@kivircik.zlatan
|
Biz bir topluluğuz, avcı topluluğu ve hepimizin bu düzende bir yeri var. Kimimiz avı bulur, kimimiz avı araştırır, kimimizse tetiği çeker. Ama her şeyden evvel biz varız. Büyük ve köklü bir teşkilatız. Ve ben de seni kendime yakın gördüğümden, yeteneğini keşfettiğimden seni de aramızda görmek istedim. Sen bize katıldığında her şey bizim için daha kolay olacak.” Barkın dayanamadı ve lafa girdi. “Abi, ciddi misin yoksa benimle kafa mı buluyorsun? Bir av için bu kadar zahmete neden giriyorsunuz? Deli misiniz siz?” Celal tüm ciddiyetini takınıp, “Bu düşündüğün av değil kardeşim, bu insan avı,” dedi. Barkın adeta beyninden vurulmuşa dönmüştü. Duydukları karşısında buz kesmiş, elindeki çatal bile yere düşmüştü. Ağzını açıp birkaç şey söylemek istemişti ama dili dönmemişti. Celal durumun farkındaydı. “Sakin ol kardeşim, düşündüğün gibi değil,” dedi. Barkın silkelendi. “Ne demek düşündüğün gibi değil? İnsandan bahsediyorsun, insandan! Nasıl bu kadar cani olabiliyorsunuz?” O esnada beklenen olmuş, Barkın’ın kafasındaki ses yükselmeye başlamıştı. “Hahaha! Güldürme beni Barkın. Senin de içinden geçenleri biliyoruz. Elinden gelse herkesi öldürürsün. Bak işte sana güç de fırsat da verildi.” Barkın iç sesiyle kavga etmeye başlamıştı. “Saçmalama, ben kimseye zarar veremedim.” “Hatırla Barkın, her ettiğin kavgada kan görmeden durmazdın. Bir de şöyle düşün, babanın katilini görsen öldürmeyecek miydin? O zaman nasıl yapacaktın?” “Sus artık! Ben bu işte olmayacağım.” “Aslında istediğin şeyin bu olduğunu ikimiz de biliyoruz Barkın. Tüm dünyadan intikam almak istediğini biliyoruz.” “Sus dedim sana! Saçma sapan konuşma!” Barkın kafasını kaldırdı. “Kusura bakma abi. Bak abi diyorum hâlâ sana saygımdan ama ben yapamam. Ben bir insana kıyamam.” Celal öne doğru eğildi. “Biz iyi insanlara dokunmuyoruz. Barkın, biz ölümü hak edenlere ölümü getiriyoruz. Kim kimin işine taş koyuyorsa onu ortadan kaldırıyoruz. Kim kötülük yapıyorsa daha fazla kötülük yapmadan engellemeye çalışıyoruz. Bu herkesin görevi fakat kimse buna cesaret etmiyor. Biz sadece cesaret ediyoruz.” Barkın’ın iç sesi, “Bak, tam bizim fırsatımız. Sen Tanrı’ya iyilik için dua edersin, o sana kucak dolusu iyilik gönderir mi sanıyorsun? İşte böyle fırsat gönderir. İşi yokuşa sürme, yapabiliriz. Hem ben de yanında olacağım.” “Sen bir çeneni kapatır mısın? Kafamı bulandırma. Biz katil değiliz!” “Barkın, bak, cennete gidemeyebiliriz, ancak cehennemi hak ettiğimizden emin olalım. Bu bir fırsat.” “Senden kurtuluş yok mu ya? Nereden buluyorsun böyle cümleleri?” “Bırak şimdi bunları, hem Celal bizi seviyor, bizi tehlikeye atacak şey yapmaz.” “Sen ne zamandır Celal’e güveniyorsun?” “Ben hep güveniyordum.” Celal, elini Barkın’ın gözlerinin önünde sallayıp onu daldığı yerden çıkarmak istedi. “Biliyorum, bu gerçekten birden söylenecek şey değil ama iki dostun da arasında sır olmamalı, öyle değil