76. Bölüm

🍽

Sümeyye Sarı
kralice7

Savaş'ın elinden sigaramı aldıktan sonra eğilip sigaralarla ilgilenmeye başladı. Sigaraları iki bölüme ayırıyordu. Lark ve diğerleri. Önce sakin sakin onlarla uğraştı. Buradan kazasız bir şekilde kurtulmam için onu iyi gözlemlemem gerekiyordu. Hareketlerini tavırlarını sırayla hafızama kazıyordum. Çok düşünen bir yapısı vardı. Bazı basit şeyleri yaparken duraksıyor, sonra bir şey hatırlamış gibi tekrar devam ediyordu. Hiç pratik değil diyemem ama anlık ve her zaman pratik olmaması aslında benim açımdan iyidi. Ayrım işi bittikten sonra, son kez tepside ki sigaraları gözleriyle inceledi. Belli ki kendine onay verdi ve lark olanların poşetlerini sırayla açmaya, bana hazır hale getirmeye başladı.

O hazır sigaralara dalmışken bende çaktırmadan sorularımı sormak istiyordum.

"Annen ve baban var mı?"

"Yok."

"Neden yok?"

"Öldüler."

"Neden öldüler?"

"Ben öldürdüm."

Gözlerimin hafif büyüdüğünü farkettiğim an kendimi hızlıca toparlayıp, bakışlarımı normale çevirdim. O hiç bir istediği tepki benden alamayacaktı.

Sigaramdan derin bir nefes çektim ve külümü yere savurdum.

"Ben korkunç birisi miyim?" Dedi başını bana çevirirken... Cevaplamadım. Sigaramdan bir duman daha çektim... Önüne dönmüş sigaralarla ilgilenmeye devam ediyordu.

"Ben korkunç birisi miyim?" Diye yineledi. Bana hiç bakmadan soruyordu.

"Sen korkunç birisi değilsin." Dedim külümü yere atarken.

"Anne ve babamı öldürdüğümü söylüyorum ve benim korkunç olmadığımı düşünüyorsun öyle mi?"

Bitmeye yakın olan sigaramı avucumun içine doğru saklamıştım.

"Sen anne ve babanı öldürmedin, Savaş." Dedim kendimden emin bir şekilde.

"Ne?" Dedi

"Sen diyorum, anne ve babanı öldürmedin. Sende öyle bir potansiyel yok. Evet hastasın,hatta ruh hastasısın ama anne baba katili değilsin."

"Ben katilim." Dedi.

"Tamam anne ve baban neden öldü o zaman anlat bana hikayeyi..." diye çaktırmadan üsteledim. Demin dediklerime biraz öfkelenmiş ama birazda tedirgin olmuştu. Kendini onları öldürdüğüne o kadar inanmıştı ki, ben onun hayallerini yıkmışık gibi hissediyordu. Larklardan bir dal sigara çıkardı ağzına sakince koyup yaktı.

Avele bak bana sigara nasihatı yapıyor, meğer kendide içiyor... Hiç tepki vermedim. Arkasında ki duvara sırtını yasladı, bacakları kendine doğru çekik bir şekilde duruyordu. Sigaralı elinin dirseğini dizine koymuş, alnını ovuşturuyordu. Diğer kolunuda diğer dizinden öteye doğru sarkıtmıştı.

"Yıllar önce," dedi sigarasından bir duman çekerken, "annemlere bir yere gitmek için ısrar ettim. Başta annem hiç gelmek istemiyordu ama ona o kadar ısrar ettim ki, artık ısrarlarıma dayanamadığı için dediğimi kabul etmek zorunda kaldı... Ve biz ailecek yola çıktık.." bir duman daha çekti. Bu sırada avucuma sakladığım sigara neredeyse bitmişti ve artık işimi görmeyecekti. Sinirlenmiştim. Hemen sakinliğimi koruyarak yüzüm üzgün bir ifade takındım...

"Ee ?" Dedim hem onun anlattığını şaşkınlıkla dinliyor gibi yapıp, hem de sigaraya doğru işaret ettiğimde...

Hemen hareketlenip bir sigara daha yakıp bana verdi ve geri aynı yerine yaslandı.

Sigarayı milim çekiyordum bitmesin diye...

"Sonra biz yolda büyük bir kaza geçirdik."

"Aaa" dedim gözlerimi güya büyütürken..

"Annem öldü..."

"Peki baban?"

"Öldüler dedim ya işte!" Diyerek sesini yükseltti. Tepki vermedim. Bir kaç saniye geçmesini bekledim ve sonra söze girdim.

"Bak Savaş, hikayeden anladığımız üzre anne ve babanı sen öldürmemişsin. Onlar bir kaza sonucu ölmüşler." Gözleri gözlerime öfkeyle bakarken devam ettim." Bu yüzden kendini katil zannederek kötü insan moduna girmene hiç gerek yok. Çünkü sen," burayı bastıra bastıra söylüyordum," katil de ğil sin."

"Sus!" Dedi öfkeyle ayağa kalkarken. "Sus buna sen karar veremezsin."

Sustum cevap vermedim. Birden bana yaklaştı ve ellerini saçlarıma koydu. Bende ne yaptığını anlamaya çalışırcasına ona bakıyordum. "Özür dilerim, özür dilerim sana bağırdığım için..." diyerek bir yandan saçlarımı okşuyordu.

Başımı hafifçe çekerek, "sorun değil, sorun değil..." dedim. Onu kızdırıp ters şeyler yapmak istemiyordum. Önce bana güvenmesini sağlamak, benimde bazen madur olduğumu hissetmesini istiyordum.

"Benim hatam, bu kadar özel sorular sormamalıydım..."

"Hayırr hayır..." dedi dizlerimin önüne çökerken. "Sen bana dilediğin her soruyu sorabilirsin. Sen istediğini yapabilirsin..." dedi dizlerimi ovuştururken... Onun ellerini seyrediyordum. Şeytan diyor o elini bileğinden tuttuğu gibi kır! Ama hayır suan sabretmeliyim, diğer elim hala bağlıyken bu yaptığım tamamen aptallık olacaktı...

"Tamam abartma çek ellerini." Dedim ellerini işaret ederken, çokta sakin kalmamakta lazımdı, o zaman bir numara çevirdiğimi kesin anlardı... Dicem de o kadar beyni var mı şüpheliyim artık...

" Tamam " dedi heyecanla ayağa kalkerken, "bakalım yemeğin ne halde? Ben hemen geliyorum." Dedi ve hızla odadan çıktı.

Onun adımlarının kapının önünden uzaklaştığına emin olduktan sonra, elimdeki sigarayla ayaklarıma doğru eğilmeye çalıştım. Ayaklarımın arkasından, iplere hafifçe temas ettiriyordum. Yakarak onu koparmam lazımdı. Bilerek arkadan yapıyordum çünkü yanık izleri önden direkt anlaşılırdı. İp iyice yanarken bir milim kadar yerim kalmıştı ki adım sesleri duydum. Hemen doğrulup sigarayı öteye fırlattım. Elinde kocaman tepsiyle Savaş içeri girdi.

"İşte leziz yemeğin hazır!"

Diğer elinde tuttuğu sehpayı kibarca önüme koydu sonra tepsiyi üstüne sağlam bir şekilde yerleştirdi.

"Afiyet olsun gülüm."

"Bana gülüm deme." Diyerek kaşığı elime alıp iştahla yemeğe başladım. Gerçekte fazlasıyla lezizdi yemekler çokta acıkmıştım. Aklımın güzel çalışması için önce karnımı doyurmam gerekiyordu. Ben hapur hupur yemeği götürürken gözlerim Savaş'a takıldı. Avel avel durmuş beni seyrediyordu. Ağzımdaki lokmayı yanaklarıma doğru çekerek, " son boylo süroklo bono mo izlocokson?" Diye sordum ve peşine çiğnemeye devam ettim.

"Ne yapayım çok güzel yiyorsun, keyif alıyorum seni izlerken." Dedi.

Cevap vermedim. Devam etti. " Her şeyi o kadar doğru biliyorsun ki, onca kişinin içinden en güzel yemek yapan kişiyi tekte seçtin... Bir tek.." dedi ve sustu.

"Bir tek?" Dedim lokmamı yutarken.

"Bir tek hayatında ki seni gerçekten seven kişiyi doğru seçemedin. Mustafa dana göre miydi Allah aşkına." Dedi...

Lokmalar boğazıma dizilmişti. Çiğnediğim lokmamı boğazımdan aşağıya doğru götürürken zorlandım. Hayır şuan ağlamamalıyım. Şuan düşünmemeliyim. Şuan tek yapmam gereken buradan kurtulmak olmalı... Eğer düşünürsem yıkılırım, akıllıca planlar yapamam... Düşünme Mine yemek ye, düşünme...

"Neyse ki artık ben varım..." dedi küstahça. Gerçekten artık hayatımda olacağına inanacak kadar hasta birisiydi.

Savaş içmek için paketten sigara çıkartırken önümde duran çatalı avucumla sıkıca kavradım. Başımı hiç kaldırmadan gözlerimle Savaş'a baktım. Sigarayla uğraşıyordu. Hızlı bir hamleyle avucumdan bileğime ittirdim çatalı. Kıyafetimin içine sokup gözükmeyecek şekilde sakladım. Hemen peşine kaşığı elime alıp hızlıca yemeğe devam ettim. Normalde köfteyi bıçaksız asla yemezdim. Şimdi şu halime bak kaşıkla bölüyorum köfteyi resmen. Derin bir nefes verdim. Şimdi bu salaktan bıçak istesem benden işkillenecekti. Zaten şuana kadar böyle sakin durmamı bile tuhaf karşılıyordu. Ben onu her ne kadar incelesemde o beni aylardır, belki yıllardır takip ediyordu. Muhtemelen benim onu tanıdığımdan daha çok tanıyordu beni ama benim zaaflarımı bilemezdi. Çünkü yakından hiç şahit olmadı bunlara... Ayrıca onun tahmin bile edemediği kadar manipüleci tarafımda vardı. Oysa o beni sadece hırçın kavgacı biri olarak tanımlıyordu. İstediğim an ne kadar sakin kalıp neler yapabileceğimi tahmin bile edemezdi. Yemeğimin son lokmasını yuttuğum an, yaktığınsigarayı bana uzattı. Keyifle bir duman çektim. Oh evet, şimdi tamamlanıyordum... Dumanı dışarı üflediğimde gözlerimi Savaş'ın üstünde gezdirdim...

"Kaç çalışanın var senin?"

"Neden sordun?" Tek kaşını kaldırmış gözlerime kilitlenmişti. Her sorduğum sorunun yanıtını vermeden önce bu hareketi yapıyordu. Her an şüpheciydi. Ama sonra yumuşattığım için anında normale dönüyordu. Salak.

"Merak ettim birden..." dedim sigaramın külüne doğru bakarken... Bilerek fazla gözlerine kilitlenmiyordum. Önemsemiyor gibi tavırlarla sıkılmış şekilde muhabbet ediyor gibi gözüküyordum.

"Bilmem saymadım." Diyip başını eğdi ve sigaralarla oynamaya başladı.

"Sen bu kadar çalışanına ödeyecek kadar parayı nerden buluyorsun?"

"Sen bu kadar soruyu neden soruyorsun bana? Hayırdır aklınca planlar mı yapıyorsun?"

"Yo seni tanımak istiyorum."

"Nasıl yani?" Diyerek hareketlenmeye başladı. Gözlerinden gözlerimi ayırmıyordum. Şimdide benden emin olması için ona sağlam bakışlar atıyordum. Gözünün ucunda biraz olsun parıltıyı gördüğüm an rahatladım. Evet ikna olacak gibiydi.

" Baksana sen beni belli ki çok iyi tanıyorsun. Ama ben seni bilmiyorum bile.. Sahi kaç aydır tanıyorsun beni?"

" Yaklaşık ikinci seneyi devireceğim."

Oha diye yükselmemek için kendimi zor tuttum. Hayvan herif sapık herif iki yıldır beni mi takip ediyordu gerçekten...

" Hm..." dedim düşünür bir tavır sergilerken... Bu sırada harbidende düşünüyordum, son iki yılda ne yaptım nerelere gittim... Ama bi kaç aydan öncesine çok gidemiyordum. Neyse bunu sonra düşünürüm...

" Evet sorumun cevabını alamadım... Miras falan mı kaldı sana?"

"Evet miras... Bir ömrüm boyunca hiç çalışmayacağım kadar büyük bir miras..." düşünceliydi karşısında ki duvara doğru bakarak anlatıyordu. Bir sorun var. Bazı eksikler var. Anlattığı şeyler evet doğruydu ama sanki eksikler vardı. Dilinin altında başka şeylerde doluydu ama oraları gizliyordu.

" Okula gitmiyor musun?"

" Liseden sonra gitmedim. Ticaret yapıyorum artık okul falan ters bize artık."

"Ne ticareti yapıyorsun?"

Derin bir nefes alıp kıpırdandı. "Yeter bu kadar, sıkıldım." Diyerek konuyu hızla kapattı. Kolumdaki çatal beni kaşındırmaya başlamıştı. Artık bir şeyler yapmalıydım.

"Şu tepsiyi götürsen ya artık." Dedim kaşımla tepsiyi işaret ederken.

"Neden ne zararı var sana? Duruyor işte."

"Derler ki, yemek bittikten sonra kaldırılmalı nimete ayıptır vede bereketsizlik yapar..." diye sıktım. Hafif alaycı bir bakış attı. Bende devam ettim.

"Ayrıca benim dağınıklık takıntım var. Batıyor bana şuan..." dedim...

Gülmeye başladı. "Ne enteresan birisisin gerçekten, türlü türlü huyların var." Diyerek tepsiye uzanıp sıkıca kavradı. Hala gülmeye devam ediyordu. Değişik huylarım belli ki hoşuna gidiyordu. Hiç tepki vermedim. Savaş odadan çıktığı an avucumda ki sigarayla hemen ayaklarımda ki yarım bıraktığım ipi yakıp koparttım. Şansıma ip yere tamamen düşmemişti. Önden bakıldığında hala ayaklarıma bağlı gibi duruyordu. Sigarayla işim bittikten sonra uzağa fırlatıp, hızla kolumdaki çatalı çıkarttım. Elimi, belime doğru uzatıp diğer elimdeki kelepçenin kilit yerini bulmaya çalıştım. Tam bulduğum an Savaş içeri girdi. Şuan çatalı asla saklayamazdım. Hemen öksürmeye başladım. Boğulurcasına öksürüyordum. Savaş panikle yanıma doğru geldi, "Mine, güzelim iyi misin? İyi misin?" Eli ayağına dolanmıştı. Tam sırtıma vurmak üzere arkama geçicekti ki, "su..." dedim tıkanır gibi yaparak. Hızla odadan çıktı. Bende yarım kalan işime devam edip hemen çatalın ucunu kelepcenim deliğine taktırdım ve kilidi açtım. Kelepçelerin ful açılmaması çok iyi bir sistemdi. Eğer ful açılsaydı yere düşüp, ses yapacaktı. Kilit açıldığı gibi orda kaldı. Bende kelepçeli kolumla belime iyice bastırdım ki, düşme ihtimali hiç olmasın. Çatalı hızlıca kolumun içine geri soktuğum anda Savaş elinde su bardağıyla koşarak geldi. Elinden hızlıca suyu alıp lıkır lıkır içtim. Derin bir oh çeker gibi nefes verdim. Savaşta rahatlamıştı. " Şimdi daha iyisin değil mi?"

"Evet evet... Teşekkür ederim..." dedim kibarca...

"Ne oldu öyle birden?" Diye sordu telaşı hala geçmemiş gözleriyle..

"Sigara dumanı... boğazıma takıldı heralde, birde toz, yani çok tozlu burası..." diyerek etrafıma bakındım çaresizce. Gerçekten garip bir şekilde tertemizdi... Devam ettim.

"Hem burası çok sıkıcı neyi bekliyoruz biz burda?" Diye sordum.

"Diğer bağ evini hazırlatıyorum. Orası hazır olunca burdan gideceğiz. Bir kaç iş kaldı , az daha sabret."

Hay ağzını kırayım bir bu eksikti.

"Ama ben şimdi hizmetliyi hemen çağırıyorum buraları temizlesin tamam mı güzelim?"

"Ayşe gelsin." Dedim çok kibarca ve çaresizce, "bari o yapsın, o çok iyi birisine benziyor..."

"Tamam sen nasıl istersen." Dedi ve odadan çıkıp Ayşe'ye seslendi.

Nedense garip bir şekilde Ayşe'nin bana yardım edeceğine emindim. Umarım öylede olur.

Ayşe içeri elinde süpürgeyle girdiğinde etrafında Savaş yoktu. Oda hızla gözlerini etrafta ve arkasında gezdirdi. Kimsenin olmadığına emin olduğunda bana doğru yaklaşıp, "çatalı bana verin." Dedi fısıltıyla.

Gözlerine baktım bir süre, gerçekten bana yardım mı ediyordu? Yoksa şuan bu bir plan mıydı?

"Bana güvenebilirsin, çatalı ver. Tepside yoktu anlayacaklar."

Artık ona güvenmekten gerçekten başka çarem yoktu...

Kolumdan çatalı çıkartıp Ayşe'ye uzattım. Çatalı aldığı gibi etrafına bakınarak beline soktu, üstlüğüyle de kapattı. Bu sırada tam başını kaldıracakken ayaklarımda ki ipin kopuk olduğunu gördü. Telaşla bana baktı.

"Şşş" dedim, işaret parmağımı dudaklarıma doğru götürürken.

Gözlerini kırpıştırıp "tamam." Dedi fısıltıyla...

Bölüm : 15.02.2025 03:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...