93. Bölüm

MT. MT

Sümeyye Sarı
kralice7

Her zaman ki gibi aşağı, kantine indim. Kantinde tek başıma otururken birden kantin kapısı açıldı ve içeri Fatih girdi. Oflayarak diğer tarafıma döndüm. Bir kişiyi daha kaldıracak modda hiç değildim artık.

Fatih sakin adımlarla bana doğru geldi. Tepemde durunca başımı kaldırıp ona baktım.

"Ne var?"

"Mine biraz konuşalım mı?"

"Gözünü seveyim konuşmayalım. Hiç sırası değil."

"Özür dilerim. Sen haklıydın." Dediğinde indirmiş olduğum başımı tekrar kaldırıp yüzüne baktım.

"Niye nerden çıktı şimdi bu?"

"Öyle düşündümde öyle bir hareket yapmamalıydım ayıp benim ayıbım."

Dudağımın kenarıyla gülümsedim.

"Gerçekten pişman mısın, yoksa korkuyor musun? Eğer korkuyorsan korkma bir daba öyle dövmeyeceğim seni."

"Yok korku değil, yaptığım çocukçaydı... Tekrar özür dilerim."

Biraz bir bende özür dilemek istiyordum ama bir türlü o kelimeler dilime varmıyordu. Yani gurur yaptığımdan değil, başka bir şey olsa dilerim ama bu yaptığı terbiyesizliği bir daha hiç bie kıza yapmaması gerektiğini ancak böyle aklında tutacak. Ben bundan özür dilesem, nasıl olsa insanlara terbiyesizlik yapsamda özür dilerler algısına girer, bir daha yine yapar. Güven olmaz böyle lavuklara, evet ya dilemeyeceğim son kararım.

" Tamam bir daha olmazsa sevinirim. Çünkü sonuçlar hiç birimiz için hoş bir durum olmuyor belli ki..."

"Aynen öyle." Dedi masadan kalkarken, "ben gideyim artık..."

"Okey, iyi dersler." Dedim başımı çevirirken...

Fatih müsaade isteyerek kantinden çıktı. O çıktığı anda köşeyi Mustafa döndü.

"Şşt" diye seslendim. Başını çevirip bana baktı, önce biraz durdu sonra sakince yanıma gelip oturdu.

"Niye derse girmedin?"

"Şimdi geçiyordum."

"Sen mi bir şey dedin Fatih'e?"

"Niye nerden çıkarttın?"

"Onca dayağı yemiş biri öyle burnunu indirip kolay kolay özür dilemez, sen mi konuştun?"

"Evet. Normal şiddetsiz oturdum anlattım ve uzlaştık. O da gereğini yaptı, hepsi bu kadar."

"Tebrik ediyorum ve teşekkür de..." sinir olmuştum bu duruma, ben zaten gereğini yapmıştım. O gerizekalıyla konuşmak şuan ne alakaydı? Bugün gerçekten ikimizde hiç iyi değildik. Mustafa'yı bana karşı öyle soğuk hissediyordum ki, aramızda sanki buzullar vardı.

Mustafa sakince ayaklandı, "ben derse geçiyorum, çıkışta büyük kapının orda buluşuruz." Dedi ve sınıfına gitti. Herkes derste olduğu için her yer çok sessizdi, Mustafa'nın sınıfa girip kapıyı kapattığı sesini de rahatlıkla duyuyordum.

Oh ne ala dünya ya, çocuk istediği saatte girdi derse... Biz beş dakika geç kaldık bir dayak yemediğimiz kaldı... İnsanın adı çıkacağına canı çıksın diye boşuna dememişler...

 

Okul bitiş zili çaldığında yanıma ilk kızlar geldi. Benden sonra sınıfta ne olup bittiğini konuştuktan sonra evlere gitmek üzere ayaklandık. Bahçe kapısına vardığımızda Mustafa çoktan gelmişti ve beni bekliyordu.

Kızlarla vedalaştıktan sonra birlikte arabaya bindik. Bayağı bir süre ikimizden de ses çıkmadı. Derin bir sessizlik kaplamıştı arabanın içini. Böyle olmayı hiç sevmiyordum, bulunduğum yerde sessizlik olduğunda aşırı derecede geriliyordum. Sürekli endişeli bir halde dışarıya bakıyordum. Tabi endişemi yansıtmıyordum ama içim içimi yiyordu... Sessizliği ilk bozan Mustafa oldu...

"Neden ayrıldınız o çocukla?"

Derin bir nefes verdim. Konu nasıl dönüp dolaşıp buraya geliyordu anlamıyordum. Neden bir türlü geçemiyoruz bu konuyu? İçim sıkışıyordu. En son isteyeceğim şey, eski sevgilimi yeni sevgilime anlatmaktı gerçekten...

"Bunları gerçekten bilip, duymak istiyor musun?"

"Evet istiyorum. İçim içimi kemireceğine her şeyin doğrusunu senden dinliyim daha sağlıklı olacak."

"Tamam." Dedim ileride ki parkı işaret ederken, "şurada sağ çek, bir sigara içip konuşalım." Dedim.

Hemen sağ doğru çekip dediğim yerde durdu. Arabadan indiğimizde yine sessizlik hakimdi üstümüzde...

Bir tane bank bulup oturduk, cebinden benim sigaramdan çıkartıp bana uzattı. Teşekkür edip yaktım sigarayı, derin bir nefes çektim.

"Şimdi tamamsak eğer, seni dinliyorum."

Uzatmadım. Direkt konuya girdim.

 

"Annesi ona çok bağımlıydı ve sürekli ayrılmamızı istiyordu. Katlanamıyordu birisi onu sevdiğinde... Annesi bana her ne kadar iyi davransa da, benden sonra ona, beni dolduruyordu... Yani alalen kulağımla duymadım ama fark ettiğim buydu. Bir iki kerede kulağıma başkasının vesilesiyle gelmişti durumun böyle oluşu..."

"Bu kadar mı?"

"Annesinin dolduruşlarına geliyordu, aslında gelmiyor gibi yapıyordu ama tavırları çok değişilik gösterdiğinde ben anlıyordum. Bende bu bağımlılığa daha fazla katlanmak istemediğimi fark ettim ve ayrıldık."

"Başka?"

"Huyları biraz babamın huylarına da benziyordu. Ben babamı baba olarak seviyorum ama eş, sevgili olarak istemeyeceğim bir erkek yapısında..."

Sigara dumanını seyrediyordum bakışlarımı ordan kaydırıp ağaçların üstünde gezindirdim." Bu yüzden de istemedim."

"Başka?"

"Yani neyi duymak istiyorsun anlamıyorum. Bu ve bunun gibi bir sürü nedenler bu yüzden de bitti işte."

"Başka sebepler de var mı?"

"Onların oturduğu yerden birisi beni seviyordu, onunda uzaktan bir tanıdığı, yani öyle yakın dostu falan değildi. Hatta çocuğun adını ondan hiç duymamıştım bile. Nedense çocuk bana açılınca, birden arkadaş oldukları ortaya çıktı...

Neyse, o çocuğun beni sevdiğini duyunca bunu yapamayacağını o kişiye ayıp olacağını söyledi ve konuşmayı kestik."

"Mal mı bu herif? Birileri seviyor diye kendisi mi vaz geçti?"

 

Artık her şeyi gerçekten dökülmem gerekiyordu. Hemen hemen aynı yerde oturuyorlardı. Kulağına bir şeyler ben anlatmadan önce gelirse, durum daha kötü olacaktı. Ne kadar kirli çamaşırım varsa dökmeye karar verdim.

 

"Ben ona söyledim o, sen olsaydı sana karşı asla bunu yapmazdı... Sen neden bu kadar önemli biriymiş gibi bunu yapıyorsun dedim. O da bana, 'hayır o benim arkadaşımdı oda benim yaptığım gibi yapardı.' Dedi.

Tekrar uyardım, biz o kişi bana açılmadan önceden beri birbirimizi seviyorduk, üstelik o lavuk bunu biliyordu buna rağmen açıldı. Asıl ayıp onun yaptığıydı. Biz kimseye ihanet etmiyoruz böyle bir durum yok, ne olacak yani biri birini seviyor diye, iki birbirini seven insanlar ayrılmak zorunda mı kalacak? Senin mantığın böyle mi çalışıyor? Diye sordum. Oda bana;

Sen bilmezsin bizim erkeklerle aramızda ki durumları, dedi.

Çok öfkelenmiştim hem de çok. Anlattığı gibi bir durum yoktu. Ziyan ediyordu her şeyi. Belli olay silsilesine bakılınca da ilk beni gözden çıkarıyordu. Onca zaman her şeye susup alttan alan ben ilk defa intikam almak istedim. Daha doğrusu ben zaten artık gidecektim bu belli ama giderken ona etrafındakileri iyice görsün,tanısın diye bir hediye bırakmak istedim.

Bekledim...

Doğum gününde her şeyi hazırladım. Ve onun doğum gününde bulunduğu kafeye gittim. Daha önceleri beraber takıldığımız kafe, yani kafe daha doğrusu onların... O çalışırken bende bazen yardıma gidiyordum."

" Bulmacayı da o kafe de mi çözüyordunuz?"

"Ne?" Dedim başımı Mustafa'ya doğru çevirirken...

"Aldım elime bir bulmaca, bir kalem...

Çözemesemde baktım öylece...

Yazmıştın ya şiirde, orası için mi yazdın?"

 

Nasılda aklında tutmuşsa şiiri hiç bir yeri kaçırmıyordu...

"Evet orada yazdım. Kafede hep müzik kanalı açıktı ve her gün aynı şarkılar sırayla çalıyordu. O bulmaca çözerken, bende yüzüklerimle oynuyordum..."

"Tamam anlatma burayı."

"Anlatmayacağım zaten, o şiir o yüzden öyle bir şiir yani onu demeye çalışıyorum..." diyerek toparladım kendimi. Harbiden kaptırdım her şeyi anlatıyordum az kalsın...

Mustafa cebinden sigarayı çıkarttı, kendiside bir tane yaktı.

"Evet sonra? Gittin kafeye?"

"Heh evet gittim kafeye, kalabalık bir şekilde kafe de oturuyorlardı. O bana açılan çocukta ordaydı. Nedense daha önce hiç oraya gelmeyen çocuk, bizi öğrenince her gün o kafeye gelmeye başladı. Ortalığı yokluyordu hala gelip gidiyor muyum diye... Öyle sinsi bir şeydi ki...

Kurtlar sofrası, kimin ne olduğunun farkındaydım ben ama görmek istemeyene gösteremezsin ya hiç bir şeyi...

Neyse sonra bunlar otururken ben birden içeri girdim. Bu beni görünce ayaklandı, bende ona hiç bakmadan diğer beni seven çocuğa seslendim. Bu yüzü kızarmış bir şekilde yerine geri oturdu. Öbürüyse böbürlene böbürlene kalktı... "

 

Başımı çevirip Mustafa'ya baktım. Sinirli değildi olayın gidişatını merak etmişti ve gerçekten anlamak, dinlemek istiyordu. Bende kelimelerimi dikkatle seçerek devam ettim.

" Lavuk herkese hava kasarak yanıma geldi. Bende herkesin içinde teklifinin hala geçerli olup olmadığını sordum, oda tabi ki geçerli dedi. Bende kabul ettim. O çocuktan kanıma kadar tiksinmeme rağmen, bir inat uğruna kabul ettim. İlk defa birine bunu yapıyordum. Ama açıkçası suçlu hissetmedim, çünkü o tam olarak onu sevmediğime kesinlikle emin olmasına rağmen her şeyi bilerek oynuyordu. Ben bunu görüyordum ama diğerleri görmüyordu. Ve o gün ona, kimin uğruna bizi ziyan ettiğini göstermek istedim.

