@kivircik.zlatan
|
Ne kadar uyumak istese de uykusu sürekli bölünüyordu. Böyle bir şeyi nasıl kabul etmişti, hala aklı almıyordu. Bu, bildiğin canilikti. Barkın, her ne kadar cani olmadığını ve bir insanı incitemeyeceğini kendine anlatsa da iç sesi tam zıttını söylüyor, kafasını karıştırıyordu. Sanki Barkın’ın içinde uyuyan bir canavar vardı ve bu anı bekliyordu. Kendi kendine şöyle dedi: “İstediğim bu muydu? Bunun için mi yola çıkmıştım? İstediğim, küçük bir macera, belki ailemle ilgili birkaç hikâye duymaktı. Bu iş nereye gidecek bilmiyorum. Şu an bir karanlık beni çağırıyor gibi. Belki burası hedefime ulaşmamda bana yardımcı olur. Hüznün ve karanlığın beslediği yüreğim bu yol için titrese de galiba bu yoldan dönüş yok. Bu karanlıkta ışık bulana kadar aramaya devam edeceğim. Artık umutsuzluğu, kötü düşünceleri bırakmalıyım. Bambaşka biri olmak için değişmeliyim. Değişime kulak ver Barkın, kasma artık kendini. Akışına bırak, eğer buysa yapman gereken, hayat seni buraya getirmişse sen de gerekeni yap. Orada başka, kafanın içinde başka konuşma. Başarmak için bir müddet yüreğini her şeye kapa. Hadi Barkın, biliyorum zor ama şimdi uyumalısın. Annen ne derdi, unuttun mu? Hayat bazen tam olarak böyledir. Karşı durma, kabul et ve içinden geçenlere kulak ver. Hadi koyunları say.” Barkın koyun sayarken tekrar uyuyakalmıştı. Celal, Barkın’ın odasına kadar gelmiş ve onu dürterek uyandırmıştı. “Hadi artık uyan bakalım, beşik mi salladın tüm gece, ne bu hal?” Barkın mahmurlukla gözlerini araladı. “Bir türlü uyumadı ki, gazı varmış. Salla salla dur abi, zindan etti tüm geceyi.” Celal gülümsedi. “Hadi kalk, kahvaltı edelim. Birazdan seni almaya gelecekler,” dedi ve odadan çıktı. Barkın kalkıp elini yüzünü yıkadı. O akşamki fırtınalı düşüncelerden hiçbir iz kalmamıştı. Çok hızlı da olsa bu değişimi yaşamış olması onu mutlu etmişti. Üzerini değiştirdikten sonra aşağıya indi. Kahvaltı masasına oturdular ve her zamanki abi kardeş sohbetlerini edip aralarındaki bağlara birkaç düğüm daha eklediler. “Abi, ne kadar sürüyor bu kamp mıdır nedir?” “Sana bağlı kardeşim, iradenle alakalı bir durum. Ya 6 ay ya bir yıl, ne kadar erken adapte olursan o kadar erken biter.” Barkın şaşırdı. “Ne yani 6 ay görüşmeyecek miyiz?” Celal’in yüzü asılmıştı. “Kimseyle görüşmeyeceksin, aklını dağıtmayacaksın, sadece ve sadece işine odaklanacaksın. Maalesef kurallar gereği böyle olmak zorunda. Yoksa ben de senden bir saat bile ayrılmak istemezdim ama” dedi ve kafasını önüne eğdi. Barkın’ın da modu düşmüştü ama yapacak bir şey yoktu. “Pekâlâ, o zaman ben gidip çantamı hazırlayayım.” “Otur da kahveni iç, ben hallettim her şeyi.” Barkın, eliyle teşekkür edercesine bir hareket yaptı. Elinde kahvesiyle balkona çıktı. Celal de ardından gitti ve elini Barkın’ın omzuna koydu. “Hiç şüphe etme evlat, biz kötü insanlar değiliz. Evet, yaptığımız iş normal bir iş değil ama hepimizi hayat buraya getirdi. Bize de gereğini yapmak düştü. Sen gerçekten çok güçlü ve cesur bir çocuksun, her şeyin üstesinden gelebilirsin. İnandığında her şeyi becerebilirsin. Senin bu işte en büyük olacağını biliyorum. Merak etme, ben seni en büyük yapacağım.” Barkın ne diyeceğini bilemedi, sadece başını sallamakla yetindi. Uzaklara bakıp çıkacağı karanlık yolu düşündü. İçindeki ses: “En büyük olacağız, merak etme. En büyük biz olacağız ve hayattan tüm intikamlarımızı alacağız.” Celal lobiden Barkın’a doğru seslendi: “Barkın, gel bakalım artık gitme vakti.” Barkın, Celal’in yanına gitti ve ona sarıldı. “Kardeşim, yolun açık olsun. Güzel haberlerini bekliyorum.” Barkın, çantayı sırtına taktı. “Eyvallah abi, görüşürüz,” deyip gelen korumalarla dışarıdaki arabaya bindi. |
0% |