![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / Go🚗](https://cdn.kitappad.com/image/user-file/6780/img/foto-1741405208.jpg)

(Bu bölümde gerçek hayattan kesit😓)
"O ne demek ya ne oluyor?" Diye sordum telsizle konuşan güvenliğe, Burcu çok gerilmeye başlamıştı. Aslı ondan bin beter haldeydi. Sinirlerim alt üst olmaya başlıyordu. Her hangi bir harekette yapamıyordum, durumu daha kötü bir noktaya sürükleyebilirdim.
"Anlatın bakalım neyden kaçıyorsunuz?" Diye sordu bir tanesi, cevap vermedim. Zaten herkes buradaydı, söylediğim an hocalara teslim ederlerdi bizi...
"Size soruyorum, cevap verecek misiniz?"
"Bir şeyden kaçmıyorduk, öyle yakalamaca oynuyorduk." Dedim hepsinin gözlerine sırayla bakarken...
"Bizde bunu yedik." Dedi bir tanesi ukala bir tavırla. Sinirlenmiştim, dudağımın kenarıyla gülüp; " istersen ye, istemezsen sakla, keyfiniz bilir." Dedim aynı ukala tavrı takınırken.
"Bana bak kızım, neden kaçıştığınızı anlatacaksınız." Dedi kolumu sıkıca tutarken. Önce tuttuğu koluma baktım sonra yüzüne baktım.
"Bana bak o kolunu bir indir sen önce." Dedim dişlerimi sıkarken.
"Müdürüm" diye seslendi telsizle konuşan güvenliğe, belli güvenlik amirleriydi. Etrafımızı çevrileyenlerin üstünde güvenlik forması varken, halkanın dışında kalan telsizle konuşanın üstünde takım elbise vardı.
"Efendim?" Diye yanıtladı ve halkayı açarak bize doğru yaklaştı.
"Bunlar cevap vermiyor, polisi arayabiliriz. Yetkililer uğraşsın, bir de bunca kalabalığın içinde bunlarla uğraşamayacağız."
"Polis derken?" Dedim şaşırmış bir şekilde, "polisle konumuz ne ilgisi var?"
Ne yani artık okuldan kaçanları polisle mi yolluyorlardı. Ne bu şimdi?
"Çocuklar," dedi güvenlik amiri derin bir nefes verirken. "Çantanızı açın." Elleri Aslı'nın çantasına doğru uzanıyordu.
"Hop hop!" Dedim elini geri doğru ittirirken, "bu ne demek oluyor şimdi?"
Kafam allak bullak olmuştu. Ne olduğunu anlayamıyordum. Diğer ukala olan söze girdi, " belli ki bir şey çaldınız ve kaçıyorsunuz. Çantanızı aramamız gerek."
"Ne?!" Diye yükseldik hepimiz aynı anda, "ne çalması ya ne diyorsunuz siz?"
"O zaman neden kaçıyordunuz?"
Derin bir nefes aldım ve gerçeği söylemek için toparlandım. Başka çaremiz kalmamıştı. İki dayak yer geçerdik, hırsız olmamızdan iyidir...
" Bakın önce bir geri çekilin bana fenalık geldi." Elimle geri doğru işaret ederken, nefes almaya çalıştım. Hepsi birer adım geri çekildi.
"Size gerçeği söyleyeceğiz ama söz verin kimseye söylemeyeceksiniz."
Aralarından bir tane güvenlik gülmeye başladı. Haklıydı bu ne saçma bir şey oldu.
"Sen bir söyle bakalım önce." Dedi aralarından bir tanesi sırıtırken...
"Biz okuldan kaçtık." Birden pat diye söyledim. Hala avel avel suratımıza bakıyorlardı.
"Buna inanacağımızı mı düşündünüz? Ayrıca burada neden koşturuyorsunuz dedik, bulduğunuz yalan bu mu?"
"Ya hocalara denk geldik, ondan kaçışıyoruz." Deyince güvenliklerden biri kahkahayı bastı ve söze girdi.
"Doğru söylüyorlar, bugün öğretmenler fuarı var ve çoğu okulun öğretmeni burada..." diyince iki üç tanesi rahatladı ve gülmeye başladılar.
"Yani bula bula bugünü mü buldunuz çocuklar, hahaha..."
"Abi biz nerden bilelim böyle bir şey var, bir de bu avm de. Bilseydik gelir miydik Allah aşkına?" Deyince hafiften iyice açılmaya başladılar. Bir iki tanesi çekilip ilerlemeye bile başlamıştı ki, aralarından bir tanesi, "Bir dakika ya biz size neden inanalım? Belki afişi gördünüz böyle yalan uyduruyorsunuz?"
"Hee doğru" dedi öteki de...
Derin bir nefes verdim. "Tamam ben size bunu kanıtlayacağım ama sizde kimseye bir şey demeyeceksiniz ve bizi rahat bırakacaksınız söz mü?"
Söz almaktan başka çarem yoktu. İşin ucunda Aslı vardı. Bana bir şey olmazdı ama onun hayatı bile bitebilirdi. Onun için uzlaşmam gerekiyordu.
"Tamam kanıtla bakalım." Dedi bir güvenlik.
"Okey, yaklaşın." Dedim telefonu cebimden çıkartırken, aramalara basıp annemi aradım ve hoparlöre verdim. İki çalma peşine annem açtı telefonu...
"Kızım?"
"Annecim, şimdi bir şey soracağım. Biz şuan nerdeyiz?"
"Kızım bir sorun mı var o ne demek?"
"Anne anlatacağım sonra, sen bir söyle biz nerdeyiz?"
"Okulu kıracağız demiştin, outlettesiniz diye biliyorum. Doğru mu?"
"Evet doğru annecim teşekkür ederim simdi kapatıyorum."
"Bir dakika bana bir anlat, geliyim mi oraya?"
"Hayır hayır, arayacağım." Deyip telefonu kapattım, kilitleyip cebime koydum. Sırayla hepsine bir göz gezdirdim.
"Evet, şimdi ikna oldunuz mu?"
Güvenlik şefi diğer güvenliklere bakarak, "tamam bırakın çocukları gitsinler." Dedi.
Hepimiz derin bir nefes verdik. Hepsi ayrı yerlere gitmeye başladı. Bir tanesi durup, "kızlar go kart bölümüne gidin, oraya gelmezler." Dedi.
"Abla inan biz de onu yapmaya çalışıyoruz ama beş adımlık yere varamadık inan." Diyince gülmeye başladı. Artık sinirlerimiz bozulmuştu, hep beraber güldük. Başımla selamladıktan sonra, Go Kart kısmına yürümeye başladık. Acaba şu gerizekalı arkadaşlarımız nerdeydi? Gerçekten Mustafa haklı, yola çıktığımız arkadaşlarımıza bak anasını satayım...
Go kart bölümüne geçerken kızları teselli etmeye başladım. Üstlerinden gerginliği anca atıyorlardı. Ben gibi bu durumlara alışık olmadıkları için basit bir duruma fazla tepkili olabiliyorlardı. Alanın içine girdiğimiz de Aslı birden durdu ve karşıya bakarak kitlendi. Burcu'yla bizde durduk ve Aslı'nın kolunu tuttum, "hey hadi ne durdun?" Aslı tepki vermiyordu baktığı yöne doğru baktığımda bir tane adam duruyordu karşımda ve arabaların motor yağlarıyla uğraştığı için beyaz bir bezle ellerini silmeye çalışıyordu.
"Kim bu? Neden bakıyorsun?" Diye sordum Aslı'ya, o cevap verene kadar karşımda ki adam, "Aslı gel bakalım buraya" dedi yüzünde muzip bir sırıtışla.
"Aslı kim bu?"
Aslı'nın gözleri dolmuştu, "babamın kuzeni. Artık bittiğimiz resmidir." Dediğinde hızlıca adama döndüm. Arkasından bizim çocuklar geliyordu. Kaş göz yaparak işaret ettim gitmeleri için ama arkadaşlarım bir beyin özürlüsü olduğu için yüzüme tip tip bakıp, bize doğru gelmeye devam ettiler.
"O bir de erkek arkadaşlarla takılıyoruz demek ki..." diyerek ellerini silerken bir yandan Oğulcanlara göz gezdiriyordu.
Durumu anlamıştım ama çocuklarında anlaması gerekiyordu ki, durumu toparlayabilelim.
