu iç çekişmeden kaynaklandığını fark etti, ancak şu an bununla ilgilenmenin zamanı değildi. Önünde önemli bir görev vardı, ona odaklanmalıydı.
Evlere çok yaklaşmadan arabayı durdurdu. Bagajı açtı ve büyük bir çanta ona bakıyordu. Çantanın kilitlerini açtığında bir tabanca, iki dolu şarjör ve bir av bıçağı çıktı.
“Kahretsin, Celal abi, bunlar da ne? Bu kadar eğitim gördük ama hâlâ ilkel yöntemler. Ne kadar değişmeye çalışsak da o geleneksel kültürden kopamıyoruz,” diye içinden geçirdi.
Silahı eline aldığında hafifliğine şaşırdı. Kabzası da rahat kavranıyordu. Şarjörlerden birini taktı ve susturucuyu çantada görünce hafifçe gülümsedi. “Boşuna günahını aldık adamın.”
Barkın tüm ekipmanlarını yerleştirip derin bir nefes aldı. Zihninde Zilan’ın sesi yankılandı: “Barkın hazır ol! Simülasyon başlıyor. Dikkatli olmayı ve etraftaki her şeyi kullanabileceğini unutma.”
Sessizce hareket etmeye başladı. Korumalar dönüşümlü nöbet tutuyorlardı. Barkın operasyonu başlatmak için içerideki son ışığın sönmesini bekledi. O kadar odaklanmıştı ki, neredeyse bir yılanın sürünme sesini bile duyabilecekti. Sonunda ışık söndü ve Zilan’ın sesi tekrar yankılandı: “Bravo Barkın, doğru ilerliyorsun.”
Barkın bir gölge gibi evin çitlerinden atladı ve küçük ağaçların yanında saklandı. Ön tarafa doğru yaklaşan korumayı gözetledi. Zamanı geldiğinde, bıçağını çıkararak harekete geçti. Korumayı arkasından yakalayıp bıçağı kalbine sapladı. Yere düşerken korumanın titreyen bacaklarını umursamadı; soğukkanlılığını koruyarak korumayı çimlerin arasına çekti.
Diğer koruma sigara içiyordu. “Sigara öldürür, fazla içmemek lazım,” diye içinden geçirdi. Kemerini çıkarıp bir boğma teli gibi hazırladı. Korumaya yaklaşırken bir an geri döndü ancak Barkın hızlıca onu yere yıktı. İçinden derin bir "oh" çekti: "Az daha batırıyordum."
Kulübeye doğru ilerlerken silahını hazırladı ve içerideki uyuyan iki korumanın kafasına birer el ateş etti. “Su uyur, düşman uyumaz,” diye alay etti sessizce.
Zilan’ın sesi tekrar devreye girdi: “Mükemmel ilerliyorsun Barkın. Çok az kaldı. Daha dikkatli ol ve işi bitir.”
Arka kapıdan eve girdi. İçerisi tatil için ideal bir yer gibi görünüyordu; sade ama şık döşenmişti. Barkın merdivenlere doğru yöneldi. Yavaşça yukarı çıktı ve iç sesi tekrar yankılandı: “Ölmek için muhteşem bir gece, değil mi?”
Kalbi hızlanmaya başladı. Gözlerindeki öfke alevlenmişti. İç sesi artık tamamen kontrolü ele geçirmişti. Bir odadan kadın sesi geliyordu. Banyonun kapısı açıldığında, Barkın sessizce kadını izledi. Hızla hareket ederek kadının boynunu kırdı ve onu sessizce yere bıraktı.
Bekir'in uykulu sesi yankılandı: “Hayatım, bir sorun mu var?”
Barkın içeri girdi, gözlerinde öfke parlıyordu. “Yok bir sorun, sadece Azrail ziyarete geldi,” dedi ve silahını doğrulttu. Bekir şok içinde sadece "Neden?" diye sorabildi.
Barkın sakince cevap verdi: “Bilmiyorum Bekir. Bunu kendine sor. Ama sana bir ipucu vereyim: Çok zıpladın, çok can yaktın. Azrail de şikâyet etti, beni gönderdi.”
Bekir yalvardı, “Ben bir şey yapmadım. Lütfen bırak beni!”
Barkın gülümsedi: “Büyüklük taslama. Gittiğin yerde herkes eşit.” Tetiği çekti ve Bekir’in başı yana düştü.
Görevi bitirmişti ama bu kadar cesetle ne yapacağını düşünmeye başladı. Celal’i aramaya karar verdi ama telefonu arabada bırakmıştı. Hızla arabasına gidip telefonu eline aldı. Celal’den gelen çağrıları görünce hemen geri aradı.
“Celal abi, bu iş bitmiyor. Ne yapacağım bu kadar çöple?”
Celal uykulu sesle cevap verdi: “Sen süpürgeyi al gel, ben hallederim.”
Barkın rahatlamıştı ancak yola çıktığında ellerine bakarak derin bir sorgulamaya daldı. Aynadan kendi gözlerine bakarken içini bir karanlık kapladı: “Bu ben değilim. Bunu ben yapmadım. Onlar bunu istedi, ben değil. Ama herkes cezasını çeker bir gün…” |
0% |