@kivircik.zlatan
|
Kimse bir şey konuşmuyordu. Herkes gereğinden fazla ciddiydi. Barkın, böyle birine dönüşmekten çok korkuyordu. Bir celladın şaka yaptığı görülmemişti. Barkın gözlerini cama dikti ve yolu izlemeye başladı. Elini cebine attı; annesinin fotoğrafına bakmak istemişti. Bu zamanlarda ona ancak o güç verebilirdi. Ceplerini yokladı ama fotoğraf yoktu. Çantayı karıştırdı fakat çantayı o hazırlamamıştı ki. Kendi kendine o kadar kızmıştı ki bunu nasıl unutabilirdi. Bunu annesine nasıl yapabilirdi. Onu nasıl unuturdu. İçini derin bir hüzün kapladı. Geriye doğru yaslandı. Gözünden bir damla yaş süzüldü. İçinden, “Özür dilerim anne, çok özür dilerim. Seni çok seviyorum ama lütfen bana kızma. Şu yaşadıklarım gerçekten aklımı başımdan aldı. Beni anlayacağını umuyorum,” dedi. Kulağında bir ses yankılandı: “Ben de seni seviyorum oğlum, merak etme ben hep yanındayım.” Barkın birden irkildi. “Eğer bu da senin oyununsa artık fazla oldun,” dedi. İç sesi hemen, “Hayır, merak etme annemiz hep bizimle” dedi. Barkın gözlerini yumdu ve kendini annesiyle olan o hatıralarında tekrar canlandırdı. Barkın, korumanın dürtüşüyle kendine gelip gözlerini açtı. Bir kelime edilmeden arabanın kapısı açıldı. Geldikleri yer ormanın içiydi. Ağaçlar ve öten kuşlar Barkın’ın içini huzurla dolduruyordu. Kapıya doğru yürüdüler. İçeriye girdiklerinde Barkın kendi kendine düşündü. İçeride bir sürü insan vardı; hepsi onların adamı mıydı? Burada o söylenen şeyler nasıl yapılacaktı? Neyse, şimdi bunları düşünmenin zamanı değildi. Elbet Barkın’ın yerine birileri düşünmüştür, diye düşündü. Lobide oturup beklerken beyaz önlüklü bir kadın onlara doğru geliyordu. “Barkın Bey, hoş geldiniz. Buyurun, beni takip edin,” deyip Barkın’ı aldı. Mekânın derinliklerine götürdü. Sadece kartla açılan bir kapıdan geçtiler ve bir ofise geldiler. Kadın, Barkın’ın oturacağı yeri gösterip kendi de oturdu. Barkın, eliyle gözünün önüne düşen saçlarını geriye doğru attı. “Barkın Bey, tekrar hoş geldiniz. Aslında sizinle Emrah Bey ilgilenecekti. İşlerini halledene kadar sizinle ben ilgileneceğim. Neden burada olduğunuzu ve neler yapacağınıza hazırsınız diye umuyorum.” Barkın istemsizce rahat bir tavırla, “Evet, biliyorum ve buraya nispeten hazır geldim hanımefendi,” dedi. Asistan hanım gözlerini Barkın’ın açık kahverengi gözlerine dikti. “Affedersiniz, ismimi söylemeyi unuttum. İsmim Zilan, Emrah Bey’in asistanıyım. Bakın Barkın Bey, öncelikle size birkaç tetkik yapıp durumunuzu inceleyeceğiz. Sonraki süreçte çeşitli antrenmanlar ve simülasyonlarla sizi hem fiziki hem de ruhsal olarak yapacağınız işe hazırlayacağız.” Barkın koltuğa geri yaslandı. “Takribi ne kadar sürer bu çalışma, Zilan Hanım?” Zilan ellerini önünde birleştirip masaya doğru eğildi. Yüzünde gergin bir gülümsemeyle, “Bu tamamen size bağlı. Ne kadar adapte olursanız ne kadar çabuk kabul eder ve burada olanlara tepki verirseniz; belki birkaç hafta, belki birkaç ay, belki de yıl sürecek. Bunu tamamen siz belirleyeceksiniz.” Barkın biraz gerilmişti. Ne yapıyor ya da ne yapacak olabilirlerdi ki? İçindeki ses devreye girdi: “Kendine gel, korkaklığın sırası değil. İşin daha başındayız. Buradan birkaç ay içinde çıkıp gitmeyi kafana yaz. Gardını düşürme, yoksa şimdiden sınıfta kalacaksın aptal.” “Tamam be, uzatma. Ne korkması? Saçmalama da bana bırak, üstesinden geleceğim.” Zilan elini Barkın’ın boş bakan gözlerinin önünde salladı. “Yoksa gözünüz mü korktu, Barkın Bey?” Barkın yarım ağız gülümsedi. “Hayır, aksine buradan diğerlerinden erken çıktığımda nasıl tepki alacağımı düşünüyordum.” Bir görevli kapıyı tıklatıp içeriye girdi. “Zilan Hanım, hazırız. Başlayabiliriz.” Zilan ayağa kalktı. “Artık vakit