Yeni Üyelik
1.
Bölüm

Dönüm Noktası

@kkanata

İçeriden bardak kırılma sesi geldiğinde ağlamam şiddetlendi. Böylesine büyük bir kavga ilk oluyordu. Birbirlerine zarar vermeleri ihtimalinden ölesiye korkuyordum. Odamdan çıkmama izin verseler ilk gideceğim yer, göğün geniş arazisi olurdu. En azından huzurlu ve sessizdi. Ve herkesten uzak, rahatça ağlayacağım tek yerdi.

Bir anda sesler kesildi. Ölüm sessizliği oldu. Belki duymuyorlardı ancak derin sessizliği bozan tek ses benim dudaklarımdan çıkan hıçkırıklardı.

Ve birkaç adım sesi duydum. Sonra ise bir çuval misali yere yığılan bir cisim. Gözlerim büyüdü. İçim merakla dolmuştu ancak bakmaya korkuyordum. Bana zarar gelmesinden korkuyordum. Bir sonraki cezanın kanatlarımı boyamak ya da kanatlarımdan vazgeçmek olacağı ihtimalinden korkuyordum.

Büyük bir çığlık koptu saniyeler içinde. Kalbim çok hızlı atıyordu. Adrenalin hormonu dolmuştu bedenim. Ellerimi ağzıma kapattım ses çıkarmamak için, elimde olsa nefes almayı bırakırdım. Vücudum titriyordu. Korkuyla doğruldum. Ellerimi koyacak bir yer aradım. En sonunda duvara dayadım bedenimi. Kapıya ilerledim yavaşça. Kalbimin sesini kulaklarımda duyuyordum. Gerginlik son noktadaydı. Ne yapacağımı bilmiyordum ancak oturmak daha çok acıtıyordu. Ne yapacaktım?

Kapının önünde durdum. Ellerim titriyordu. Kapı kolunu tutmak istedim ancak bedenime söz geçiremedim. İstemiyordum, korkak biri olarak ölmek istemiyordum.

Elimi kaldırdım ve kapı kolunu tuttum. Kendimi sakinleştirmek istercesine sıktım kolu. Sonra aşağı indirdim ve kapıyı kendime çektim. Aralığın ardından boğuk bir koku doldu burnuma. Kaşlarımı çattım. Dudaklarım düz çizgi haline geldi. Korkuyordum. İstemiyordum. Korkak yaşamayı tercih ediyordum.

Ama bu korkak haller nereye kadardı? Nereye kadar yaşatacaktı beni bu korku?

Yutkundum sertçe. Kısık bir nefes aldım. Kapıyı ardına kadar açtım. Burnum isyan etmek üzereydi. Burnuma büyük bir koku dolmuştu. Yüzümü buruşturdum. Gerçekten iğrençti. Çürük yemek gibi kokuyordu.

Koridora ilk adımımı attım. Mermerin üzerinde ses çıkaran terlik tabanının sesi katıldı gergin dolu anlara. Tedirgin adımlarım her saniyede sekteye uğruyordu. Korkuyordum. Bacaklarım titriyordu ve beni taşıyamayacak kadar hassas hale gelmişti.

Koku, her adımda daha yoğun kokuyordu. Yüzüm buruşuk gitmeme neden oldu bu koku. Normal bir koku değildi bu. Yemek böyle kokmuyordu. Hayvan eti kokabilirdi ama... Hayvan eti? Umarım düşündüğüm şey değildir.

Hayır, hayır, hayır. Bu kadar ileri gitmemiş olun, lütfen. Yapmamış olun.

Gözlerim kaydı. Koku çok ağırdı, çok çok çok. İlerlerken burnumu kapadım elimle. Mutfağın kapısına baktım. En son orada kavga etmişlerdi. Tekrar yutkundum. Gözlerim korku ile doldu ve büyüdü.

Mutfak kapısının önüne geldiğinde çığlık atmak istedim. Ayaklarıma sıcak bir sıvı yayıldı. Başımı yere eğdim. Kesik kesik nefesler alıyordum. Çığlık atacağım sırada elimi ağzıma bastırdım. İğrenç, iğrenç, iğrenç. Berbat, berbat.

Elimi kapı koluna koydum. Ağzım yarım açılmıştı. Kapıda el izleri vardı. Bembeyaz kapıda, kıpkırmızı el izleri...

Kuruyan gözyaşlarım tekrar akmaya başladığında elimin tersiyle sildim gözümü. Sonra korkarak kapıyı açtım. Yavaş ve sakin. İçimdeki fırtınayı yok sayarak. Kan kokusu ile dolmuştu oda. Başka hiçbir şey yok gibiydi. Gözlerim daha çok yaşardı yoğun koku yüzünden. Kapı ardına kadar açıldığında sadece kendi çığlığım vardı benim için. Yere yığılan annemin bedeni, görmek istediğim en son şeydi. Göğsünün sol tarafına saplanan bıçağı görmek ise korkunun son mertebesine girişimdi. Gözlerim tamamıyla dolmuştu. Sonu gelmeyecek gibi akan damlalar, yüzümden yere dökülüyordu. Hararetli nefeslerim, başımın ağrısına sebep oldu. Kalbim son sürat atıyordu ve her saniye daha da hızlanıyordu. Ve gözleri kapalı yerde yatan annem... O öldü. Ölmüştü. Kanının kokusu evi sarmıştı. Cam açık olsaydı benden önce başkaları gelebilirdi buraya. Keşke öyle olsaydı. Görmemi engelleyen bir şeyler olsaydı keşke.

Babam aklıma geldi. Annemin cesedinden çektim bakışlarımı. Etrafa bakmaya başladım. Hiçbir yerde yoktu. Neredeydi? Neredeydi? Karısı ölürken o neredeydi?

Zihnime dizilen bin bir ihtimali boş vermek istedim. Babalık yapmayı bile bilmeyen o adam, iyi bir eş bile olamaz mıydı?

O sırada enseme sert bir darbe yedim. Boynumda bir delik açıldığını hissedebiliyorum. Gözlerim daha çok büyüdü ancak yaş akıtmayı bıraktı. Hatırladığım son şey, yere yığılan bedenim ve ayaklarımdan çeken bir adamdı. Yüz siması tanıdık gelmişti ancak kanatları afallama nedenim olmuştu.

O gün, annemin ölümüne şahit olmuştum.

Ben ise bunu sakladım hayatım boyunca.

Başıma bela olmasını ve bunun beni öldürmesini bekledim.

Ölüyordum, içim öyle bir ölüyordu ki. Yapamıyordum. Ölecektim.

Annemin cesedini bodruma saklayarak vatana ihanet etmiştim. Bunu bütün halk öğrenmişti çünkü göğün krallığı bizim soyumuzdu. Cassasiel soyu.

Ben Diana La Cassasiel. Krallık soyundan gelen bu prenses, aylar önce annesinin yani kraliçenin ölümüne şahit olmuştu. Ve katilini bulmuştu. O gün, katili bir notla öğrenmiştim. Boynuma demirle delik açan kişi bir not yazmıştı ve bu kişi Detha'dan, yani yeraltından sızan bir suikastçıydı. İntikamını almayı düşünmüyordum tabii ki de. Ben hayatımda memnundum. Annemin de bana pek yararı yoktu.

Sanırım aklımda daha iyi bir fikir vardı.

Loading...
0%