Çocuk zaten geri yerine döndüğü an, içerde 'kabul etti lan.' Diye bağrış sesleri geliyordu. Bizimkinin surat beş karış şoke olmuş bir şekilde onu izledi."

"Bizimki deme şuna."

"Pardon, haklısın..."

"Sonra?"

" Sonrası öyle, o gün ben onu yaparken zaten bende kafamda tamamen bitireceğime emin olduğum an yaptım. Çünkü artık geri dönüşü yoktu bu işin..."

"Yazmadı mı bir daha sana?"

"Yazdı, daha doğrusu ben yazdım. Doğum gününü kutlamak için mesaj attım. Bilerek yaptım, tavırlarını cevaplarını görmek için...Mesajım yerine ulaşmış mı kendim şahit olmak istedim.

Oda zaten bana, 'burdan kutlamana gerek yoktu, sen hediyeni bana çok güzel verdin, teşekkür ederim...' dediğinde anladım, tamam mesaj yerine ulaşmıştı anlaşılan... O gün her ne kadar kalbim paramparçada yapmış olsam da bunları, hala pişman değilim. Ziyan olunacağı kadar olunmuştu zaten, bir kerede ben üstüne tuz basayım dedim... Ve derken öyle..."

"Çabuk unutabildin mi?"

"Sana yalan söylemeyeceğim. Çabuk unutamadım. Kaç ay belki yıl yasını tuttum. Ama sonra geçti, bitti..."

"Diğer çocuktan nasıl kurtardın paçayı? Yani nasıl ayrılabildin? Anladığım kadarıyla serserinin teki, öyle kolay kolay bırakmamıştır peşini..."

Çok doğru bir yere parmak basmıştı. Gerçekten hayatımın en kötü günleriydi ama bu konuları daha devam ettirecek halde değildim.

"Orası çok felaket boşver orayı da daha sonra konuşuruz..."

"Peki tamam."

"İçin biraz daha olsun rahatladı mı?"

"Evet, teşekkür ederim bana dürüst olduğun için..." dedi, elimi avuçlarının içine alırken... Ve o beklediğim malum soruyu sordu...

"Adı neydi bu arada o kelebeğin? Deminden beri o bu diye anlatıyorsun herkesi..."

"Mustafa'ydı adı..."

Mustada gözlerini normalinden daha iri bir şekilde açıp gözlerime baktı. Afallamıştı. Ama ilk duyduğumda bende tıpkı böyle afallamıştım.

"Soy ismi ne?"

"Toprak."

"Mine dalga mı geçiyorsun?"

" Malesef geçmiyorum. Onunda adı Mustafa Toprak..."

 

Onunda adı Mustafa, seninde... Bundan sonra senin adın Mustafa Kemal... şakasını yapmanın o kadar yeriydi ki........

Ama bir o kadarda yeri değildi.....

 

Mustafa hiç bir şey demeden bayağı bir süre etrafına baktı. Yine bakışları buz kesmişti... Bu duyduğundan sonra bu halini normal karşılıyorum, çünkü aynı şeyi bende duysam bende öyle hissederdim...

 

(Şiiri yazdığım kişiyle ilgili gerçek hikayeyi anlattım burda aşklarım. Yani bu kısımlarda gerçek. Tabi çok daha detayları var çok derin şeylerde olmuştu o zamanlar ama bugüne sıkıştırabileceğim önemli ana tema bu kısımlar ajsndbd

Eğer diğer çıkan kitabım gibi bu kitapta çıkarsa, eski mustafanın annesi hala beni takip ediyor ajsjdhs olurda bunu okursa nanay ajshsbshshs oğluyla bağımlı olduğuyla tanışacak ajdndbdj)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 05.03.2025 06:50 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...