Aslı'nın babası çok katı kuralları olduğu gibi, erkek arkadaş kısımlarınıda asla kabul edebilen biri değildi.
Çocuklara bakıp adama döndüm, "yok biz onları tanımıyoruz da siz kimsiniz?" Dedim durumu anlamamış gibi yaparken.
Oğulcan malı ortaya atılıp, "ne demek tanımıyoruz, kim lan bu lavuk?" Diye sorgulamaya başladı.
"Siz kimsiniz asıl?" Dedim Oğulcanlara, adamın bize bakmadığı sırada kaş göz yaparken.
"Mine dalga mı geçiyorsun?" Dediği anda gözlerimi devirdim. Asla beyinleri yoktu asla.
Adam Aslı'ya doğru bakıp, "yanıma gel, cebimden telefonu çıkart, ellerim kirli çıkartamıyorum."
Aslı birden ağlamaya başladı, "hayır, lütfen babamı arama lütfen."
Adam o sinsi gülüşünü tekrar yüzüne takınıp, "arayacağım tabi ki, telefonu çıkart." Dedi.
Aslı'nın ağladığını görünce deliye dönmüştüm. Onca badireyi babasına haber gitmesin diye atlatırken, elin lavuğunun bizi ele vermesine izin veremezdim. Adama bakıp, "bana baksana sen! Senin derdin ne? Kız arama diyor, duymuyor musun?" Diye yükselip, adamın üstüne doğru yürümeye başladığım sırada Aslı kolumu tuttu.
"Bırak Mine, olan oldu artık. O her türlü bunu yapacak, işleri daha da zorlaştırmayalım."
"Ne demek her türlü yapacak ya? Kim bu ve buna karar verme hakkını nerden buluyor kendinde?" Diye kolumu sallayıp Aslı'nın elinden kurtardım kendimi.
"Bak," dedim dişlerimi sıkarak, "o telefonu ordan çıkartmayacağız, bu konu da burada kapanacak. Duydun mu beni?"
Adam pis elleriyle telefona uzanmaya çalıştığı sırada, Oğulcan atlayıp, "dur abi brn sana yardım edeyim." Dedi ve adamın cebinden telefonu çıkarttı. Ağzım açık Oğulcan'a bakıyordum.
" Olum sen ruh hastası mısın? Gerizekalı ! Ne yapıyorsun?"
"Kanka adamın elleri pis, çıkaramıyor." Dedi bir de şaka yaptığını zannederek.
"Oğulcan, şakanın sırası değil, kızın halini görmüyor musun?" Dedim Aslı'yı işaret ederken ama yok, ha duvara söylüyorum ha ona.
"Bana bak Oğulcan, bugünden sonra sen gözüme gözükme benim. Aptal herif."
Oğulcan'ın çıkardığı telefonu tam adama uzatacakken, ellerinin altından hızla bir tekme atıp telefonun havaya doğru fırlamasını sağladım. Hızlıca elimi atıp telefonu kaptım ellerinden. Biraz daha uzatırlarsa kafa göz dalacaktım hepsine...
"Kimse, kimseyi aramayacak." Ben hiddetlendikçe, adam daha da hiddetleniyordu.
"Bakın, şuraya oturup biraz konuşabilir miyiz? Yanlış yapıyorsunuz, kızı okulundan edeceksiniz. Uzlaşabiliriz. Rica ediyorum."
"Okul çok derdiyse, okuldan erkeklerle kaçmayacaktı." Diye üsteledi. Aslı bana bakıp, "Mine bırak, telefonu ver. Artık olan oldu. Bırak arasın..." dedi göz yaşları yanağından süzülürken.
"Aslı, ağlama o zaman deliriyorum sen ağladıkça bak. Vermeyelim telefonu neden vermek zorundayız. O bize saygı duyuyor mu ki biz onun dediğini yapalım."
Kulağıma eğildi hafifçe, "o her türlü şimdi ya da sonra babama söyleyecek, boş ver." Dedi kenarda ki sandalyeye oturup göz yaşlarını silerken.
Gerçekten bilsem ki bizi şikayet etmeyecek, şurada bu adamı kan revan edecektim. Sabır ver Allah'ım...
Adama telefonu uzattıktan sonra Oğulcanlara gitmeleri için işaret ettim. Çok şükür işaretimi anlamışlardı ve usulca bulunduğumuz yerden tüyüp gitmişlerdi. Adam Aslı'nın babasını arayıp, durumu anlattıktan sonra, bize beklememizi ve babasının birazdan geleceğini söyledi. Oturup bir sigara yakacaktım ki, bu şerefsiz bunuda yetiştirir kızın başı yanar diye yakmadım...
Yaklaşık bir onbeş dakika sonra babası hızlı bir şekilde gelip, önümüzde aniden durdu ve camı açtı.
"Arabaya binin."
Gerçekten babam bile benimle böyle konuşamazken bu kim oluyordu da benimle böyle konuşuyordu?
Arkadaş sevgisi böyle bir şey işte, sırf ona zarar gelmesin diye yutuyorsun çoğu şeyi...
Sesimizi çıkartmadan arabaya bindik. Hiç konuşmuyordu sadece arabayı sürüyordu. Yol güzergahı okula doğru gidiyordu, neyse bu da birşeydi. Bizi bırakıp Aslı'yla eve dönseydi daha beter olacaktı. En azından akşama kadar siniri geçerdi.
Okulun kapısına geldiğimizde, "derse girin, ben müdürünüzü arıyorum. Aslı seninle akşam görüşeceğiz." Dediğinde biz kapıyı açmış iniyorduk.
İner inmez bastı gaza ve gitti. Okula girdiğimizde haber çoktan müdüre ulaşmıştı ki, bizi kapısında karşılamıştı. Eliyle işaret etti ve odasına girdik. İnce uzun bir sopaya uzandı eli, sadece seyrediyordum. Kızlara davranacağı en ufak hamlesinde onun gerekirse üstüne atlardım.
Eminim Aslı şuan kendini deli gibi suçlu hissediyordu. İlk defa kaçalım dedi ve şu olanlara bak...
Normalde ben okuldan çok kaçardım ama asla Aslı'ları çağırmaz, dışarıda ki arkadaşlarımla takılırdım. Aile yapısını bildiğim için onu böyle bir şeye sürüklemezdim. Ancak böyle durumlarda kendisi teklif ederse yanında olurdum...
Müdür elinde ki sopayı ses çıkaracak kadar masasına vurdu.
"Ben şimdi hanginizden başlamalıyım?" Diye sordu, hepimize sırayla göz gezdirirken. O sopayla bize asla vuramazdı, şuan gözümüzü korkutmaya çalışıyordu farkındayım...
Ama çoğu zaman sopayla öğrencilere girişmişliğide vardı. Kafam karıştı fake mi atıyordu yoksa bir şey yapacak mıydı?
"Siz ne zaman adam olcaksınız? Hele siz! Sizden hiç beklemezdim bunu!" Dedi Aslı'yla Burcu'ya bakarak...
Çok emindi, yine benim suçlu olduğumdan çok emindi... İnsanın adı çıkacağına canı çıksın diye boşuna dememişler...
"Git gide kendine benzettin dimi arkadaşlarınıda...? Terbiyesiz, kendin yapıyorsun bari milleti bulaştırma."
Hiç sesim çıkmıyordu. Ben yapmadım diyemezdim, yakışık almazdı. Bu bütün suçu arkadaşıma bırakmak olurdu. Varsın beni suçlasın, ben zaten mimliyim. En azından onlar milletin gözünde kötü olmasın. Sustum, müdür beni azarlamaya devam ettikçe her denileni yuttum. Annem hep derdi zaten, arkadaşlarına verdiğin değerin birazını kendine vermiyorsun, diye. Belki de annem haklıydı...
Müdür ayağa kalkıp bana doğru yaklaştı, öfkesi dinmiyordu. Aslı'nın babası her ne dediyse artık egosu deliye dönmüştü. Herhalde onu suçladı bu olanlardan ki bu da konuyu bu kadar uzattı...
Yanıma yaklaştığında elini havaya doğru kaldırdı. Kafamı hiç kaldırmadım, birazdan indirecekti tokatı buna emindim.
Kaldırıp aynı hızla yüzüme indirdi. Başım hızla kenara doğru savruldu, dişlerimi sıktım. Benim peşime Burcu'nun önüne geçti. Burcu belkide ilk defa müdürün odasındaydı ve korkudan titriyordu. Elini kaldırdığı sırada Burcu'nun önüne atladım.
"Onların bir suçu yok. İzin verin çıksınlar."
Müdür iyice öfkelendi, " benim işime karışma!"
"Hocam, kendi ağzınızla söylediniz, onlar benim gibi değiller. Bir suçları yok. Çıksınlar!"
Öfkeyle kaldırdığı elini, kendi masasına yumruk yaparak vurmuştu. Sonra başını tekrar kızlara çevirdi ve "siz ikiniz çıkın, Mine sen kal." Dediğinde kızlar hemen odadan çıktılar. Kızlar çıktıktan sonra koltuğuna geçip oturdu.
"Sen yapmadın dimi?" Dedi. Anlamamıştım dediğini...
"Nasıl? Anlayamadım?"
"Sen onların aklına girmedin, bu sefer onlar suçlu değil mi?"
Sesimi çıkartmadım. Müdür şu konuda beni iyi tanırdı, her haytalığı yapardım ama kolay kolay yalan söylemezdim. Gerekirse susardım. Hatta genelde çıkarttığım sorunlarda haklı olduğumu bile bilirdi. Artık bunu gözlerinden anlıyorum... Beni tanıdıkça benim tarafıma geçiyordu ama kendinden de ödün veremiyordu.
"Bu da nerden çıktı şimdi?" Dedim saçma bir cümle söylemiş gibi...
"Sen haklı olduğuna emin olduğun zaman ben senin üstüne geldiğimde sen bana diklenirsin. İlk defa başını bile kaldırmadın, belli bir yalanı örtüyorsun..."
Cevap vermedim.
"Kızım madem suçun yok, neden söylemiyorsun?"
Hafifçe gülümsedim, "neden söyleyeyim bana genelde kim inanıyor ki?"
Başını çevirip camdan dışarıya doğru baktı. Muhtemelen bugüne kadar bana yaptıkları bir bir gözünün önünden geçiyordu.
"Olabilir sen yine de hakkını savun, sen susmazdın böyle hayırdır?"
Artık her şeyi anlamıştı, derin bir nefes verdim.
"Hocam bu durum aramızda kalsın, lütfen."
"Kızım neden koruyorsun onları?"
"Çünkü arkadaşlarım."
"Onlar çıkın dediğim an tekte çıktılar ve seni yalnız bıraktılar ama?"
Diyişi demin ki tokattan iki kat acıttı canımı... İlk defa müdürün karşısında gözlerim dolmuştu, sanırım gerçekten yarama tuz basmıştı. Bakışlarımı ve duruşumu toparladım hemen.
"Onlar korkuyorlar, benim gibi değiller. Çıksınlar bir şey olmaz."
Ayağa kalkıp yanıma doğru geldi ve yanımdaki sandalyeye oturdu. Şaşırmıştım ama şaşkınlığımı göstermiyordum.
" Sende normalde diklenirsin ama onlar için sustun. Onlarda senin için korkusuz olmayı deneyebilirlerdi."
Başımı hiç kaldırmadım, "amacım seni üzmek değil anlatmak. Eğer hakkını asıl gerektiği zamanlarda korumazsan hep yanan sen olursun. Verdiğin değer kadar değer alamıyorsan, öyle yerlerde durma kızım...
Sen sürekli herkesi kurtarmaya çalışıyorsun, okulda biri birine zarar verse olaya ilk atlayan sensin ama olay sana kaldığında bak etrafında kimse kalmıyor. Herkesi kurtaramazsın Mine." dediğinde artık tutamadım kendimi ve bir damla yaş yanağımdan süzülüp aktı.
"Soruyorum sana, şuan kızlar burada olsaydı ve sana çık deseydim onları yalnız bırakıp çıkar mıydın?"
Çıkmazdım... Kimse de beni çıkaramazdı... sessiz kaldım...
"Çıkmazdın Mine... Ben gereğini yapacağım, demin ki tokat için de senden özür dilerim." Dediği anda kafamı kaldırıp müdürün gözlerine baktım. İlk defa onun ağzından özür kelimesini duyuyordum. Şoka girmiştim.
"Sorun değil..." dedim bakışlarımla durumu yumuşatırken... "ama sizden bir ricam var. Ailesiyle konuşurken onları suçlamayın. Ailesi beni suçlamak istiyorsa suçlasın, en azından gözlerinde çizdikleri evlat profilleri bozulmasın."
"Sana ne olacak?"
"Bana bir şey olmaz. Ben yine hallederim ama onlar halledemeyebilir... Lütfen..."
Derin bir nefes verirken ayağa kalktı.
"Tamam kızım sen çık dışarı..." dediğinde usulca kalkıp yerimden, odadan çıktım.
Çıktığımda kızlar beni kapıda bekliyordu.
"Mine iyi misin?"
"İyiyim sorun yok, burayı atlattık sayılır. Sıra babanda..."
Aslı hiç bir şey demeden önüne döndü, Burcu da Aslı'nın kolunu sıvazlamaya başladı. Hiç bir şey demeden seyrettim. Sınıfa çıkacakları sıra da birden durdum ve ikisi de aynı anda bana döndüler.
"Ben eve geçiyorum siz derse girin."
"Ama Mine..." dedikleri anda sözlerini elimle dur işareti yaparak kestim ve arkamı dönüp yürümeye başladım. Hızlı adımlarla bahçeye çıkıp Mustafa'ya mesaj attım.
"Bahçe kapısındayım, anahtarı getirir misin?"
Mustafa anında mesajımı gördü ve cevap yazdı. "Geliyorum."
İki üç dakika sonra hızlıca yanıma geldi.
"Ne oldu neden okuldasın?"
"Bir şey yok ya, eve gitmek istiyorum. Sen anahtarı ver bana ben gideyim..."
"Mine anlatmak ister misin? Hiç iyi gözükmüyorsun..."
"Yo yok..." dedim dolu gözlerimi saklamaya çalışırken.
"Yani bende seninle gelmek isterdim ama program için hazırlanıyoruz..."
"Sıkıntı yok ya, her şey yolunda. Devam et sen..." dedim zorla gülmeye çalışırken gözlerine hiç bakmıyordum. Elinden anahtarı alıp, bahçe kapısından çıkıp arabaya bindim.
Koltuğa oturduğumda başımı direksiyona gömdüm, nedenini anlamadığım bir şekilde ağlamaya başladım...
Kendimi gerçekten çok yalnız hissediyordum...
Bir kaç dakika daha hıçkıra hıçkıra ağladım. Kendimi çok sıkmıştım. Saatlerdir bir gerginlik, bir sinir, bir duygu iniş çıkışları çok bunalmıştım. Ağlamam kesilmeye başladığı sırada göz yaşlarımı elimin tersiyle silip, arabayı çalıştırdım.
Sakin bir şekilde sokaktan çıktıktan sonra içimin karışıklığı sanki beynimi ele geçiyordu. Aklım kalbim karman çorman olmuştu... Kalbime sızı geldikçe, gazı kökledim. Sanki hızlı gittiğimde kafamda ki tüm karışıklığı geride bırakabilecektim. Gaza asıldıkça asıldım... Arada bir farkında olmadan akan göz yaşlarımı siliyordum.
Duygularımı kalbimden yok etmek için radyonun tuşuna bastım. Telefonu elime alıp radyoya bağlandım.
Duygularımı yok etmek yerine sanki körüklemeye meyil etmişim gibi, Sagopa'dan - Tek Başınalığın Yolcusu , şarkısını açıp iyice göz yaşlarımda boğulurken, çıkartıp bir sigara yaktım.
Sanki sigarayı içtiğimde geçecekti her şey veya duygularımı dondurabilecektim bilmiyorum...
Sanki çektiğim sigaranın dumanını dışarı doğru üflerken, kalbimden tüm sızılar da dışarı akacaktı...
Yolun bitmesi sanki saniyeler sürmüştü ve kendimi iyice toparlayıp arabadan indim.
Eve girdiğim gibi üstümü başımı hızlıca açıp yatağa girdim. Göz yaşlarım hızla akarken, gözlerim çoktan kapanmış, uykuya dalmıştım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |
![Sümeyye Sarı / Ben Mafyanın Kendisiyim [ Yarı Texting] / Go🚗](https://cdn.kitappad.com/image/img_thump/1/kralice7-ben-mafyanin-kendisiyim-yari-texting-759.jpg)
| 49.38k Okunma |
3.4k Oy |
0 Takip |
94 Bölümlü Kitap |