@kivircik.zlatan
|
Odadan inerken, dün gece resepsiyondaki adamla yaşadıklarını hatırladı ve onun yanına uğradı. “Günaydın! Dün akşam için özür dilerim, eğer bir kabalık ettiysem bağışlayın. Biraz gergindim.” “Günaydın Barkın Bey! Hiç sorun değil, düşünceniz için teşekkür ederim. Bu arada adım Celal. Motelin sahibiyim.” “Tanıştığımıza memnun oldum, Celal Bey. Anlayışınız için teşekkür ederim. İyi günler!” Barkın motelden çıktı. Yalnızlık, üzerine çöken bir ağırlık gibiydi; sokaklar sanki onu yutacakmış gibi daralıyordu. Biraz ileride gözüne bir pastane ilişti. Uzun zamandır börek yemediğini fark etti. İçeri girdi, sade bir kahvaltı yaptı. Ardından birkaç mağazaya girip kendine yeni kıyafetler aldı. Bu basit aktiviteler ona iyi gelmişti; zamanın nasıl geçtiğini bile anlamamıştı. Motelin yolunu tutarken, girişte bir hareketlilik dikkatini çekti. Resepsiyondan gelen bağırış sesleri ortamı gerginleştiriyordu. Merdivenlerin kenarına çekilip olup biteni izlemeye başladı. İstese, sessizce çıkıp odasına gidebilirdi. Ne de olsa olanlar onu ilgilendirmiyordu. Ama gerçekten tanımadığı birini öylece bırakabilir miydi? Riski göze almalı mıydı? “Şimdi sırası mı bu soruların?” diye geçirdi içinden. “Ne olursa olsun, iyilik her zaman iyiliktir,” diye kararını verdi ve hızla oraya doğru yürüdü. Üç adam Celal’in önünü kesmiş, tehditkâr bir şekilde konuşuyorlardı. “Hepsini dövebilir miyim, ya silahları varsa?” diye içinden geçirdi ama düşünmek için fazla vakti yoktu. Bir anlık cesaretle, “Bırakın adamı!” diye bağırdı ve adamlardan birini omzundan tutup çevirdiği gibi çenesine sert bir yumruk indirdi. Adam yere yığıldı. Diğerine doğru da bir yumruk savurdu ama arkadaki saldırgan, Barkın’ın ensesine vurup onu sendeletti. Bu esnada Celal de yerinden fırlayıp diğer adamın üzerine atıldı. İkisi birden adamları etkisiz hale getirmeyi başardılar. Nefes nefese kalmışlardı, ama sonuç ortadaydı: zafer! Celal, nefesini toparlamaya çalışarak Barkın’a döndü. “Sana minnettarım! Allah seni bana gönderdi yoksa beni öldüreceklerdi!” “Sonra konuşuruz, hemen polisi ara,” diye cevap verdi Barkın, hâlâ nefesi düzensizdi. İçinden “Evet, dövebilirmişim,” diye geçirdi. İç sesi ses ekledi: “Celal olmasaydı işimiz bitmişti.” “Sonuca bak, başardık,” dedi kendine. Kısa süre sonra polisler geldi, Celal durumu anlattı ve üç adam gözaltına alındı. Polisler gittikten sonra Celal, Barkın’a doğru yürüdü. “Tekrar teşekkür ederim! Sana bir can borcum var,” dedi ve elini Barkın’ın omzuna koydu. Barkın ayağa kalktı. “Kim olsa aynını yapardı. Umarım iyisinizdir.” Celal gülümsedi. “Sayende. Bir kahve içer miyiz?” Barkın, kahveye asla hayır diyemeyeceğini bilerek cevap verdi: “İçeriz, Celal Bey, içeriz.” Celal, balkondaki masayı işaret etti ve birlikte oturdular. İkisi de sessizce birbirini süzüyordu, kahveler geldiğinde sessizliği Celal bozdu. “Sigara kullanır mısın?” diye sordu, paketi uzatarak. Barkın, Celal’in uzattığı paketten bir sigara aldı. “Bazen kullanıyorum.” Sigaralar yakıldı, kahvelerden ilk yudumlar alındı. Barkın, sessizliği bozan ilk kişi oldu: "Ne istiyorlardı senden?" Celal hafifçe omuz silkti. "Her zaman olan şeyler işte... Gelip haraç kesebileceklerini sandılar." Barkın şaşırmıştı. "Bu tür şeyler sık mı olur?" Celal hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Ara sıra çıkar birileri... Kendini her yerde her şeyin hâkimi sananlar hep vardır. Bu tarz olaylar pek nadir sayılmaz. Ama boşver, olan oldu. Sen olmasan işler bambaşka bir hal alabilirdi, tekrar teşekkür ederim." Barkın alçak bir sesle cevap verdi. "Rica ederim, kim olsa aynını yapardı." Celal, koltuğuna yaslandığı yerden öne doğru eğildi. Merakla sordu: "Nereden geldin? Nereye gidiyorsun? Buralarda ne işin var?" Barkın bir an duraksadı. Anlatmalı mıydı? Sonuçta karşısındaki yalnızca bir motel sahibiydi, onu tanımıyordu. Ama belki de insan, en çok tanımadıklarına içini dökebilirdi. Birkaç güne buralardan sıkılır, yoluna devam ederdi. Bir an için derin bir nefes aldı, kahvesinden bir yudum daha içti ve konuşmaya başladı: "Ben... yeni bir hayat kurmak isteyen, biraz huzur arayan bir yolcuyum. Tek arzum, her şeyi geride bırakıp yeni bir sayfa açmak." Celal, pür dikkat dinliyordu. Bir süre sessiz kaldı, ardından uygun anı yakaladığında söze girdi: "Umarım her şey istediğin gibi olur. Eğer yardıma ihtiyacın olursa, elimden geleni yapmak isterim. Çünkü bu yollar, zor yollardır." Barkın’ın zihnindeki iç ses yine konuşmaya başladı, kafasında beliren soruları fısıldıyordu. Ama şimdi ne yeri ne de zamanıydı, sessiz kalması gerekiyordu. Barkın derin bir nefes aldı, düşüncelerini dağıtmaya çalıştı. "Zor olduğunu biliyorum ama önemli olan, insanın içindeki istektir." dedi. Celal başını salladı, bir bilgenin dinginliğiyle konuştu: "Evet, istek önemlidir. Ama sadece istemek yetmez. Sabırlı ve kararlı da olmak gerek. Gözlerinde o isteği görüyorum. İçinde patlamaya hazır bir enerji var gibi." Barkın, Celal’in bu derin anlayışından etkilenmişti. Daha önce kimse onu böylesine dinlememişti. Kimse onda var olan enerjiyi fark etmemişti. Aksine, hep önünde setler olurdu. Ne zaman birisi "Bunu başaramazsın" dese, Barkın o duvarları aşar, kendi yolunda ilerlerdi. Onu bugüne getiren azmi ve kararlılığıydı. "Hayatta bir şeyler başarabildiysem," dedi Barkın, "bu, o bitmeyen isteğe ve enerjime borçluyum. Çok şey yaşadım. Ben... aslında kalabalığın içinde yalnız kalanlardanım. Annem öldüğünde, dünyam boşaldı ve geriye kimsem kalmadı. Bir boşluğa düştüm. O yüzden sıfırdan başka bir yerde yeniden başlamak istedim. Nasipte burası varmış." ** Sizce bu kesişim Barkın'a iyi gelecek mi? **
|
0% |