
"Elini çek suratımdan." Dedim öfkeyle..
"Mustafa'nın sana hazırlık yaptığı gün, sahili aptal aptal süslediği gün, ona da öyle dedin mi?"
"Sanane lan ruh hastası! Hastlıklı insan gibi oraya geldiğin yetmiyor gibi bir de utanmadan bana soru mu soruyorsun sen?"
"Ben seni Mustafa'dan daha çok hak ediyorum. Ben her anınızı aklıma kazıdım. Sen nelere gülersin, neyden hoşlanırsın... Ney seni üzebilir... Hepsi aklımda hepsi! "
"Kaçırdığın bir şey var, biz normal insanlar o senin şahit olduğun duyguları sevdiklerimize karşı yaşıyoruz. Herkese değil."
Bir iki adım geri çekildi.
"Beni de seversin bir gün?" Tek kaşını hafifçe kaldırıp gözlerime odaklandı.
"Yaklaş yaklaş..." dedim sakin bir ses tonuyla.
Heyecanlanmıştı bana doğru gülümseyerek geldi.
"İyice yaklaş." Dedim kafamla işaret ederken. Ona bir şeyler söyleyeceğim umuduyla dibime kadar girip heyecanla bana bakıyordu.
Pat diye suratına tükürdüm. "Bok severim seni ruh hastası."
Hızla başını çevirdi. Elini yumruk yapmış sıkıyordu. Sonra yine elini serbest bıraktı ve yüzünde ki tükürüğü sildi. Dişlerini sıkıyordu fark ediyordum.
"Ellerimi çöz." Dedim.
Ayağı kalkıp, arkasını döndü. Ellerini pantolonunun ceplerine koydu . Aynı Mustafa gibi giyinmişti. Siyah pantolon, siyah gömlek ve siyah yelek... Saçlarını bile onun gibi kestirmişti. Omuzlarını inceledim. Mustafa'nınkiler gibi genişti. Belkide bu ruh hastası Mustafadan sonra sporada gidip onunla aynı beden olmuştur.
"Mustafa iyi mi?" Dedim başım öne düşerken... kalbim sıkışıyordu. Sorunun cevabı eğer kötüyse, o kadar korkuyordum ki duymaya...
"Kusura bakma Mine, hem Mustafa'yı vurup hem iyi mi diye peşinden koşacak halim yoktu."
"Mustafa'yı sen mi vurdun?"
Mustafa'yı vuranların babamlar veya onların düşmanları olmadığını duyunca biraz afallamıştım.
"Ben vurdum tabi kim olacaktı başka?"
Bana döndü hızla, "benden başka aşığında mı var?"
"Ya sen ne gerizekalı bir insansın. Ara hastaneyi bir şey yap! Sor! İyi mi Mustafa bana haber getir!"
"Şimdi değil."
Aklımı oynatacağım artık bana ne olcağı umrumda bile değildi. Sadece Mustafa'nın iyi olduğunu duymaya ihtiyacım var, sadece bu Allah'ım ne olur yardım et.
Etrafta gezinen gözlerimi tekrar Savaş'ın üstüne çevirdim.
"Lan madem öyle, orda tepeme gelipte ambulansı aradım zırvalığı neden yaptın?"
"Bilerek."
Sustu ve uzaklara daldı.
"Ya sen ruh hastası olduğun kadar akıl hastasısında, bilerek nedir? Bu nasıl aptal bir kelime. Bu bir cevap değil bunu biliyorsun dimi?"
"Biliyorum."
"Ne bu tek kelime oyunu mu oynuyoruz?"
"Hayır."
"Bak yemin ederim seni gebertirim. Bak yemin ettim."
"Ambulansı aradım çünkü o kargaşada bende seni kucaklayıp arabaya bindirebildim. Herkes beni senin tanıdığın zannetti. Öyle zannetmeyende bayıldığın için seni hastaneye götürüyorum diye düşündü. Yani anlayacağın senin bayılman benim bir hayli işime yaradı."
"Hay ben aklıma tüküreyim nerden bayıldım anasını satayım ya."
"Kızma kendine güzelim, fena mı oldu? Daha çabuk kavuştuk işte."
"Bana güzelim deme."
"Neden sevmez misin o kelimeyi?"
"Sevmem."
"Ne seversin?"
"Senin ağzından çıkmayan her şeyi severim. Ama senden çıktığı an bende işler değişiyor."
"Bayılıyorum bu asi hallerine..."
Gözlerimi devirip başka yöne baktım.. Etrafta hiç bir şey yoktu iki tane sandalye dışında... birine zaten beni bağlamış, diğerinede ara ara oturup kalkıyordu. Oda bayağı büyüktü. Sıcaktıda... Sol çaprazımda bir kapı vardı. Odanın ışığı loştu hatta tam tepemde duruyordu ve kendimi sorgu odasında gibi hissediyordum. Kaç saattir burdayım bilmiyorum. Yorulmaya başlamıştım. Karnımda acıkıyordu. İkinciye olan bir bayılmayı ne ben kaldırabilirdim ne bu aptala güvenebilirdim. Odada ileri geri yürümeye başlamıştı.
"Hey!"
Hızla bana döndü.
"Buyur"
"Acıktım ben."
"A.. acıktın mı? Tamam ne yaptıralım sana yada ne alayım canın ne istiyor? "
Acıktığımı söylemem bir hayli hoşuna gitmişti. Ağzı dili birbirine karıştı. Sakinliğimi hiç bozmadım.
"Yaptırayım derken? Kim yapıyor ki?" Diye sordum kibarca...
Diğer odalarda ne olup bittiğini bilmem lazımdı.
"Hizmetliler yapıyor yemekleri. Hepsi senin emrine amedeler. İste ne istersen iste hemen yaparlar hemen."
Düşünüyor gibi yapıp gözlerimi tavanda gezdirdim, hafif alt dudağımı bükerek, ama çok hafif, birazda mıy mıy konuşarak,
"Ama ben yemekte çok takıntılıyım biliyor musun?" Dedim yere doğru bakarken, gerçekten mahcup imajı takınarak...
"Olsun, hiç sorun değil. İstediğin yemeği üç , dört, istersen beş kişiye aynı anda yaptıralım. Sen hangisini beğenirsen onu yersin olur mu?"
Suratımda hala çaresizlik ve kararsızlık hakimdi.
"Yok öyle de olmaz, çok ayıp olur diğerlerine..."
"Kalbin öyle temiz ve naif ki..." yumuşamış bakışlarıyla dizimin dibine oturdu..
" Onlar üzülmezler, sen yemek yedin diye hatta mutlu olurlar, hadi söyle bana ne yaptırayım?"
" O zaman..." dedim dudağımın köşesini hafif yanağıma doğru çekerken,
" O dediğin kişiler nerdeyse buraya gelsinler bi, ben hepsine bir bakayım anlarım zaten hangisinin eli lezzetli veya hangisi daha temiz diye..." dedim...
Asla onunla göz göze gelmiyordum. Yoksa direkt anlardı. Söyleyeceğimi onun gözlerine bakarak, cümlem bittiğindeyse yere falan bakıyordum ki, gerçekten çare arıyor gibi gözükeyim diye...
Bir yandan oda beni süzüyordu. Dediklerimde samimi miyim diye anlamaya çalışıyordu. Beni öyle çaresiz etrafa bakarken iyice seyrettikten sonra,
"Tamam olur. Bekle hepsini çağrıyorum." Dedi ve hızla odadan çıktı.
Hemen başımı arkaya doğru çevirip odanın göremediğim kısımlarına baktım. Arkamda bomboştu. Ellerimi açtırmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Öyle sıkı bağlamıştı ki şerefsiz, kıpırdatamıyordum.
Yaklaşık bir iki dakika sonra kapı açıldı. İçeriye beş , altı kişi girdi. İkisi erkek, dördü kadındı. Hepsinin üstünde beyaz önlükleri vardı. Yanyana sıraya dizilip, başları eğik bir şekilde duruyorlardı. Hemen peşlerinden Savaş girdi ve kapıyı sıkıca kapattı.
Önümde duran insanları göstererek, " istediğini seç, istediğin herhangi birisi emrine amade olacak."
Hepsine hızlıca göz gezdirdim. Yüzlerinden duruşlarından kişilik yapılarını anlamaya çalışıyordum. Genelde tespitlerimde hiç yanılmazdım. Aslında hepsi iyi insanlara benziyordu. Yalnız biri hariç. En başta duran kadın...
Gözleri fettan fettan bakıyordu. Diğerleri gibi bu lavuğun yanında çalıştığı için bıkkın gözükmüyordu. Aksine bundan memnun gözüküyordu. Bu benim başıma gerçekten çorap öreceğe benziyor... Ama onun icabına daha sonra bakacağım...
"Evet güzel gözlüm karar verebildin mi ?"
Güzel gözlüm nedir arkadaş ya... Yeni yeni salak salak kelimeler çıkarıyor. Bir çakıcam varya bir de yer çakacak. Dua etsin, yatsın kalksın Allah'a şükretsin ki ellerim bağlı.
En baştan üçüncü kadına baktım.
"İsminiz neydi sizin?" Dedim sakince. Savaş ona gözlerini diktiği an korkudan bir adım öne çıktı, "ayşe efendim." Başını yerden hiç kaldırmıyordu.
"Bende Mine, memnun oldum Ayşe..." dedim kibarca. Hafifçe başını kaldırıp göz ucuyla bana baktı. Sonra tekrar bakışlarını yere çevirdi.
"Bir isteğiniz var mıydı Mine Hanım?"
" Eğer zahmet olmazsa, biraz makarna, biraz köfte, biraz yoğurt biraz kola bir de su alabilir miyim?" Dedim.
