@kivircik.zlatan
|
Barkın’ın bu sözleri, içindeki kırılgan ama güçlü ruhu gözler önüne sermişti. Celal’in yüzü asılmıştı ama kendini toparlayıp bir şeyler söylemek için ellerini önünde birleştirdi. "Annen için üzgünüm. Bu kaybın ne kadar zor olduğunu bilirim. Ama iş yeniden başlamaya gelince… Farkına vardığın şeyler için adım atman büyük bir cesaret. Zaten bugün de cesaretini gösterdin. Gözlerinden belli, iyi bir insansın. O yüzden elimden geldiğince sana bu yeni başlangıcında yardım etmeye çalışırım. Hem sana artık borçluyum,” dedi gülümseyerek. Barkın da hafif bir gülümsemeyle karşılık verdi. "Her şey için teşekkür ederim. Bir şekilde başaracağıma inanıyorum. Güzel sohbet ve kahve için ayrıca teşekkür ederim. İzninizle odama çıkayım. Sonra yine konuşuruz." Celal yerinden kalktı, Barkın’ın elini sıktı ama tek kelime etmedi. Gözleri, Barkın’ın arkasından uzun uzun onu takip etti. Barkın, merdivenlerde bekleyen poşetlerini aldı ve odasına çıkarken içindeki volkan patlamıştı. “Kalkmakla iyi ettin! Biraz daha kalsaydın, tüm aile sırlarını dökeceksin diye ödüm patladı!” dedi içindeki o tanıdık ses. “Saçmalama. Zaten bir daha nerede göreceğiz ki onu? Belki birkaç gün, belki bir hafta buradayız. Nereye bulacak bizi?” “Yine saçmalıyorsun. Hiç değişmeyeceksin.” “Ne yaptım ya? Biraz rahatlamaya hakkım yok mu?” “Tanımadığın bir adama güvenemezsin.” “O, iyi birine benziyor. Gözlerinden belli.” “Bravo! Böyle devam et sen.” Barkın’ın zihni karmakarışıktı. Keşke bu sesi susturmanın bir yolu olsaydı. Duş almak ılık bir suyun altında düşüncelerden uzaklaşmak istedi. Ilık duşun ardından zihnini boşaltmaya çalışarak uykuya daldı. Sonraki birkaç gün boyunca dalgın bir şekilde dışarı çıkıyor, yeni yerler keşfetmeye çalışıyordu. Dalgınlıkla ne yaptığını ya da ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Sanki hayat durmuştu ve bir şeylerin gelip onu bulmasını bekliyordu. Böyle günlerden birinin akşamında motele döndü. Yine doğrudan merdivenlere yöneldiği sırada Celal Bey seslendi: "Barkın, müsaitsen bir bakar mısın?" Barkın, günün yorgunluğunu üzerinde hissederek Celal’in yanına gitti. "Buyurun Celal Bey?" "Gel, bir kahve içelim, ne dersin?" dedi Celal. "Olur, içelim." Balkona geçip oturdular. Celal, Barkın’a dikkatle baktı. "Kaç gündür seni izliyorum, sanki aradığını bulamamış gibisin." Barkın iç çekti. "İnanın bana, ne aradığımı bilseydim belki bulurdum…" "Bir yola çıkmışsın, nereye gittiğini bilmiyorsun. Kardeşim, senin kaybolmaktan başka yapacağın bir şey yok. Umarım bunu da biliyorsundur." Barkın bir an durdu. "Hep bir şeyleri düşünüp harekete geçtim ama bir sonuca varamadım. Bir müddet düşünmeden, bilmeden adım atayım dedim. En fazla ne olabilir ki?" Celal gülümseyerek başını salladı. "Gençsin, yakışıklısın, güçlüsün de... Bu zamanlarını böyle nereye çıktığı belli olmayan yollarda mı harcayacaksın?" "Elbette her şeyin böyle sürmesini istemem ama şu an yapacak bir şeyim yok. En azından yeni bir yol bulana kadar." "Eğer gideceğin yeri bilmiyorsan hangi yoldan gittiğinin de bir önemi yoktur. Ben sadece sana yol göstermeye çalışıyorum." "Teşekkür ederim, ama şu an sadece biraz düşünmeye ihtiyacım var." Barkın, Celal’in bu kadar ısrarcı olmasına anlam verememişti. Neden ona yardım etmeye çalışıyordu ki? Aslında bundan hoşlanmıyor da değildi çünkü hayatında ona böyle yol göstermeye çalışan biri olmamıştı. Celal ona samimi gelmeye başlamıştı ama bu yakınlığı biraz hızlı mı ilerliyordu? Yine de bir süreliğine düşüncelere daldı ve konuşmayı unuttu. Boş boş Celal’e bakıyordu. Celal, sessizliği bozarcasına derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı: “Bak kardeşim, seni tanımam etmem. Mademki yolumuz kesişti ve bu yolun pek aydınlık olmadığını görüyorum, bırak da sana yardım edeyim. Bir zamanlar ben de gençtim, güçlüydüm, zengindim ama hayat beni de bazı yollara soktu, buralara kadar indirdi. O yüzden seni çok iyi anlıyorum. Yardım etmek istememin tek sebebi, senin daha rahatça gideceğin yeri bulmana yardımcı olmak." " Celal, Barkın da ne görmüş olabilir ? " |
0% |