mi?” Barkın daldığı yerden çıktı. “Bilmiyorum ve bilmediğim şeyler artınca geriliyorum. Evet, dostların aralarında sır olmamalı. Ama biz, yani ben sana güveniyoruz, yani güveniyorum. Neden bunu yapıyorum bilmiyorum. Şu an kalkıp buradan gitmem gerekirdi. Ama yapmayacağım. Madem yapabilirim, yani öyle söylüyorsun, tamam abi, ben kabul ediyorum.” Barkın’ın iç sesi, “İşte böyle aferin, beni dinlediğinde hep bir şeyler kazandık biliyorsun. Korkma, bu yol zor olsa bile manzarası mükemmel olacak.” Celal buruk bir sevinç yaşıyordu. Barkın’ı zapt etmesi zordu ve asla güvenini kırmak istemiyordu. “Anlaştık kardeşim. Dediğim gibi, merak etme, her şey benim kontrolüm altında olacak. Ben asla sana zarar gelsin istemem. Sen yeter ki elinden geleni yap. Asla şüphe etme, aklına ne takılırsa ilk bana gel. Ben her işini çözerim.” Barkın gergin bir rahatlıkla, “Sana güveniyorum abi. Merak etme, ben yaptığım her işte hep en iyisi olmaya çalışırım.” “Biliyorum deli fişek, biliyorum. O yüzden içim bu kadar rahat.” Barkın adeta iç sesinin esiri olmuştu. Asla kendi gibi değildi. Olamıyordu da hep bir şekilde kontrol ona geçiyordu. Buna bir çözüm bulmalıydı. Hayır, bulmamalıydı. Bu yolda galiba onsuz yapamazdı. Artık düşünmenin zamanı değildi. Akışına bırakmak en doğrusuydu. Celal kahvelerin gelmesi için işaret yapmıştı. İkisinde de bir şey yiyecek iştah kalmamıştı. Celal sigarasından Barkın’a uzattı. Barkın teklemeden bir tane aldı. İlk dumanı çekişiyle, “Peki abi, iyi hoş da şimdi ne olacak, nasıl ilerleyeceğiz? Süreç nasıl işleyecek? Yoksa ben böyle kör kuyuya düşer gibi devam mı edeceğim?” diye sordu. Celal gülümsedi. “Aynen öyle kardeşim, sen düşeceksin. Biz seni çıkarmaya çalışacağız, tüm olay bunun üzerine kurgulanmış.” Barkın gözlerini devirdi. “Abi, şu ortamda bile dalga geçecek bir şey buluyorsun ya, sana helal olsun.” Celal, Barkın’ın yanına doğru sandalyesiyle ilerledi. “Bak kardeşim, hayatla dalga geçmezsen o senle dalga geçer. Kural belli, bana takıl, hayatını yaşa.” Barkın gülümsedi. “Hayatın kaysın diyecektin herhalde.” Celal, “Aferin, bak hemen kavradın mevzuyu. Gelelim şu işin tafsilatına, bir şey olmayacak. Şimdi bir kamp sürecinden geçeceksin. Seni her şeyiyle bu işe hazırlayacaklar. Yeri gelecek bıkacaksın, bırakmak isteyeceksin. İşte o an senin sabrını ve istikrarını deniyor olacaklar. Sen elinden geleni yap, zaten o onlara yeter ve artar bile. Ben herkesi şaşırtacağından eminim.” “Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun, anlayamıyorum. Benim bilmediğim, benimle alakalı ne biliyor olabilirsin ki?” “Huyum kurusun, tecrübem çok. İçimden bir his öyle diyor diyelim.” Barkın yine şaşırdı ama fazla da üstelemedi. Kahvelerini içtiler ve artık yatmak için odalarına çekildiler. Barkın, yatağa başını koyduğunda gözleri kapandı. Bugün yaşadıkları ve duydukları gözlerine ağır gelmişti. "Sizce Barkın bu yolu yürüyebilecek mi?" |
0% |