
"Ne oldu öyle Mine?" Diye sordu Noyan.
Hakan söze girdi, "önce biri bana ne olduğunu anlatabilir mi?"
Peşine Oğulcan atladı, " ne yaptı sana?"
"Bir saniye durun. Ne yaptıysa yaptı, bedelini ödedi konumuz bu değil şimdi."
"Konumuz tam da bu, Mine. Sen durduk yere birine öyle davranmazsın." Dedi Noyan.
"Niye ne yaptı?" Diye sordu Oğulcan. Bu sefer Noyan'a soruyordu bana değil. Noyan bana tip tip baktıktan sonra, "en son çocuğun kafasını askılıklara geçirmişti, zor aldım elinden."
"Ben şimdi ona gününü göstereceğim." Dedi Oğulcan ve geri kapıya doğru hızlı adımlarla yürümeye başlayınca kolundan kavrayıp tuttum.
"Ya bir dur, daha ne olduğunu bilmiyorsun, kime neyin gününü gösteriyorsun!" Diye öfkeyle bağırdım.
"Anlat o zaman! Ya anlat ya gidip onun kafasını koparacağım!"
"Bu yüzden anlatmıyorum işte, dinlemeden saldırıyorsunuz. Hele söylesem geberteceksin belki de."
"Gerekirse gebertirim."
"Ya of." Diyerek gitmek için arkamı döndüğümde bu sefer Oğulcan tuttu kolumdan. Oğulcan'a doğru geri döndüğüm de dış kapıda durmuş bize bakan Mustafa'yı gördüm. Yakın arkadaşı Mert de yanındaydı. İkiside dikkat kesilmiş bize bakıyordu.
"Anlat!"
"Söz ver, kimse bir şey yapmayacağına söz versin."
"Söz, anasını satayım söz." Dedi Hakan hiddetle. Bakışlarımı diğerlerinin üstünde gezdirdim. Onlarda oflayarak söz verdiler. Öküz falandılar ama genelde söz verirse tutardılar. Buna güvenerek anlatmaya başladım. En son el hareketi çektiği için öyle dövdüğümü anlatınca, Hakan dişlerini sıkmaya başladı. Oğulcan yumruğunu sıkarken, Noyan sinirli ama gayet sakin bir şekilde duruyordu. Sözü ilk Hakan devraldı.
"Vay şerefsiz piç. Sende gel bize söz verdirt bu gerizekalı yüzünden. Neden gidip onu doğduğuna pişman edemiyoruz ben anlamıyorum."
"Al benden de o kadar." Dedi Oğulcan. Sıkılmış bir halde derin bir nefes verdim.
"Bakın benim demin öfkeden gerçekten gözüm döndü. Noyan beni tutup geri çektiğinde idrak ettim her şeyi. Biz ne olduk böyle ya? Nereye gidecek bu böyle? Çocuklar ben artık bıktım kendimin bu halinden, korkuyorum."
"Neyden korkuyorsun?" Dedi Oğulcan tek kaşını kaldırıp sorgular bir tavırla.
"Oğulcan, sonumuz ne olacak bizim böyle? Sürekli şiddet, kavga yani ben kendimden korkmaya başladım. Şaka zannediyorsunuz. Demin benim gözüm gerçekten döndü. Ya Noyan gelmeseydi? Ya o çocuğa bir şey olsaydı o zaman ben ne yapacaktım? "
"Kız haklı beyler." Dedi Noyan. " Artık kendimize çeki düzen vermemiz gerekiyor. Böyle giderse bok bir gelecek bekliyor bizi."
"Gelecek kimin umrunda anasını satayım. Bizim bu günümüz mü var geleceği görelim?" Dedi Oğulcan. Onun derdi kendinden zaten büyüktü. Babası onlar terk etmişti ve annesine kardeşlerine o bakıyordu. Gelecekten zaten bir beklentisi yoktu ama olmalıydı işte. Hayat böyle gidemezdi.
"Oğulcan, bak neler hissettiğini, düşündüğünü biliyorum. Ama böyle olmaz, bir gün pişman olunca bugüne dönemeyeceğiz. O yüzden bugünümüzü düzeltelim ki, yarın pişman olmayalım."
"Anlatması kolay Mine. Bu sıçtığımın dünyasında nasıl düzgün olmamız bekleniliyor? Bu kadar haksızlık varken nasıl susmamız bekleniyor?"
" Ben susalım demiyorum ki, daha doğru yollar tercih edelim. Ben başarıyorum diye demiyorum bunları. Bakın olmuyor başaramıyorum en azından birbirimize destek olalım. Biri batsa diğeri toparlasın artık hepimiz aynı yöne gidemeyiz ya." Diyerek kenardaki kaldırıma çömeldim. Tek tek benimle birlikte hepsi yavaş yavaş yanıma oturdular. Kimse konuşmuyordu, sadece önündeki toprakla, taşla oynuyordu. Söylediklerim hepsine mantıklı geliyordu biliyorum ama öyle çaresiz hissediyorlar ki içleri karmakarışık olmuştu. Bu sırada telefonuma mesaj geldi. Cebimden çıkartıp çaktırmadan baktım. Mesaj Mustafa' dan gelmişti.
"Mine, resim odasına gel."
Başımı kaldırıp karşımda duran Mustafa'ya baktım. Kaşlarıyla tekrar bir işaret çaktı. Ayaklandım, ellerimi sirkelemeye başladım.
"Nereye?" Diye sordu Aslı.
"Mustafa'nın yanına gidip geleceğim." Dediğimde çocuklar gözlerini devirdiler.
"Hiç mırın kırın yapmayın. Alışın artık bu çocuk artık benim hayatımda kabullenin sizde."
"Tamam bir şey demedik, git gel biran önce." Dedi Hakan. O yaşadığımız olaylardan sonra Mustafa'ya biraz daha ısınmışlardı. Yine gururlarından ödün verip pas vermiyorlardı ama anlıyordum artık daha rahat tavırları vardı hepsinin.
"Okey tamam ama zaten beş dakikaya zil çalar. çıkışta bizim parkta buluşuruz en olmadı... Neyse gidiyorum ben." Diyerek yanlarından ayrılıp okula girdim. Merdivenleri hızla çıkıp resim odasına vardım. Mert kapıda duruyordu, belli ki Mustafa bekçilik yapması için Mert'i seçmişti. Başımla ufak bir selam verip içeri girdim. İçeri girdiğimde Mustafa camdan dışarıya doğru bakıyordu.
Yavaş yavaş yanına yaklaştım.
"Mine ne oluyor?" Diye sordu hala dışarıya bakarken. " Millet bir şeyler konuşuyor, Fatih'i mi dövmüşsün ne bir şeyler diyorlar. Nedir doğruları anlat bana."
Çok öfkeli gözüküyordu. Şuan konuşursak ikimiz de zarar görecektik. Hafifçe kolunu tuttum, "bunları daha sonra konuşsak olur mu?"
"Hayır." Dedi kolunu hızla elimden çekerken, " şimdi konuşacağız!"
"Mustafa ne bu haller tavırlar? Bir kendine gel artık, sabahtan beri bana öfken dinmedi. Bu halde neyi konuşacağız?"
"Sabahtan beri olanlar çok mu normal de ben sakin kalayım Mine!"
"Bana bağırma!"
"Bağırmıyorum!"
"Bağrıyorsun! Şimdi değil, şimdi konuşmayalım. Öfkeliyiz, birbirimizi kırarız. Şuan değil!"
"Niye? O arkadaşlarına anlatıyorsun her şeyi. Bana gelince neden sonra?"
"Artık kendini şunlarla kıyaslama rica edeceğim. Sen onlarla bir misin?"
"Doğru, onlar daha kıymetli senin için."
"Ben öyle mi dedim şimdi? Onlar benim arkadaşım, sen sevgilimsin. Şu kıyasları bir bırakalım artık."
"Evet tabi, onlar senin arkadaşın aynen." Dedi çok imalı bir şekilde.
"O ne demek o?"
"Konuşturma Mine beni şimdi."
"Bir konuş ya, bir konuş bilelim artık nedir?"
"O lavuğun sana nasıl baktığını görmüyor muyum ben?"
"Kimin?" Dedim afallar bir şekilde. Neyi kast ettiğini anlayamıyordum.
"Hakan'ın."
"Ne?" Dedim kaşlarımı çatarak.
"Hakan diyorum, Hakan. Bıraksam ağzının içine düşecek."
"Ya saçmalıyorsun şuan, büyük saçmalıyorsun."
"Hayır saçmalamıyorum. Aç gözünü gör artık, ağzının içine bakıyor bir şey desende sana yanaşsın diye." Dediği anda elimi kaldırıp tokat atacağım an durdum. Yumruğumu sıkıp, geri indirdim.
"Ne o bana mı vuracaksın şimdi de?"
Arkamı dönüp ağlamaya başladım. Sessizce ağlıyordum, görmesini istemiyordum ama kendimi de tutamıyordum daha fazla. Dediği her şey çok ağrıma gitmişti. Kaldıramıyordum.
"Bu sorunuda mı şiddetle çözeceksin? Dene bana da vur, bakalım hallolacak mı sorunlar."
Göz yaşlarım daha şiddetle akıyordu. Haklıydı, git gide babam oluyordum ben...
"Mine bana dön."
Dönmedim, elimi hafifçe kaldırıp hızla akan göz yaşlarımı silmeye devam ettim. Mustafa kolumdan sıkıca tutup kendine doğru çevirdi. Dayanamayıp ellerimle yüzümü kapatıp, sesli bir şekilde ağlamaya başladım.
"Güzelim, yüzüme bak." Dedi ellerimi tutmuş yüzümden indirmeye çalışırken... Dolu gözlerimle baktım gözlerine, sım sıkı tutuyordu ellerimi... "Mustafa ben kötü biri değilim." Dedim şiddetle ağlarken. Sırtıma doğru elini uzatıp kendine çekti. Başımı göğüsüne yatırıp, "biliyorum güzelim, biliyorum." Dedi başımın tepesinden öperken...
Bu sırada sınıfın kapısı hızla açıldı. Sınıfın hocası, resim hocası birden içeri girdi.
"Siz ikiniz derhal benimle geliyorsunuz." Dedi ve arkasını dönüp hızla yürümeye başladı. Sınıftan bir kaç kişi hocayla birlikte gelmişti. Mustafa'yla birbirimize bakıp, toparlandık. Hocayı takip etmek için sınıftan çıktığımızda, hocayla birlikte gelenlere, " ne oldu?" Diye sordum. Bir yandan bizde hocanın peşinden yürüyorduk.
"Birisi sizi şikayet etmiş."
"Ne diye?"
"Sınıfı kapattılar, başbaşalar..." dedi anda susturdum. "Tamam yeterli."
Hoca müdürün odasına giriyordu, bizde peşinden girdik.
Müdür bize biz müdüre bakıyorduk. Bizden tepki alamayınca Funda hocaya baktı.
"Hocam sorun mu var?"
"Var hocam var, buyrun kendileri anlatsın."
Müdür tekrar bize döndü, " bilmiyorum hocam bende, bize gelin dedi, geldik."
"Sus bir de cevap veriyor." Diye atıldı Funda hoca.
Müdür tekrar hocaya döndü, "hocam buyrun siz anlatın, sorun nedir?"
"Hocam ben bahçeydeyken bir öğrenci yanıma geldi ve ikisinin benim sınıfında başbaşa olduğunu söyledi. Ve uygun olmayan davranışlar..." dediği anda sözünü kestim.
"Hop hop bir dakika, bu konu şuan devam etmesin rica ediyorum. Çünkü böyle bir şey yok!"
Sözü Mustafa devraldı.
"Hocam siz gerçekten basit bir yalanlama şikayet için mi bizi böyle hızla buraya getirdiniz?"
"Basit bir şikayet mi?" Dedi Funda hoca, "gözlerim de mi yalanı gördü?"
Çok sinirlenmiştim. Bugün artık daha fazla sorun kaldıracak takatim kalmamıştı.
"Pardon ama ne gördü gözleriniz? Bir bize de anlatın bizde bilelim ya!" Dedim öfkeyle.
İşaret parmağıyla beni işaret ederken müdüre döndü, "hocam görüyorsunuz değil mi terbiyesizliğini."
"Terbiyesizlik mi? Hangi terbiyesizlik ya? Üstüme şuan iftira atılıyor. Susup oturacak mıyım?"
Mustafa kolumdan tuttu, "Mine tamam, sus." Dedi sessizce.
" Ne susacağım ya? Görmüyor musun ne ima ettiğini?"
"Görüyorum." Dedi kulağıma fısıldarken, " görüyorum ama sonra anlatırız müdüre şimdi değil. Çok saldırgansın yapma toparlayamayız sonra."
"Umrumda bile değil." Dedim başımı müdüre doğru çevirirken.
"Hocam, ben bu denilenleri kabul etmiyorum! Bunca zaman dediğiniz çoğu şeyde haklıydınız sustum ama bu böyle bir şey değil. Susmayacağım artık, bu kadarı çok terbiyesizce! Şimdide ben şikayet ediyorum yeter ya!"
"Pardonn?" Dedi Funda hoca dudak kenarıyla gıcık gıcık gülerken, "neyi şikayet ediyorsunuz Mine hanım? Terbiyesizliğini neyle örteceksin?"
Dilimin ucuna gelmişti ama bastırdım. Sakin kalmaya çalışıp tekrar uzlaşmayı denedim.
"Gözünüzle gördünüz mü?"
"Ne alaka?"
" Gözünüzle gördünüz mü? Hayır! O zaman bu bir iftiradır."
"Görmesemde doğrudur."
" Bu kadar kolay mı ya bir insana bunu yapmak? Siz dediklerinizi duyabiliyor musunuz?"