Savaşın gözleri parlamıştı. Enayi gücümü toplamam lazım yiyeceğim tabi. Aptal aptal ben bir şey yemeyeceğim tribine girecek halim yok.
"Ne zahmeti tabi ki yapar." Dedi kaşlarını çatıp kadına doğru bakarken.
"Ben onunla konuşuyorum, seninle değil." Dedim sert bir uslupla... Sustu hiç bir şey demedi. Kadın sakin bir ses tonuyla cevap verdi.
"Tabi efendim nasıl isterseniz. Hemen hazırlıyorum..."
Savaş girdi hemen araya, "Başka bir emrin var mı güzel gözlüm?"
"Öncelikle ben emir vermiyorum, rica ediyorum. Sonralıkla evet var." Dedim sert ses tonumla. Onunla konuşurken sert ve ciddi oluyordum. Diğerleriniyse direkt yumuşuyordum...
"Buyur, emret! "
"Sigara getir bana."
"Sigara? Tabi hemen." Dedi ve odanın kapısını açıp tek tek hizmetlileri odadan çıkarırken...
Demin konuştuğum hizmetli tam çıkacağı esnada kafasını bana çevirip benimle göz göze geldi. Nedenini anlamadım. Ama o bakıştan kötü bir şeyler hissetmemiştim.
Hepsi çıktıktan sonra Savaş üstüme kapıyı kilitledi.
Bense diye aklımı toparlamaya çalıştım. Ne kadar uğraşsamda sanki yapamıyordum. Aklımın bir köşesinde, hatta aklımın tamamında sürekli Mustafa vardı. Nasıldı? Yaşıyor muydu? Bunlar aklıma geldikçe aklımı oynatacak gibi oluyordum. Düşünmemeye çalıştım. Şuan önceliğim burdan çıkmak olmalı. Bunu yapabilirsem zaten Mustafa nerdeyse direkt yanında olacaktım...
Savaş içeriye elinde kocaman bir tepsiyle girdi. İçerdi girdikten sonra ayağıyla kapıyı kapattı.
"Geldim güzel gözlüm."
Sanki hasret ve heyecanla onu bekliyordum da ya sabır ya.
Tamamen dibime doğru gelip hafifçe eğilip tepsiyi dizlerimin üstüne doğru meyillendirdi. Tepsinin üstünde belkide 100 e yakın sigara paketleri vardı.
"Ne bunlar?" Dedim tepsiye bakarken.
"Hangisini canın istemiştir bilemedim, bende hepsinden getittirdim."
"İki dakika içinde bunca şeyi nasıl getittirdin?"
" Sen gelemden önce ben her şeyi hazırlamıştım. Özellikle sigaraları. Sigaraya ne kadar düştün olduğunu biliyordum. Bende ne olur ne olmaz diye hepsinden bulundurdum. Daha odada bir sürü daha var bunlardan beğenmezsen..."
Sözünü kestim.
"Lark'ın paketini aç." Dedim.
Hızla elinde ki tepsiyi yere koyup aralarından Lark'ı bulup poşetini yırttı ve içinden bir dal sigara çıkardı.
"Keşke yemekten önce içemesen..." dedi, sanki ona fikrini soran olmuşcasına...
"Yak." Dedim cevap vermeden. Sigarayı ağzıma koydu ve bir kibritle yaktı. Derin bir duman çekince ağzımdan aldı ve dumanı içime kadar çektim. Oh... şimdi kafam yerine geliyordu. Dumanı çekerken gözlerimi istemsiz kapatmıştım. Öyle güzeli içime işliyordu ki, kendimden geçmiştim. Dumanı geri verirken gözlerimi araladım. Tepemde durmuş beni seyrediyordu.
"Bütün sigara bitene kadar sen öyle mi bekleyeceksin?"
"Evet, başka ne yapmamı istersin? "
"Ellerimi çözde ben rahat rahat içeyim." Dedim.
"Yok onu malesef yapamam." Dedi.
" İyi de böyle rahat edemiyorum. Hani benim rahatlığım senin için önemliydi?"
"Tabi ki önemli. Dur bir çare bulacağım." Dedi ve odadan çıktı. Enayi bari sigarayı ağzıma taksaydın öyle çıksaydın...
Bir kaç saniye sonra elinde kelepçeyle döndü. Hiç konuşmadan ne yapacağını seyrediyordum. İpi çözmeden önce bir elimi sandalyeye kelepçeledi sonra elimi çözdü. Sağ elimi yavaşça öne doğru çektim. Önce elimi kendine gelmesi için aşağı yukarı doğru biraz salladım. Sonra elimi ona doğru uzattım.
"Ver sigaramı."
Uzaktan bana uzattı.
Elinden sigarayı hızla kaptığım gibi bir duman daha çektim.
"Ne o ? Korkuyor musun benden?"
"Korkmak değil, tedbir diyelim." Dedi.
"Tabi aynen." Dedim sigara mı derin derin içerken...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 🚬](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |