Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Hope?

@krispa72

Tehditkar ve karanlık bir sesle "Zeki biri olduğunu düşündüğüm için ağzını açacağım. Eğer bir hataya düşer de bağırırsan sana yapacaklarımdan sonra ölmeyi dilersin haberin olsun." dedi.

Hiçbir tepki vermediğim halde elini ağzımdan çekti. Ben de rahatlayarak derince bir nefes çektim içime. Çünkü geçen süre boyunca bünyeme aldığım oksijen ciğerlerime yetmemişti. Hâlâ bir eli gözlerim üzerindeydi ve bir şey görmüyordum. Bir süre öylece durduk ve en sonunda bunun gereksiz olduğunu düşünmüş olmalı ki gözlerim üzerindeki elini de çekti. Gözlerimi etrafa alıştırmak için uğraştım. O çatık kaşlar altındaki biçimli ama tehlikeli gözler çok yakınımdaydı. Öylesine yakınımdaydı ki bir süre nefes almamdan rahatsız olur diye nefesimi bile tutmuştum.

Neden böyle yaptığımı anlayamıyordum. Sanki bedenimi yöneten ben değil de başkası gibiydi. Ben herhangi bir şeyden kolay kolay korkmazdım. Şimdiye dek o kadar çok şey görmüştüm ki... O kadar çok şey yaşamıştım ki... Fakat bu farklıydı. Her şeyi denememe rağmen bu adamın tutuşundan kurtulamamış üzerine bir de tehdit edilmiştim. Hem sinirliydim hem de korkuyordum. Uzun zamandır kendimi hiç bu kadar aciz hissetmemiştim. En son küçükken böyle acizdim. Hayatın acılarıyla yeni yeni tanışırken, çok savunmasızken.

Belki okula gitmedim diye yurt müdüründen azar yerken, belki de benden büyük olanlar elimdeki çikolatamı aldığında bu kadar aciz hissetmiştim kendimi. Bunlar çok uzak zamanlardı. Sanki başka bir hayattan kalan anılar gibiydi. Benim değildi. Öyleyse neden o uzak anılarla şimdiki halimi benzetebiliyordum. Belki de hâlâ içimde o küçük, masum ve aciz kız vardı. O kız için yapmıştım bunca şeyi ama o hâlâ savunmasız mıydı?

Bileklerimden sıkıca tutan ellerini görünce bir kez daha çırpındım ve ellerinden kurtulmak istedim. Sinirlenmiş olmalı ki bileklerimden bir kez çekip tekrar duvara çarpmamı sağladı ve canım yandı. Ona karşı koymama rağmen benim gücüm bir karıncanınkinden farksızmış gibi hareket ediyordu. Nasıl bu kadar güçlü olabildiğini anlayamıyordum.

Bu kez sıkılmış bir ifadeyle "Neden peşimdeydin?" dedi. Şaşırmış gibi yaparken "Ne? Senin peşinde falan değildim seni tanımıyorum bile!" dedim. Tek kaşını kaldırarak "Emin misin?" dedi. Attığı bakışlar neler düşündüğümü anlıyormuş gibiydi. Bu da bana farkında olmadan korku hormonları salgılamamı sağlatıyordu. Hiçbir şey söylemeyince "Zaten bu gece de birbirimizi ilk kez gördük değil mi?" dedi alayla.

Söylediklerinde haklıydı. Onu her gece siyahlar içinde ve maskesiyle görüyordum. Tam olarak şimdi olduğu gibi. İnkar etmek işe yaramayacak gibiydi. Ona istediğini verecektim. Gözlerine bakarak "Meraktan, tamamen meraktan." dedim. Utanmış gibi kafamı yere eğdim ve "Sen iyi görünüyorsun ve dikkatimi çektin." dedim. Bu numaraya genelde tüm erkekler kanardı. Masum ve zarar görmüş kadın rolünü oynarsan tüm erkekler içgüdüsel olarak sana yardım etmek için hareket ederdi. Biraz da egolarını okşamak gerekirdi tabi.

Derince bir nefes aldı ve "Peki meraklı şey. Her şeyin bir bedeli vardır ve sen de bunun bedelini ödeyeceksin." dedi. Gözlerim kocaman açılırken "Lütfen gitmeme izin ver. Söz veriyorum hiç kimseye bir şey söylemeyeceğim. Asla polise haber vermem ve bundan hiç kimseye bahsetmem, lütfen beni bırak." dedim. Ve eğer karşındakini bilek gücünle yenemiyorsan her bakımdan yetersizmiş gibi görün ve onu tuzağına düşür.

Karşımdaki adamın maskesi olduğu halde alayla güldüğünü fark ettim. Bu gülüşle beraber "Ne kadar da iyi oynuyorsun öyle. Az daha inanıyordum biliyor musun?" dedi. Ciddileşerek "Elbette bundan kimseye bahsetmeyeceksin. Çünkü Dedektif Kim Yeo Reum kendi sorunlarını kendi çözer öyle değil mi?" dedi.

Duyduğum kelimelerle resmen başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Yaşadığım yeri belli etmemek, düşmanlarımdan korunmak için verdiğim onca uğraş boşuna mıydı? Kim olduğunu dahi bilmediğim bu adam burnumun dibine gelmişti ve kim olduğumu çok iyi biliyordu. Büyük, çok büyük bir sorunum vardı. İçimdeki telaş yüzümden okunuyor olmalıydı. Her zaman her şeyi bilen taraf ben olurdum ve kimse benim hakkımda bir şey bilmezdi. Bunu ilk kez yaşıyor olmanın şoku beni sarsmıştı.

Gözleri yine alayla kısılırken "Ne oldu şaşırdın, değil mi?" dedi. Şimdi bir kaç adım daha ilerimde duruyordu. Elini uzattı ve "Ah bir de sonunda tanışabildik yan komşum." dedi. Şaşkınlığım gittikçe artıyordu. Her gün gördüğüm ve hakkında hiç bir şey bilmediğim bu adam beni tanıyordu ve ben ise onun komşum olduğunu şimdi öğreniyordum. Gerçekten tehlikedeydim. Sırtımın dayalı olduğu duvardan hızla ayrıldım ve "Ne istiyorsun benden?" dedim. Yine beni sert bir şekilde duvara çarptı ve "Hey dur bakalım dedektif. Bu iş o kadar kolay bitemez. Çok fazla şey biliyorsun. Benimle geleceksin." dedi ve kolumdan sıkıca tutup çekiştirmeye başladı. Olaylar o kadar hızlı gelişiyordu ki şaşırmaya bile fırsat bulamıyordum.

Elinden kurtulmaya çalışmam işleri daha kötü bir hale sokacaktı ve bu adamla ilgili daha çok şey bilmek istediğim için beni götürmesine izin verdim. Daha sonra bir şekilde kurtulmanın yolunu elbet bulurdum. Sonunda bir arabanın önünde durduk. arabanın ışıkları çalışıyordu ve içinde bir sürücü vardı. Kapıyı açtı ve beni arabanın içine resmen fırlattı. Tüm bunların hesabını ona ağır ödeteceğim.

Kendisi de yanıma oturunca şoföre "Bizim mekana gideceğiz ama öncesinde bir şey yapmam gerek, bekle." dedi. Adam da onun komutuna uyarak arabayı hareket ettirmedi. Elinde tuttuğu ince şalı görünce işinin ne olduğunu anladım ama zaman kazanmak için "Onu ne yapacaksın?" dedim. Kötü bir sırıtış ile "Gözlerini bağlayacağım." dedi. Bunu yapacağını biliyordum ama öncesinde benim yapmam gereken bir şey vardı. Elimi hızla yüzüne yaklaştırdım ve maskesini tek hareketle indirdim. Şimdi bütün yüzü gözlerimin önündeydi. Çatık kaşlarının altındaki tehditkar bakışları, çıkık elmacık kemikleri, şekilli bir bırun ve kalp şeklindeki dudaklar... Tahminlerim doğruydu. Geçekten inkar edemeyeceğim kadar iyi bir yüzü vardı.

Saniyeler içinde yüzü görüş alanımdan çıktı ve yerini siyah kumaşa bıraktı. Kumaşı iyice sıkarken "Sen ne yaptığını zannediyorsun? Bu yaptığını asla yanına bırakmayacağım. Seni hafife almamam gerektiğini biliyordum Yeo. " dedi. Daha sonrasında ise tamamen sessizlik. Yalnızca arabanın sesi ve benim soluklarım vardı.

Hayatımın ana başlığı tehlike idi. Bunu her zaman biliyordum ama ilk kez tehlikenin soluğunu ensemde bu denli hissediyordum. Kabullenemeyeceğim çok fazla gerçek bir anda yüzüme çarpmıştı. Bu adam fiziksel olarak benden güçlüydü. Aylardır saklamayı başardığım evimin yerini biliyordu. Kapı komşum olmuştu! Ayrıca en sinir bozucusu elinde kozlar olan ben değildim, oydu.

Sonunda araba durduğunda arabaya nasıl bindiysem o sertlikte indim. Gözüm hâlâ kapalıydı komşum olan adam nereye çekerse oraya gidiyordum. Evet hiçbir yeri görmüyordum ama beni yönlendirenin o olduğunu biliyordum çünkü en başından beri aldığım kahve kokusu varlığını koruyordu ve artık ondan geldiğine emindim.

Bir yere girdik ve aldığım kokudan dolayı rutubetli olduğunu hissediyordum. Etraf soğuktu ama sağ taraftan sıcaklık geliyordu ve çıtırdama sesleri duyuyordum. Ateş yakılıyor olmalıydı. Buna eşlik eden fısıltılar ve düşük tonda konuşmalar da vardı. Anladığım kadarıyla kadın erkek karışık bir topluluktu.

O ortamdan da uzaklaştık sonunda gıcırdayarak açılan bir kapı sesi duydum. Ardımızdan tekrar kapandı. Şimdi durmuştuk işte. Kolumu bıraktı. Ne yaptığını bilmiyordum da görmüyordum da. Sesleri dinledim. Bir sandalyeyi çektiğini duydum. Sonra kolumdan tutup beni yine çekiştirdi ve otoriter sesi ile "Otur." dedi. Ellerimle yoklayarak sandalye olduğuna emin oldum ve oturdum. Sessizce ne olacağını beklerken önce ellerimi bağladı. Sonra da ayaklarımı. En son da etrafıma ip doladı. İşi bitince gözümü açtı.

Etraf karanlık olduğu için gözlerimde bir acı hissetmedim. Karanlıkta tek seçebildiğim ise parlak irisleriydi. Daha dikkatli bakınca bedenini de görebiliyordum.

Korkunç bakışlarıyla "Şimdi işim var ve ben gideceğim. Eğer bir aptallık yaparsan dışarıdakiler ben gelmeden sana bir şeyler yapabilirler haberin olsun. Benim kadar sakin kalabileceklerinin garantisini veremem. Bu yüzden uslu ol." dedi ve yine gıcırtılar eşliğinde kapıyı açıp çıktı. Kapı tekrar kapandığında karanlıkla baş başa kalmıştım. Bir süre karanlık ve sessiz odada tek başıma oturarak beynimdeki karmaşayı dinledim. Neler olduğuna anlam veremiyordum. Bu adam beni nereden tanıyordu? Ne işler çeviriyordu ve suçluysa neden yakınlarımda geziniyordu? Neden bu riski göze almıştı?

Buradan kurtulmanın çok zor olacağını zannetmiyorum ama beni biraz uğraştırırdı.

O sırada kapı açıldı ve biri içeri geldi. Kapıdan giren ışıkla yüzünü göremesem de hatları seçiliyordu ve bu en fazla on yedi yaşında bir çocuktu. Elinde bir tepsi vardı. Tepsiyi bir kenara bırakıp karanlık odanın köşesinden bir sandalye buldu ve karşıma koydu. Sonra da tepsiyi alıp karşımdaki sandalyeye oturdu. Sessizce ona bakıyor ve inceliyordum. Çocuk merhametli bir şekilde "Sana yemek getirdim." dedi. Temkinlice "Bunu yaptığın için birileri sana kızmaz mı?" dedim. Kafasını olumsuz anlamda iki yana sallarken "Hayır, buradaki hiç kimse senin açlık çekmene izin verecek kadar kötü değil. Onlar da açlığın ne demek olduğunu iyi bilir." dedi ve elinde tuttuğu kaşığı çorba kasesine daldırdı ve tekrar çıkardığında dolu kaşığı ağzıma yaklaştırdı ve içmeme yardımcı oldu. Aynı zaman da sohbet ediyorduk. "Ellerini açamadığım için üzgünüm bunu yapmama izin vermezler." dedi. Kafamı anladığımı belli edercesine salladım.

Merakla "Siz neden buradasınız? Bu evde ne yapıyorsunuz? Mesela sen. Çok küçüksün. Neden ailenin yanında değilsin?" dedim. Kafasını eğerek "Benim bir ailem yok. Buradaki kimsenin bir ailesi yok." dedi. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken ağzımdan tek bir sözcük çıktı "Ne?" dedim. Çocuk devam etti. "Eğer bizim bir ailemiz varsa o da bu evde yaşayanlardır. Biyolojik ailelerimiz varsa da ailemiz değiller. Burda yaşayanların bazıları uyuşturucu kullandıkları için dışlandılar. Bazıları küçük bir hatası olduğu için dışlandılar. Ama Hope hepimizi toparladı ve bizim iyileşmemize yardım etti. Bağımlı olan ya da başka sağlık sorunları olanları tedavi ettirdi. Daha sonrada bize kol kanat gerdi ve hepimizin Hyung'u oldu." dedi. Ben ise şaşkınca ona bakmaya devam ediyordum. Yine merakla "Hope kim?" dedim. Kafasını tekrar kaldırıp "Seni buraya getiren kişi." dediğinde ise daha çok şaşırmıştım. Olduğum odanın dışındaki sesler yükselince çocuk ayağa kalktı ve "Artık gitmem gerek. Beni çağrıyorlar." dedi ve çıktı. Karanlık odada yine yalnız kalmıştım. Bir süre ögrendiğim şeylerin gerçekliğiyle düşündüm.

Böyle birisi ise gerçekten kötü birisi olmaması gerekirdi. Bir kanun kaçağı olduğu her halinden belliydi. Kendini Robin Hood zannediyor olabilirdi. Ya da bir çete toplamak için kimsesiz insanların duygularını kullanıyordu. Her ne yapıyorsa bilmiyordum ama emin olduğum bir şey vardı. Onda karanlığı hissedebiliyordum. Sadece ne derece olduğunu çözemiyordum.

Düşüncelerimden aıyrılmamı sağlayan gıcırtıyla açılan kapının sesi olmuştu. Hope dedikleri o adamın ya da az önceki çocuğun gelmesini beklemiştim ama bu başka birisiydi. Birilerinden gizleniyormuş gibi kapının dışında sağa sola baktı ve içeri öyle girdi. Ben merakla ne yapacağına bakıyordum. Az önceki çocuğa göre daha büyük birisiydi. Bakışları da onun gibi masum değildi zaten. Bu tehlikeli olduğunu bana haykırıyordu adeta. Elimle pantolon kemerine takılı minik ve fark edilmesi zor olan bıçağımı yokladım. Oradaydı. Belli etmeden onu olduğu yerden çıkarıp elimdeki ipleri kesmeye başladım.

Adam ise iyice yaklaşıp sandalyemin bir adım önünde durdu ve "Selam güzelim." dedi. Taviz vermeyen ve korkusuz bir ifade ile "Ne istiyorsun?" dedim. Hiç normal olmaya bakışlarını vücudumun her yerinde gezdirdi ve "Seni." dedi.

Ne olduğunu anlayamadan üzerime eğildi ve öpmeye çalıştı. Ellerimdeki iplerden kurtulmuştum ama etrafımdaki ipler hareket etmeme engel oluyordu. Ellerim kısıtlı hareket edebildiği için pek bir şey yapamıyordum ama kafamı bir o yana bir bu yana döndürürken çığlık atıyordum. Bu zaman kazanmama yardım ediyordu. Bağırmam başkalarını yanıma çekeceği için buradan kurtulmam konusunda sıkıntı çıkarabilirdi ama şu an yapabileceğim en iyi şey buydu.

Eli ile boğazımı sıkarken "Rahat dur seni küçük pislik. Yoksa canın normalinden daha çok yanacak!" dedi pis bakışlar atarken. Bu sırada elimi engelleyen iplerin çoğunu kesmiştim. Bugün başıma gelen her şeyi ve karşılıklarında hiçbir şey yapamayarak aciz kalışımı düşündükçe sinirleniyordum ve bu içimde büyük bir öfke birikmesine sebep oluyordu.

Eli ile boğazımı sıkan adam bu kez diğer eli ile gömleğimin düğmelerini çözmeye çalışıyordu. Sonuncu ipi de çözdüğümde ayaklarımın hâlâ birbirine ve sandalyeye bağlı olduğunu hatırladım. Bıçağın adama zarar verecek kadar büyük değildi. Bıçağı bir elimde saklarken diğer elimi adamın boğazımda olan eline attım ve elini tutup canını yakacak şekilde kıvırdım. Diğer eli hâlâ bedenime dokunuyordu. Adam elinin acısıyla benden kurtulmaya çalışırken eğilip ayaklarımı sandalyeye bağalayan ipi tek hamlede kestim. Neyse ki diğerlerinin aksine tek ipti. Ayaklarımı birbirine bağlayan ipten kurtulmaya fırsat bulamadan adam elini benden kurtarmıştı. Tekrar üstüme doğru geldiğinde ayaklarımı kaldırıp ikisiyle birlikte güçlüce adamın gövdesine vurdum. Bunu beklemiyor olmalıydı. O geriye sendelerken ben de sandalye ile beraber geri savrulmuştum. Kafam yere çarpmasın diye ellerimle kafamı korudum. Sandalyeden doğrulup kalkmaya bile fırsatım olmadı. Adam ayağa kalkıp tekrar üstüme doğru geldi. Bu gez can acısıyla burnundan soluyor ve bana küfürler savuruyordu. Sandalyeden kurtulup hâlâ birbirine bağlı ayaklarımla yerde sürünmeye başladım.

Hâlâ yardıma gelen kimse yoktu. Kendi başıma kurtulmam gerekiyordu. Bu haldeyken biraz zaman alacaktı.

Kaçabildiğim kadar kaçabilmiştim sırtım duvara değdiğinde adam alayla güldü. Yavaş yavaş yürüyerek geldi. Elimi odanın zemininde gezdirirken elime gelen şeyle altın bulmuş gibi sevinmiştim. Bu kırık bir cam parçasıydı ve işimi görecek kadar büyüktü. Adam yanıma gelip saçımdan tuttu. Canımı yakarak beni ayağa kaldırırken elimdeki cam parçasını olanca gücümle yanağına sapladım.

Acıyla bağırarak geriye savruldu. Ayaklarımı çözmek için fırsatım oldu. Hemen eğilip bunu yapmaya koyuldum. Neredeyse bitecekti bir kesik daha attığımda bitecekti. Adam ise can acısına rağmen benimle uğraşıyordu. Hırs yapmış olmalıydı. Bu kez üzerimdeki kıyafaetimden tutup ayağa kaldırmaya çalıştı beni. Az önce bedenime dokunurken zaten açmıştı kıyafetlerimi pislik herif. Bu kez sertçe çektiği için gömleğimin düğmeleri tüm odaya saçıldı.

Bu beni oldukça sinirlendirmişti. Çünkü bu en sevdiğim kıyafetlerden birisiydi. Ayaklarımın birbirine bağlı olmasına sebep olan bir parça ip varken adamın yüzüne bir yumruk geçirdim. Ardından burnuna kafa attım. Kazandığım zamanla eğilip iplere bir bıçak darbesi daha attım. Kafamı kaldırınca hemen yanımda duran adamı farkettim.

Zannettiğim gibi zaman kazanamamıştım. Elini boğazıma koyup beni arkamdaki duvara yaslamıştı. O hışımla elimdeki bıçağı da düşürmüştüm. Dibime kadar girdi. Ağzından iğrenç tükürükler saçarak "Seni geberteceğim." dedi.

Bundan kurtulmak için hızlıca bir plan yapmalıydım. Hem yorulmuştum hem de nefes almam gittikçe zorlaşıyordu.

2163 Kelime...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%