"Evet duyuyorum dediğiminde arkasındayım. Disipline gitsinler hocam." Dedi tekrar müdüre bakarken.
Öyle öfkelenmiştim ki, işte şimdi dilimi tutamayacaktı.
"Peki o zaman bende şikayetçiyim, sizin içinde disiplin toplanacak mı?"
"Benim neyimden şikayet edebileceksin ki sen?" Dedi, hıh yapıp saçını arkaya doğru savururken.
"Türkçeci, Kemal hocayla," dedim hiddetle, deli gibi korkmuş bakışlarını hızla bana çevirdi. Gözlerini kocaman açmış bana bakıyordu. Mustafa kolumu sıktığında çektim kolumu. " Neyse ya! Size benzemeyeceğim. Hatta benimkiler iftira değil, doğrular olmasına rağmen size benzemeyeceğim!" Dediğimde Funda hoca yumruğunu masaya sertçe vurdu.
" Ne oldu sorun mu var? Disiplinse hepimize disiplin olsun. Ya da bir dakika, siz evliydiniz değil mi? O zaman bize disiplin, size mahkeme olsun..." Dedim gözlerinin içine iyice kilitlenirken. Müdür neye uğradığını şaşırmış bir vaziyette bir bana bir hocaya bakıyordu. En son Mustafa'ya kaş göz yaparak, beni odadan çıkartmasını söyledi.
Mustafa kibarca kolumdan tutup, "hocam müsadenizle biz çıkalım." Dedi müdüre başıyla selam verirken. Sesimi çıkartmadım. Mustafa'yla birlikte çıktım odadan.
Odadan çıktığımızda Mustafa birden durup bana doğru döndü. " Mine gerek var mıydı gerçekten?"
"Vardı. Yetti artık. Her şeye susmak yetti. Hepsi en büyük ahlaksızlıkları yaşarken, bize en ahlaksızmışız gibi davranmaları yetti."
Oflayarak derin bir nefes verdi Mustafa, "haklısın ben zaten sana hak veriyorum ama onlara yine bir şey olmayacak. Olan biz öğrencilere olur her zaman."
"Yok öyle bir dünya. Hadi o kurul toplansın bak o zaman onlara da ne oluyor seyret!" Dedim hızlıca yürüyüp Mustafa'nın yanından ayrılırken.
Zil çalmıştı çoktan. Hızlıca sınıfa çıktım. Sınıftan içeri girdiğimde matematikçi bana tuhaf tuhaf bakışlar attı. Yani biri daha bir şey derse gerçekten delirecektim artık.
"Gelmeseydiniz Mine hanım. Zahmet etmişsiniz."
"Müdürün yanındaydım. Kendisi beni şimdi bıraktı." Dedim sırama doğru yürürken.
"Sana sınıfa girebilirsin demedim." Dediğinde durup arkamı dönüp hocaya baktım.
"Benim dersime erkenden gelmeyi öğreneceksin. Şimdi çık dışarı." Dedi.
"Çıkayım anasını satayım, çıkayım." Dedim kendi kendime mırıldanırken.
"Bir şey mi dedin, duyamadım?"
"İyi dersler size." Dedim sınıftan çıkıp kapıyı hızla çarparken.
Bıktım artık, yemin ediyorum hepsinden bıktım. Asla bizi dinlemek yok. Hep bir yargılamak var. Sonra gelip bize adaleti nasihat ederler. Yok arkadaş yok. Ben böyle işinde böyle sisteminde ta içine tüküreyim.
"Mine?" Diye seslendi birisi. Arkamı döndüğümde müdürü gördüm. Derin bir nefes verdim.
"Buyrun hocam."
"Neden derse girmedin."
Yemin ediyorum şuan koridorun ortasına oturup deli gibi 'yeter' diye anıra anıra ağlamak istiyordum.
"Hocam derse geç kaldığım için almadılar yine beni."
"Söylemedin mi benim yanımda olduğunu?"
"Söyledim hocam söyledim. Kim takıyor bizi de dediğimizi dinlesinler? Umrunda bile olmadı çıkarttı beni dersten."
Artık gerçekten müdürde sıkılmıştı olanlardan. Derin bir nefes verip, "tamam kızım git sen..." dedi sakin bir tavırla.
Hayret. Nasıl olduda bir posta da müdürle kavga etmedim? Hayretler içinde indim merdivenleri...
(Başka bir zamanda bu hikaye yaşanmıştı. Yine bu hikayeye katmak istedim bu anımı da. Burayla meçledim yaniii... o gün delirmedim ya sinirden.. Neyse.)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / 👹☠️👺](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |