91. Bölüm

🦋

Sümeyye Sarı
kralice7

Başımı hızlıca çevirip arkamı döndüm. Hızlı adımlarla arabanın kapısına vardım ve içeri oturdum. Mustafa da beni görmüştü ama yanımda bir erkeğin var olduğunu gördüğü için muhattap olmadı. O her zaman böyle saygılı biriydi. İkisi bir iki kelime daha bir şey konuştuktan sonra Mustafa arabaya geri bindi. Ve diğer Mustafa'ysa arkasına bile bakmadan yoluna devam etti. Kalbim sızlıyordu, duygularım karman çorman olmuştu. Gerçekten yıllar sonra Mustafa'yı ilk defa gördüğüm an bu an mı olacaktı? Sinirlerim o kadar bozuktu ki delirip kahkahalara boğulmamak için zor tuttum kendimi. Aklım benle oyun oynuyordu. İki Mustafa da yan yana... kırk yıl düşünsem böyle bir anı zihnimde tezahür edemezdim.

Mustafa arabaya bindikten sonra beni tekrar bir yokladı. "İyisin değil mi hayatım?"

"İyiyim iyiyim..." dedim gözlerimi kaçırırken.

"Kimdi o?" Dedi bana hiç bakmadan. Bir şeylerin olduğunun farkındaydı, hatta bu bir şeylerin hoşuna gitmeyeceği şeylerde olduğunun farkındaydı. Bu yüzden yüzüme bakmadan konuşuyordu. Kim olduğunu söylemek istemiyordum ama yalanda söylemek istemiyordum. En iyisi üstü kapalı cevap vermek ve onun ne anlarsa anlamasına bırakmaktı.

"Biriydi işte..."

"Kelebek miydi?" Diye sordu hala yola bakarken. Yutkundum. "Evet." Dedim bende yolu seyrederken.

"Çok belli ediyorsun." Dedi gaza iyice kökleyerek basarken. Kafasında ne kuruyordu bilmiyorum ama çok öfkeli gözüküyordu.

"Neyi çok belli ediyorum?"

"Mine bana laf kalabalıklığı yapma, ne dediğimi gayet iyi anlıyorsun."

"Mustafa nasıl bir ithamda bulunuyorsun şuanda? Belli ediyorsun ne demek ya?"

"Elin ayağına dolandı, anında arabaya geri bindin. Neden panik oldun?"

"Ne yapsaydım? Gelip oraya onunda muhabbet edip seni yok mu saysaydım? Yada tanımıyormuşum gibi yapıp seni kandırsa mıydım? Gördüm kim olduğunu ve anında arabaya geri döndüm nedir yani? Ayrıca tabi ki elim ayağıma dolandı ama bu onunla ilgili değildi. Birine çarpıyorduk! Korktum tedirgin oldum, bu o veya bir başkasıda olsa tedirgin olurdum çünkü kaza yapıyorduk, kaza. Bu halim gayet normal değil mi?"

Derin bir nefes verdi. Dediklerimin çok mantıklı olduğunun oda farkındaydı ama bir yanı kıskanmıştı bu yüzden yelkenlerini indiremiyordu. Şuan nasıl ikiye bölündüğünü hissedebiliyordum...

"Unuttun mu onu?" Dedi cesaretini toplamış bir şekilde.

"Unuttum, bu yüzden seninleyim. Seni seviyorum. Eğer unutmamış olsaydım burada değil onun yanında olurdum."

Son kelimeme biraz yine yükseldi, nefes alışları derinleşti. Evet o son kelimeleri dememeliydim...

"Hey sana söylüyorum." Dedim kolunu hafifçe dürterek, " ben seni çok sebiyorum... Hem nedir seni böyle düşündüren? Ben sana sevgimi hissettiremiyor muyum?"

"Hissettiriyorsun, sadece o şiirleri yazabilmek birine gerçekten aşık olmaktır... Yani unutabilmiş olmana şaşırıyorum, yoksa sana tabi ki güveniyorum. Mantığımla kalbim bir anda çok ayrıştı."

"Anlıyorum, sana kızmıyorum... Belki bende senin yerinde olsam aynı şeyi düşünürdüm ama bu kadar uzatmazdım yani konuştuk ve kendimi açıkladım. Lütfen uzatmayalım bu konuyu daha fazla."

"Haklısın..." dedi hala yola bakarken. Fazla üstünde durmadım. Hazmetmesi için zamana ihtiyacı vardı. Şuan üstüne gitmem onundaha çok bunaltacaktı... Bu sırada okulun kapısına varmıştık. Park yerine yaklaşırken elini sıkıca tuttum. "Muhabbetimiz yarım kaldı. İstersen girmeyelim, sahile geçelim. Anlat bana her şeyi..."

"Yok, lütfen şuan değil..." dedi elini elimden çekerken. Anlaşıldı, hala çok öfkeliydi. Uzatmadım, arabadan indim. Birlikte okula girdiğimizde ikinci dersin tenefüsüne denk gelmiştik.

Kapıdan girdiğimizde Mustafa'yla vedalaştık. O sınıfına ben de kızların yanına doğru yürüyordum. Kızlar her zaman ki bankta oturmuş sohbet ediyorlardı. Beni gördükleri zaman toparlanıp bana odaklandılar.

"Ne bu suratının hali?"

"Kızlar ne olduğuna inanamayacaksınız..."

"Ay yine ne oldu!?" Diye yükseldi Burcu. Etrafa bakındım. Mustafa sınıfa gitmemiş, bahçede ki arkadaşlarının yanına gitmişti ama bir yandan da gözü bizdeydi.

"Durun şuan anlatamıyorum siz bir şeyler anlatın."

"Niye be?" Dedi Aslı etrafına bakarken, bacağını dürttüm. " Bakıp durma, anlaşılacağız." Mustafa'yı fark ettiği anda sustu Aslı, "okey anlaşıldı tamam."

Burcu bir bize bir etrafa bakıyordu, "heee bende anladık tamam." Dedi kıkır kıkır sırıtırken. Aslı'yla ikimizi tebessüm sarmıştı.

"Ne anladın Burcu Allah aşkına?" Diye sordu Aslı.

"Ee sizin anladığınızı anladım işte." Dedi hala gülerken.

"Tamam biz ne anladık peki?" Dedi Aslı tekrar...

"Yan bankımızda Esra var ve bizi duymasın istiyoruz." Deyince Aslı'yla bir kahkaha patlattık. Sonra elimle hemen ağzımı kapatıp, diğer elimde Aslı'nın ağzını kapattım. Mustafa ve arkadaşları birden kahkahamız yükselince bize doğru baktılar. Biraz boğazımı temizledikten sonra suratımı ciddi bir ifadeye bürüdüm.

"Hayır Burcu'cum," dedi Aslı ve devam etti. "Mustafa bize doğru bakıyor, Mine onunla ilgili bir şey anlatacak ama hemen anlatırsa Mustafa anlayacak diye şuan anlatmıyor. Daha sonra anlatacak."

"Aynen öyle." Diye katıldım Aslı'ya... Bu sırada zil çalmaya başladı. Keyifle yerimizden kalkıp merdivenleri çıkmaya başladık. Şuan derse girmek istemiyordum, kızlara olan biteni anlatmak için kuduruyordum. Koridorda birden durdum, ben durunca Aslı da durdu. Burcu ise etrafa bakına bakına devam ediyordu ki, Aslı kolundan tutup onuda durdurdu. Üçümüz birbirimize baktık, " sizde benim düşündüğümü mü düşünüyorsunuz yoksa?" Diye sordum hafif bir sırıtışla, Aslı'yla Burcu başıyla onayladı.

"Evet." Dedi Aslı..

"Aynen öyle." Dedi Burcu. Kütüphaneye doğru gitmek için hemen arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Kütüphanede saklanıp, herkes derse girdikten sonra kantine gidecektik. Aslı da benimle aynı anda aynı yöne döndü. Tam yürürken bir şey fark ettik. İki kişiydik...

Arkamızı dönüp baktığımızda Burcu diğer tarafa doğru gidiyordu.

"Burcu!" Diye seslendim, sessiz bir bağrışla. Burcu birden arkasını dönüp, "kızlar ne oldu neden ordasınız?" Aynı anda hepimiz birbirimize doğru yürümeye başladık. Aslı birden Burcu'nun kolunu sıkıca tutup, "kızım sen avel misin? Niye o tarafa doğru gidiyorsun?" Diye sordu.

"Ee derse gidelim diye aynı şeyi düşünmedik mi?" Yine bir kahkaha patlattık.

"Hayır güzelim, kütüphaneye saklanalım diye aynı şeyi düşündük." Dedim koluna girmiş, kütüphaneye doğru çekiştirirken...

"Heee şimdi anladım." Dedi sırıta sırıta bizle birlikte yürürken. Ah deli kız ah...

 

Kütüphaneye girince bir kaç dakika bekledik. Sesler tamamen susunca çaktırmadan çıktık ve kantine indik. Çaylarımızı aldıktan sonra konuşmaya hazır bir şekilde birbirimize döndük.

"Yolda Mustafayla gelirken az kalsın birine çarpıyorduk."

"Aa ne! Birine bir şey oldu mu?"

"Yok olmadı konu o değilde, çarpacağımız kişi..." pür dikkat bana bakıyorlardı. " Mustafa'ya çarpıyorduk az daha."

"Ohaaa!" Dedi Aslı birden yükselip, Burcu'dan ses çıkmıyordu. Bakışlarımı Burcu'ya çevirdim. Tavana bakmış düşünüyordu.

"Kızım tepki versene ne tavana bakıyorsun?"

"Mine ben anlamadım şimdi, Mustafa'yla hem arabada giderken hem nasıl Mustafa'ya çarpıyordunuz?"

"Ya hahahahahaha" diye kahkaha atmaya başladım. "Kızım senin kafan mı güzel gözünü seveyim sen ne içtin ya?" Diye sordum gülerek.

Aslı Burcu'nun gözlerine baktı, "Mustafa Ali'yle gidiyorlardı, eski Mustafa'ya çarpacaklardı..."

"Hee..." dedi gözlerini devirirken, sonra birden gözlerini sabitleştirip kocaman açtı. "Neeee ohaaa! Oha ohaa!"

"Ee naptınız sonra? Konuştu mu seninle?" Diyerek Aslı sözü tekrar devraldı.

"Yok, hayır konuşmadık ben direkt görür görmez arabaya geri bindim. Beni gördü oda sonra gitti hemen... Ama Mustafa direkt kim olduğunu anladı, biraz bozuldu tabi..."

"İyi de neye bozuldu?"

"Ne biliyim Aslı, kıskandı herhalde bende anlamadım. Yani aynı durumu ben yaşasam gerçekten gıcık olurdum yani evet Mustafa'nın bir suçu olmazdı ama ne biliyim çok öfkelenip ona yansıtırdım..."

"Tamam işte oda yansıttı demek ki."

"Demek ki..."

Burcu ikimize de şöyle bir bakıp," kızım siz kafayı mı yediniz ne konuşuyosunu? Mustafa diyoruz Mustafa, koskoca yılların Mustafa'sı onla karşılaştınız ve bizim konuştuğumuz konu bu mu şimdi? Ne oldu ne hissettin anlat, onları anlat."

" Yani ben bir şey hissetmedim eskisi gibi tabi ki, hüzün vardı içimde sadece. Yani onca zaman uğraştık çabaladık denk bile gelemedik, şimdi her şey bittiğinde, ben yeni bir alan kurmuşken mi denk gelecektik böyle? O hissiyatlar biraz kalbimi burktu ama onun dışında bir şey hissetmedim tabi ki, Mustafa'yı seviyorum ben artık..."

"Onu anladık canım." Dedi Burcu sırıtarak, bu sırada kantinin köşesinden Mustafa hızla döndü ve ilerleyip diğer kapıdan çıktı.

"Hay Allah kahretmesin yaaa!"

"Büyük s*çtın Mine..."

Gerçekten büyük batmıştım. Neyi ne kadar duydu, ne duydu diye konuştuklarımızı beynimin içinden tekrarlamaya çalıştım. Aslında dediklerimde yanlış bir şey yoktu ama şuan bu konuda çok hassas olduğu için bu bile ona batacaktı. Hızla yerimden kalkıp Mustafa'nın peşine gittim. Bahçeye çıktım, gözümün alabildiğince yerlere iyice baktım ama hiç bir yerde göremiyordum. Telefonu çıkartıp Mustafa'yı aradım ama meşgule attı. Kesin duymuştu kesin...

Derin bir nefes verip geri kantine, kızların yanına gittim.

"Ne oldu?" Diye sordu Aslı...

"Bilmiyorum ki, bulmadım. Telefonumuda açmıyor..."

Bu sırada kantine bir çocuk girdi. Üstünde ki takımı jilet gibiydi, bunu daha önce okulda görmemiştik. Belli yeni gelmişti okula... Biraz etrafa bakındıktan sonra usulca yanımıza geldi, "selamlar hanımlar, ismim Fatih, sizin isimleriniz nedir?"

Mal mıdır nedir böyle bir malca bir tanışma ömrü hayatımda görmemiştim gerçekten. Cevap vermeyip kafamı çevirdim telefonumun kilidini açıp Mustafa'ya yazdım.

"Sevgilim, her şey yolunda mı? Neredesin?"

"Lütfen telefonumu aç, seni merak ediyorum."

Mesajları peş peşe gönderirken, " siz isminizi söylemediniz." Diye Fatih tekrar bana yöneldi. Ayağa kalktım çay almak için ve gideceğim sırada kolumdan tutup kendine çevirdi.

"Ben bir soru sorduğumda cevabını almak isterim."

Cins cins sırıtmaya başladım. Bir ona bir de tuttuğu koluma baktım.

"Ya mesela vermiyorum cevap bak tam olarak ne yapacaksın?"

Bu sırada kantine Mustafa giriş yaptı. Kapıdan girdiği an çocuğun kolumu öyle tuttuğumu gördüğü an, "hop hop çek lan elini." Diyerek uçan yumruğunu, şakasız uçan yumruğunu, Fatih'in yüzüne indirdi. Hepimiz avanak gibi kalmıştık. Benim kafamda onu ben dövüyordum en son, ne ara Mustafa dövüyor oldu? Bir kere de zamanında gelme be çocuk, benim de avuçlarım kaşınıyor... Yere yatırmış çocuğu hunharca döverken kolumdan tuttum sıkıca, "yeter bırak artık."

Mustafa geri çekildi ve bana döndüğü sırada Fatih ayağa kalkıp Mustafa'yı omuzların kavradığı an, Mustafa'yı kendime doğru çekip karnının tam ortasına tekmeyi yapıştırdım. Aynı hızla yere devrildi.

Mustafa öfkeyle Fatih'e dönüp, " bir daha bu kıza dokunursan, senin o dokunduğun her yerini kırarım."

"Tamam, gel." Diye Mustafa'yı çekiştirdim. Bu çocuğu gerçekten eşek sudan gelinceye kadar dövecektim. Kafaya koydum. Bu sırada zil çaldı ve herkes dışarı dökülmeye başladı, aynı hızla müdür de yanımıza varmıştı.

"Mine! , Mustafa!, Fatih! Derhal odama!" Dedi öfkeyle.

Of Mustafa of dövmenin bir adabı vardır. Öyle kamera önü, ulu orta dövülür mü be oğlum ya...

Üçümüzde toparlanıp müdürün peşinden yürümeye başladık. Mustafa kolumdan tutup beni kendi önüne doğru ittirdi ki Fatih'in hemen önünde durmayayım diye. Zaten sinirliydi ve hiç sesimi çıkarmadan yaptığına uydum.

Odaya girdiğimiz de müdür nedense bir tek bana öfkeli gibi davranıyordu. Şaşardım zaten bana patlamasa...

"Mine! Ne bu manzara?!"

Yani abi şaka gibi ya, orda iki kişi boğuşmuş nasıl oluyorda bana bu soru soruluyor anlamıyorum. Şimdi böyle söylesem olan Mustafa'ya olacaktı, şuan çemkirmeme gerek yoktu.

"Bilmiyoruz hocam, Fatih beye sorun. Gelir gelmez olay çıkartmak isteyen kendisiydi, bırakalım o cevap versin."

Müdür Fatih'e doğru döndü, " Nedir sorun?"

"Hocam, arkadaşın ismini sordum sadece, sanki kötü bir şey yapmışım gibi olan oldu..." diye açıklama yaptı Fatih.

"Eksik anlatma lan!" Dedi Mustafa öfkeyle. Müdür Mustafa'nın bu çıkışına çok şaşırmıştı, gözleri kocaman olmuş bir şekilde Mustafa'ya baktı.

"Mustafa, öğretmenin karşında, düzgün konuş!"

"Kusura bakmayın hocam, Mine'nin kolunu zorla tutmuştu, bende görünce dayanamadım."

"Doğru mu Mine?"

Hayret banada söz hakkı verdi.

"Doğru hocam. Ben cevap vermek istemedim kendiside, 'ben soru sorduğumda cevabımı almak isterim' Diyerek kolumu sıkırak beni zorla orda tutmaya çalıştı." Diye yanıtladım.

Mustafa iyice delirmişti bunu duyunca, yumruğunu sıktığını görüyordum. Bir kaç saniye sonra ağzına indirecekti yumruğunu... Bir adım öne doğru çıktım çaktırmadan ve Mustafa'ya yaklaştım. Onun bir kolu arkamda kalıyordu. Hemen elini tuttum sıkıca...

"Oğlum sen psikopat mısın? Kız cevap vermiyor diye öyle mi yapılır?" Diye sordu müdür Fatih'e...

Hayret, vay arkadaş müdür ilk defa benim tarafımdaydı... Tabi Mustafa'da benim tarafımda ya... öfkeyle derin bir nefes verdim.

"Hocam, ne yaptık sanki soru sorduk altı üstü." Diye öküz öküz yanıtladı.

"Git şu yüzünde ki kanları temizle." Diye kapıyı işaret etti. "Bir daha böyle bir şey kulağıma gelmesin!"

Fatih çıkmadan önce Mustafa'ya bir bakış attı.

Fatih çıktıktan sonra Müdür bize döndü ve Mustafa'ya kilitlendi.

"Oğlum sana ne oldu? Sen böyle biri değildin..." dedi göz ucuyla bana bakarken...

He aynen ben bozdum çocuğu beş güne aynen...

"Üzgünüm hocam ama öyle bir manzara da duramazdım, kusura bakmayın." Müdürün beni süzdüğünü anlayınca, Mustafa tekrar söze girdi, "Mine'nin hiç bir suçu yok, ben uzaktan gördüm ve konuya dahil oldum. Burada en suçsuz o."

Müdür derin bir nefes verdi. "Çıkın ikinizde, bir daha böyle şeyler olmasın."

Başımızla onaylayıp çıktık müdürün odasından...

Deli gibi öfke hissediyordum. O lavuğu ben dövemedim ya, öyle bir içimde kaldı ki... Müdürün odasından çıktığımızda kızlar bizi kapıda bekliyordu.

"İyi misin?" Dedi Mustafa biraz soğuk bir ses tonuyla, bu hiç iyi olmamıştı. Zaten aramız böyleyken, daha doğrusu Mustafa öfkeliyken üstüne bir de bu... Of.

"İyiyim, asıl sen iyi misin? Mesajlarıma neden cevap vermiyorsun?" Diye sordum mahzun bir tavırla.

"Konuşuruz sonra, şimdi kızları bekletme." Dedi yanağımdan bir makas alırken. Ama bu makas öyle neşeli bir makas alma gibi değildi, biraz beni geçiştirmek içindi... zorlada olsa gülümseyip kızların yanına geçtim.

"O çocuğu bir döveceğim ki aklı hayali şaşacak."

"Kızım bir dur, yeni çıktın odadan."

"Umrumda bile değil, oda da ben dövdüğüm için bulunmadım ki benim hiç bir suçum yok ama olacak." Dedim bahçeye doğru bakarken.

"Mine başını yakma daha fazla, mimlendiniz zaten." Dedi Aslı beni ikna etmeye çalışırcasına.

"Merak etme, durduk yere yapmayacağım. O salak illa ki elime bir koz verecek, o anı bekleyeceğim..." bu sırada zil çalarken sınıfa doğru yürümeye başladık. Mustafa ve arkadaşları tam tersine doğru yürüyordu. Uzaktan işaret ettim, "nereye?"

Arkadaşlarına ufak bir bakış atıp hemen yanıma geldi, " seminer binasına bir kaç şey taşınacakmış, onları götürceğiz. Dikkat et ben yokken."

"Özlerim çabuk gel." Dedim bakışlarımla işve cilve yaparken. Yüzüne derin bir gülümseme yayılacaktı ki kendini hemen durdurdu.

"Düzgün dur, okuldayız." Dedi ve bir anda arkasını dönüp gitti. Gıcık ya beş dakika aman unutma yaşanılan şeyleri... Seminer binası dediği de okuldan bayağı uzakta bir yerdeydi. Okulda seminer yapılması gerektiği zamanlarda öğrencileri o binada topluyorlardı. Muhtemelen bir veya iki ders olmayacaktı... hasretle arkasından gidişini seyrettim. Çok yakışıklıydı be... Alevlenmiş aşkımın üstüne biraz su serpip kızların yanına döndüm.

 

Sınıfta yaklaşık bir yarım saat hocayı bekledikten sonra canım sıkılmaya başlamıştı. Camı açıp dışarıya bakınmaya başladığım sırada Esra içeri girip, dersin boş olduğunu söyledi. Ulan şunu baştan söyleseniz de bizde şurada tıkılı kalmasak ya...

Derin bir nefes verdiğim sırada bahçede beden dersinde olan Fatih'i gördüm. Yaptığı hareketleri seyrediyordum. Hemen bir arkadaş edinmiş ve salak salak kakara kikiri yapıyordular. Aslı yanıma gelip kolunu omzuma attı. "Neye bakıyorsun fıstık?" Dediğinde kaşımla Fatih'i işaret ettim.

"Şu salağa bakıyorum, hareketlerini iyice ezberleyip nasıl bir malla muhattap olacağımı anlamaya çalışıyorum." Dedim. Bu sıra Fatih'in gözleri bulunduğum cama doğru çıktı. Uzaktan bana bir iki gülüş yaptıktan sonra hafifçe elini havaya doğru kaldırıp, orta parmağını gösterdi.

"Benim gördüğümü sende gördün dimi?" Dedim gözlerimi Fatih'ten hiç ayırmadan.

"Gördüm." Dedi Aslı alt dudağını ısırırken...

Elimle işaret ettim,"bekle orda bekle geliyorum."

 

Şimdi elime düştün işte aptal herif. Beden dersi son dersleriydi ve on dakika önce sınıfa girip üstlerini değişeceklerdi. Bahçeye değilde sınıfa gitmem daha doğru olacaktı. Telaşla çıktım sınıfın kapısından. Bu sırada hoca gelmişti ve kolumdan sıkıca tuttu.

"Nereye?"

"Hocam biraz işim var bir bırakır mısınız?" Dedim öfkeyle. Şuan kimse beni durduramazdı. Kimse.

" içeri gir!" Diye sesini yükselttiği sırada kolumu elinden hızla çekip yoluma devam ettim. Kızlarda peşimden geliyordu. Koridorun ortasına vardığımda Esra'yla karşılaştım. Hemen kolundan tutup, "yeni gelen lavuk Fatih'in sınıfı hangisi?" Diye sordum.

" C " dediğinde kolunu bırakıp adımlarımı hızlandırdıp yoluma devam ettim. Sınıflarının kapısına vardığımda, içerden erkek sesleri geliyordu. Tam tahmin ettiğim gibi, bütün gerizekalılar burada giyiniyordu.

Hızla açtım sınıfın kapısını, gözlerimi kısıp herkesi kesmeye Fatih'i bulmaya çalışıyordum. Kapıda beni gören herkes, "hop hop ne yapıyorsun!" Diye bağrınmaya başladı. Üst başlarını toparlamaya çalışıyorlardı, kimisi boxerının önünü kapatmaya çalışıyordu.

"Fatih nerde?!" Dedim öfkeyle. Öyle kalabalıklardı ki göremiyordum onu ya da bir deliğe saklanmıştı şerefsiz.

"Çık sınıftan! Giyiniyoruz." Dedi bir tanesi. "Kes lan sesini." Diyip sınıfın içine doğru yürümeye başladım. Sağ arka köşede gördüm Fatih'i adımları oraya doğru çevirdiğim anda bir tanesi önümde durdu. Sol arka omzumdan Aslı'ya doğru minik bir bakış attığım an Aslı çocuğun üstüne çullanıp önümden çekti. İşte benim kızım, lazım olduğunda nasılda aslan kesiliyor. Yoluma devam ettim bir tanesi daha önüme geçecek olduğunda dirseğimle yüzüne yandan vurup, öbür tarafına dönmesini sağladım. "Ah burnum." Diye bağrınıyordu salak herif ki, sonunda Fatih'in dibine varmıştım. Korkulu gözlerle etrafına bakındı, yanındakiler anında bir kaç adım geri çekildi.

"Lan gelsenize yanıma nereye çekiliyorsunuz!" Dedi hiddetle yeni tanıştığı arkadaşlarına bakarken.

"Onlar gelmez gülüm, onlar beni tanırlar. Belli ki seninle de bir tanışmamız gerekiyor." Dediğim anda saçlarını güzelce kavrayıp arkasında ki duvara kafasını hızla çakıp sersemleşmesini sağladım. Ellerini başına götürdüğü anda uçkuruna tekme attım. Bu sırada aynı hızla bağırarak öne doğru eğilim karnına siper aldı. Sırtından hızlı bir dirsek vurduğumda yere düşmüştü. Sıraların en arka köşesinde olduğumuz için alanım dardı ve rahat dövemiyordum. Yere düştüğünde bir kaç tekme attım karnına. Hızımı alamayıp yakasından tutup yerden kaldırıp askılıkların önüne çektim. Boğazına ellerimi geçirip geri doğru tekrar vurdurdum kafasını. Bilerek askılığın üstüne vuruyordum ki, sivri yerleri kafasını iyice acıtsın diye. Çocuk artık çığrından çıkmış gibi bağrıyordu. Elleriyle beni tutmaya çalıştığı anda, elini kaldırdığında ki boşluğunu bulup oraya tekrar vuruyordum. Aynı hızla elini indirip vurduğum yeri saklamaya çalışıyordu. Bu sayede beni tutamıyordu. Öfkeden gözüm öyle bir dönmüştü ki kendime o an hakim olamıyordum. Bir den bir el tuttu omzumu, "Mine yeter! Öldüreceksin çocuğu."

Bu Noyan'ın sesiydi. Onun sesiyle irkilip kendime geldiğimde çocuğun gözlerinden, acıdan akan bir kaç damla yaşı gördüğüm an bıraktım. Arkamı dönüp Noyan'la göz göze geldim ve tekrar bir Fatih'e baktım. Yere çömelmiş bağrınıyordu.

"Gel gidelim arkadaşım, gel." Dedi Noyan kolumdan kibarca çekerken. Sesimi hiç çıkarmadan Noyan'ı takip ediyordum. Bende şoka girmiştim. Bu kadar şiddetle onu döveceğimi, bu kadar şiddetle vuracağımı tahmin etmiyordum. O son bakışını gördüğümde içimde bir şeyler oldu. Acıdım ona galiba bilmiyorum... Ama mala dönmüş gibiydim. Demin ne yaptığımı tam hatırlamıyordum. Korktum... Kendimden çok korktum...

Noyan beni kapıya çıkardığında, kızlarda peşimizden çıktı. Bu sırada Hakan'la Oğulcan anında yanımıza damladı.

"Ne oluyor lan burda? Ne yaptı da o lavuğu sen böyle benzettin! Çekilin lan şurdan." Diyip bizi geçmeye çalıştılar. Çocuğu bir posta da onlar dövecekti.

"Hakan!" Dedim arkamı dönüp onlara bakarken, "gidelim burdan, lütfen." Dedim.

İkiside birbirine anlamaya çalışır gözlerle bakıp, bana doğru geldiler ve hiç seslerini çıkarmadan benim peşimden bahçeye geldiler.

 

(Bu son yazdığım sahne tamamen gerçek. Yani çocuğun el hareketi yapması ve benim onu gözüm dönmüş bir şekilde dövüp çocukların beni durdurma sahnesi... Burayı da bu kısımla birleştirmek istedimm. Beğendiniz miii )

 

(Profilimi ve kitabı takip etmeyi hatırlayınız, yorumlarda buluşalım💖)

Bölüm : 01.03.2025 06:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...