79. Bölüm

💫

Sümeyye Sarı
kralice7

Onunda ellerini sıkıca bağladıktan sonra diğerlerinin yanına sürükledim. Çok fazla zamanım yoktu. Bunların ayılmaları taş çatlasın bir saat sonra son bulacaktı. Belki Savaş gelecekti o kadar bile zamanım yoktu...

Bir iki dakika kadar bekledim. Bekledim ama gelen giden yoktu. Anlaşılan diğer korumalar büyük kapının etrafındaydı. Evin içinde ki seslere tam hakim olamıyorlardı, yoksa elli kere gelmişlerdi...

Kapının kulbunu sakince kavradım ve milim olacak şekilde araladım. Sadecek tek gözümün görmesi bile bana yetecekti. İçeride kimse gözükmüyordu. Tam tahmin ettiğim gibi mutfağın hemen karşısında büyük bir salon vardı. Salon ve mutfakta boydan boya camdı ve ön bahçeyi görüyordu. Azıcık daha araladım kapıyı, bahçeyi biraz daha rahat görmem gerekiyordu. Hızlıca bir göz gezdirdim. Dışarıda iki koruma daha gördüm. Camdan bayağı uzaktaydılar, büyük kapıya yakın. Bir süre bekledim... iki kişi sohbet ederken bir kişi daha onlara katıldı ve dahada gelen giden yoktu. Anlaşıldı bahçede de üç koruma vardı. Eminim bu manyak bu demir kapının dışına da bi üç tane daha yerleştirmişti. Dikkatle son kez bahçeyi hafızama kazıdığım anda bir el kapıyı tuttu ve hızla açtı.

Hayır hayır şimdi değil. Şimdi değil, bu kadar hazırlıksız yakalanamazdım. Bir adım geri çekilmek zorunda kaldığımda Ayşe belirdi kapıdan. Derin bir nefes verdim. Hoş vermeli miydim onuda bilmiyorum ama...

"Mine Hanım?"

"Ayşe nolursun bana yardım et. İçeride kaç kişi var. Diğer çalışanlar nerede nolursun anlat hepsini, hemen!"

Ayşe hızlıca etrafına bakıp kimsenin olmadığına emin olduktan sonra odanın içine girdi ve kapıyı kapattı.

Tam bana anlatacakken yerde yatan korumaları gördüğü an ufak bir çığlık kopardı. Hemen elimle ağzını kapattım.

"Şşş sus sus gözünü seveyim sus."

Telaşlanmıştı. Hemen onu sakinleştirmek için durumu anlattım.

"Korkma, hiç biri ölmedi korkma. Sadece bayıldılar ve biraz zaman sonra ayılacaklar ve benimde bu yüzden çok az bir zamanım var. Anlıyorsun beni değil mi?" Dedim telaş ve heyecanla Ayşe'nin gözlerine bakarken. Bakışlarımı ondan hiç ayırmıyor, net cümleler kuruyordum. Bana güvenmesi gerekiyordu. Samimi olduğumu gerçekten hissetmeliydi. Korumalardan gözlerini çekip, tekrar gözlerime baktı.

"Ta.. tamam.. evet anlıyorum.." bir korumalara bir bana bakıyordu.

"Ayşe gözlerime bak, sadece bana bak şuanda. Anlat hadi dışarda kimler var?"

" Şey..." dedi başını kaşıyıp aklını toparlarken, "hizmetliler yukarda, yani yukarıda ki odaları temizliyorlar..."

"Kaç oda var yukarda."

"Üç."

"Bizden başkası var mı?"

"Hayır."

"Evin arka tarafını üst kat görüyor mu?"

"Hayır camlar ön bahçeye bakıyor, arka tarafa bakan yerde tuvalet ve banyo var. Onlarında camları küçük."

"Tamam devam et, önde kaç kişi var."

"Ev içinde," dedi arkadaşlarına tekrar bakarken...

"Evet?" Gözlerini tekrar bana çevirdi. "Ev içinde üç, yani üçtü... Ön bahçede üç, bir de büyük kapının dışında üç koruma daha var."

"Tamam." Dedim Ayşe'nin elini sıkıca kavrarken, " sana minnettarım. Bu yaptığın iyiliği hiç bir zaman unutmayacağım. Şimdi sen çık işlerine devam et, çok dikkat çekme. Sen beni görmedin, duymadın. Tamam mı?"

"Hı hı" dedi başını sallayarak. Son kez arkadaşlarına baktıktan sonra odadan çıktı.

Bu böyle olmayacaktı. Artık gerçekten silah kullanmam gerekebilirdi. Yere çömelip en son bağladığım adamın ellerinde ki kemeri çözdüm. Hemen belime sım sıkı bir şekilde takmaya çalıştım. Benim belime olacak kadar deliği yoktu. Bu kemer kocamandı ve belim incecik... Etrafa bakındığım anda yerde ki, sigaraların yanında duran çakmağı farkettim. Hızla elime alıp kemerin istediğim noktasının ortasına ateşi tutmaya başladım. Kemerde ki deri iyice yumuşadığı anca kemerin tokasında ki sivri yeriyle delik açtım ve kemeri sım sıkı sardım kendime. Diğer iki adamın belinde ki silahları da topladım ve kemerin içine yerleştirerek onları sıkıca tutturdum.

Cam kırıklarının üstüne basarak cama yaklaştım. Camdan atlamam gerekiyordu ama bir yerim kesilmesin diye dikkatle inceledim camı ve camların hiç olmadığı, sadece pimapenin kaldığı yerleri bularak oralardan sım sıkı tutundum. Ayağımın ucuyla camın ucundaki mermere basıp, kendimi bahçe tarafına attım.

Önce sağ tarafa doğru yürüdüm ve duvarın köşesinden ön bahçeyi görmeye çalıştım. Evet korumalar odaydı ve hala sohbet ediyorlardı. Hava kararmak üzereydi. Hızla duvarın diğer tarafına gittim. O köşeden de her yeri inceledim. Evet her şey kontrol altındaydı. Evin üst katının bu tarafa cephesinin olmaması işimi fazlasıyla kolaylaştırmıştı. Kolumda ki saati düzelttim ve yukarı doğru , dış duvarın tepesine doğru tutarak yanında ki tuşa bastım. Ucunda ok olan sivri bir ip hızla duvarın en tepesinde ki dikenli demirlere dolanmıştı. Her zaman ki yaptığım gibi, ipi iki elimle sıkıca kavrayıp, duvara ayaklarımı dayadım ve yavaş yavaş çıkmaya başladım. Bu sıra da büyük demir kapının sesi geldi. Kesin Savaş gelmişti.

Allahım ne olur yardım et. Ne olur... Eğer hızla hareket edersem aşağı kayabilirdim fakat temkinli olursam başaracaktım. Ama bunca gerginliğe nasıl kontrollü ilerleyecektim hiç bir fikrim yoktu.

Adımlarımı duvara sağlam dayıyordum. 'Hadi Mine, bırak arkanı düşünme... her zaman yaptığın şeyler... hatırla, bak sanki baban yanında ondan güç al, hadi kızım... işte böyle sakin ve dengeli...' bir yandan kendime telkin veriyor, bir yandanda sesleri dinlemeye çalışıyordum. Büyük demir kapı kapanmıştı ve araba sesi durmuştu. Az bir zamanım kaldı...

'Hadi Mine hadi son iki adım kızım... Bir.. ve iki... evet işte bu kadar...'

Büyük duvarın en tepesine vardığım an, dikenli demirler bana batmasın diye çok fazla gayret ediyordum. İpimi anında o demirlerin arasından çözdüm ve saatimin tuşuna basarak geri saate topladım. Duvarın arkası ful ormandı ve duvarda fazla yüksekti... Ama iple burdan inemezdim. Her an Savaş odaya girebilir, kırık camı görüp ordan etrafa bakabilirdi. İpi farkettiği anda biterdim.

Gözlerimi sım sıkı kapattım. 'Haydii Bismillaaah ' diyerek kendimi duvardan aşağı attım.

Atladıktan sonra kemiklerim bayağı acımıştı. Bir yerime bir şey olmadı ama o yükseklikten yere çakılmak bedenime iyi hissettirmedi doğrusu...

Hızla etrafıma bakındım heryer ormandı ama doğru yol neresiydi.

Ben etrafıma bakınıp karar verene kadar duvarın arkasından silah sesleri duymaya başladım. Belli ki Savaş yokluğumu fark etti ve ortalığı ayağa kaldırıyordu. Bu sıra da akşam iyice çökmüştü...

 

Odadayken araba sesini duyduğumda ses ne tarafa doğru uzaklaştığını hatırlamaya çalıştım. Eğer onu hatırlayabilirsem, bu alandan çıkışıda bulacağım demek olur. Hadi kızım, hadi çalıştır saksıyı... Silah sesleri çoğalmaya başlamıştı dikkatimi toparlıyamıyordum. Dikkatimi toparlayamadıkça öfkem yine boğazıma doluyordu sanki bununla beraber gözlerimde dolmaya başlamıştı. Korkuyordum... Sanırım ben gerçekten ilk defa bu kadar korkuyordum... Ya bana bir şey olmasından, ya da birini gerçekten öldürme ihtimalimden çok korkuyordum... Dizlerimin üstüne çöküp deli gibi ağlamak istiyorum.

Babamı istiyordum...

Göz yaşım yanağımdan süzülmeye başladığı an kolumla sildim yanaklarımı. Şimdi yıkılacak vaktim yoktu...

Sol... ses sol alana doğru giderek kulaklarımdan uzaklaşmıştı. Hızla soluma döndüğüm an biraz daha karşıya, ormanın içine doğru girip soldan gitmem gerektiğini düşündüm. Eğer bu hizadan gidersem duvarlar bittiğinde yol kısmından beni fark edebilirlerdi. Ama ormanın içine girmek beni iyice tedirgin ediyordu. Derin bir nefes alıp koşmaya başladım. Önce ormanın içine, sonra sola...

Var gücümle koşuyordum. Her yer çok ıssızdı. Savaş'ın uzaktan yankılanan bağırma seslerini ve silah seslerini duyuyordum.

"Mine beni duyduğunu biliyorum! Geri dön!"

Duymamaya çalıştım, bütün gücümle koşmaya devam ediyordum. Yerde her hangi bir çukura girmemek için yerlere dikkatle bakmaya çalışıyordum. Ağlamamı durduramadığım için gözlerim buğulanıyor ve önümü göremediğim anlarda hem kolumla gözlerimi siliyor, hem koşmaya devam ediyordum.

"Mine dur yoksa!" Silah sesi...

"Dur yoksa Mustafa elimde onu öldürürüm."

Olduğum yerde durdum. Nefes nefeseydim. Kalbim göğüs kafesime sığmıyordu. Ritmi çok fazlaydı, elimi kalbime koyup sakinleşmeye çalıştım.

Doğru mu söylüyordu? Sahiden Mustafa elinde miydi? Yoksa bilerek mi yapıyordu?

Göz yaşlarım hızla akmaya başladı..

Ya yalansa, geri dönersem bir daha çıkamazsam... Hızla yürümeye başladım...

Ya doğruysa, Mustafa elindeyse ve onu öldürürse... Durdum...

Arkama dönüp baktım... Uzaktan gölgeler görüyordum. Fenerlerle tutulmuş ışıklar görüyordum...

İyi düşün Mine, iyi düşün... Ya şimdi ya hiç...

Aklımla kalbim başkaydı. Doğru olanı bilememek şuan beni deliye döndürüyordu. Allah'ım yardım et! Yol göster bana!

Sesler iyice yaklaşmaya başlıyordu. Zihnimi kontrol edemiyordum. Arkama baka baka hızla yürümeye başladım. Adımlarımı hızlandırıp koşmaya başladım. Silah sesi tekrar duyduğum an hem koşup hem arkama bakarken karanlığın içinden birden bir şeye çarptım...

Çarpmanın verdiği anlık etkiyle başımda ufak bir dönme hissettim. Korkuyordum... Çünkü bu çarptığım şey, bir ağaç veya başka bir şey değil bir insandı... Korkuyordum Savaşla burun buruna gelmiş olma ihtimalimden korkuyordum.

Gözlerimi kırpıştırıp görüntümü netleştirmeye çalıştım...

"İyi misin güzelim." Dedi dibimde fısıldayan bir ses... Bu... Bu Mustafa'nın sesiydi.

"Mustafa!" Dedim gözlerimi kocaman açmış bir şekilde.

"Güzelim." Dedi beni göğsüne doğru çekerken... Kokusunu çektim ciğerimin en derinine kadar...

"Sen... sen nasıl buldun beni?"

" Bul beni demiştin ya, bende seni buldum..."

Göz yaşlarım deli gibi akıyordu. Şuan burada ölsem kanım kıpırdamazdı.

"Şükürler olsun, yaşıyorsun... Şükürler olsun..." sım sıkı sarıldım ona sım sıkı...

Bir adım geri çekilip sıkıca elimi tuttu.

"Sonra hasret gidereceğiz güzelim, elimi sakın bırakma ve koş." Dedi beni elimden çekerek...

Bölüm : 17.02.2025 04:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...