@kivircik_yazar
|
Geçmiş... Aylardan Ocak. Soğuk bir kış günü. Biinin evinde bir kızın annesi doğum yaparken, diğerinin evinde bir oğlanın annesi doğurduğu çocuğunu kaybederken oğlunu okula gönderiyordu. Bir fark vardı. Kızın kardeşi doğmuştu ve sağ idi. Oğlanın kardeşi o soğuk kış gününde ölmüştü. Küçük çocuk okula gittiği ilk gün, daha yeni tanıştığı öğretmeni ve arkadaşlarının yanında kardeşinin öldüğünü öğrenmişti.
Şimdiki Zaman...
"Alâ Hanım bakıyorum dabir günaydın bile demeden geçiyorsunuz?" Dalgınlık ile kafamı kaldırdım. Şimal tam karşımda, kliniğimin kapısında dikiliyordu. Kocaman gülümseyerek bana kollarını kaldırmıştı. "Seni aptal." Koşarak bana geldiğinde bende kollarımı hızla onun beline doladım. "Ablamın artık beni unuttuğunu düşünüyordum." Gülümseyerek koluma gisin diye ona kolumu uzattım. "Her hafta IBAN'ını bana atarak hatırlatıyorsun aslında." Kliniğin girişindeki sohbet eden sekretere ve güvenliğe baş selamı verdim. "On beş dakika sonra günlük hasta raporlarını odama istiyorum. Ve iki şekerli türk kahvesi de." "Hayır artık sade içiyorum." Kaşlarımı çatarak "Biri sade." diye düzelttim. Odamın bulunduğu koridorda, bekleme koltuğunda oturan bir hastaya gülümseyerek kapının kilidini açtım. "Sizi kliniğime kadar getiren önemli şey nedir Şimal Hanım?" Karşımdaki koltuğa otururken bende odanın camını açmıştım. Çok havasiz gelmişti. "Çok çalışıyorsun." Kaşlarımı çattım. "İşlerim olmasa bu kadar çalışmam Şimal'ino." Sadece biz yalnizken ona küçükken taktigim lakap ile seslenirdim. "Elbette, elbette öyle ama sekreterin farklı söylüyor." Çalışanlarımın benim hakkımda dedikodu yapması en nefret ettiğim ilk şeylerden birisiydi. "Hiç kızgın bakma abla. Sohbet ediyorduk. Son üç haftadır kliniği gece on ikiye geliyorken kapatıyormuşsunuz. Kızcağızın makyaj ile kapatmaya çalıştığı gözleri mosmor." "Ona her seferinde gitmesini, benim kendimin gerekli dosyaları bulabileceğimi söylüyorum. O kendisi kalabileceğini, kalmak istediğini söylüyor." "Sorun o da değil. Üç haftadır eve gelmiyorsun. Babam çok endişeleniyor ve seni çok özlüyor." "Kendi evim var ve şu sıralar çok yoğunum. " Kapı çalınıp elinde kahveler ve dosyaları ile sekreter girdiğinde onu izledim. "Tülay." Sekreter şaşkınlık ile bana baktığında Şimal'de korkuyla bana bakıyordu. "Seni çok yordum son zamanlarda. Haftaya pazartesiye kada izinlisin. Şu önümüzdeki beş gün güzel dinlen, tatil yap ve buraya enerjik gel. Seni dinç görmek istiyorum." "Ben ne diyeceğimi bilemdim Alâ Hanım. Çok çok teşekkür ederim." Tülay'ın teşekkürü arasında bende Şimal'e döndüm. "Bu beş gün bana yardımcı olabilirsin bence. Bir ay kadar dersinin olmadığını biliyorum." Şimal hevesle başını salladığı sırada sekreterde odadan çıktı. "Benim şu hocalarimin seni seviyor olması çok mu güzel yoksa çok mu kötü anlayamıyorum. Bir nevi bu konu hakkında da konuşmak için geldim." "Tahmin edeyim mi?" Gülerek konuştuğumda derin bı nefes alarak kafasını salladı. "Bir ödev var, bir ay sonra teslim olacak ve bir hast bulup onu araştırmalısın." "Doğru ama eksik." "Durumu ağır olan ve dışarı çıkması tehlikeli olan bir hasta." "Şimdi eksik tamamlandı." Gülerek konuştuğu sırada telefonuma bildirim geldi ama pek umursamadım. "Agâh ile neden ayrıldınız siz? Fazla soğuk ve cani duruyosun. Üstelik bir an için o kızı kovacaksin sandım." "Bitmesi gereken bir ilişkiye sahiptik ve bende bitirdim." "Yani o konuştu, kendini affettirmeye çalıştı sen ona öylece baktın ve artık ona karşı bir şey hissetmediğini söyledin." "Yani." Dün imzalamayı unuttuğum bir belgeyi imzaladım. "İlişkiler dürüstlük çerçevesi içerisinde olmalı." "Abla siz nişanlıydınız!" diye cirlayinca kulağımı kapattım. "Yani ona karşı hislerim bitti, hareketleri artık saçma geliyordu. Üstelik başka bir kadının yatağından gelip bana hediyeler alıyordu." Şokla bana baktığı sırada başımı salladım. "Evet üç aya yakındır beni aldatıyor." "Peki nasıl fark ettin?" "Telefon karıştırma gibibir huyum yok biliyorsun ama ilk başta yüzüğü sayesinde fark ettim. Sürekli çıkarıp taktiği için parmağında iz bile yoktu, benim aksime. Daha sonra bı gün tuvalete giderken telefonunu benim yanımda unuttu. Ve bende baktım. Sonrasında da ayrıldım zaten." "Dedektif olacakmışsın son an da psikolog olmuşsun." "Her neyse. Çık işinin başına geç. Müsait olduğum zaman ödevin hakkında konuşalım. Beş dakika içinde ilk hastayı odama al." "Tamamdır patron." Heyecanla odadan çıkarken bekleyen genç erkek hastayı gördüm. Sanırım ilk hastam oydu. Bir kaç dakika sonra kapım çalındığı zaman genç hasta odaya girdi. Üzerinde siyah bir gömlek, altında gömleğe uygun bir pantolon vardı. Siyah demir cerceve gözlük takıyordu. "Merhaba." "Merhaba canım. Geç otur lütfen." Temkinli adımlar ile karşımdaki koltuğa oturdu. Dikkatlice etrafı inceledi, en son masamdaki fotoğrafta takılı kaldı. "Adım Karan." Sessizlestigi zaman nereden nasıl başlayacağını bilemiyor gibiydi. "İki seans ücreti ödedim." Gülümseyerek ona baktım. "O zaman iki saatlik ve dilersen daha fazlası bir sürecimiz var. Merhaba Karan, ben Alâ." Yutkunarak bana baktı. "Nasıl başlayacağımı bilmiyorum." Yeniden sustugunda sağ eliyle sol elini kasiyip duruyordu. Sanki konuşmaması gerekiyormuş gibi. "Direkt konuya girmene gerek yok Karan. Normal bir şekilde sohbet ederek baslayabiliriz. Kaç yaşındasın? Okuyor musun? Ne okuyorsun? Her hangi bir hobin var mı?" "Bir kaç gün sonra yirmi ikinci yaş günüme gireceğim." Yutkundu. "Hukuk fakültesindeyim. Bir senemi yani bu senemi döndürdüm. Son senemde kendimi iyi hissetmedigim için bir psikologa gitmeye karar verdim." Anlatmasını bekleyerek başımı salladım düşünceyle. "Annemle babm yıllar önce boşanmışlar ve ben bunu tam anlamıyla hatırlamıyorum. Abimle ben annemde kalıyoruz. Daha doğrusu ben annemde kalıyorum. Abimin kendine ait bı evi, bir de bürosu var. Çağlayan Hukuk bürosunun sahibi." Ünlü bir avukat. Evet adını bir çok kez duymuştum. "Kasrin Çağlayan gibi umursamaz, olaylara üzülmeyen, sert duvarlara sahip bir avukat olmak istiyorum. Ama bir kaç ay önce öğrendiğim bir şey beni yerl bir ederken onda bir yaprak bile kipirdamamisti." "Pekala." Oturduğum yerden kalkıp onun karşısına oturdum. "Ne öğrendin Karan?" "Öğrendikten sonra okulumu dondurdum." Sorumu es geçerek anlatmaya devam etti. "Uzun bir araştırma işine girdim ve daha büyük şeyler öğrendim." Derin bir nefes aldı. "Alâ abla." duraksadı. "Abla diyebilirim değil mi?" "Tabikide. Bana istediğin şekilde hitap edebilirsin." "Alâ abla." Yeniden derin nefes aldı. "Benim annem başka biriymiş, benim babam başka biriymi, abim bildiğim adam başkasının abisiymis. Yıllarca bizden saklanmış. Ben yalanmışım." İstemsizce yutkundum. Evet oluyordu evlatlık durumları, yeni öğrenmele, krizler, ataklar geçirilmesi. Hangi yaşta olursak olalım bu bizi sarsan bir durumdu. "Öğrendim gerçek ailemi."
|
0% |