geldi. Biz ilk tetkikleri yapalım. Siz dinlenirken biz incelemeleri yapar, gerekli programı hazırlarız. Yarın da başlarız,” dedi ve Barkın’a kapıyı gösterdi. Odadan çıktılar. Tetkikler için bir dizi işlem yapıldı. Kan testi, MR, hatta tomografi dahil her şeyi yapmışlardı. Barkın, işlerin düşündüğünden daha ciddi olduğunu bir kere daha anlamıştı. İşlemlerin bitiminde Zilan, Barkın’a döndü. “Sizi odanıza çıkarsın arkadaşlar. Dinlenmeye geçebilirsiniz. Yarın devam ederiz.” Barkın hiç üstelemedi. Kafa sallayarak onayladı. Görevlinin peşine takılıp yürümeye başladı. Bir merdivenden inmeye başladılar. Bir sürü demir kapı vardı. Sanki bir hücreye gidiyor gibi hissetti. Dar bir koridordan yürümeye başladılar. Bir kapının önünde durdular. Görevli kapının kilidini açtı. Gerçekten bir hücreydi geldikleri yer. Peki bu neydi? “Burada mı kalacağım?” diye sordu. Görevli eliyle içeriyi gösterdi. “Burada her şeyle özellikle kafanın içindekilerle de savaşmayı öğreneceksiniz. Bu olayın en başı.” Barkın daha fazla bir şey söylemedi ve içeri girdi. Aklının hapishanesine sıkıştığı yetmezmiş gibi bir de cismi olarak bir hücreye girmişti. Kapının kilitlenme sesini duyduğunda odadan içeriye baktı ve derin bir nefes aldı. Bir yatak, bir tuvalet, bir lavabo ve birkaç tane de kitap olan bir raf vardı. Sandalyeyi alıp aynanın karşısına oturdu. Aynaya bakmaya başladı. “Şimdi baş başa kaldık, öyle mi?” O eski güleç yüzünden fazla bir şey kalmamıştı. Dalgalı saçları dağılmış, sakalları da biraz fazla uzamıştı ama hala güzel görünüyordu. “Peki buna nasıl dayanacağım?” Ellerini saçlarına karıştırmaya başladı. “Cevap versene neden susuyorsun?” Oturduğu yerden aynaya doğru fırladı. Ellerini duvara yasladı ve kendi ile göz göze geldi. “Hadi, yapabilirsin desene. Bu ne ki? Sen tek başına ayakta kaldın, hayatta kaldın. Bu ne ki, desene.” Aynadaki yansıması konuşmaya başladı. “Benim söylememe ne gerek var? Sen zaten söylüyorsun ya, illa benden mi bekliyorsun? Madem bekliyorsun, otur o zaman da anlatayım. Ayakta durmaktan yoruldum.” Barkın şaşırmıştı, geri doğru çekildi. Sandalyeye oturdu. Aynadaki kaşlarını çattı ve devam etti. “Bak, sürekli aynı şeyleri yapıyorsun, karşı çıkıyorsun. Artık bırak bunları. İçten içe sen de bunu istiyorsun. Ceza vermek istiyorsun. Daha güçlü olmak istiyorsun. Tek yapman gereken tüm olanları kabul etmek. Buraya geldin mi? İste ya da isteme, artık buradasın. Ne gerekiyorsa yap. Orada, burada farklı düşünme, söylediklerinin arkasında dur. Sadece yap. Sen tüm bunları yapabilecek güçtesin. Hep daha cesur olmak, daha güçlü olmak istemez miydin? İşte sana fırsat. Git, cesur ol, güçlü ol. Barkın’ın ne yapabileceğini, her şeyin en iyisi olduğunu göster onlara.” Barkın saçlarını geriye doğru eliyle attı. Eğilmiş başını kaldırıp aynaya baktı. Gitmişti. O an açık kahverengi olan gözleri sanki bir alev topuna dönüşmüştü. Kendini geriye doğru bıraktı. “Kabul ediyorum. Her şeyi kabul ediyorum. Zorluk çıkarmayacağım ve en iyisi olacağım.” Ayağa kalkıp kollarını iki yana açtı. Eski benliğinin pul pul üstünden döküldüğünü hayal ediyordu. Ayaklarının önünde tüm her şey dökülmüştü. Artık eskisinin yerini yenisinin alma vaktiydi. Şimdiyse yeni benliğin oluşma zamanıydı. Bu bir doğum gibiydi. Bilinmeliydi ki sancısız hiçbir doğum gerçekleşmez. Barkın’ın kısık gözlerinden bir iki damla yaş dökülmeye başladı. Artık o an başlamıştı. Barkın tepeden tırnağa o değişim için hazırdı. Bu boşluğu burada dolduracak ve nasıl olunması gerekiyorsa öyle olup buradan çıkacaktı. Gözlerini açtı. Yanaklarını sildi. Üzerindekileri çıkarıp kendini yatağa bıraktı. Gözlerini kapattı.
- düşünce ve yorumlarınızı merak ediyorum paylaşırsamız sevinirim... - |
0% |